"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Gecenin en karanlık vakti sabaha en yakın zamanlarıymış. Bu sözü hatırlamak istemediğim bir arkadaşım söylemişti. Olmaktan korktuğum yerlere attı hayat beni. Başetmeyi öğrenmek zamanımı aldı. Bazende o çöküşü yaşamak zorunda kaldım. Hafızamda o kadar çok unutmak istediğim yer ve anı varki. Slogan ve ideolojik saçmalıklar hayatı açıklamaya yetmez. Kin dediğin şey sen fark etmeden içinde birikiverir ve sen fark etmeden istemediğini sana söyletir ve yaptır. “Hayatın gerçeği” nedir? Hani şu filozofların ve toplumbilimcilerin peşinden koştuğu şey. Dostoyevski’ye sorarsanız “hayatın anlamı hayatın kendisinden daha değerlidir” der.Çoğu insana sorarsanız hayatın gerçeği paradır. Aslında bu soruya çok farklı deneyimlerden geçmiş birçok insan farklı yanıtlar verebilir. Bana gerçek kelimesi çok katı ve soğuk bir his veriyor. Herkesin duymaya tahammül edemeyeceği bir şey gibi. Yinede yüzleşilmesi gereken, hesaplaşılması gereken bir yanı var. Romanlar, hikayeler, resimler ve müzik biraz olsun yumuşatıyor, büküyor bu gerçeği. İyide yapıyor. Yoksa yüzleşmek ve yoluna devam etmek çok daha zor olurdu. Duymaya değer olan sözler aslında duymak istediklerimiz mi? Hayatın kendi anlamı var mı? Yoksa ona bu anlamı biz mi veriyoruz ? Neden soru sormaktan bu kadar çok korkuyoruz ?Soruların kendisi mi çok anlamsız? Yoksa cevaplar mı bizi korkutuyor ? Üzerimize giydiğimiz bir tasarımcının yarattığı bir giysi gibi yaşam tarzlarını, fikirleri hatta diyalog kalıplarını taklit etmek daha kolay değil mi? Önemli olan hayatta kalmak nede olsa. Ne yani çıplak mı dolaşacağız? Ne yani kendimiz mi olacağız? Allah korusun kendimiz olmaktan bizi! Hiç Freud okumadık mı ? Kendin olmak kolay bir şey mi sanıyorum ben ?Bunun yerine birsürü rock tanrıları var, moda ikonları var, spor tanrıları var, toplum liderleri var, edebiyat tanrıları bile var. Birini seçerim ve o benim yerime yüzleşmek istemediğim ne varsa yüzleşir. Banada sloganlar kalır. Aslında konu buraya nerden geldi pek emin değilim. Hani şu yazarken başı ateşlenenlerden biriyim ben. Buraya güneşli bir sabah tasviri, aşkın yüceliğini anlatan bir şiir yada becerebilseydim bir bilimkurgu hikayesi koymak isterdim. Ne yazıkki zor zamanlar bunlar. Değil hayal etmek, nefes almak bile zor. Gerçeklerden kaçmak o kadar kolay değil. Gecenin en karanlık vakti sabaha en yakın zamanlarıymış. En çok özlenenler seni en çok yaralayanlardır. Buda benden. Umut oldukça hayat vardır ve yazı oldukça düşleyebilme ihtimalin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ö.Gökhan Ergüven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |