..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yapıtlar > Yûşa Irmak




12 Mart 2022
Tolstoy’un İtirafları  
Yûşa Irmak
Evet Almanya’nın, Hollanda’nın, Fransa’nın halkına bakıldığında gelir seviyeleri oldukça yüksek ve içinde bulundukları şartlar ve sunulan nimetlerden en iyi istifade eden milletler arasında yer alıyorlar. Peki nasıl oluyor da bunca gelire, imkana ve nimete rağmen bu şehirlerin sokaklarında adım başı psikiyatri klinikleri var?


:FJD:
Batılı düşünce tarihinde üç büyük düşünürün kaleme aldığı “İtiraflar” ünlüdür. Bunların ilki Augustinus’tur ki takriben M.S. 400 yıllarında Latince olarak kaleme alınmış ve ne yazık ki eserin bir kısmı sadece Türkçeye çevrilebilmiştir.

İkincisi ise Rousseau’nun 1755 yıllarında yayımladığı; “Yaradan’ın elinden çıkan her şey iyidir; her şey insanın elinde yozlaşır.” ilkesinden yola çıkarak kendine göre bir dünya kurduğu eseridir. Fransızca kaleme aldığı bu İtiraflar’ın tamamı Türkçeye çevrilmiştir.
Üçüncüsü de Tolstoy’un itiraflarıdır..

İçinde bulunduğumuz çağı en iyi analiz eden yazarlardan olan Tolstoy’un itirafları tüm insanlığı ilgilendiren konuları barındırdığı için bu eserin mahiyeti hakkında mini bir denemeyi kaleme aldım.

Evet Almanya’nın, Hollanda’nın, Fransa’nın halkına bakıldığında gelir seviyeleri oldukça yüksek ve içinde bulundukları şartlar ve sunulan nimetlerden en iyi istifade eden milletler arasında yer alıyorlar. Peki nasıl oluyor da bunca gelire, imkana ve nimete rağmen bu şehirlerin sokaklarında adım başı psikiyatri klinikleri var?

İşte Tolstoy’un “İtiraflarım” adlı eseri tam da bu sorunun cevabını veriyor bizlere. Eserini 1879 yılında geçirdiği manevî bir krizin üzerine yazan Tolstoy, günümüzün oyunlarına ve oyuncakları ile oyalanacak bir kafa yapısına sahip değildir. Hayatının mana ve anlamı üzerine düşünürken de aradığını bir türlü bulamamaktadır. Bu yüzden eserinde: “Sen nesin ve niçin yaşıyorsun, sorularına bizim cevabımız yoktur.” diye içinde bulunduğu ruh durumu ortaya serer… Tolstoy yine başka bir yerde: “Güneş ışığının değdiği her yerdeki bütün faaliyetleri gözden geçirdim. İnan ki hepsi boş.” der ve milletini karamsarlığa sürükleyen bu eserini 1882 yılında “Russkaya Mysl” adlı bir dergide yayımlatır. Bunun üzerine Rus gizli servisleri ve resmi makamları o dergiyi toplatıp basımını yasaklatır. Aynı eser bir süre sonra Almanca’da Löwenfeld’in “Meine Beichte” başlığı altında yayımlanır. Türkçedeki metne ise Löwenfeld’in bu çevirisi kaynak olarak gösterilmiştir. Keşke kitabın Rusça aslından tercümesi olsaydı ama ama maalesef yapılamadı..
İşte Tolstoy’un bunalım yıllarında kaleme aldığı bu yazılara bakarak onun her geçen gün düşüncelerinde derinleştiğine şahitlik ederiz. Örneğin, “Tanrı’nın varlığına inancı kaybettim mi, yaşamıyorum ki. Onu bulmak konusundaki muğlak umudum olmasa hayatıma çoktan son verirdim. Gerçekten onu hisseder, onu ararsam, yaşıyorum ben.” der. Başka bir itirafında ise “Tanrı, hayattır.” der…

Hiç kuşkusuz birçok yazar gibi Tolstoy’da gençlik yıllarında Voltaire ve Rousseau gibi aydınlanmacı düşünürlerin tesiri altında kalmıştır. Bu etkiler yüzünden Hıristiyanlık inancından uzaklaşmaya başlamıştır. Bilhassa yaşadığı iki hadise onu çok derinden sarsmıştır. Bunlardan ilki Paris’te giyotinle yapılan bir idam infazı sahnesini görmesi ki o günün şartlarında Fransızların kültür seviyesi kendilerinden çok yüksek olmasına rağmen böyle bir sahneye şahit olması ona büyük bir tiksinti vermiştir. İkincisi ise kardeşinin vereme tutularak çaresizlik içinde ölmesidir. Tolstoy da tam olarak hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine burada sormaya başlar. İlk başlarda bunun bilimle anlaşılabileceğini düşünür, içine düştüğü karamsarlık ona göre azalmalıyken daha da artmaya başlar…

Gittiği bu yol onu uçurumun başına tırmandırır! Hatta bir adım daha atsa bu uçurumdan aşağı düşme noktasına gelmiştir. Hayatın en temel sorularına bu dönemlerde cevap bulamamaktadır. Edebi şahsiyeti de Rusya’nın sınırlarını çoktan aşmıştır. “Gogol’den, Puşkin’den, Shakespeare’den, Moliere’den, dünyanın bütün yazarlarından ünlü olacaksın da ne olacak sanki!” der. Aydınlanmacılardan da aradığı sorulara cevap bulamaz! Böylece tekrar dine yönelmeye başlar. Hıristiyanlığı etraflıca tekrar tetkik eder. “Tam bir birlik için, birbirimizi sevelim.” Slogan hoş güzel ama başarmanın da mümkünü yoktu. Burada “Baba, oğul ve Kutsal Ruh”u bir birlik olarak kabul edelimi atlıyordum; zira buna akıl erdiremiyordum.” diye yazar.

Hayatında şöyle bir olay cereyan eder. “Hac yolunda, okuması yazması olmayan bir köylünün konuşmasına kulak kabarttım; inanç, hayat ve Tanrı’nın rahmeti hakkında konuşuyordu. Ve inancın bilgisi ile ilgili sözleri beni çok etkiledi… Ama öğrenim görmüş müminlerle bir araya geldiğimde ya da onların kitaplarımı elime aldığım da içimde hemen bir şüphe, tedirginlik ve tartışma isteği beliriyor ve ben onların konuşmalarına daldıkça, hakikatten uzaklaşıp uçuruma yaklaştığımı hissediyorum.” der. Beri taraftan Sokrates onun için başka anlamlar ifade eder. Sokrat’ın “Hayattan uzaklaştığımız ölçüde hakikate yaklaşırız.” sözünü kendine destur edinir.

En sonunda basit halk tabakalarının hayatını incelemeye başlar. Sade bir hayat sürmekte tam teslimiyet ile ömrünü yaşamakta, huzura kavuşmakta olduğunu fark eder. Tolstoy, hayatının hikmetini ise nihayetinde bu inançta bulur. Sevgi ve aşka dayalı, basit sade inanç yoluyla, içine düştüğü manevi sıkıntılardan kurtulduğunu söyler. Uzunca bir hayatın sonuna doğru, Kilise Hıristiyanlığından ayrı, yeni bir din öğretisi vaaz etmeye başlar. Tolstoy’un sesi tüm dünyada duyulmaya başlar. Uzaktan, yakından ziyaretçileri çoğalır. Onun gibi yaşamak isteyen insanlar komünlerini örnek alırlar. Kilise ve Devlet, Tolstoy’u en büyük düşmanı olarak ilan ederler. Nihayet kilise 1901 yılında Tolstoy’u Hıristiyanlıktan aforoz eder.
Her taraftan saldırıya uğrayan Tolstoy’u eşi de rahatsız etmeye başlar. Artık evinde de huzuru kalmamıştır. Ne yaparsa yapsın eşiyle bir türlü anlaşamaz… Ardında dev eserler bırakan Tolstoy çareyi evden kaçmakta bulur. Bu amaçla Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye gelmeye karar verir. Fakat bu yolculukta hastalanır; 20 Kasım 1910 yılında Astopova İstasyonu’nda vefat eder.
Tolstoy’un itiraflarını okuyunca Müslüman bir insan olarak inanın dehşete kapıldım. Onun sürdüğü bu ömür benim için gerçekten dehşet verici bir olay olarak hafızamda kalacak..
İnanıyorum ki insanın manevî huzuru olmayınca dünyanın en zengin insanı da olsa, elindeki imkanların da hiç bir kıymet-i harbiyesi olmuyor imiş…
Ne diyelim?
Allah cümlemize önce sağlık, sonra da iman nasip etsin.
Ötesi boş!
Kalın sağlıcakla..



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eşek Edebiyatı
High – Rise (Gökdelen)
Yabancı Gözüyle Türkler
Eski Kitaplar Neden Okunur?
Batılı Şiiri Bize Nasıl Sevdirdiler?
Körleşme
Mihr ile Mâh
El Ruido de Las Cosas Al Caer (Düşen Şeylerin Gürültüsü)
Uzak Nasıl Yakın Edilir?
Budalalık Nedir, Nasıl Keşfedildi?

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
O Kelime!
İstanbul’u Düşünmek
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.