..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İtiraflar > Yûşa Irmak




18 Mayıs 2022
Füsun Akatlı’nın Öldüğü Gün  
Yûşa Irmak
Gün aşmıştı. 2010 yılıydı. Telefonum çaldı. Arayan iş yerinde yıllarca birlikte çalıştığımız baş editörümüz Mustafa abiydi. Neşeyle açtım. “Mustafa, sesin çok yakından geliyor hayrola!” (Oysa yıllık iznin de Ceşme’deydi) demeye kalmadan, o sesin içinden soğuk bir rüzgâr geçti. Kekeleyerek, zorlanarak “Canım çok sıkkın Yuşa! Sen tanımıyorsun ama ben çok iyi tanıyorum. Hocam, Füsun Akatlı vefat etti.” diyordu…


:FJC:
Gün aşmıştı. 2010 yılıydı. Telefonum çaldı. Arayan iş yerinde yıllarca birlikte çalıştığımız baş editörümüz Mustafa abiydi. Neşeyle açtım. “Mustafa, sesin çok yakından geliyor hayrola!” (Oysa yıllık iznin de Ceşme’deydi) demeye kalmadan, o sesin içinden soğuk bir rüzgâr geçti. Kekeleyerek, zorlanarak “Canım çok sıkkın Yuşa! Sen tanımıyorsun ama ben çok iyi tanıyorum. Hocam, Füsun Akatlı vefat etti.” diyordu…


Ben o gün bu ismi ilk kez duymuştum. Yıl 4 Temmuz 2010’du… Sonra kesik kesik bir şeyler konuştuk. Çünkü iş yerindeydim. Benden istediği birtakım kitaplar vardı. Kargo yapmamı istemişti… 1944 yılında doğmuş olduğunu, günde iki paket sigara içtiğini, yakalandığı akciğer kanserini konuşmuştuk.

O günden yıllar sonra paneline katıldığım Selim İleri Bey'e söylemiştim... Bu dünyada tanışmayı, konuşmayı en çok istediğim, oturup bir konuşabilsek, çok iyi anlaşacağımıza inandığım insanlardan, yazarlardan biri olduğunu Akatlı'nın. Bu sözlerime çok sevinmişti Selim İleri. Oysa apayrı dünya görüşlerimize, yaşam biçimimize rağmen onunla anlaşabilecek ortak noktalar bulabileceğimden emin olduğum için böyle söylemiştim. Size bir şey diyeyim mi! Ölüm gelince var ya o ölüm! İnsanın dünya görüşü dediğiniz şey de bildiğiniz hikâyeye, masala dönüşüyor vallahi! Çünkü söz bitiyor orada ve susuyorsunuz. Öylesi kederli bir suskunluk içinde düşünüp duruyorsunuz…

Peki Füsun Akatlı’yla niçin tanışmak, konuşmak istemiştim? Üzerimde hakkı olduğuna inandığım için. Edebiyata, özellikle denemeye emek vermiş; dilin ve kültürün hakkını yılmadan savunmuş bir yazar olduğu için…

Deneme yazarı olmaya bunca inanmış, güvenmiş ve ömrümü onun yoluna vermişsem, bunda Akatlı’nın verdiği “güvence”nin payı olduğunu düşünüyorum… Onunla oturup deneme üzerine konuşmak, yıllar evvel bir sahaftan aldığım “Yaz Başına Neler Gelir”i ne çok okuduğumu, ondan neler öğrendiğimi yüzüne karşı söylemeyi çok isterdim… Daha geçen hafta, pazar günü kurs verdiğim bir okulda bir grup gençle edebiyat sohbetleri yaparken ismini anmıştım. Ancak ne yazık ki Akatlı artık bunu bilemeyecek…

Evet Akatlı da diğer solcu ve Kemalist yazar takımı gibi tam bir din düşmanıydı. Bir çok Müslümanı, hatta alimi hakir gören yazısını okumuş, çok içerlemiştim. Özellikle “başörtü”lü kızlar ile ilgili söylediği sözler, verdiği demeçler yüzünden Akatlı’nın dünya görüşünün çok sığ olduğu inancımı iyice pekiştirmişti. Gerçekten böylesi bir yazarın, aydın bir insanın böyle basit konulara takılıp kalıyor oluşu, belki de korkuyor oluşu ideolojik bakışı çok üzmüştü beni. Ve ona bu tutumu hiç mi hiç yakıştıramamıştım. Bugün her şeye rağmen saygıyı elden bırakmadan bize yazma üzerine verdiği tüm bilgiler için kendisine huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Zira dediğim gibi ölüm her şeyi anlamsızlaştırıyor, tüm kırgınlıkları bitiriyor. Bir insanı incitmiş olmak ihtimali ve Alev Alatlı’nın o meşhur “helalleşme” konuşmasından yola çıkarak dünyadan göçüp gitmesi içimizdeki çok şeylerin geçip gitmesine neden oluyor. Kırgınlık, hesaplaşma duygusu, kötücüllük insanı küçültmekten başka hiçbir işe yaramıyor… Ve karmakarışık bir sürü düşünce içinde bocala dur durabilirsen bir insan olarak… Sonra düşündüm… “Sevgisizlik”, dedim kendi kendime… Evet gerçekten bütün mesele bence buydu. Sevgisizlik… Her birimiz, kendimizi aşamadıkça, bizim gibi düşünmeyenleri, hatta hasımlarımızı bile sevemedikçe dünyayı güzelleştirmenin, yaşanır kılmanın imkânı yok. Akatlı’da eksik olan tam olarak buydu bence! Yani tanımadıklarına, dokunmadıklarına, bilmediklerine karşı önyargıyla beslediği garip bir sevgisizlik hissi…

Füsun Akatlı’nın öldüğü günü bu yüzden dün gibi hatırlarım. Başka hiçbir işe el sürmeden, doğruca kütüphaneme gidip çok beğendiğim “Yaz Başına Neler Gelir”i, “Edebiyat Defteri”ni, “Kültürsüzlüğümüzün Kışı”nı tekrar okudum doğum gününde..

“Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi / Müşkül odur ki ölmeden evvel ölür kişi” diyen şaire kulak verelim” cümlesiyle başlayan yazısını okurken buldum kendimi.
“Sıralı ve sırasız ölümler, doğal sayılan ölümler, isyan ettiren ölümler, toplu ölümler, öldürümler, ‘acı bir ölüm’ler, ‘elim bir vefat’lar, bize değenler, değmeyenler, hayatını kaybedenler ve etkin veya edilgin intiharlar… Bize hep ölüm hakkında değil, hayat hakkında bir şeyler öğretiyor.” diyordu.

Evet, “hayat” hakkında her insana bir şeyler öğretiyor yaşanan ölümler. Sevgisizliğin açtığı yaralar hakkında, herkesi sevebileceğimiz hakkında, dünyanın cedelleşmeye değmeyeceği hakkında şeyler yani…

Füsun Akatlı’nın öldüğü gün ve doğduğu gün karşımda onun kitap kapağında gülümseyen fotoğrafı ve bunları düşünmüş not almışım yıllar önce defterime… Şimdi evdeyim. Balkona çıktım, telefonda “Kırmızı Kedi Yayınları’nın Akatlı’nın doğum gününü kutladığını gördüm.

Gökyüzü sonsuz geniş sağcı, solcu, liberal, dindar, abiler, ablalar, kardeşlerim. Sadece Türkiye’deki tüm insanları yani 85 milyona bile Ankara’nın Karamankazan ilçesinin topraklarına sığdırabiliyorlar.
Ve Gökyüzüne doğru bakıp tekrar mırıldandım:

İnsan ölüyor işte, birbirimizi severek, anlayarak yaşayabilirdik! İnsan doğuyor işte, birbirimizi severek, anlayarak yaşayabiliriz…

Ama bundan köre ne…

Kalın sağlıcakla.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İtiraflar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşamak Nedir?
Kitap Değil, Makale Değil, Mektup…

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
O Kelime!
İstanbul’u Düşünmek
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.