..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yazarlar ve Şairler > Yûşa Irmak




9 Haziran 2022
Şairlerin Kendi Seslerinden Ölümü  
Yûşa Irmak
Anladım ki bir şair, ölüm üstüne yazar en güzel şiirini. Son şarkısı gibi kuğunun. En son ve en güzel… Ondan öncekiler hep buna hazırlık, hep bunun provası. Bir kuğu, bir şair son şarkısına mı saklar en manidar nefesini?


:FEA:
Anladım ki bir şair, ölüm üstüne yazar en güzel şiirini. Son şarkısı gibi kuğunun. En son ve en güzel… Ondan öncekiler hep buna hazırlık, hep bunun provası. Bir kuğu, bir şair son şarkısına mı saklar en manidar nefesini?

Şayet bu bir final olacaksa öyle ya muhteşem olmalı değil mi? Son kez söylemeli ve susmalı… Bilenler, yalnız onunla bilmeli, onunla anımsamalı. Yaşamak denen allı pullu geline, en güzel şarkıyla “elveda” denmeli, denebilmeli…

Anlıyorum ki bir şair için “yaşam defterini kapatmak”tan daha trajik, daha yoğun bir imge yoktur! Anladım! Kendi ölümüdür şairin kıyameti. Şairler göçer, nefes biter ve fakat şiirleri hiç susmaz… Kelimeler kaybolmadıkça, o dili konuşanların nesli silinmedikçe yer üstünden şiir elden ele, gönülden gönüle sürekli dolaşır. Yani gerçekten şu dünyada “Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş…”

Mevlâna İdris Zengin de yaşam defterini kapayıp gitti. En güzel şarkısını, kendi ölümü için yazdığı “Tarih Bitti”de söyleyerek… Bir vasiyet mi bu şiir, elveda mı, yaşamın ve ölümün hakikatini duyurmak için mi geride kalanlara? Anlamı ne olursa olsun, bir şairin en güzel şiiri… Ve bir kere daha inandım: Bir şair, kendi ölümü üstüne yazar en içli şiirini…


“Sana bakmak toprağa bakmak kadar güzeldi
Sert şarkılar vardı yanaklarında

Sabahın sisini dalgın atlara yükledim
Senin şehrine vardım saçlarını aradım boşuna
Sen yoktun bir şey yoktu
Bütün dillerde yalan söyledim sana inanmak için

Sen gittin tarih bitti milat neyi açıklayabilir
Sana bakmak toprağa bakmak kadar güzeldi

Ne vardı bir de bahçeler vardı

Bahçeye resimler düşmeye devam ediyor

Kimi eski bir denize çizilmiş
Kimi her yanı haziran bir trene
Kimi bir kelimeye

Bir resimde isa akşama bakıyor
Bir resimde tarihçiler eliboş dönüyor kadınların verdiği sözlerden
Bir resimde yüzlerce anahtar var hiç kapı yok
Bir resimde telefon çalıyor açıyoruz ve yağmur
Islanıyor zaman
Bir resimde yedi kişiyiz aramızda en güzel ölüm gülümsüyor

Çiçektik çok
Hatırlar mısın
Hatırlarsın

Geçtik dünyanın arasından
Geçtik bu küçük omuzlarımızla
Maviler giymiş ağlayan meleklere
Tarifsiz kadınlara
Düşmüş bayraklara gecikerek
Geçtik dünyadan bağışla bizi

Yaptıklarımız için
Yapmadıklarımız için
Elimizi
Dilimizi
Tanrım
Bağışla bizi

Kimsenin olmayan bir yoldan geçerken
Kimsenin olmayan bir resmini gördüm hayatın

Büyük dalgınlar vardı
Cevapsızlar
Hiç deniz görmeyenler
Kimseye bir şey sormayanlar vardı
Kaybedenler
Hayatın büyük ırmağında
Vardı ve akıyordu

Sonra kimse kalmadı
Hiç kimse
Bağırmak için
Yalvarmak için

Çünkü herkes gitti
Çünkü herkes gider

Geceler var bir de iyi geceler

İyi geceler bayım hiç yittiniz mi
En az bir defa yitmeli insan

Nasıl geçti yıllar telefon beklerken mi
Şarkılar bitti şarkılar bitti
Bir şey söylemedin kadınlar için
Devrimler için bir şey söylemedin
Yıldızlar için
İyi geceler bayım

Yine birisi ağlamış bak yeryüzü ıslak.

İçinde yalan olmayan bir cümle söyle bana
İçinde amerika olmayan bir cümle söyle
İçinde zulüm olmayan bir cümle
İhtiyacım var buna

Çok hırpalandım zeytin ağacı
Çok hırpalandım sevgilim
Bu vakitsiz değişen haritalardan
Kederli göklerden mübarek çocuklardan kapanmış çiçeklerden
Geldi geçiyor dünya
Elimi tut
Bir cümle söyle
İçinde yalan olmayan bir cümle
Göklere bakma anında dünyadan çıkma anında
Söyleyip kaybolayım söyleyip varolayım
Bir cümle bir cümle bir cümle

Lailaheillallah”

Kimi bir dilektir, kimi kehanet; ama ille de “dünya” ile alıp verilemeyen bir hesabın belgesi… Şairin kendi ölümü üstüne söylediği şiir. ” Geldi geçiyor dünya / Elimi tut” dese de “Düşünce” şairi, “Söyleyip kaybolayım söyleyip varolayım” Ve yaşam taze bir gelin gibi çağırır insanı. İşte, bütün güzelliği bundandır ölüm üstüne yazılmış şiirlerin; hele de kendi ölümü üstüne yazdığı şairlerin… İki çağrı arasında çoğalan tereddüdün şiiridir çünkü onlar. Ebedî ve ertelenmez çağrıyla “dünya”nın çağrısı… Gitmekle ve mecburen gitmekle kalmak; daha doğrusu kalamamak arasındaki yürek parçalayan çelişki. Söylemek ne denli kolaysa, yaşamak o denli zor “elveda!”yı…

“Bir gün bir köy evi bacasından

Kara bir duman göklere çıkacak,

Külebi ölmüş dediklerinde

Umurunda bile olmayacak.

Erzurum taşı gözlerinde

Herkese ışıklar parlayacak

Yine de belki de birkaç kadın

Benim için yas tutup boyanmayacak.

O ince mavi bileklerin

Gür çeşmelerden akacak,

Yine de belki de birkaç kadının

Kirpiklerinde damlalar toplanacak.

Sesin, o sıcak kiraz sesin

Sevecenlikle tınlayacak,

Yine de belki de birkaç kadın

Günlerce Meryemana gibi susacak.

Külebi de bu dizeleri düşmüştü kendi ölümü üstüne. Kim bilir kirpiklerinde hangi kadınların damlalar toplandı o göçünce ve kaç kadın günlerce sustu Meryemana gibi.

İnanmayın, inanmıyorum!.. “Beni unutun” deyişine bir şairin… Şair ki gün doğup battığı müddetçe anılmak ister insanlar arasında. Bu yüzden sana inanmıyorum, “Erguvan” şairi Hilmi Yavuz! “Çölde Ölüm” şairi, sana inanmıyorum!

“ben çıkmazda, ten kilitli, yaz girift;

varoluş baştan başa çöl…

sen hilmi yavuz, ey deşt-i fenâ

sen öl!

kimseler anmasın anma gününde…


….

yurtsuzdun aşklarda, aşklar da yurtsuz;

gövden çölde yaladığın acı tuz…

yalnızlıklar vardı diye sen vardın

ve kilitli testilerde tutulduğumuz

o susuz günleri mumyalayıp, mum yalayıp

sen öl!

kimseler anmasın anma gününde…”

….

Şair de ölür ve ağlayanlar olur onun da ardından. Ve yaşayacak bir dize bile bırakıp gitmiş olsa, anılır her şair “anma gününde”. Gövdesi sıyrılır aramızdan, cismi unutulur; ama adı ölümsüzdür artık. Dilinde dizeleri dolaşanlar için “uzak bir yerde çalışıyor” sayılır o. Perdenin ardında, belki ulaşımı zor, gitmesi müşkül bir yerde; capcanlı, sımsıcak, dünyada olduğu gibi yaşıyordur. Belki dünyada yaşadığından daha çok “yaşama” denir buna.

Ve son söz:

Olsa olsa bir kinayedir şairin unutulmak dileği. Bilir yaşayacağını insan durdukça. Bir eser, bir dize bile bırakıp gitmişse bir şair, ağlamamalı ölümüne. Daha güçlü, daha büyük bir yaşama geçmiştir o, ölümsüz bir yaşama…

Faruk Nafiz’in dediğince:

“Adı destanlara geçmiş her eser sahibine

Niçin ağlar ve yanarlar ölümünden sonra?

Yaşıyor, yirmi asır var ki, baş üstünde Mesîh,

Gerilip çarmıha, can verdiği günden sonra!”

Mekânın cennet olsun Mevlana İdris ağabey. Başın sağ olsun güzel insan H. Salih Zengin…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve şairler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Dilaver Cebeci
Bir Çığlık
"Anlamı Yok Tüm Sözlerin"
İlla da Ben… Ben!..
"Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk"
Bizi Birleştirenler
"Suya Kanat" Ummana Karışan Şiirler
Tanpınar’ın Şark ve Garp Çıkmazı Üzerine…

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
O Kelime!
İstanbul’u Düşünmek
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye
Eşek Edebiyatı
Hakikati Hakikat Olduğu İçin Sevmek

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.