Bazen evrende yalnýz olduðumuzu düþünürüm, bazen de olmadýðmýzý. Her iki durumda da bu düþünce beni afallatýr. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
BÝRÝNCÝ BÖLÜM (gecenin pýrýltýsýndaki çiçekler üstü ufuk: yenilmez!) Kar fýrtýnasýnda ilerleyen kurtlar periþandý, daðdan düzlüðe yeni inmiþlerdi. Aç, sefil ve acýnacak haldeydiler, zayýflamýþlardý. Lider siyah kurt sinyal verdi, konaklamak ve dinlenmek zamanýnýn geldiðini hissetmiþti. Peki nerede konaklayabilirlerdi? Yýllar önce buraya gelmiþti. Onu hatýrladý. Sol yakada iyi bildiði bir orman vardý. Gecenin adeta etli ve geçit vermez karanlýðýnda birbirin ardýna ilerleyen kurtlar hayalet gibiydiler ve azimliydiler periþan olsalar da; çünkü bu açlýk doyurulmalýydý, çünkü bu açlýk baþa çýkacak ve yatýþtýrýlacak gibi deðildi, gece bitmeden herkes bir lokma bir þey yemeliydi; aksi halde sürüde korkunç þeylerin olmasý uzak bir ihtimal deðildi. Birlik, beraberlik ve aralarýnda yýllar yýlý ördükleri bað ve sevgi bir anda uçup gidecekti, daðýlacaklardý, öleceklerdi. Kardeþlik kolay kurulmamýþtý, çok emek harcamýþlardý, o yüce kardeþlik paramparça olacaksa önce lider kurt paramparça olmalýydý ve o üstünde aðýr baský ve sorumluluk hissediyordu, bu itici güçle hepsinden daha dayanýklý, yürekli ve cesurdu; çünkü o liderdi. Onlarý hayatta tutmak onun için onur ve gurur ve varoluþ meselesiydi. Sýk aðaçlar þemsiye gibiydi, büyük bir aðacýn altýna sýðýndýlar, aðacýn altý tek damla kar tanesi ya bir rüzgar sýzýntýsý bile almýyordu, maðara gibi olmuþtu altý. Ýçeri girdiler. Burada ýsý muazzamdý, kurtlar içeri girince rahat etti, hepsi de huzursuz ve yýlgýn ve bitikti, bazýlarý açlýk acýsýyla homurdandý, bazýsý kývrýlýp uykuya býraktý kendini, bazýsý ön patilerini uzattýðý bacaklarýnýn üstüne koydu baþýný, bütün kurtlar uykuya daldý, lider kurt düþünceliydi. Dýþarýda kar fýrtýnasýnýn uðultusu vardý. Lider kurt uyursa bir gözü açýk uyurdu, liderlik böyle bir þeydi. Kart fýrtýnasý moralini çok bozmuþ, canýný sýkmýþtý. Ama o yýllarýn deneyimine sahipti, en çetin kýþlarý atlatmayý baþarmýþtý, en uzun açlýklarda hayatta kalmayý baþarmýþtý. Bu varlýk tanýmayan pis kar fýrtýnasýnýn sabaha kadar sürmemesini umdu, o halde uçarcasýna ilerleyeceklerdi. Gün aydýnlana kadar avlanma imkanlarý vardý, diðer deyiþle yiyecek bulma imkanlarý. Eðer fýrtýna biraz olsun yavaþlarsa süratle bir köye ya da baþka köylere inme imkanlarý daha da kolaylaþacaktý; ama her haliyle bu fýrtýna onlarýn lehine çalýþýyordu, göz gözü görmüyordu ve bu sýrada istedikleri gibi yiyecek bulabilir ve hayalet misali ortadan kaybolabilirlerdi fýrtýnanýn içinde. Adeta fýrtýnaya gömülürlerdi, köpekler ya da insanlar tarafýndan takip edilme oranlarý çok düþerdi. Bu hava þartlarýnda avlanmak çok düþük riskliydi. Siyah kurt, avlanmaya dair yüzlerce deneyime sahipti. Hatýrladýðý ilk deneyim; sürüsünü terk etmeye yakýn bir zamanda olmuþtu, toydu o zamanlar, orman ve avlanmaya dair bilgileri hiç yoktu ve kendini (yeteneklerini) hiç tanýmýyordu; ormanda aniden tüfek patlamalarý baþlamýþtý. babasý yere yýðýlýp kalmýþtý, sonra güçlükle doðrulup birkaç adým atmýþ ve yine yere yýðýlmýþtý. Tüfek patlamalarý çok þiddetliydi ve yakýndan geliyordu. Kurt sürüsü bir anda baskýna uðramýþtý ve kaçýþýyorlardý. Annesini sürüsünü unutup can havliyle kaçarken görmüþtü. Siyah kurt þaþkýnlýk ve korkuyla büyülenmiþti. O da bir tarafa kaçmaya baþladý. O son sürat kaçýþýnda, o dehþete kapýlmýþ ayaklarý hayatýnda ilk kez bu kadar hýzlý koþuyordu. Heybetli, cesur ve gözü pek babasýnýn yere nasýl yýðýldýðýný ve cansýz kesildiðini görmüþtü, babasý gözleri açýk ölmüþtü ve o gözlere yakýndan bakmýþtý kaçmadan az önce. Ölümdü bu ve ölümün ne demek olduðunu sürüde geçen zamanlarýnda iyi öðrenmiþti. O görkemli trafik günde insanlarýn; yani onun bakýþýyla iki ayaklýlarýn çok tehlikeli, acýmasýz ve katil olduklarýný anlamýþtý. O gün ormanda eli tüfekli iki ayaklý canlýlardan çok vardý. Siyah kurt gençti, toydu, daha hayatýn baþýndaydý ve böyle bir kötülük hiç görmemiþti ve bütün gücüyle koþup hayatýný kurtarmýþtý. Bu trajedi ileriki yýlarda hayatta kalma dürtüsünü en güçlü biçimde destekleyen bir parýltý olarak kalacaktý ve hep üzülecekti, kafasýndan ve kalbinden çýkaramadýðý acýsýyla yaþayýp duracaktý kaçýnýlmaz olarak. Diðerlerine ne oldu bilmedi, bir daha onlara rast gelmedi. Kendi sürüsünü oluþturduðunda da her iki ayaklý hayvan izi gördüðünde yaþadýðý o korkunç olayý hatýrladý. Çok nadir olarak iki ayaklýlarý hep uzaktan görüyordu ve onlara daha da uzak olmak için kaçýyordu. Ýnsanlar onu fark edemiyordu; çünkü çok iyi saklanýyordu ve en uygun zamanda ormanda avlanmaya çýkýyordu. Günün birinde týpký sürüsünün baþýna gelenin aynýsýný yaþamaktan korkuyordu, en büyük korkusu buydu, her seferinde insanlarýn bulunduðu yerden kaçmak zorunda kalýyordu, ama çok iyi biliyordu ki günün birinde kaçmayacaktý, savaþacaktý, ailesini yok eden o iki ayaklýlarýn ne kadarýnýn gýrtlaðýna keskin diþlerini geçirebilirse geçirecekti; ölüm kalým savaþý verecekti. Ýntikam duygusu yoktu; ama o an geldiðinde gereken neyse fazlasýyla yapacaktý. O gün olay yerinden saatlerce uzaklaþmýþý ve ormanýn derinlerinde bir yerde saklanýp geceyi geçirmiþti ve sabahýn alaca karanlýðýnda açlýk hissederek çevrede dolaþýrken bir iri fare görmüþtü ve onu yakalayýp yemiþti. Zor yürüyen þiþman fareyi yakalamak zor olmamýþtý, bu onun ormanda yakaladýðý ilk avýydý. Bu onun avlanmaya dair ilk bireysel (kiþisel) zaferiydi. O doygunlukla, leziz lapa gibi yumuþak etin verdiði hazla ilk kez ormana dair kutsal ve þükran hisleriyle doldu yüreði ve duygulandý ve kaybettiði ailesini hatýrladý. Siyah kurt sürüsüyle aðacýn altýna tünemiþti ve soluklarýyla içerinin havasý iyice yumuþamýþ ve vücutlarý gevþeyip rahatlamýþtý. Tek uyumayan siyah kurttu ve düþünmeden kendini alamýyordu ve bu uykusunu kaçýrýyordu. Sürüyü mutlu edemediðini düþünüyordu. Sürüsünün ete olan ihtiyacý korkunç ve önlenemez boyuttaydý. Sürüde sýk sýk boþ yere kurtlar birbirine sataþýyor, saldýrýyor, hiçbir sebep yokken büyük kavgalar patlak veriyordu, çatmaya yer arýyorlardý, haftalardýr aç ilerlemek ve enerji sarf etmek ve umduklarý eti mideye indirememek hepsinin sinirlerini bozmuþtu, hepsi depresyona girmiþti, artýk et bulunmalýydý, bir büyük av ele geçirilmeliydi, sürü bir delirme, bir çýlgýnlýk halindeydi, ondan ona geçen öldürücü bir virüs mikrobu sarmýþ gibiydi sürüyü: Açlýðýn ezici baþkaldýrýsý. Açlýk kardeþçe olan duygularý, sevgi ve güven baðlarýný alaþaðý etmiþti ve herkes midesini, çýkarýný düþünüyordu, herkes birbirine yenilecek lokma gözüyle bakýyordu. Kan istiyordu diþleri, köpük köpük kan, yaðlý etler, diþlerini gömecekleri, çekip çekiþtirip koparacaklarý bolca et. Delirtmeye baþlayan açlýk týpký insanlardaki gibi hayvanlarda da yamyamlýða yol açar. Artýk et bulunmalýydý. Hepsinin canýna tak demiþti. Haftalardýr aç dolanýyorlar, ufak tefek avlarla midelerinin saðýr eden açlýk çýðlýðýný avutmaya çalýþýyorlardý. Çoðunlukla aç yol almýþlardý. Bu açlýk kontrol edilemez boyuta son sürat koþuyordu. Lider kurta olan baðlýlýk, sevgi ve güven süratle eriyor ve kayboluyordu. Ona ters bakýþ atmaktan çekinmiyorlardý. “Sen ne biçim lidersin” ya da “sen bir beceriksizsin” der gibi pis bakýyorlardý ona. Bizi nereye götürüyorsan bir þey bulduðumuz yok, açlýktan ölüyoruz.” Sürünün açlýktan nefesi leþ gibi kokuyor, bütün derin baðlar ve sürü ilkeleri yerle bir olmak üzereydi. Sürüdeki kimi kurtlar birleþip lider kurta saldýracak gibi karanlýk bir hava vardý ve onu bir sýðýr gibi yiyeceklerdi sanki. Siyah kurt böyle çok kötü þeyler seziyordu. Korkmuyordu; çaresizliðini aþmanýn yolunu düþünüyordu, çaresizlik de onu hýrslandýrýyor ve daha azimli hale getiriyordu. Üzüyordu tabi. Ama bunu çaktýrmýyordu. Güçlü, yenilmez, cesur ve her durumda muhteþem azimli görünmeye çalýþýyordu. O liderdi ve her durumda ne yapýlmasýný iyi bilirdi ve bütün bunlarý yýllar içinde tecrübe etmiþti. Kaybedere kaybede, yenile yenile. Bu açlýk tamam da bu av talihsizliði de neyin nesiydi? Ne kadar zorlayýcý ve bütün güneþ kadar büyük umutlarý yerle bir eden. Daha önceleri de aç kalmýþtý; ama ufak tefek avlarla açlýklarýný bastýrmýþlardý ve sonunda (çok geçmeden) büyük bir av bulup açlýklarýný fazlasýyla gidermiþler, sevinçle týka basa et yiyip midelerini þiþirmiþlerdi. Ama o zamanki açlýkla þimdi duyduklarý açlýðýn alakasý yoktu. Þimdi duyulan açlýk benzersizdi, her saniye hissedilen bir karabasandý, iflahlarýný söken türdendi, kafada ve yürekte ne kadar güzel þey varsa rüzgar gibi süpüren türden. Kurdu kontrol edilemez bir canavarlýða sokan cinsten. Ýlk kez böyle haftalardýr aç dolanýp duruyorlardý. Sabýrlarýnýn tükenmesi, sabýrlarýnýn son saniyesinin ezilip yok olmasý an meselesiydi. Ýþte o zaman sürü diye bir þey kalmayacaktý ortada. Görülmemiþ bir vahþet açýða çýkacaktý. Sürü aç ilerlemekten mahvolmuþtu, sürünün direnci iflas etmek üzereydi. Lider kurt zaman zaman onlara moral vermeye çalýþýyordu. O zamanlarda sesini çok gür çýkarýyordu ve bakýþlarý; “sakýn deneme, ben yenilmezim” diyordu. “Dayan, bunu aþacaðýz, aþmanýn bir yolunu bulacaðýz, bütün güçlük bir büyük ava kadardýr. Dayan bunu düþün.” Lider kurt ululuðundan, fiziksel ve ruhani gücünden tek parça rüzgar kaybetmemiþ gibi davranýyordu. Çünkü zorluðun ardýndan kolaylýk geleceðine inanýlmalý, huzursuzluk ve sýkýntý içerisine düþülmemelidir. Buna inanmasa bütün zor günleri atlatamazdý. Bu düþünceye sýmsýký sarýlmýþtý. Siyah kurt durum ne kadar zor ya da içinden çýkýlamaz görünsün ya da öyle olsun o mutlaka bir çare bulurdu aþmak için engelleri. Çünkü yürekliydi, çok yürekliydi, þayet durum berbatsa ya da ölümcülse siyah kurt akýl almaz derecede yüreklenirdi, bambaþka boyutlara kayardý yüreði ve bilincinin yenilmez kanatlarý vardý. Siyah kurt seçilmiþlerdendi, Tanrý’nýn kendine sakladýklarýndandý ve onlar en zorlu olanlarý yaþardý. Siyah kurt bunu bilmiyordu ve bilemezdi de. Tanrý’nýn kendine sakladýklarý baþka türlü davranýrdý, kiþisel zevkler ve eðlenceler peþinde koþmazdý, kedini silerdi ailesi ve kardeþleri için. Toplumunun refahý ve mutluluðu ve hayatta kalmasý için kýyasýya mücadele ederdi. Sürüde karanlýk ve amansýz bir çýðlýk gibi yükselen homurdanmalar, diyaloglar, iç konuþmalar çoðalmýþtý. Siyah lider kurda arkadan haince bakýþlar atýlýyor (onunla göz göze gelmekten çekinirken; “sen bir sineksin” der gibi alaylý ve aþaðýlayýcý bakýþlar atýyorlardý, sürüdeki birçok kurt haddini ve sýnýrýný aþýyor, daha da ileri gidip lider üstünde baský kurmak için yanýp tutuþuyordu. Açlýk gözlerini kararttýðý ve lideri konuya iliþkin çare üretememesinden dolayý. Ýsyan için fýrsat kollayan kurtlar lider kurda kükrüyor, diþlerini gösterip; “sen hiç meraklanma, bir gün zaman gelecek ve iþini bitireceðiz” diyorlardý sanki. Ne var ki lider kurt gram etkilenmiyor bu ufak numaralardan, alayý birlik olup üstüne çullasan yine korkmazdý, “cesaretiniz varsa baþka kurtlarý da alýp gelin üstüme” dercesine onlara karþýlýk verirdi. Lider kimseyi harcamaz, gözden çýkarmaz, en beþ para etmez olan bile, en adi olaný bile. Hainlik peþinde olanlarý bile. Lider kurt sürünün mutluluðu ve iyi hissetmesi için çýrpýnýrken nasýl gözden çýkarsýn abuk subuk ses çýkaranlarý. O vicdanlýydý, o yürekliydi ve yüreðindeki sevgiyi, dayanýklýlýðý, merhameti koyardý ortaya. Sürüsüne duyduðu yenilmez aþký. Siyah lider kurdun zaten lakabý “baba’ydý, baba evladýný; diðer deyiþle sürüsündeki ferdi gözden çýkarmaz, yerin dibine batýrýp mahvetmez onu, isyan edeni bir yerinde tutar sevgiyle. Yol gösterir, model ve rehber olur. Ama baba kurt kýzdý mý yeþil gözlerinden alevler saçardý adeta, o bakýþlara maruz kalan kurt ezilir eðilir, baþýný önüne eðerdi, o manevi güç adeta bir fiziksel güce, mengene gibi sýkýþtýran bir güce dönüþürdü. Siyah lider kurdun ceviz yeþili gözleri sevgiyle parladýðýnda ona bakaný alýp götürür, yumuþak ve cennetsi bir yere sürüklerdi sanki. Açlýðýn kasýrga gibi önüne kattýðý kurtlar… Çaresizlik ve fiziksel yorgunlukla, acýyla ezilen kurtlar… An gelir cesaretle dolar, kendilerinin de söz sahibi olduklarýný vurgular gibi; “yeter artýk, nereye sürüklüyorsun bizi, hep açýz” der gibi seslerini yükseltirlerdi lidere. Bu kükreyiþler, isyanlar anýnda lider siyah kurdun sessizliðine kokuþan bir ceset gibi gömülüyor ve isyan eden kurtlarý bu sessizlik deli ediyordu, bir tepki almak istiyorlardý çünkü, bir tepki olsun da ne olursa olsun. Ve siyah lider kurt onlara yanaþýp ‘dost, baba ve düþman’ karýþýmlý bir kükreme ve diþ gösterme ayinine baþlýyordu. Onun edasýnda parlak bir cesaret, ölümsüzlük ve kendine güven vardý, onu hissederdi asi kurtlar, kazara asileþen kurtlar, gerçekten asiliðe baþtan çýkmaya meyilli kurtlar. Yoldaþlýk üslubu içinde hiç olmayan çakal ruhlu kurtlar. Kahpeliði içinde sýr gibi yaþayanlar… Arkadan zalimce ve hiç acýmadan vurmayý kalbinde taht gibi taþýyýp iri bir fýrsat için geberip duranlar… Sürüde, yer altýnda sessizce ve hayalete benzeyen bir isyan dalgasý git git büyüyor ve hiçbirisi de çok arzuladýðý halde buna sahiplik etmiyor, cesaretle öne çýkma ve kapýþma giriþiminde bulunmuyordu. Çok haklý ve büyük bir gerekçe onlarý aniden baþtan çýkarmalýydý çünkü. Bu þuna benziyor: Koca adamýn biri 7 yaþýndaki kýza tecavüz etmek için tam inþaata girmek üzereyken 10 kiþilik bir genç erkek tayfasý bunu fark eder ve adamýn üstüne çullanýr ve onu linç etmeye baþlar. Kurt sürüsünün de içlerinde boylu poslu ve gizli yatan lideri linç etme dürtüsünün ortaya çýkmasý, eyleme dökülmesi için kanlý canlý bir sebep, vurucu bir itki lazýmdý, gerçek bir güdülenme, arzulama. Haklý olmaktan öte bir güç taþýyan sebep. Sürüden bir kurt öfkeyle biraz homurdanýyor, diðerleri bu iþe içlerinde çýðlýk atarak seviniyor; ama sessiz kalýp seyrediyor. Lider siyah kurt kafasýna eserse ilerleyip ceviz yeþili karanlýk bakýþýyla cesaret püskürtüyor; “sende ne varsa söküp alýrým, kof çökersin aniden yere, içini alýrým, yüreðini, hayatta kalamazsýn.” Dercesine onun yanýnda bir süre kalýr, saða sola bakar, oturur, kalkar, kaçýnýr, orasýný burasýný yalayýp temizler, yine ona bakar, sonra yine dalar, yine ona bakar, yaklaþýr ve onu kokar, tam gözlerinin içine bakar bu kez dostça, baba sevecenliðiyle. Homurdanan kurt yutkunur korkuyla, baþýný utanarak önüne eðer, parlak güneþ gözlere bakamaz ki. Ezik hisseder, hata yaptýðýný düþünüp piþmanlýk sinyalleri saçar. “Herkes seni sevip sayabilir unutma. Ama gerçekten kimin umurunda olduðunu ancak fýrtýnalar eserken öðrenirsin.” Anasý ona zamanýnda bunu söylemiþti. Siyah lider kurt koyu karanlýðýn ve umutsuzluðun içinde hedef tahtasý gibiydi. Eþinin baðlýlýðý ve sevgisinde bile bir çatlak, bir isyan köpüðü sezmiþti. Sürüde en çok güvendiði oydu oysa. Bu onu hayal kýrýklýðýyla sersemletip kanattý. Ama oynaþma (evlilik/aile) ve hayatýn devamlýlýðý içerisinde diþinin böyle tepkilerini zaman zaman çok görmüþ ve üstünde takýlý kalmamýþtý. Diþinin beyaz dediði siyahtýr, siyah dediði de beyazdýr. Her durumda onlarý sevdin mi sorun yoktur; ama her durumda, baþ belasý olduklarýnda bile. Lider kurt ne kadar zor durumda olursa olsun asla pes etmeyi düþünmezdi, onun erkeklik hormonlarý güçlüydü ve yenilmez babalýk hislerine sahipti. Ne kadar zor durumda olursa olsun; saf, kaygan ve iflah olmaz bir arzu hissederdi o zor durumu aþmak için. Bir þey ne kadar saflýkla istenirse o kadar kuvvetlidir. Sürünün en yaþlý diþisi lider kurta en çok güvenendi; yaþlý kurt görmüþ geçirmiþ olduðu için lider kurdun kapasitesini çok iyi biliyor, onun ruhunla olup bitenleri geliþmiþ sezgisiyle kaçýrmýyordu. Lider kurdun en çok yanýnda olan, en sadýk olan yaþlý diþi kurttu. Ufak yavrulara göz kulak olmak gibi iþleri yapan bu kurt çilekeþ ve sabýrlýydý, çok sabýrlýydý ve yavrularý hizaya getirmesini çok iyi bilirdi. Sürüde bütün kurtlar görevini yapardý. Ama bütün kurtlar en zor zamanlarda çýkarýrdý derinlerinde ne yattýðýný. Ormanda, vahþi doðada bütün kurtlar en zor zamanlarda içlerinde yataný açýða çýkarýrdý, zaaflarýný, yeteneklerini, hayallerini ya da ahmaklýðýný. Ormanda her þey görevini yapardý, bir su birikintisi, bir tavþan, bir kirpi, bir kelebeðini sýrtýndaki umut, bir ot parçasýnýn büyüme arzusuyla saçtýðý kývýlcým, bir salyangozun hiçbir zaman çirkinleþmeden var olma çabasý, bir taþýn derin sessizliðine konan vahþi bir arý. Çeþitli çýkar iliþkileri arasýnda bir arada yaþýyordu bütün canlýlar. Bazen çarpýþarak, bazen uzlaþarak, bazen seviþerek var oluyorlardý bu bitip tükenmez döngüde. Lider kurt süratle en tehlikeli noktaya, eþiðe geliyordu, ya ölecekti ya kalacaktý, açlýðýn ne zaman giderileceðinin belirsizliði en can sýkýcý olandý. Belirsizlik ölmekten beterdi. Haftalardýr parlak bir netliðe ulaþamamak onu öfkelendiriyordu. Bu iþ hesapladýðý gibi gitmiyordu, her gece; bu gece yemek bulacaðýz” diye düþünüyordu, ötekilere böyle söylüyordu; ama o gece yiyecek bulamýyorlardý, her gece ayný fiyaskoyu yaþamak herkesi deliye çevirmiþti. Lider kurt önceki açlýklarýnda kafasýnda yaptýðý hesaplamalar hep doðru çýkmýþtý, ama son zamanlardaki hesaplama, baþlarýna gelenler olasýlýklarýn en zehir olanýydý, bu kadar zor olabileceðini hiç hesap etmemiþti, bu ilkti, ilk ölümcül açlýk. Ama neydi, durum ne kadar zor olursa olsun pes etmesi imkansýzdý. Her zamanki gibi çabucak kafasýný toparlamýþ ve düþen moralini kendi kendine yükseltmiþti, o içgüdüler bir basit ve bilgece düþünmeye bakardý ve o sakinlik içinde dalga dalga yol almaya baþlamýþtý vahþi ve yenilmez içgüdüleri. Ve ona þöyle dedi: “Hayatta kalacaksýnýz, endiþe etme.” Lider kurdun kalbi acýrdý sürüsünün sefilliðini gördükle, arada kurtlar koklayarak bir þeylerin baþýna üþüþür, öteki kurtlar bunu yiyecek bulduk olarak algýlayýp fýrlayýp gelir, ama o koklayýþ fos çýkardý, geçip giden bir hayvanýn býraktýðý izler, bir tavþan, bir fare, karýn altýnda çoktan ölmüþ bir canlýnýn kokusu. Sevinen kurtlarýn sevinci anýnda solup gider, acý acý etraflarýna bakýnýr ve ulumaya baþlarlardý. Üzülen kurtlar ulurdu. Öyle güçlü ulurdu ki; lider kurt çaktýrmazdý ama ezilirdi, ufalýrdý, öfkelenirdi sonra, büyürdü aniden, cesaretlenirdi ve o da ulurdu; ama cesaretle, onlara güven vermek için, liderliðini hissettirmez için, onlarý motive etmek için. Az sonra herkesin morali yerine gelirdi, yola koyulurlardý çünkü, ne var ki yine hissetmeye baþlarlardý ölümüne hissettikleri delirten ve mahveden açlýk duygusunu. 15 kurttan oluþan sürü devrilen ve dallarýyla maðara gibi olan aðacýn altýna sýðýnmýþtý. Dýþarýda rüzgarýn uðuldamasý çok þiddetliydi. Ve bu havaya kurtlardan baþkasý dayanamazdý; ama onlarýn gücü de bir yere kadardý. Canlarý çýkarcasýna yorgun kurtlar uykuyla rahatlayýp gevþeyip kendinden geçerken arada bazýsý uyanýyor, mýzýldanýyor, düþünüyor, esniyor ve uykuya dalmaya çalýþýyordu, bazýsý yemek rüyalarý görüyordu. Kýsa bir süre geçti ve bütün sesler kesildi. Dýþarýda acý rüzgarýn ýslýðý vardý. Týpký çocukluðundaki gibi, sürüsüyle maðarada uyuduðu sýradaki gibi. Bir süre o anýlarý düþünüp kafasýnda döndürüp durdu. Sonunda lider kurt da bal gibi tatlý uykuya kendini býraktý. Caný çýkacak gibi yorgun hissediyordu. Uyku ne kadar güzeldi. Olaðanüstü rahat ediyordu. Ve uykuya daldý. MEZRA EVÝNDE Saat gece yarýsýna geliyordu mezra evinde, Osman sobaya tezek attý, bunu bilen bilir, yazýn güneþte kurutulmuþ sýðýr pisliðidir. Ali, baþýný annesinin dizlerine yaslamýþ elindeki hikaye kitabýna gömmüþtü gözlerini. Kitabý bitirirse ablasý Melek ona yarýn pasta yapacaktý. Ali 9 yaþýndaydý, Melek ise 15. Melek kardeþinin angutluðunu ancak kitap okuyarak giderebileceðine inanýyordu ve onu sürekli yönlendirip inceltmeye çalýþýyordu, Ali, okuyunca daha fikirli ve zeki bir çocuk oluyordu. Hikaye kitaplarý zihnini açmýþtý, aptal çocukça ve erkekçe duygularý yerine ince bir güzellik ve zarif düþünceler gelmeye baþlamýþtý, dersleri de düzeltmeye baþlamýþtý. Melek kardeþini çok seviyordu ve acý çekmesini istemiyordu, kendisi öðretmenleri sayesinde bir ufuk açmýþ ve baþka ufuklara yol alýyordu ve kardeþinin de onun yolundan gitmesi için çok çaba harcýyordu, Ali, pastaya bayýlýrdý, nasýl olursa olsun, Ali’yi en yapmayacaðý iþlere ikna etmenin yolu: “Sana pasta yapacaðým.” Melek günün birinde çekip gidecekti buralardan ve ardýnda kardeþini býrakmak istemiyordu, gözü arkada kalsýn istemiyordu. Bu katlanýlmasý zor ve sýkýntýlý kýrsalda insan geliþmezdi ve geçim derdi ölmekten beterdi, burayla baþa çýkmak ölümcül bir baþ belasýydý; zaten büyüyenlerin ilk amacý bu mahveden kýrsalý terk etmekti, bir þekilde ya okuyarak ya çalýþarak ya da boþ boþ kaçarak, kaçýlsýn da neresi olursa olsun. Ýnsanýn bir yeteneðinin olmasýna gerek yok; bazen kaçmak baþlý baþýna yapýlmasý gereken en önemli iþtir. Buranýn hava þartlarý da çetindi ve kýþýn insanýn eli kol baðlý kalýrdý. Ýnsan eve hapis kalýrdý. Melek Ali’nin az ötesindeydi, onun da elinde okuduðu bir kitap vardý. Öteki divanda babalarý Osman uzanmýþtý. Melek un helvasý yapmýþtý, en basit malzemelerle yapýlan tatlý, bütün yoksullarýn evinde o malzemeler vardýr ve helvayý Ali istediði için yapmýþtý. Melek kalkýp ondan kardeþine bir miktar verdi, kalanýný da kendisi yemeye baþladý. Osman sessizdi, düþüncelere dalmýþtý, uyku uyanýklýk arasýndaydý, uykusu kaçýnca oturdu ve bir þeyler anlatmaya baþladý. Kurtlara dair bir hikayeydi bu. Köyde kar fýrtýnasý olan bir kýþ ayýydý, aç kalan kurtlar daðdan köye inmiþ ve ahýrýn birine girmeye çalýþmýþtý. Ama köyün köpekleri harekete geçince kaçmýþlardý, sonra bir tanesi geri dönmüþtü, köyün içlerine kadar sokulmuþtu, kimi köylüler kurdu görmüþtü pencerelerinden, kurdun tek baþýna köyün içine sokulmasýna bir anlam verememiþlerdi, sonra köpekler onu kovalamaya baþladý, köpeklerden biri ýsrarla takip ediyordu kurdu, ertesi gün o köpeðin ölüsü bulundu, meðer köye sokulan kurt bilinçli olarak sokulmuþ, köpekleri peþine takmak için, köyün dýþýnda pusuda bekliyormuþ sürüsünün diðer üyeleri. Köpek pusuya düþünce saldýrýp parçalayýp yemiþler köpeði. Osman baþka bir hikaye anlatmaya baþladý. Köyde boþ su kuyusuna kurdun biri düþmüþ. O sýrada tarlasýna giden köylü kurdu fark etmiþ, kurt baðýrýp duruyormuþ, köylü kurdu öldürmek istemiþ, yasak olduðunu bildiði için onu oradan çýkarmanýn yolunu düþünürken muhtarýn yanýna gitmiþ. Muhtarýn da o gün bir misafiri varmýþ. Bu adam doðada tek baþýna yaþayýp bunlarý belgesele çeken bir tür gezgin araþtýrmacýymýþ. Kurt olayýný duyunca o da epey heyecanlanmýþ ve olay yerine gitmiþler, Muhtar, gezgin ve köylü. Kuyuya yanaþmýþlar. Köylü þöyle demiþ: Baðýrýp duruyor, acýkmýþ olmalý. Gezgin bu baðrýþýn anlamýný yýllarýn tecrübesiyle çok iyi öðrenmiþti, þöyle dedi: açlýktan deðil, sürüsüne imdat sinyali veriyor, yardýma gelsinler diye. O an muhtarý ve köylüyü bir korku dalgasý sardý ve panikle çevrelerine baktýlar. Ýnsanlar nasýl birbiriyle konuþarak, bakýþarak belli hareketlerle iletiþim kuruyorlarsa kurtlar da öyleydi. Bunlar çok zeki ve ne yaptýðýný çok iyi bilen varlýklardý. Bunlar zeki olmasa vahþi doðada nasýl hayatta kalýrlardý ki? Aç kaldýklarýnda çok kere köye inip köpeklere saldýrýp ele geçirebilecek boyutta olanlarý boðazýndan kapýp götürüyorlardý. Önce onu köyden uzaða götürüyorlardý, ýssýz bir yere. Köpeðin orada insanlarýn gözetimi altýnda olduðunu gayet iyi biliyorlardý. Kimi köpekler yaklaþan kurdun ne kadar tehlikeli olduðunu bilmezdi, kurt ona sokulur, köpek kurda havlar, üstüne gider, kurt ona birden saldýrýp gýrtlaktan kapar ve onu sürükleyerek köyün dýþýna çýkarýr ve uygun noktada köpeðin iþini bitirip yemeye baþlar. Kurt köye indirdiðinde bir bahçeye girer mesela, oradaki köpeði kapýp götürecektir, önce etrafý kolaçan eder, köpeði kaptýktan sonra nasýl kaçacaðýný hesaplar, insan var mý yok mu diye hesap eder, bütün planý iyice gözden geçirdikten sonra harekete geçer. Osman bunlarýn videolarýný görmüþtü bir arkadaþýnýn sosyal medya hesabýndan, çobanlýk yapan arkadaþý Veysel ve gözlerine inanamamýþtý, zavallý köpeklerin kurtlar tarafýndan götürülüþünü izlemiþti, birileri kapý önüne, bahçeye vs, kamera koymuþ, olaylar olunca sosyal medya hesaplarýndan paylaþmýþlar ve yayýlmýþ, videolar yurt içinden ve yurt dýþýndandý. Bu videolardan biri gündüz çekilmiþti, kurdun biri karlý bir zeminde koþuyor, kýrsalda, aðzýnda 45 ya da 50 kilo civarýnda bir hayvan var, keçi olmalý. Kurt son sürat koþuyor aðzýnda o aðýrlýkla ve boyundan büyük tellerden atlýyor. Müthiþ bir sýçrayýþla, aðzýnda o aðýrlýkla nasýl sýçrýyor, teli nasýl aþýyor, aðzýndaki hayvaný da düþürmüyor, belli ki havyaný öldürdü ve yemek için kaçýrýyor, meðer kurtlarýn ne büyük kapasitesi varmýþ. Hele de aç bir kurdun yapabilecekleri. Bu sýrada onu çeken bir araç içinde, onu takip ediyor ve akýlý telefonuna kaçan kurdu çekmeyi baþarýyor, çok kýsa bir sahneydi. Osman ömrü boyunca aðzýnda 45-50 kilo yükle koþan ve telden atlayan tek köpek bile görmemiþti. “Kangal” diye söz edilen köpeklerde bile böyle bir güç, kapasite görmemiþti, ama doðada yaþayan kurdun biri bunu gerçekleþtirmiþti. Köylü buralarda kurtlara “canavar” lakabýný takmýþtý. Çünkü kurtlar gerçekten canavardý. Kurt bir aðýla girdiðinde aðýlda 200 koyun varsa hepsini boðazlamak ister, vahþi içgüdüsü böyle emreder ona, 200 koyunu orada oturup yiyemez, yiyemeyeceðin bilir; ama hepsinin boðazýna diþlerini geçirmek için dayanýlmaz bir arzu duyar, öldürdükçe haz alýr, orada aðýlda yanýnda canlý duran koyunlara tahammül edemez çünkü. Yok edilmelidir onlar. Koyunlarý bütün gelir kaynaðý olan köylü elbette nefret eder kurtlardan ve köklerini kazýmak isterler. Kurt öldürmek yasaktýr; ama gizlice öldürürse kim duyacak? Kim onu yakalayýp hapse atacak, ya da para cezasý verecek? Saðlýk meslek lisesinde yatýlý okuyordu; hastalandýðý için bir haftalýk raporu vardý ve eve gelmiþti, Ali ise köydeki ilkokula gidiyordu. Ama mesafe çok uzaktý. Osman bir an karýsýna baktý: Melek. Bir rüyalar kentiydi yüzün, sana bakanlar güzel rüyalar görürdü sürekli; gözleri açýkken. Karýsý Leyla kaç gündür moralsizdi, hamileydi ve istediði gibi rahat ve özgür hareket edemiyordu, evde oturmaktan da sýkýlmýþtý. Doðumla ilgili, doðacak erkek bebekle ilgili kabuslar görüp duruyordu, vesveseliydi, bir þeylerin ters gideceðini, bebeðin saðlýksýz doðacaðýný ya da saðlýklý doðup bir hastalýk yüzünden çok kýsa süre yaþacaðý gibi þeyleri anlatýp duruyor, evde herkesin moralini bozuyordu. Osman da onu avutup sakinleþtirir, þakalar yapalar ruhuna espriler yapar, onu o kabus atmosferinden çýkarýrdý güldürerek. Ve aniden içinden esti ve baþladý: sen nasýl bir insansýn ya. Yok, sen insan olamazsýn. Melek evlenmeden önce, yani genç kýzlýðýnda ikiz bebek sahibi olduðunu görmüþtü, ikiz bebek hayali böylece doðmuþ oldu, ikiz bebek sahibi olmak ona çok ilginç ve heyecan verici geliyordu, yatýp kalkýyor evlendiðini hayal ediyor, ikiz bebeklerinin olduðunu gözünün önünde canlandýrýyordu, bu onda delice bir tutku, saplantý haline gelmiþti, bir yerde ikiz bebek gördü mü, ikiz bebeklerle ilgili bir þey iþittim mi öyle çocuklarla… yüreði yerinden hoplardý, bu onun için sihirli bir þeydi, bebek sahibi olmak sihirliydi baþlý baþýna ama ikiz bebek sahibi olmak o sihri dört nala koþturan faktördü, sonra kader kýsmet, meme uçlarýnda bir heyecan duyarak evlenmiþ, bütün hesap kitabý ikiz bebekler olmak üstüneydi, öyle giyecekler hazýrlýyordu, ikiz erkek bebekler doðacaktý, e genç kýzlýðýnda rüyasýnda gördü ya, aylar sonra bir kýz bebek doðunda dünyasý kararmýþ gibi olmuþtu, caným bir dahaki sefere diye kendini avutmuþtu, ikinci bebeði de ikiz olmayýnca bu iþe sinir olmuþtu, bir gece bir kabus görmüþtü, komþu köyde bir tanýdýðýna ziyarete gitmiþti, kadýn bebeklere hamileydi. Kadýnýn kocasý inþaatlarda çalýþýyordu, gurbetteydi, aylarca kalýrdý gurbette, kadýn yalnýz baþýna idare ederdi, genelde yalnýzdý, arada kayýnvalidesi uðrardý eve. Melek bir plan yapmýþtý, gece yarýsý eve gelecekti ve geldi, kadýn uyuyordu, yaz ayýydý, aralýk pencereden içeri girdi ve ekmek býçaðýyla kadýnýn karnýný kesip bebekleri alacaktý. Elinde keser vardý, önce keserle kadýnýn baþýný ezecekti, ölmesini istemiyordu, ama kadýn ayak sesine hemen fýrlayýp ýþýðý açmýþtý. Melek kurt gibi üstüne atladý, dehþete kapýlýp baðýrmaya ve direnmeye baþlayýnca Melek keseri kaptýrdý saydýrdý, kadýn can çekiþirken de karnýný kesmeye baþladý, o esnada Melek uyandý. Bu nasýl kabustu, bu nasýl rüyaydý. Kendini katil gibi hissediyordu berbat. “Anne ne düþünüyorsun?” dedi Osman. “Hiç” dedi Melek. Osman ona sýk sýk anne” derdi, ona anne demek içinden gelmiþti bir keresinde, ve ona anne demenin çok hoþuna gitmiþti. Ona anne demek bir büyü gibiydi, ama ferahlatan, ufuk açan bir büyü. Ona milyonlarca iyilik yapmýþ gibi oluyordu o sözü deyince. Mesela: “anne, bugün ne yemek yaptýn” ya da “anne bugün çok caným sýkkýn” ya da anne… Bir basit sohbetin cümlelerinin baþýna ya da bir yerine anne kelimesini koyardý, ara da ona adýyla seslenirdi, arada hayatým derdi, ama meleðe en cazip gelen sözcük anne’ydi. Annelik duygusu en güçlü duygusuydu ve kocasý ona anne deyince onurlandýðýný, ondan milyonlarca çiçek aldýðýný hissederdi, gözleri ve içi parlardý. Oðlum anneyi alýp gidelim, ya da kýzým anneye söyledin mi?” Ve böylece Melek de baþlamýþtý ondan söz ederken þöyle demeye: Oðlum babaya sormadan olmaz ya da kýzým baba’nýn dediðin daha mantýklý. Sonra diðerlerine sýçradý: oðlum abla’ya bak, ne güzel kitaplar okuyor. Sen de okumalýsýn. Aksi halde kafaný uçururum ona göre. Kürekle hem de. Oðul güler: bana pasta yaparsa neden olmasýn. Oldu, davetiye bastýrsýn, kýrmýzý hali sersin. Bir de keman çalýnsýn. Sýpa! Olmadý piyano. Çocuk güler yine. Okumazsan kalýn kafalý olursun, kalýn kafalarý da güzel iþe almazlar, onlara en zor iþleri yaptýrýrlar, en aðýr iþleri ve o iþlerle hayatýndan bezersin. Bana tahta gibi bakma oyarým seni gülme bak! Çocuk güler. Melek ona þakadan bir þamar kondurmak ister, çocuk baþýný çeker. Kaçar, melek ona eline geçirdiði ev terliðini fýrlatýr, eline geçirirse kalçasýný tutup yarý þaka yarý ciddi ve zevkle öyle çimdikler ki çocuk çýðlýk atar. Meleðe anne demek onun hazine sandýðýný açmak demekti. Melek onun sessizliðiyle mutlu olurdu. Osman ise onun sessizliðinde ona renkli çiçekler toplardý, ona kötü hissettiði günlerde hediye etmek için. Osman ona anne diyor, çocukça saf bakýp hareketler ediyor, bu kez Melek kendini onun annesi gibi hissediyor, acayip, farklý bir heyecan duyuyor ve onu arzuluyor, ne kadar güzel bir adam olduðunu düþünüp þaþýyor, bu bir insan olamaz. Bu kesinlikle üst düzey bir tür. “Saçma bir þeyler düþünüyordum, yýllar önce gördüðüm bir kabus aklýma geldi.” dedi Leyla. “Zaten belliydi.” “Ne?” “Bana bakýþýndan belliydi. Osman komik þeyler söylemeye baþladý. Leyla öyle çok güldü ki; bir an karný kasýldý ve karnýnda aðrý baþladý, aðrý basit deðildi. Geçer diye beklediler, ama geçmiyordu. Karýsýnýn ölmesinden korktu; tabi gerekirse onlarý doðurmak için canýný verirdi; ama Osman gidip yardým çaðýrmaya karar verdi. Bu kar fýrtýnasýnda köye ulaþmak imkansýz deðildi; ama çok zordu; aklýna en uygun çözüm düþtü; düzlüðün 10 kilometre kadar aþaðýsýnda yardým alabileceði birileri vardý; üstelik kadýn hemþireydi. Genç hemþire dedesini ve ninesini ziyarete gelmiþti; hem de bir süre tatil yapacaktý burada. Cep telefonlarý çekmiyordu burada. Osman üstünü giyindi, sýrt çantasýný hazýrladý, her ihtimali düþünerek hazýrlandý. Tüfeðini alýp evden çýktý. Zifiri karanlýktý, el fenerini açtý, kapý önündeki kulübede duran köpek heyecanlandý, Osman ona yanaþtý, baþýný okþadý ve ilerledi, ahýrýn önüne geldi, burada da bir köpek vardý; o da kulübesinden fýrlayýp ayaða dikilmiþ, heyecanla kuyruk sallamaya baþlamýþtý. Osman onun da sýrtýný okþadý. Yola koyuldu. Kar fýrtýnasý içinde ilerlemeye baþladý. Evden epey uzaklaþmýþtý, durdu, baþýný çevirip geri baktý, gaz lambasýnýn ýþýðýnýn pencerelerden solgun yansýdýðý evine uzun uzun baktý. Osman evden gittikten kýsa bir süre sonra kadýnýn karýn aðrýsý geçmiþti; ama ara ara yine þiddetle baþlýyor, çok geçmeden azar azar diniyor ve yeniden baþlýyordu, sonunda aðrý tamamen kesiliri gibi uykuya yatmýþtý, daha çýkmamasý için dua ediyordu, uyumaya çalýþýyordu, aðrý geçince içine bir ferahlýk çöküþtü, kýzý da endiþeyle yanýnda bekliyordu. Kýzý elini tuttu. “Nasýlsýn anne?” dedi. “Ýyiyim. Keþke baban gitmeseydi. Boþuna velveleye verecek ortalýðý. Ama ciddi bir þeyse o da var…” Ali uyuyordu, Melek battaniyeyi üstüne örttü. Dýþarýda rüzgarýn uðultusu vardý, genç kýz annesinin yanýna uzandý. “Konuþsana anne?” “Ne konuþayým?” Leyla’nýn gözleri kapalýydý, yarý uykulu konuþuyordu, gözlerini açmadan. “Ne düþünüyorsun anne?” “Aklým babanda.” “Gelir o, takma kafana.” “Karýn da yaðacaðý tuttu.” “Babam baþ eder.” “Öyle mi dersin?” “Babam gibi kurt tanýmadým.” Güldü: “Demek öyle. Sen nesin peki? Yavru kurt mu?” Güldü: “Yok. daha çok fýrýn ekmek yemem lazým.” “Bak anne Ali ne rahat, vurdu kafayý uyudu, sýpa!” “Uyusun.” “Anne umarým Ali böyle kalmaz. “ “Nasýl?” “Bazen çok geç anlýyor ve bu sýk oluyor.” “Ýlerde açýlýr zekasý. Akýllanýr.” “Geçen gün bana dedi ki okuyup kapýcý olacaðým.” “Kendi bilir.” “Kapýcýlýðý profesörlük gibi bir þey sanýyor. Okulda bir arkadaþýnýn babasý kapýcý, adam oðluna bisiklet aldý ya, oradan esinlenmiþ.” “Kapýcýlýk da bir iþtir. Hizmetçilik kursu varmýþ mesela.” “Var mý?” “Var tabi. Büyük þehirlerde varmýþ. Ali belki de yüksek bir yerlere gelecek. Bilemeyiz.” Genç kýz geleceðini, o zamanlarda neler yaþayabileceðini düþünmeye, kurmaya baþladý. “Peki sen?” “Üniversiteye girilecek, baþarýyla bitirilecek.” Güldü. “Güzel, ne kadar duysam yine mutlu olurum.” “Üniversitede birine aþýk olup evlensem ne yaparsýn?” “Seni öldürürüm!” Kikirdedi: “Ýþ bulup çalýþýrým üniversiteyi bitirince ve para biriktirip dünya seyahatine çýkarým.” “Ýzin vermem ki.” “Okulu bitirince iþ bulup çalýþýrým.” “Ýyi. Kazandýðýn bütün parayý ne yaparsýn?” “Elbette sana veririm. Vermesem beni oyarsýn.” Kadýn güldü: “O kadar da deðil.” “Nasýl peki?” “Paran bende durur. Paraný iyi saklarým.” “Tabi caným” dedi gülerek, “Güzel bir yere geleceksin; kolay deðil. Canýný diþine takarak çalýþacaksýn, þansýn da oldu mu olur. Ýlkokul arkadaþlarýnýn hepsi koca koca adamlarla evlenip gittiler. Babalarý ya da abileri yaþýndaki dýngýl mýngýl adamlarla. Ne etsin yavru kuþlar, aile baskýsý. Sen onlara benzeme de, kaderin ne olursa olsun, hatta seri katil bile olabilirsin.” Kýz güldü. “Okulda bütün kýzlarýn sevgilisi var aþaðý yukarý. Tek benim yok, þiþman bir kýz var, o da benim gibi yalýnýz. Kafasý iyi çalýþýyor ama. Tek onla iyi anlaþýyorum.” “Onlara bakma sen. Oluyor da ne oluyor. Onlardan etkilenme.” “Demesi kolay.” Güldü, “Bazen onlar gibi olsam çok rahat olurum dediðim de oluyor; ama onlar gibi olamam. Çok boþ geliyor bana onlarýn yaptýklarý þeyler. “Sýký çalýþ. Vakit kaybetmeden yüksel. Yükseldikçe özgürlük kazanýrsýn. O zaman hayatta istediðini yapabilirsin. Kaderin onlarýnkine benzemesin de. Ben sana karýþmam ki. Kendi hayatýný kurarsýn, ben de gerekli yardým ve desteði veririm. Yanlýþ biriyle evlenmezsin umarým. Ýlkokul arkadaþýn Ayþe aklýma geldi. Kaçýp gitti yanlýþ biriyle. Ne oldu þimdi? Tarlada köle gibi çalýþýyor, evde yine köle, çocuklar da tuzu biberi, kocasýna devletin açtýðý dava var. Hapis yatacak yýllarca. Kaçak þimdi.” “Ýlkokulda onunla aramýz çok iyiydi. Buradan kaçýp gideceðim derdi. Kim olursa olsun. Sonunda dediðini yaptý. Ama öteki köye kaçabildi zavallýcýk.” “Yaptý da ne oldu. Kaynanasýnýn evinde sürünüp duruyor. Babasýnýn evine dönmek istedi. Babasý istemedi. Araya kimleri koyduysa kendini affettiremedi. Ýki piçinle buraya bir daha sakýn adým atma demiþ. Ama annesi kocasýndan gizli gizli görüyor kýzýný, parasý varsa veriyor üç beþ kuruþ. Babasý sonra insafa gelmiþ; geleceksen tek gel. Çocuklarý istemem demiþ. Ayþe de çocuklarý býrakmak istememiþ filan.” “Aynýsýn ben yapmýþ olsaydým?” “Sen yapmazdýn.” “Yapsam?” “Çok kötü olurdu. Uzun uzadýya bir acý. Ama insan en köklüsüyle de baþa çýkabiliyor. Evlat annesini öldürüyor, en korkuncu bu, yanlýþ biriyle kaçýp bebeðini doðurmasý korkunç gibi görünse de deðil. Hayatta asýl korkunç þeyler baþka. Namussuz olmak gibi. Birini öldürmek gibi. “Seni utandýracak hiçbir þey yapmayacaðým. Asla!” “Yaparsýn belki de. Bilemeyiz. Bir gün ölüp giderim. Önemli olan kendine saygýn sevgin. Kendini kanýtla. Neler yapabileceðini göster. O vakit istediðin yere çek git. Orada yaþa. Buralarýn hastalýklý kaderini asla yaþama. Hiçbir zaman. Tek istediðim bu. Gittiðin yerlerde milyoner mi olacaksýn, kasap mý, bilim adamý; yoksa kahpe mi; onu sen bilirsin. Benim ahdým var. Okuman! Onu gerçekleþtir de ne halt yersen ye hayatta. Ölünce gözüm arkada açýk gitmem. Ha, delice mücadele edeceksin, engelleri aþýp baþaracaksýn; yoksa kafaný kör testereyle keserim. Ýnan. Kafana koyacaksýn bir þeyleri. Doðru þeyleri ve bu da var sende kýzým! Bir öðretmen ol ne bileyim, memur ol, yeter.” “Yok anne; bu kesmez beni. Beyin cerrahi olacaðým ben ya da plastik cerrah. Kendi hastanemi kuracaðým.” Ali uyandý, Elinde tahtadan oyuncak araba vardý, onu sürüyordu divanýn üstünde. “Ali sen ne olacaksýn ilerde?” dedi ablasý. “Taksi alacaðým. Taksi þoförü olacaðým.” “Kapýcý olmayacak mýydýn?” “Olabilir. Sen kafaný yorma.” “Yazar ol sen Ali.” “Yazar mý? “Hý. Yazar. “Neden?” “Öðretmenlerimden biri anlattý, kafasý derslere basmayan bir çocuk varmýþ, yýllar geçmiþ ve zihni açýlmýþ, sonra yazar olmuþ.” Ali, küçük yuvarlak el aynasýný çýkardý kutudan ve kendine bakýp saçlarýný düzeltmeye, baþýný yana çevirip kendine bakmaya baþladý. “Çok yakýþýklýsýn oðlum, harikasýn!” Ana kýz birbirine bakýp güldü. “Bütün kýzlar bana bakarken yamuluyor kaporta gibi hayranlýktan.” “Anne; saçýma arkadaþýn jölesinden sürmüþtüm, okulun en güzel kýzý bana bakayým derken elektrik direðine kafasýný çarptý. Sersemledi tavuk gibi.” “Gerçek mi?” “Gidip bir þey oldu mu dedim, omzuna dokundum. Dermiþim.” Gülmeye baþladý. Sonra ciddi ciddi sordu: “Saçlarý ortadan ayýrsam mý?” “Olabilir.” “Yana yatýrsam.” “Ýstediðin gibi yap.” “Sence ben gerçekten yakýþýklý mýyým anne?” “Tabi.” Melek söze girdi: “Yarýþmaya gir. Kazanýrsýn!” Ne yarýþmasý diye sordu sevinerek. “Tipsizlik yarýþmasý, kesin birinci olursun!” Gülüyordu. “Deli deli konuþma kýz!” “Kalbimi kýrýyorsun abla. Ben sana hiçbir kere bile çok çirkinsin dedim mi þakadan bile olsa?” Þaka yapýyorum. Bozulma hemen. Burada senden baþka þaka yapacak kim var ki? O oyuncak saçmalýðýný býrak. Kitabý bitir. “Az sonra baþlayacaðým.” “Ama sen gel belimi çiðne. Kemiklerim uyuþmuþ.” “Olur.” ÜÇÜNCÜ BÖLÜM OSMAN Kar tipisi daha da þiddetlendi, karþýdan esiyordu rüzgar, Osman’ýn nefesi kesiliyordu. Göz gözü görmüyordu, bir an yönünü þaþýrdý, doðru mu gidiyorum diye düþündü, çevresine bakýndý, el feneri söndü bu sýrada, zifiri karanlýkta kalmýþtý, Salladý feneri, ýþýk gelmedi, yine salladý, bu kez yandý ama anýnda söndü, piller yeniydi oysa. Yoksa çocuklar mu kullanmýþtý, Ali el fenerini kullanmaya bayýlýrdý, oyuncaðý gibiydi, akþam elinde el feneriyle bekçi gibi gezerdi evin civarýnda, ona tembih etmiþti: el fenerine dokunmak yasak. Evlat ondan gizli mi almýþtý feneri. El fenerini öptü ve salladý hafifçe; yan be oðlum. Yine salladý ve el feneri yandý. Ama birkaç adým sonra yine söndü el feneri. Bir süre el fenerini kullanmamaya karar verdi, kar fýrtýnasýnda kör gibi ilerliyordu, yolu bulur muydu, bulurdu, buralarý avucunun içi gibi biliyordu. Gözlerini baðlasalar yine bulurdu bilirdi gideceði yeri. Ayaklarý, yerin hissettirdiklerini bilirdi, yerdeki engebelerin haritalarý vardý zihninde, ayaklarý gittiði yeri unutmazdý, þu ayaklar ne kadar önemliydi, sezgiler, ayaklarla uçarcasýna ilerlemenin ve koþmanýn hazzý. Buralarýn kýþý sertti, acýmasýzdý, balyoz gibi bir þeydi ve katledilmesi imkansýz umutlarý bile yerle bir ederdi ve güzeli sýcak bir sobanýn baþýnda oturup çay içmek ve düþüncelere dalmaktý, üþümüþtü ve iþi hallettiðini ve kuzinenin baþýnda ýsýnýp çay içtiðini hayal etti. Ayaðý baþa geldi ve nerdeyse düþüyordu, zifiri karanlýkta ilerlemek öyle hiç kolay bir þey deðildi. Ýnsan sarhoþ gibi belirsiz hissediyordu kendini. Buralarýn kýþý zordu ve yazý da zordu, yapýþkan ve boðan sýcaklýk nefesini keserdi insan. Akþam çökerken baþlayan ufak bir esinti insanýn ciðerine ciðer katardý. El fenerini salladý hafifçe; fenerin ucundan aydýnlýk parladý aniden ve önünü aydýnlattý. Þimdi sevinerek kuþ gibi ilerlediðini hissediyordu. Umut ettiði çok þey vardý, doðacak ikiz bebeklerini düþünmeye baþladý, nasýl görüneceklerdi, neye kime benzeyeceklerdi, nasýl karakterlere sahip olacaktý, adlarý ne olacaktý. Bu insaný mahveden kar fýrtýnasý içinde her þey onlar içindi, diðerleri içindi; ama ikizler baþkaydý, onlarýn dünyaya gelmesini beklemek diðerlerini beklemek gibi deðildi. Onlar saðlýklý biçimde doðsalar da gerisi kolaydý; tabi olmayacaktý, onlarý besleyip büyütmek nasýl kolay olsun; yapacaktý bir þeyler, daha gazla ve fazla çalýþacaktý, neler yapmazdý ki onlarý için; yapacaktý, bir þeytan rüzgar esip ikizleri uçuruma atacak olsa Osman o sefil rüzgara çelme takardý, avlardý bir tuzakla, mesela daðdan kopan bir parça ikizlere çarpacak olsa Osman evrenin gücünü arkasýna alýr o dað parçasýnýn yönünü deðiþtirirdi çýplak elleriyle. Bir birleþik yer altý katil sürüsünün tek amacý ikizleri ele geçirmek olsa; Osman hepsini tek tek avlardý, vahþi atlarý avlar gibi, hayalet olurdu, kartal olurdu; kanatlý bir at olurdu onlara duyduðu yüce baðlýlýkla, ne olmazdý ki; onlar için gerekirse evrenin en karanlýk noktalarýna dalar, bütün acýlara katlanýr, ruhunun nefesiyle ayakta kalýr ve bu sayede pes etmeyip onlara gereken neyse oradan geçip ona ulaþýr ve o þeyi evlatlarýna taþýrdý. Bir arenaya on aç aslanýn ortasýna atýlsa, onlarý alt etmenin karþýlýðý evlatlarýnýn kurtuluþu olsa kalbinin mavi koridorunda kendinin de bilmediði bir iþaretle bir çözüm yolu bulurdu. Osman iyi biriydi, iti de gözünden tanýrdý ve hayatta baþýna gelen bütün þeylerin iyi insan olarak kalýp kalmama arasýnda bir test olduðuna inanýrdý. Her durumda daima iyi kalan baþarýrdý, kurtuluþa ererdi. Yalnýz bu ikizleri çok severse diðer evlatlarý bu iþe bozulur muydu, ya onu daða götürüp bir kuyuya atsalar sonra kurt parçaladý diye yalan atsalar; insan sevilmek uðruna her þeyi yapar ve kýskançlýk en masum insaný da katil yapar. Osman ne ki, kendisi ne ki; iþi gücü onlarý mutlu etmekti, iyi görmekti, yemek yerken mutlu yüz ifadelerini seyretmekti, kýzýnýn saçlarýnda parlayan yýldýzlar yakalardý eve yorgun döndüðünde, gözlerinin parýltýsýnda dinlenirdi, sonra bir an gelir hiç yüzüne dikkatle bakmadýðý karýsýnýn onu izlediðini hissedip baþýný ona çevirirdi, karýsýnýn gözlerinde binlerce renkli çiçek kafa kafaya vermiþ akþam sohbeti yapýyor olurdu, karýsý onu bugün de aþýk olarak beklediðini ve onu görür görmez içinin ferahladýðýný anlatýrdý o bakýþlarla. Ve baþlardý bir þeyler söylemeye, çok sýradan bir þeyler, gündelik bir þeyler. Buralarýn sýkýntýsý ve insaný tokatlamasý bitip tükenmez; ama buralardakiler sevindi mi tam sevinir, sevdi mi tam sever, seviþti mi tam seviþir, buralar insana çok acý çektirir, ne kadar acý varsa o kadar da zevk vardýr. Elde cep telefonu 3 saat konuþmak yok, iþ yapýyorsun, trafik yok, o ve sen varsýn, ailen var, dostlarla saatlerce çene çalmak yok ve bu esnada bilerine çakmak yok, her þey saf ve kötülüðe vakit yok. Komþuyla araç park etme yüzünden kavga yok, yok çok þey; ama var çok þey. Sana adanmýþ bir kadýn var, kendini adadýðýn bir aile var. Büyük þehirlerde böyle mi? Iþýklar, tabelalar, insanýn erdemini ve aklýný alan tonla þey, bir bombardýman. Ýnsan ruhunu hissedemez, köleleþir, robotlaþýr. Mengenededir. Sistem her gün onu kýymaya çevirir. Kýrsalda uyuþturucu satýcýlarý yoktur. Eli satýrlý biri dehþet saçar, tutuklanmaz, adam býçaklayanlar serbest kalýr. Kar fýrtýnasýnda ilerlemek zordur ve Osman düþüncelere sarýlmýþtý. Ýnsaný kuvvetli kýlan düþünceler-iniz ve fiziksel kuvvet çok sýnýrlýdýr. Osman bir an kadýnýný düþündü, eve çýkmadan az önce onun gözlerindeki anlamý düþünmeye baþladý ve o an kar fýrtýnasýnda ilerleyen bir böcek olarak deðil (az önce böcek gibi hissetmiþti) Þimdi kelebek gibi ilerlediðini hissediyordu, aldýðý gaz, karýsýnýn bakýþýndan yansýyan: Uysal, sýmsýký ve geniþlik ve güç veren balýk mavisi bir his. Kar fýrtýnasýnda ilerlemek zordur, bu yüzden soðukta iç ýsýtan içkiler içer bazýlarý. Soðuk insanýn içini buz kesmesine yol açar. Vestern filmlerinde görmüþsünüzdür bunu. Osman’ýn müthiþ güdülenme kaynaðý geride býraktýðý ailesiydi. El fenerinin aydýnlýðýnda ilerlemek zevkliydi. Zaman geçecek, malum eve varacak, hemþireyi alýp evine dönecekti. Gece güzel noktalanacaktý, böyle hayal ediyordu. Düþünceleri birbiri ardýna akýyordu. Hayatýný düþünüyordu. Dört sýðýrý vardý, ekip biçtiði bir arazisi, buralarda bunlarla zor geçinirdi. Arazi satýn almak ,evi yaptýrmak, tarlayý satýn almak için yýllarca çalýþmýþtý gurbette, kýrsalda olduðu için alabilmiþti araziyi. Maddi olarak babadan hiçbir þey görememiþti, zaten çok kalabalýk bir aileydi ve babasý yoksuldu. Kýzý baþarýlý olduðu için bursla okuyordu. Ýkiz bebekler geçinmeyi epey zorlayacaktý. Aslýnda bütün hesabý köyü ter etmekti. Evlenmiþti ve gurbette büyük þehrin ona neler verebileceðini, neler veremeyeceðini görmüþ ve en iyisinin kýrsalda yaþamak olduðunu anlamýþtý, kýrsalýn ruhani dünyasýna ait hissediyordu kendini. Toprakla ve hayvanlarla iç içe olunca mutluydu. Oysa babasý büyük þehre yerleþmesini ýsrarla öðütlemiþti. Hatta bir ara karýsýný büyük þehre alacaktý, yanýna. Þimdi burada iþleri geliþtirmek peþindeydi. 300 koyunu olsa. Mesela 30 sýðýrý olsa. 60 keçisi olsa. Arazisi olsa. Yaza büyük bir aðýr yapmayý ve ineklerin sayýsý artýrmayý düþünüyordu. Geçen sene kýþýn gurbete çýkýp para biriktirmiþti. Tarým iþi zordu; ama hayvancýlýkla iyi paralar kazanabilirdi. Ýlerde elektik için güneþ enerji sistemi kuracaktý, hayvan gübrelerinde de yapýlýyordu bu. Osman kar fýrtýnasýnda güçlükle ilerliyordu ve kar bütün vücudunu kaplamýþ, bir kardan adama dönüþmüþtü. Osman düþüncelerden düþüncelere savruluyordu ve el feneri yine söndü. Çok geçmedi ve yeniden çalýþmaya baþladý. Osman yüce hissediyordu kendini, yüce görev baþarýyla yerine getirilecekti, kuzine baþýnda zevkle çay içecekti. Yaðmasa kar, esmese rüzgar. Eh, eserse essin; yaðarsa yaðsýn Osman yýldýrýlamaz ki. O ikizleri karýsý Leyla doðuracaktý ve bu gece ise Osman; bu çile onun kadar çileydi, gerçekten. Osman gülümsedi içinden bu düþüncesine. “Ölürsem” diye sordu kendine, “bu gece ölürsem?” DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AÇ KURT SÜRÜSÜ Günlerdir aç yürümekten periþan olan kurt sürüsü nerdeyse ölü gibi uyuyordu, fiziksel ve ruhsal olarak uyuþmuþ hayvanlar kendilerinden geçiyordu ve simsiyah kurt aniden uyandý, onu neyin uyandýrdýðýný bilemedi, herhalde bu içgüdüsü olmalýydý kulaðýna ilk gelen rüzgarýn uðultusuydu. Havayý kokladý, yoldaþlarýnýn kokusunu duydu, açlýkla kokan nefesleri leþ gibi kokuyordu. Isýnmýþtý güzelce ve üstündeki bütün yorgunluðu atmýþtý, kývrýldýðý yerden doðruldu, yorgun ayaklarýna alevden bir güç gelmiþti sanki. Kendini hafif, zinde ve azimli hissetti. Açlýk duygusu bir rüzgar gibi esti içinde, dilini ve diþlerinin yalnýzlýðýný, aðzýndaki bozuk tadý hissetti. Avlanma içgüdüsü harekete geçmiþti; gerçekleþtirilmesi gereken görev, ele geçirilmesi gereken bir av ya da avlar…böyle hayaller üþüþtü beynine. Keskin diþleri kamaþtý. Yutkundu. Öfke duydu açlýða. Uyuyan bu serseri, sefil sürüye. Artýk uyanmalý ve basmalýydýlar. Dýþarý çýktý, kutup altý ormanýndaki gibi bir kar fýrtýnasý vardý dýþarýda, az önce çelik kanatlarýný geren muhteþem azmi rüzgarý ve karý yer yemez sineðe dönüþtü bir anda, tüyleri uçuþuyordu, gözlerini zor açýyordu, ayakta zor duruyordu. Ne var ki açlýk duygusu kat edilmesi yani yarýlmasý zor görünen bu fýrtýnadan daha güçlü biçimde kükredi derinliklerinde, ve en azýndan ilerleme gücü buluyordu kendinde. Ne güzeldi hava, evet, tam zamanýydý, köye inmenin tam zamanýydý. Kurt asýl avýný böyle havalarda pusuya düþürür ve elde eder. Kurt puslu havayý sever, kurt en kötü havada büyük þans elde eder. Hava güzel olsa, sakin olsa kurt nasýl saklanýp avýna yaklaþsýn, kurt avlanmak için önce hayalet olmayý becermelidir ve kart fýrtýnasýna gömülerek hayalet olmayý baþarýr, iþte tam zamaný, köye inmenin bundan daha güzel zamaný olamazdý. Köylüler bu pis havada uyurdu, köpekleri de uyurdu. Kar fýrtýnasý soluðu emip yutan kuvvetteydi. Bazen kurdu nefessiz býrakýyordu, ki kurt böyle havalarý bilirdi; ama köpekler kulübelerinde olurdu, onlar zora gelemezdi, onlarý atlatmanýn güzel fýrsatýný sunuyordu kar fýrtýnasý. Bu havada, bu zorlu þartlarda köyün merkezine bile hayalet gibi inip amaçlarýný gerçekleþtirebilirlerdi. Hatta kendilerini göstere göstere bile, kar muhteþem bir kamuflaj saðlardý. Midesi kaþýnýyordu, diþleri kaþýnýyordu, inim inim hissedilen açlýk yakýp kavuruyordu varlýðýný. Aslýnda köye inmek en kötü seçenekti, aslýnda köye inmek seçenek dýþýydý; ama bu havada baþka bir þanslarý yoktu, doðada bütün hayvanlar saklanmýþtý. Ama köyde ahýr çoktu, köpek çoktu, eðer bir ahýra girebilirlerse girerlerdi; olmadý köpekleri yakalayýp yerlerdi. Doðada bir av yakalama imkaný olsaydý köye inmeyi asla göze almazdý; çünkü köylülerin neye sahip olduðunu çok iyi biliyordu. Artýk tek saniye kaybetmemesiydi, maðaraya girdi, homurdandý, kurtlar komutu almýþtý. Derin bir saygý ve eþliðinde öfkeyle uyanýyorlardý tek tek, ve bunun can sýkýcý ama açlýklarýný gidecek bir þeye yol açacaðýný iyi biliyorlardý, o homurdanmanýn anlamýný çok iyi biliyorlardý. Uykudan kopmak zor olsa da dinlendikleri ve güç topladýklarý için çabuk toparlýyorlardý kafalarýný. “Acilen gidiyoruz ve bu açlýk sorunun yok ediyoruz.” En zor, en belalý, en batak günlere alýþkýndý bu kurtlar. Sürekli zorla ve açlýkla imtihan edilen bu kurtlar diþleriyle, týrnaklarýyla, keskin ve parlak gözleriyle pes etmeyerek, direnerek ve sürekli mücadele ederek gelmiþlerdi bu günlere. Aç kaldýkça, merhametsiz günler yaþadýkça, baþlarý belada oldukça uzmanlaþmýþlar, duyularý keskinleþmiþti. Sürüde öfke ve isyan homurtularý vardý, kendi aralarýnda: “Bu geri zekalý ne? Ne tatlý uyuyorduk.” “Kar fýrtýnasýnda yine bizi sürüklüyor bir yere, yine baþarýsýz olacaðýz, yine aç kalacaðýz.” Biri ise þöyle homurdandý: “Býktým bunun liderliðinden, baþaramýyorsan kenara çekil. Yol aç yenilere. Eskidi. Yaþlandý ve saðlýklý düþünemiyor, yeni yöntemler geliþtiremiyor, bunun iktidarýný devirmeksek hepimiz geberip gideceðiz.” Öteki þöyle dedi: “Ýsyan yok, liderimiz bizim için en iyisini bilir. Anca beraber kanca beraber. Böyle güçlü bir lidere isyan edilmez. Yoksa hepimiz doðada en kýsa sürede geberip gideriz. Biz ne biliriz ki; hepimiz cahiliz. Lidersiz hiçiz. Anarþist ruhlu olan kurt þöyle homurdandý: “Sizler köle ruhlulardansýnýz. Kendinize güveniniz yok.” “Peki sen; sürüde en tembel ve faydasýz olan sensin. Anca laf ediyorsun. Pusuda en arkalardasýn. Ýþe yarar bir halde hiç göremiyorum seni.” “Ayaðýmda bir sakatlýk var da. Ýncindi.” Ýkisi kendi aralarýnda fýsýldaþtý: Liderin yalakalarý ve liderin düþmanlarý, devrim hayalleri görenler, bunlar sonunda birbirini boðazýna çökecek, en uygun anda sürüden bir diþi kaçýrýp firar etmek. Bir diþiyi ikna edemiyorsak canýmýzý kurtaralým. Nasýl olsa kendimize bir sürü buluruz, olmazsa kendi sürümüzü kurarýz. Bunlarýn iþi bitik. Güç delisi bir lider ve peþindeler, hepsi heba olacak, açlýktan mahvolduk be. Dostlarýmý yiyecek olarak görmeye baþladým. Kaçýp gidelim.” Ben de býktým dostlarýmý yemeyi hayal etmekten. Ama kaçmak için sýkýntýlý. Onlarý seviyorum. Çok þey paylaþtýk. Zifiri karanlýk gecelerde sýrt sýrta yattýk, birbirimizi ýsýttýk.” “Saflýk yapma, bana vicdan yapma. Ahmak. Bencil ol. Saflýk yaparsan onlarý gibi açlýktan öleceksin!” “Safým öyle mi; bolluk zamanýnda týka basa et yedik, zor günde onlarý terk mi edeceðiz; bu hainlik deðil mi erdemsizlik?” “Gelecek sene zaten sürüden atacak bizi lider.” “O zaman yasal olarak atacak; atma hakký var. Yetiþkin olacaðýz çünkü.” “Boþ versene dostum. Liderin avukatý gibi konuþup duruyorsun. Bütün kemiklerim sýzlýyor, haydin avlanmaya diyor. Lider delinin teki. Bu diktatör kendini yakýyor ve hepinizi yakacak. Fýrsatýný bulduðumuzda terk edelim bunlarý. Ýþler Kýzýþacak, iþler çok kötüye gidecek, iyi olur; ama o zaman gelmeden canýmýzý kurtaralým derim.” “Pis bir korkak gibi konuþup gözümden düþüyorsun kardeþim. Ýlgisi yok. Liderin çevresinde bir halka örmüþler, yaklaþmamýza izin vermiyorlar, liderin bizi duyduðu yok ki.” “Tamam kaçýp gidelim senle, nereye?” “Neresi olursa?” “Avlanmayý bilmiyoruz ki henüz.” “Bir þeyler buluruz.” “Bence baþýmýzýn çaresine bakamayýz.” “Bak dostum lider kurdun planý nedir; biliyorum; yani sezdim bunu. Bizi köye götürüyor, insanlar yaþar köyde ve onlar köpeklerden hiç hoþlanmaz. Köpekleri de kurtlarý boðar. Ýnsanlar kurtlarý öldürür. Korkunç bir son bekliyor bizi.” “E mecbur kaldýysak lider öyle bir seçim yapar, karnýmýzý doyurmak zorundayýz.” Liderin arkasýnda kenetlenen kurtlar vardý, onlar liderin yardýmcýlarýydý. Lider siyah kurt onlara güvenirdi; ama bir yere kadar. Çünkü bir zaafa kapýlýp hata yapabileceklerini düþünürdü. Onlarsýz da bir anlamý yoktu sürünün, onlar can yoldaþýydý. Sürünün en önemli askerleriydi. Lider siyah kurt sürüden bütün kurtlarýn baþýnýn içinden geçenleri çok iyi bilirdi. Besledikleri niyetleri. Sürünün aleyhine düþünen kurtlarý bile sevip deðer veriyor, onlarý bir an önce sürüden atmayý düþünmüyordu. Onlardan nefret etmiyordu hiç. Çünkü her birinin gücüne ihtiyacý vardý ve sürü bilinci kardeþliðe dayanýrdý, bir büyük aile kavramýydý sürü, zayýfý koruyup kollamak, ona sahip çýkmak, onu yaþatmak; yani dayanýþma. Ayrýksý ve isyankar seslerin olmasý doðaldý. Farklý düþüncelerin sürüde olmasý iyiydi. Lider siyah kurt buna inanýyordu. Ancak sürüde ciddi bir uyumsuzluk yapan ve sürünün güvenliðini tehlikeye atan varsa onu hiç acýmadan atardý sürüden. Þimdiye kadar hiçbir kurtu sürüden atmamýþtý, çok yaramazlýk yapan ve sürü kurallarýný ihlal eden kurtlarý bile atmamýþtý; geçmiþ yýllarda sürüden bir kurt ayrýlmýþtý, o da hastaydý, ölümcül derecede hasta olduðunu ve hastalýðýnýn bulaþýcý olduðunu anlayýp sürüden uzaklaþmýþtý. Son kez onun yanýna gidip onu koklayýp vedalaþmýþ: “Ýyi yolculuklar dostum. Sürüye kattýðýn iyiliklerden dolayý sana teþekkür ederim.”ve sürüsünün yanýna gitmiþti. Yaþlý kurt orada bir hafta yatmýþ ve sonunda ölmüþtü. Sürüde hamile olan kurtlar da sürüden uzaklaþýp gizli bir yerde yavrularý büyütür ve yavrular ayaklandýðýnda sürüye dönerler ve bütün sürü yavrularý sevinçle karþýlar. Hasta kurt da hasta olduðunu fark eder, ölümcül derecede hasta olduðunu anlayan kurt sürüden ayrýlýr. Zaten ayak uyduramaz sürüye. Lider siyah kurt sürüdeki muhalifleri severdi, onun kayýtsýz þartsýz seven kurtlardan daha çok severdi onlarý. Çünkü onlar eleþtirip hata bulurdu. Eleþtirel bakýþý olmadan sevenler her durumda alkýþlardý ve bu hiç hoþuna gitmezdi liderin. Muhaliflerin onu geliþtirdiðini düþünürdü ve muhaliflerin içlerinden geldiði gibi homurdanmasýna ve tepkiler göstermesine izin verirdi. Ama azýtýrlarsa da diþ gösterirdi onlara. Böylece sürüdeki uçlarda gezinmekten hoþlanan asileri hizada tutardý ve bütün kurtlar liderden çok çekinirdi, ona duyduklarý saygýdan ve sevgiden. Onu çok sevdikleri için ondan korkarlardý ve aslýnda onun her zaman adil ve en güvenilir kurt olduðunu bilirlerdi. Ama gündelik sýkýntýlar, kapýþmalar ve olaylar ve dertler içinde kurtlar bireysel davranýrdý. Lider kurt ise sürüyü yönetirdi. Lider siyah kurt kendini sürüdeki kurtlarýn yerine koyardý; ama sürünün bir sakini bunu yapmazdý. Çünkü o lider sorumluluðunu hissetmezdi, ahmakça ve çýkarlarýyla hareket edebilirdi. Þýmarýklýklar yapabilirdi aþýrýlýklar; ama liderin böyle bir hakký yoktu. Sürü sakini basit duygulaným ve iç güdülerle hareket ederdi; ama liderleri kiþisel hareket edemezdi, zevke, basit kurt halleri sergileyemezdi, sergilese liderlik ruhuna aykýrý olurdu bu. Lider siyah kurdun yaþý ilerlemiþ olsa da gücünün zirve dönemindeydi. Pençelerinde en ufak bir kýrýk yoktu, diþlerinde bir kýrýk yoktu. Ama onlarca yara izleri vardý ve bir kurt için bu gurur kaynaðýndan baþka bir þey deðildi. Bir kurt diðer bir kurda baktýðýnda o izleri gördüðünde korkar; onun mücadeleci ve çok kavga kapýþmak gördüðüne karar verir. Lider siyah kurt onlarca kurtla tek baþýna savaþacak kadar cesaret doluydu, fiziksel gücü de vardý; ama ondan asýl büyük olan yürek gücüydü. Ve yüreðinin gücü kelebek gibi akar ve ona fiziksel güç kazandýrýrdý. Gücün ruhla da baþlý baþýna ilgisi vardý ve zihin gücü de vardý iþin içinde. Bir sürüye lider olmak, o sürüyü yýllarca yaþatmak, düzeni oturtup devam etmek zihin gücü de gerektiriyordu, bütün bu güçlerin bileþkesi siyah kurdun liderliðinin devamýný saðlýyordu; ama yarýnlar belirsizdi ve bu günler, bu gece en kötüsüydü, ya çok kötü bir þeyler olacaktý ya da çok iyi bir þeyler; arasý yoktu. Sürü yola koyulacaktý, omurgasýný þiþirip geriyordu bazýsý, bazýný sýrtýný ya da baþka yerlerini yalýyordu, bazýsý pirelerinden rahatsýz olmuþ delice kaþýnýyordu, bazýsý son kez esniyordu, bazýsý karý kokuyordu, bazýsý yemek yeme hayalleri görüyordu, bazýsý birbiriyle þakalaþýyordu, bazýsý hoplayýp sýçrýyor, kart fýrtýnasýnda bitip tükenmez gibi görünen ilerlemeye hazýrlýk yapýp ýsýnýyordu. Onlardan biri yerde et hayal ediyordu, karný deþilmiþ bir hayvan, çenesini kanlý ete gömdüðünü, diþleriyle eti kavrayýp çektiðini ve iri lokmalarý yuttuðunu hayal ediyordu. Kurtlardan biri caz yapýp duruyor, yanýndakiler hýrlýyor, ona buna sataþýyordu, sürüdeki yürekli ve gözünü budaktan sakýnmayan bir kurt olduðu için hiçbiri ona ses çýkaramýyordu. Kargaþa ve umutluða sebep oluyordu, en kötü zamanda en iyi þey sürüyü motive etmektir ve o kurt sürünün moralini dibe vurduruyordu. Lider siyah kurt onun çenesini kapatmadan sürünün baþýnda ilerleyemeyeceðini anladý ve onun yanýna ilerledi sakince. Çok yaklaþtýðýnda aniden sýçradý hýrlayarak ve arýza çýkaran kurt cýyakladý, panikle öte yana kaçacaktý; ama siyah kurt onun üstüne atlayýp devirdi onu, yuvarlandýlar, siyah kurt onun ensesine çöktü, soluðunu öfkeyle ensesine boþaltý. Þikayetçi kurt ültimatomu alýp korkuyla af dileyip yalvardý ciyaklayarak ve siyah kurt o an onun üstünden çekildi ve yerine, sürünün baþýna gitti koþarak. Üzgündü, kýyasýya üzgündü, hesapsýzca kitapsýzca üzgündü, üzüntüden içi yanýyordu. Çünkü o þikayetçi kurt aslýnda çok haklýydý. Kendini baþarýsýz bir lider olarak görüyordu. Morali sýfýr olmuþtu. Ýlerliyordu; ama bitikti kafasý. Aniden bir his canlandý içinde, alev alev yakan bir his bütün vücudunu dolanýyordu ona azim ve güç vere vere. EN ÜSTÜN OLAN Geçmiþ yýllarý. Tatlý ve soðuk yaz geceleri ormanda baþka türlü olurdu. Yaz geceleri ormanda uyanmak hiçbir tarife sýðmayan bir mutluluktu, gün doðmadan çok önce uyanýrdý. Karnýný doyurmak için dolanýrdý ormanda. Mesela kör bir hayvan görse acýrdý, dokunmazdý, kör bir hayvaný avlamak, yani canýný almak ona onurlu ve yürekli bir davranýþ olarak gelmezdi; açlýktan kývransa bile. Sakat ve hasta hayvanlara iliþmezdi. Ona göre en üstün olan güçlü ve eti bol bir avý ele geçirmekti, zor av ona göre en cazip avdý, mücadele edecek bir av, diþiyle týrnaðýyla direnecek bir av; iþte o av içinde büyük bir arzuyu ateþler, delice peþinden koþardý, çýlgýn ve gem vurulamaz o his peþinden giderdi, birçok geceler dolanýrdý av peþinde, pes etmezdi, pes etmeyen, ele geçmekte çok dirençli av onu büyüler gibi peþinden koþardý ve sonunda onlardan birini yakalayýnca en üstün olaný gerçekleþtirdiðini, en asil, en güzel, en iyi olaný yaptýðýný hissederdi ve o eti yemek müthiþ zevkliydi. Korkunç emek harcanýlarak elde edilen etin tadý kat be kat güzel oluyordu. Þimdi siyah lider kurt o en üstün olan hissi hissetti. Ayaklarý derman buldu, zihni pýrýl pýrýl parladý, ruhundan kutsal ýþýk parçalarý azimle yayýldý varlýðýna. Kýþ geceleri. Katlanýlmasý imkansýz kýþ geceleri. Yapayalnýz olduðu kýþ geceleri. Karanlýðýn yaðlý ve geçit vermez bir duvar gibi ormanda serildiði zamanlarda karnýnda tek lokma olmadan gezerdi gün doðmadan önce, saatler önce, koklardý etrafý, iz arardý, izlerin boþa çýkmasýndan üzüntü duymazdý; ama baþta çok üzülürdü, kalbi sýzlardý, açlýktan öleceðini düþünürdü; ama sonunda et bulacaðýný, bir gafil hayvaný avlayacaðýný düþünürdü, düþündükçe sevinirdi, ileri gitmesini saðlayan þey kafasýnda kurduðu sevinç sahneleriydi. Av hayal ediþleri. Býkýp usanmadan. Kar taneleri gökyüzünden büyülüðü biçimde aðýr aðýr salýnarak ve dönerek düþerdi ormana. Tatlý, yumuþak o beyaz sonsuz gibi duran gecelerde açlýðýn sarstýðý minik siyah kurt korkmuþ ve yapayalnýz halde bir yere sýðýnýr, nasýl yiyecek bulmasý gerektiðine dair kafa yorardý, avlanmayý hiç bilmediði zamanlardý. Ýþte o ölümcül zamanlarda hissetmiþti hayatýnda ilk kez yapayalnýz olmanýn korkunçluðunu, açlýðýn da buna dev bir misliyle öncülük ettiðini, iþte o zaman sürü içinde yaþamanýn ne anlama geldiðini zerre zerre hissetmiþ ve görkemli anlamýný kavramýþtý. Ormanda karnýný doyurmak için gezerken bir yavru kurt görmüþ ve sevinçle atýlmýþtý, oyunlar oynayýp ondan karþýlýk bekliyordu, durup ona iyice sokuldu, bu yeni ölmüþ bir kurt yavrusuydu; ama orada canlý gibi duruyordu, donmuþtu, arka ayaklarý üstüne oturmuþtu, bir sfenks gibiydi, bir heykel gibi duruyordu ve canlý bakýþlarý vardý. Minik kurdun ödü patladý onun ölü olduðunu anlayýnca, aðlamaya baþladý, bir yoldaþ bulduðuna ne çok sevinmiþti ve yeniden yapayalnýz olduðunu anlamak kahretmekten beterdi, ölmekten beterdi. Minik kurt sýðýnacak anne kucaðý zamanýnda ormanda çekilmez ve baþ edilmez bir yalnýzlýkla üstelik açlýkla karþý karþýyaydý. Siyah lider kurt eski manzaralardan birden çýktý, o zamanlardan sað kurtulduysa eðer- ki imkansýz görünüyordu, þimdi bu fel fecir açlýkla sükunetle ilerleyen sürüsünün de açlýðýný giderecekti. Eski manzaralar kendine olan güveni kat be kat perçinlemiþti. Kurt olmanýn ilk ilkesi: Ne kadar aç olursan ol av arama mücadelesini yitirme. Kurtlar bu dirençlilik sebebiyle hayatta kalýrdý. Onlar pes etmeyi bilmezdi ve lider siyah kurt bunu çok iyi öðrenmiþti geçmiþ tecrübeleriyle. Ýçgüdüsel dirençliliði tecrübeleri ýþýðýyla daha da bilenmiþ keskinleþmiþ ve üstüne sezgisel güçleri eklenmiþ ve onu böylece parlak ve adeta yenilmez bir lider haline getirmiþti. Doðal olarak kurtlar umutsuzluk nedir bilmez. Ama açlýk bazen bu saðlam mekanizmalarýný söküp atacak kadar þiddetli olur. Ancak yaþama ve ilerlemeye aþkýn biçimde baðlý olanlar ve yaþama sebebi olanlar hayatta kalabilirlerdi ve elbette þanslý olanlar. Orman þanslý olmayan kurt ölüleriyle doluydu, açlýkla ölürdü çoðu. Lider siyah kurt durdu ve havayý kokladý, þu amansýz kar fýrtýnasý içinde bir koku zerreciði yakalamayý ve buna göre hareket etmeyi ummuþtu; ama hiçbir þeyin ipucunu vermiyordu hava, yiyecek bir lokma vaat etmiyordu, bir lokma yiyecek sýrdý, sýrlar alemini aþmak lazýmdý önce, sabredip acele etmeden ilerlemek, gereksiz güç harcamamak! Ancak böyle bir sistemle bu açlýk sona erdirilirdi, asla acele etmemek ve sýrrý bir yerden tutup çekip alaþaðý etmek ve umuyordu ki þansý da yaver gitsin. BEÞÝNCÝ BÖLÜM OSMAN Osman, diþleri çok keskin ve parlak kar fýrtýnasý içinde erdemli düþüncelerle ilerliyordu. Erdemli düþünceler en iyi ve güzel düþüncelerdir. Ýnsaný yenilmez yapar, insan kendini yenilmez hisseder. Bir an þöyle düþündü: Tam þu anda benim gibi bir yere ilerleyen baþka canlýlar da var mýdýr; Yok dedi, benim gibi derdi olan canlý yoktur, hepsi huzur içinde mutlulukla uyuyorlardýr. Durdu, çok acele ediyordu, soluðu kesiliyordu, içinde bir korku sinsi biçimde dolanýp duruyordu: El feneri sönerse? Yolunu kaybederse. Durdu. Kar fýrtýnasý soluk kesiyordu, o yüzden baþýný iyice öne eðerek ilerliyor, soluk alacak fýrsat bulabiliyordu. Baþýyla insan neler yapmaz; ama baþýn içinde iyi ve güzel fikirler varsa; ama hangi fikir olursa olsun baþta yolda kafa kýrmadan ilerleyemez insan ve o kafa kýrmalar da insanýn fikrinin alýn teri gibi bir þey olur, emek harcamadan o fikir fikir olmaz; yani iyi bir fikir için, onu hayat geçirmek için harcanýlacak zaman, verilen enerji, uygulanmasý için sarf edilecek bütün mücadeleler aslýnda fikirden daha önemlidir. Güzel fikirler düþünceler dolu, keþfedilmeyi bekleyenler daha çok. Her biri onlar için ölümüne mücadele edecek birilerini bekler. Fikirler çürümez. Onlara sýmsýký ve bütün kalbiyle sarýlacak tek bir adam, tek bir kadýn, tek bir çocuk beklerler delice bir özlemle, yana yana, kavrula kavrula. Ýþte o yüzyýllarca bekleme sabrý gösteren fikre sadýk kalýp ona sahip çýkacak biri çýktý mý aþk baþlar. Osman gevþediðinde adým atmasý zorlaþýyor, hemen sonra kaygýlar beliriyor, “bu iþi hemen yoluna koymam gerek” diyor, ailem beni bekliyor diye düþünüyor, gece güzel sonlanacak diyor, diðer geceleri hayal ediyor, sýkýntýlý ama mutlu geçecek günler hayal ediyor, kan akýþýnda yenilmez bir direnç ve aþk düþüyor. Bu iþi ve belalarýný ve güçlükleriyle sonsuza dek sürdürmez azmi hissediyordu kalbinde. Kar fýrtýnasý can yakmaktan öteye gitmiþti ve yüzünü kesiyordu adeta. Onu uçurmak istiyordu, ayaklarýný yerden kesip çuval gibi savurmak bir tarafa. Osman’ýn ayaklarýný yerden kaydýrmak için elinden geleni yapýyordu, gözüne bir þey çarptý bu sýrada, çalýlarýn dibinde bir þey vardý, ayaðýyla ittirip baktý, tilki eþliydi bu, yeni ölmüþe benziyordu, aðzý aralýk kalmýþtý ve diþleri görünüyordu. Kaskatý kesilmiþti. Sýðýnacak yer bulamýþtý herhalde kar fýrtýnasý yüzünden, aniden kar fýrtýnasýna yakalanýþ olmalý, zavallýcýk, yuvasýný ararken kaybolmuþtu ve çalýlýða sýðýnmýþtý, Donmak pis bir ölümdü, bir baþladý mý ondan kurtulmak imkansýzdý, Osman tilkinin yerine kendini koydu bir an, korktu, Kayýp gitmek yaþamdan, ailesinden uzak olmak korkunç olandý, donarak ölmek deðil. Bu tilkinin postu iyi para ederdi, kimi avcýlar bir keresinde 200 kadarýný öldürmüþtü, gözleriyle görmüþtü, ama üç avcýyý da jandarma yakalamýþtý. Osman o sýrada tarlaya gidiyordu Osman’dan, tilki leþleri dizi dizi serilmiþti çimene. Kimisi yavruydu. Elinden el fenerini düþürdü, bu sýrada arkasýnda bir ses duydu, bir þey, bir hayvan yaklaþýyordu sanki, çatýrtý gelmiþti, el fenerini karýn içinden alýp hemen arkasýna baktý, bir þey göremedi, arkadan bir þey saldýrsa olsa olsa kurt olurdu, buralarda kurttan baþka tehlikeli bir canlý olmazdý. Arkadan saldýrmak da can sýkýcý, yapacak bir þeyi kalmýyor gibi gözüküyor insanýn. Kurt bazen göstere göstere gelir; ama çoðunlukla hayalet gibi yaklaþýr. Hayalinde bir sahne canlandý, arkadan kurdun biri atlar sýrtýna; amaç onu yer devirmek, saðdan, soldan ve önden gelir ötekiler ve arkada bir tane daha vardýr, ve giderek çemberi daralmak isterler, bunlar avanak deðil, sistemlidir, beklerler, durup beklerler saatlerce, hatta günlerce, avýn zayýf düþmesini beklerler gerekirse, onu öldürmeye kilitlenmiþtir zihinleri ve bütün eylemlerini buna göre yaparlar; bir saldýrý yaparlar, geri çekilirler, birden hücum ederler gerekirse, iþi bitirirler, acele de etmezler, zarar görebileceklerini bilip dikkatli hareket ederler, gýrtlak en sevdikleri yerdir, EN ÜSTÜN OLAN En üstün olan uçsuz bucaksýz bir çölde sýr olarak duran vahanýn çýðlýðý gibiydi. En üstün olan daðýn zirvesinden havalanan kartalýn vadiye yayýlan çýðlýðý gibiydi. En üstün olan damarlarýnda, kan akýþýnda yüzyýllarýn merhametinin barýndýran kelebekler gibiydi. Ne kadar þeffaf ve merhametliysen o kadar güzel ve iyisin Sadece bunun için yarýþmalý insanlýk. Caným tamam, onu çembere alabiliyorsalar alsýnlar, tüfeði vardý, bu tüfek bir kere patladý mý kulakta öyle yanký yapar ki; kurtlar kaçar. En üstün olan duygusu canlanmýþtý, hiçbir zaman buralarda derin ve ölümcül bir tehlike atlatmamýþtý, kolunu ya da bir tarafýný koparacak fiziksel bir sýkýntýyla yüz yüze gelmemiþti, bu yaþa gelmiþti, bir þekilde korunmuþtu, þansý yaver gitmiþti de diyebilirdi, kurtlarýn sesini duymuþtu, ama onlarla hiç karþýlaþmamýþtý, bundan sonra da karþýlaþmazdý, büyük bir belayla hiç kapýþmamýþtý, gaddar ve Allah tanýmaz hiçbir bela ona kollarýný uzatýp þeytani biçimde gülümsememiþti. Olmamýþtý hiç. Olacaðý yoktu. Çünkü Osman kötü biri deðildi ve deðilim derdi, o belalar onlara layýk insanlara musallat olurdu, erdemsiz ve çýkarcý ve aþaðýlýk insanlara. Olmuþsa geçim sýkýntýsý baþ belasý olmuþtu, onu da her seferinde bir þekilde idare edip alt etmiþti ve gurbette geçen yýllar sonunda baldýrý çýplak bir kuru tarla elde edebilmiþti, evi ve evin içinde bulunduðu arazisi. Küçücük, sevimli yuvasý iþte. Onursuz bereketsiz hain tarla ne sinir bozucuydu, taþlarla doluydu. Onu adam etmek isterken adeta caný çýkmýþtý. Tarlaya sinir oldukça ona þöyle derdi kan ter içinde: hayatýmýn talihsizliði. Gülümserdi. Taþlarý el arabasýna yýðardý. Ana derdi ona sonra, bana kýzmýyorsun deðil mi; bütün niyetim güzel günler yaþatmak sana, Sonra gübre taþýmak belasýyla uðraþýrdý, ahýrlarýn arkasýnda kürekle traktör römorkuna sýðýrlarýn bokunu atmak, kan ter içinde kala kala. Kar fýrtýnasý içindeki Osman ellerinin acýsýný duydu, ellerinde eldiven vardý ama soðuktan uyuþan elleri acý hissediyordu, býçakla kesilir gibi. Ama Osman acýya dayanýklýydý, nasýl ki o tarlayý adam ederken acýyla sevgili olmuþtu, þimdi bu kar fýrtýnasýyla da ayný þeyi yapacaktý; bazen sevgili, bazen baþ düþmaný, bazen kardeþi, bazen yoldaþý, bazen bilge olacaktý kar fýrtýnasý. Bu yol baþka türlü nasýl biter, bazen dibe vuracaktý, bazen yükselecekti, bazen tepe taklak olacaktý yerde, baþka türlü nasýl biter hayat denen maraton, her þeyin düz ve net oluþu herhalde öteki dünyada olurdu. Tatlý duygular; mesela karýsýný öperken, ona sarýlýrken, gözlerinden yayýlan ceylan sürüsü ýþýðý yudum yudum hissetmek, teninde hissetmek, arkasýný dönüp uzaklaþýrken hissetmek, o ýþýk ceylanlarýný gölge gibi hissetmek, terli yüzünü mendille silerken tarlada onun kokusunu mendile hissetmek, ne muhteþem bir histir. Onu öperken teninin o ilginç ve saf kokusu, bir çiçeðinki gibi ama hiçbir çiçek kokusunun onunla yarýþamayacaðý kadar sarsan bir büyüleyici koku. Çocuklarýný örtü gibi saran. Tarlada güneþin kavurucu sýcaklýðýnda mahvolup iþ yaparken ceylanlar sürüsü gelirdi karýsýnýn bir sözünü hatýrlayýnca, tarla ne kadar zor, hain, zorba ve uzlaþý tanýmaz gelirdi gözüne, karýsýndan üstünde kalan enerji yumuþatýrdý kalbini, ruhundaki isyaný. “Beþ kuruþ etmezsin tarla, bendeki bu aþk olmasa. Kusura bakma böyle dediðim için.” Abarttým sanma. Anamý aðlatýyorsun çünkü.” Yüzünden þýpýr þýpýr ter damlýyor, karný aç, içi yanýyor, bir bardak çay için mahvoluyor, yok iþ bitsin, çayý içer, saatler geçer iþ bitmez, güneþ tepede çakýl sanki, bizzat Osman’ý yakýp kavurmak için görevlendirilmiþ bir katil sanki. Ýþkenceci. O da tarlanýn gaddar iþbirlikçisi. Oturur Osman, güler, aðlayacak gibidir. Ýki arada bir yerde. Dinden imandan çýkacak gibidir. “Bu tarlanýn içine edeyim. Tarlanýn suçu yok, kafama edeyim. Ben niye gidip devlet memuru olmaya çalýþmayýp bahtsýz tarlaya kölelik ediyorum ki. Bende akýl olsa çoktan toz olup giderdim buralardan. Niye okumadým ki. Okusam çoktan devlet memuru olmuþtum. Para mý vardý da okumadýn. Ýnek. Bazý sevmek öldürmekten beter eder insaný, hiç eder bazý baðlýlýk. Keþke sevmeseydim topraðý. Ama sevmeden de olmaz ki. Taþ var baðrýnda nehirler taþýr, kýrmazsan sabretmezsen emek vermesen bulamazsýn ki o nehri. Köle olmazsan bulamazsýn ki zifiri karanlýklarýn ardýndaki aydýnlýklarý. Lüp diye aðzýna düþmez oðlum.” Karýsýný hatýrlar. Çocuklarýný hatýrlar. Tarlayý bir anda ekinlerle dolu olduðunu görür, çýplak zarif beyaz kýzlar gibi. Yüreði kamaþýr. Kýpýr kýpýr sararmaya yüz tutmuþ baþaklar. Osman bunu büyültür ve iyice canlandýrýr hayalinde, ekinlerin üstüne rüzgar deðer kelebek gibi, bir saf hýþýltý olur, Gelincikler olur içinde, gelincikler güzel görünür ama haindirler, rekolteyi düþürürler, zararlýdýrlar ve çiftçiler hiç sevmez onlarý. Kar fýrtýnasý içinde periþan olursun. Hatýralarý yeniden dekore etmek, acýlarý, kayýplarýný ya da kazandýðýn þeyleri. Ýlerleme gücü ve azmi elde etmek için kalbin otomatik olarak yapmaya baþlar bunu; bazen donar. Beynini zorlamalýsýn. Fiziksel gücün alev alev yenilirken. Osman bunu deniyordu. Geberiyordu üþümekten. Tarla ne oldu sonra? Yüzü meymenetsiz bir kocakarýydý, þeytani bir bakýþý vardý simsiyah diþleri. Osman’ý yataða davet ederdi. Pis tarla. Montofon tarla. (montofon: inek cinsi) Baldýrý çýplak; adeta lanetli tarla bir prensese dönmüþtü emek verile verile. Teninde bebek soluðu gibi tertemiz çiçekler. Aydan bir ruh düþürüyordu Osman’ýn göz bebeklerine. Tarla canýnýn içi oldu. Hayatýnýn merkezi oydu. Kar fýrtýnasýnýn ucu bucaðý yok gibi görünüyordu. En küçük mola ve aralýk vermiyordu: “Ne olursan ol gücümle seni dize getireceðim, sana diz çöktüreceðim, burada tek Tanrý var, o benim. Kalbinde yaþattýklarýn deðil. Benim yüce olan. Seni acý çektire çektire ufalayýp kar yýðýný altýna gömeceðim ve kimsecikler cesedine bile ulaþamayacak.” Diyordu adeta. Öte yandan kararlý bir yürek bir boðayý yere serer, serebilir. Ýnançlý bir kafa onlarca kar fýrtýnasýnýn elini kolunu baðlayabilir. Osman’ýn sezgilerinle yanan bir ýþýk belli belirsiz þunu fýsýldýyordu: “Bebeksi olarak ilerlemeyi denerim, bana ne yaparsan yap. Ya çekil git baþýmdan. Ýçimde en üstün olan harekete geçti bir kere. Bana ne yaparsan yap pes etmeyeceðim! Beni yýldýrmak için istediðin numarayý sergile aslaným. Ben kazandýklarýmý, ben o aileyi yolda ya da çöp kutusunda bulmadým. Ben dirençliyim! Sen en iyisi yorma kendini. Babaný ya da ananý yolla. Onlara yanlýþ yerlerde esip durduðunu anlatýrým, onlar seni ikna eder beni yenemeyeceðini. Olmadý; cehennemden atalarýný alýp gel saldýr üstüme. En üstün olaným. O bende bir kere harekete geçti. Benim soluðum Tanrý’nýn soluðu. Osman’ýn iþi gücü, bütün derdi ailesini geçindirmek, bunu yaparken onlarý mutlu etmek; onlarýn yüzünde ýþýktan atlarýn dalaþtýðýný ve hayata doðru yolculuk yaptýðýný ve evrenlerde dolaþtýðýný görmek ya da hissetmek. Geçindirmek parayla ilgiliydi; para karný doyururdu, mutlu etmek için bambaþka þeyler gerekirdi, huzur vermek, severek boðmamak, araya mesafe duymak, saygý duymak, bir kalýba sokmamak, sonsuz esnek olmak, öðretmek, yardým etmek, onlara özgürlüðü, birey olduklarýný, sonsuz özgür olduklarýný hissettirmek. Onlara güven vermek. Ama sonsuz bir güven. Bir haftalýk deðil. Bir yýllýk deðil. 30 senelik deðil. Sonsuz güven. Kadýný: “Ben Osman’ýn ciðerini söksem bile beni sever, sayar, hiçbir hainlik yapmaz” türde bir güven. “Osman geberir; ama bizi satmaz, harcamaz. Osman sonsuz kereler ölmeye razýdýr bizim için. Osman’a ne yaparsam yapayý atmaz beni, ama severek de boðmaz. Osman benim için kendini aþmýþ birisi. Bitkisel hayatta bir kurbaða bile olsam Osman sonsuza dek yataða çakýlý kalsam altýmdan alýr mý Osman. Alýr Osman sonsuza dek sever. Bir kere sevdi Osman. Saf Osman. Temiz kalpli. Osman’ýn ilerlediði yolda bir karanlýk varsa kibarca yoldan çekilir, eðri bir taþ, bir diken. Bir çukur varsa yörüngesini deðiþtirir. Osman’ýn kendine inancý bu ayarda. Hak etmedim caným bunu düþünür baþýna ters gelse bile sýradan insan, Osman, bundan da bir iyilik vardýr bana, sabretmeliyim. Osman’ýn kiþisel duygularý?: Hani adama bir bardak çay verirsin, seni esir alýr, hayatýnýn çok deðerli þeylerini sana anlatýr durur, doymaz. Ýnsanlýðý yerinden oynatmayacak þeyler anlatýr, insanlýðý zýplatmayacak ve ileri götürmeyecek þeyler, insanlýðý dönüþtürmeyecek þeyler. Osman girmez böyle kiþisel muhabbetlere. Kiþisel duygular, ben merkezci duygular, dünyayý ben yarattým sanmalar, herkeste vardýr bu, an gelir kapýlýr gidesin öyle duygulara. An gelir aklýn baþýna gelir. Ben neyim ki, zerreyim þu dünyada. Osman, yüzünde meymenet olmayan, kara, sert, verimsiz tarladan taþ topluyordu. Gece yaðmur yaðmýþtý, sabahýn erken saatleriydi ve hava serindi, öðleye doðru katil sýcaklar baþlardý; keyifli keyifli çalýþýyor, arada ýslýk çalýyor, þarký söylüyor, hayaller kuruyordu, el arabasý taþla dolmuþtu ve el arabasýný tarlaný dýþýndaki yere boþaltmasý lazýmdý, tarlanýn kenarýndaki patikandan ilerlerken ilerde bir kurbaða gördü, o geçsin diye yavaþladý, kurbaða yeþil ýþýk yandý, geçebilirsin. Osman ilerledi, kurbaðayý öteki tarafta göremeyince bakýndý, Allah’ým yoksa onu ezdim mi?!” diye sesli sordu, panik içindeydi, eðilip el arabasýnýn altýna baktý, zavallý kurbaða ters dönmüþ, hýzlý hýzlý nefes alýp veriyordu, can çekiþiyordu. Osman’ýn içi yandý, kavruldu. “Acayip üzüldü, öldürdüm onu, zavallýnýn boþ yere hayatýný çaldým. Taþla ittirip aldý onu oradan, yok, can çekiþmiyordu, acayip sevindi, baþýnýn kenarýný ezmiþti, yara da öyle büyük deðildi. Ýçi ferahladý, ama nasýl sevindi nasýl, dünya onundu. Bu masum, zavallý iri kurbaða ölümü hak etmezdi ki. Kurbaða ona ters ters bakýyordu. “Yaklaþma bana ucube” der gibi kötü bakýyordu. Bir þeye üzülürsün, ben ne yapabilirim dersin, ucu sana dokunmamýþtýr, için yanar, ve senden büyük, çok büyük ilahi gücü hissedersin, baþýn parçalanmýþ gibi aciz hissedersin, birilerine, dünyaya ancak merhametle, birilerine iyilikle yaklaþýrsan baþarý þansý elde edebileceðine inanýrsýn. Ýþte o zaman kendini aþmýþsýn demektir. De; herkes o evreye gelemiyor. Kurbaðalarý yiyorlar þehrin birinde, dünyada. Þehrin birinde kirpi yiyen ve zehirlenenler oldu. Ýnsanlara yapýlan muameleler, adaletsizlik ve haksýzlýklar bir yana hayvanlara yapýlan zulüm ve iþkenceler. Karþýda bir kurbaða vardý, yaralý kurbaða onun yanýna gitti ve üstüne bindi. Çiftleþme pozisyonunda kaldýlar. Kurbaðalar uzaklaþmaya baþladý. Osman boþ kiþisel duygulara sapmazdý, vakit yoktu bunlara. Oðlu çok istedi diye bir ikinci el televizyon almýþtý eve, arada bakardý, haberlere ve belgesellere. Televizyon çok geçmeden bozulmuþtu, ya onu yaptýracak ya da yenisini alacaktý, oðlu çizgi film seviyordu, kendisi ise haberleri ve belselleri seyrederdi. Gurbette, çalýþtýðý inþaattan getirmiþti televizyonu, sýk sýk bozulduðu için yenisini almýþlar, eskisini de Osman almýþtý. Osman kar fýrtýnasý içinde güçlükle ilerliyordu, uðultu vardý, setti kar fýrtýnasý; ama uðultusu da sinir bozucuydu, tokat ve yumruklarýný saydýrýp duruyordu. Bu havaya can mý dayanýr, ama zorlu þeyleri severdi Osman. Bedeninde duyduðu acýlar, herhangi bir acý. Onunla baþ etmeyi severdi. Bunlar fiziksel arýnmayý ve ruhsal uyanýþý getirirdi. De; insan yaþlý bir moruk gibi böyle bilgece düþünemez. Mesele bu. Kolay gün görmemiþti hiç: Gurbette inþaatta çalýþtýðý günler, harç yaparken kireçten ayaklarý yanmýþtý ve yara olmuþtu. Çok katlý apartmanlar vardý þantiyede. Duvarlar örülüyordu. Katlarýn birinde kalýyordu diðer iþçilerle. Yaþý 60’a gelen bir adam vardý, kanser hastasýydý, emekli olabilmesi için çalýþmasý gerekiyordu, sigortayý doldurabilmek için çalýþmasý þarttý. Genç iþçiler kafasýna göre takýlýyordu, Osman burada tek odada diðerleriyle fareler gibi yaþýyordu. Kalfa (iþçileri yöneten kiþi) gelip her gün daha çok iþ bitirilsin diye baský yapýyor, baðýrýp çaðýrýyordu. Patronlarý dini imaný yoktu, onlar böyle istiyordu ve böyle olmasý gerekliydi. Her gün sabahýn köründen akþama dek köleler gibi çalýþ çalýþ çalýþ. Tabi her iþçi bu çalýþma maratonunu alýþýktý ve eþekten beter çalýþýyorlardý, yedikleri yemekler iyi deðildi. Aldýklarý paralar azdý, genelde birkaç maaþ içerde kalýyorlardý. Haklarýný aramak isteseler kapý dýþarý ediliyorlardý. Ýnþaat sektörü krizde, iþ bulduðunuza sevinin. Paranýzý alacaksýnýz, patron para alamadý; alýnca paranýzý ödeyecek.” Hepsi küçük sivrisinekler gibiydi patronlarýn elinde. Hepsi birer fareydi kedilerin emrinde ölümüne çalýþan, sonra o kanser hastasý bir gece geç geldi inþaata, dýþarýda birkaç bira içmiþti sahilde. Çok üzgündü, ailesine para yollayamamýþtý. Koðuþa çýkarken inþaattan düþüp öldü. Mesai saatinin dýþýndaydý, içkiliydi, intihar etti” dediler. Ýçerdeki parasý bir yakýnýna verildi, tazminat ödemediler. Bu gibi durumlarý kim denetliyordu? Kimse onlarý umursamýyordu elbette. Þehirlerde göt göte yakýn açýlan büyük marketleri de kimse denetlemediði gibi. Vebalý papatyalar gibi her yerdeydiler. Neler olup bittiðinin farkýndaydý Osman, ses çýkarmýyordu, ses çýkaran iþten atýlýrdý. Sessiz kalan diðer fareler gibiydi. Aslýnda bekar olsa, sorumlu olduðu kimseler olmasa çok adamý döverdi hastanelik ederdi ya, o baþka. O iþçilerden her biri burada güzel ve iyi hissetmenin bir yolunu icat etmiþti, bazýsý bira içer, bazýsý kaðýt oynar, bazýsý eski ya da yeni çýkan gazeteleri okur, bazýsý aþk þiirleri yazar, (ben seni seviyordum neden makarna yaptýn, çok zoruma gitti) türünden þiirler yazar, bazýsý hayat kadýyla vakit geçirir gelir inþaata, bazýsý radyoda ölü þarkýlar dinler, bazýsý maç seyreder, koðuþtaki televizyonda çekirdek yiyerek, çay içerek. Herkes bir umut geliþtirmiþ ve ona sýmsýký sarýlmýþtý. Evet, herkes ayak uydurmuþtu bu koðuþa, þehre, peki Osman, gurbete çýktýðý ilk günkü gibi hissederdi. Ýçinde bir þey kanayýp kayanýp dururdu ve orayý kurutacak hiçbir þey bulamýyordu. Akþam olur, sonra baþka akþam. Dindar olan iþçi dine sarýlýr. Ötekiler baþka þeylere sarýlýr, herkes sarýlacak bir þey bulur, Osman da köyünü, evini düþünür, orada her þey güzeldir, evin önünde oturduðu masa sandalye, çeþmeden damlayan su bile. Osman ferahlar. Her ne halt olursa olsun “þükür” deyip atlatýyor bazýlarý, çýkýyorlar iþin içinden, Osman bunu yapamýyor. Keþke yapabilseydi. Kimseyle takýlmazdý. Herkesle gerektiði kadar konuþurdu. Osman bir isyan dalgasý baþlatsa herkes müridi olacak kadar saygý duyardý ve severlerdi onu. Ciddiydi, duvara asýlý bir keskin kýlýç gibi, sessiz bir aðýrlýktý, kimse onun tersine gitmezdi, kimse ona kafa tutmazdý, kavga edenleri ayýrýr, birinde býçak varsa bile korkmaz, araya girerdi, yemek bulaþýk suyu olsa eleþtirmiyor, yemekte kurt görse alýp kenara atýyor, yanlýþlýkla düþtü diyor karþýsýndakine, hep karþý taraf kýrýlmasýn diye hareket edip hayat veriyor, üzülenin yanýnda, sevinenle uðraþmýyor, dertli olaný diliyor, millet eðlencedeyken Osman yalnýz kalanla baþ baþa kalmayý seçiyor. Diðerleriyle gezmeye çýkmýþtý Pazar günü. Bir parka gitmiþler, parka kurulu kafede simit yemiþler çay içmiþlerdi. Aðaç yoktu burada. Her yerde araba vardý, her yer apartman doluydu, her yer insan kaynýyordu, memleketinde evinin orada bir yerde dursa uçsuz bucaksýz tarlalar görürdü, bir derinlik vardý, sonsuzluk; ama burada beton bir hücrede hissetmiþti kendini. Korno sesleri, sürekli yanýp sönen ýþýklar, vitrinler, göz boþ yere göz yorulur, göz ve kafa karýþtýran þeylerle. Burada bir bombardýman vardý insanýn özünü tek salise kaçýrmadan silikleþtiren ve hata o özü tabuta yollayan. Burada insan mekanikti, robottu, yaþayan ölüden farksýzdý, gereksiz bir sürü þeyler ilgileniyorlardý, gereksiz saçma sapan þeylerin bombardýmaný altýnda kalplerinde saðlam hiçbir þey kalmýyordu, bir kuþ, bir kedi gördü acayip sevindi, bir sokak köpeði gördü kucaklayýp sýmsýký sarýlmak istedi, bir karga gördü tapasý geldi, bir kumru geldi içinden aðladý. Diðerleri þaka yapar durur, Þaka olmazsa iþin ve hayatýn acýsýný hissederler, kafa daðýtmayý iyi bilirler. Osman yerdeki otlara büyülenmiþ gibi bakardý. Doðada otlarýn sessizliðini duyup hissederdi. Doðada bulunmak zaferlerin en önemlisiydi. Þehir ise intihar etmekti yavaþ yavaþ. Osman düþüncelerden sýyrýldý, sýrtý çantasýnýn kenarýnda rulo halinde asýlý duran battaniyeyi çýkardý ve baþýna sardý. Günlerce yürümesi gerekse bile yürürdü. ALTINCI BÖLÜM AÇ KURT SÜRÜSÜ Aç kurt sürüsü kar fýrtýnasýný yara yara ilerliyordu, ip gibi sýralý biçimde ilerliyorlardý, bu diziliþ rastgele deðildi, güçsüzler ve gençler sürünün orasýndaydý, onlar güven merkezine alýnmýþtý. Bir düþman saldýrýrsa saðlamdaydý zayýflar. Siyah lider, kýrmýzý gözlerini açýp kapadý ve durdu, arkasýna baktý kararlý biçimde, bir þey göremiyordu; ama kokularýný alýyordu sürüsünün, bu gücünü tazeledi. Arkasýnda ona sadýk bir sürünün olmasý gurur vericiydi. Ama aç olduklarýný düþününce aciz hissetti kendini. Lideri mahveder sürüsünü periþan ve mutsuz görmek. Kafasýnda av, et hayalleri (et hayaletleri) dolanmaya baþladý. Bütün yüreðiyle heyecanlandý. Etten haber yoktu; ama o her an ete, bir avýn etine ulaþabilecek gibiydi. Günlerdir açtýlar, düzgün bir yemek yememiþlerdi, bir haftadýr ufak tefek leþlerden birer lokma almýþlardý, bu yemek yemek sayýlmazdý, düzgün bir yemek: Bolca kýrmýzý et demekti. Bütün aðzý, diþleri doldurabilen. Tat alýrken tatmin olmak, o tatmin olmak duygusu büyüleyicidir, kurt müthiþ sevinir, acayip mutlu olur, çok aç bir kurtun ete kavuþmasý mutluluðunun zirve yapmasýdýr. Lider siyah kurdun aðzý sulandý. Þu kar fýrtýnasýnda ilerlemek ölmekten beter bir sýkýntýydý; ama et bulacak ve bunun acýsýný çýkaracaktý, sürüsüyle beraber. Keskin ve arzulu diþlerinde tatlý ve çýlgýn bir sýzý dolanýyordu. Belli bir tempoda ilerliyordu, ne çok hýzlý ne çok yavaþ. Sürü yeni yola çýkmýþtý çünkü, yani vahþi arazide ilerliyorlardý. Kar fýrtýnasý fazlasýna izin vermiyordu ve kurtlarýn da acelesi yoktu. Sistemli belli bir ritim iyi düþünmek ve sezgileri yoklamak gibi þeylere de yol açýyordu. Mesele þuydu: Fýrtýnanýn tersine gitmemek, hele hele ona asla kafa tutmamak, ona büyüklenmemek. Ona saygý duymak, ona bütün yüreðinle saygý duyup hürmet etmek, ona, gücüne, bütün yaptýklarýna boyun eðmek, diðer deyiþle razý gelmek ve ona bu biçimde ayak uydurmak. Sürü yola yeni baþlamýþtý, yola iyice ýsýndýklarýnda, ayak kaslarý iyice alýþtýðýnda zora; lider tempoyu arttýracaktý. Uzun bir süre geçmiþti, lider siyah kurt arkadan gelen nefes alýp vermelerini duyuyordu sürüsünün, düþüncelerden düþüncelere savrulmuþtu. Bir an yanlýþ yöne ilerlediðini düþündü; ama aldýðý koku çok tanýdýktý, buradan yýllardýr geçmiyordu; ama buranýn kokusunu çok iyi kaydetmiþti burnuna. Köyün yeri konusunda kafasý karýþtý bir an, yýllar önceydi. Ýki erkek kurtla yoldaþ olmuþtu, avare gezip tozuyorlardý, nerde akþam orada sabah ediyorlardý. Hepsi de çok gençti ve ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Ama içlerinde en hayat vaat eden ve aklý baþýnda olan siyah kurttu. Diðerleri daha çok serseri biçimde takýlmak, doðada eðlenip oyun oynamak, yeni keþifler yapýp onlarla oyalanýp eðlenmek peþindeydiler. Gezginliði seviyorlardý, diþi bir kurt elde edip iliþkiye girmek istiyorlardý hemen. Disiplinden nefret ediyorlardý. Dikkatli deðillerdi. Siyah kurt bu iki toy kurdun baþýna neler getireceðini bilse asla yanaþmazdý onlara. O kurtlar an’ý yaþa psikolojisi içindeydiler. “Yaþadýðýn her andan zevk almalýsýn,” ilkesine göre hareket ediyorlardý. Bu ilke onlarýn doðal haliydi. Yani çalýþýp tecrübe edip öðrenmemiþlerdi bunu. Açlýk baþ gösterince gerçeði fark etmiþler, ölüm kalým savaþlarý baþlamýþtý, iþte bu esnada siyah kurtla yollarý keþiþmiþ, birlik olmaya ve beraber takýlmaya karar vermiþlerdi. Bu iki kurt sürüden atýlmýþtý ergen olup sürüde sýkýntý yaratmaya baþlayýnca. Siyah kurtun hikayesi ise baþkaydý. Ailesi avcýlar tarafýnda imha edilmiþti. Toy kurtlar yabancý bir ülkede büyümüþler, dolaþa dolaþa bu ülkeye varmýþlardý, þimdiye kadar gerçek bir insanla hiç karþýlaþmamýþlardý ve insanlarýn kurtlarýn baþ düþmaný olduðunu bilmiyorlardý, tüfek kullanýp kurtlarý öldürdüklerini ve köpeklerin de buna yardým ettiðini. Siyah kurt bunlardan söz edince onun uydurduðunu düþünüp dalga geçmiþlerdi. Eðer insanlar sözü edildiði gibi canlýlarsa ikisi bir olursa bir insaný kolayca yere devirip gýrtlaðýna çöküp iþini bitirirlerdi. Artýk üç kurttular ve 3 kurt sýrt sýrta verdi mi çok iþ yapardý. Çok av yýkardý yere. Az ya da çok keskin diþlerinin gücünü biliyorlardý. Ýyi koþabilmelerine güveniyorlardý, her vahþi kurt iyi koþucudur, kýsa mesafe ve özellikle maraton gibi uzun koþularda baþarýlýdýr. Toy kurtlar sürülerinde iyi beslenmiþler, koþup birbiriyle oyun oynayýp kaslarýný geliþtirmiþler; mutlu büyümüþlerdi. Ama sürüden atýlýnca hayatýn gerçek anlamýnýn ne olduðunu görmüþler, belli yerlerinde yaralar, çizikler edinmiþlerdi. Birkaç gündür sürüden ayrý hayatta kalma savaþý veriyorlardý ve hazýr lokma yediklerinden pek iriydiler. Açlýkla delirmenin ve bu deliliðini yok etmek için nasýl mücadele verilmesi gerektiðini henüz bilmiyorlardý. Ama harap görünüyorlardý, ilk kez üç gündür gerçek tek lokma yememiþlerdi. Sürüden atýldýklarý için çok üzülmüþlerdi ve delice bakýyorlardý. Oysa sürüden atýldýklarý akþam karýnlarý toktu ve neþeyle oyun oynayarak ilerliyorlardý. Açlýk baþ gösterince yiyecek bulmak istemiþler ve tam bir budala olduklarýný anlamýþlar, yine de araþtýrmýþlar, bir iðrenç leþten zorlukla bir iki lokma alýp yiyebilmiþlerdi. Tadý zehirden beterdi. Ama açlýk artýnca; “keþke daha fazla yeseydik” diyerek hayýflanacaklardý. Bir þiþko ve uyuþuk tavþan görmüþler, deli gibi heyecanlanýp sevinmiþler, onu ilkönce hangimiz yakalayýp mideye indirecek derken birbirileriyle kapýþmaya baþlamýþlar, tavþan bunu fýrsat bilip kaçýp yok olmuþtu ortadan. “Her þeyi berbat ettin; geri zekalý!” “Asýl sen berbat ettin, yüzyýlýn hatasýsýn sen. O gebeþ tavþaný nerdeyse yakalýyordum.” “Sen anca benim aletimi yakalarsýn. Tavþaný alýp kaçacaktýn, gözlerinden anladým, dostluk bitti der gibi baktýn.” “Açlýk paranoyak yapmýþ seni.” Oysa bir plan yapsalar iþleri çok kolay olacak, tavþaný tuzaða düþürüp yakalayacaklar, karýnlarý týka basa olmasa bile doyacaktý, o þiþko tavþanýn eti kesinlikle çok lezzetli olmalýydý. Ne var ki aniden karþýlarýna çýkan, az ötede duran tavþaný görür görmez akýllarý yerinden çýkmýþ, ayný anda hücum etmiþler, arkadaki öndekinin üstüne atlamýþ, boðuþma baþlamýþlardý. Düþmanla savaþýr gibi. Yorulana kadar, birbirini yaralayana kadar. Sonra tartýþmaya baþladýlar. Öfkeyle birbirine baðýrdýlar. Ýþbirliðiyle hareket etmeye karar verdiler. Son derece ahmakça ilerliyorlardý. Geçtikleri yerlerin kokusunu, coðrafi þekilleri ve önemli detaylarý beyinlerine kayýt etmiyorlardý, böyle bir alýþkanlýklarý yoktu, dýþkýlama ve iþemeyle geçtikleri yerleri iþaretlemiyorlardý. Oysa akýllý bir kurt salak salak gezmez doðada. Bulunduðu ya da geçip gittiði yerin haritasýný çýkarýr beyninde, not eder önemli þeyleri, su kaynaðýnýn yerini mesela, yerdeki izleri, izlerin hangi hayvana ait olduðunu. Hepsini kafasýndaki arþive yerleþtirirdi; görerek, koklayarak toplardý ona gereken bütün bilgileri. Eðer geçip gidiyorsa oradan; oraya geri dönmesi gerekebilirdi av ya da baþka sebeplerden dolayý. Hiçbir akýllý kurt inceleme araþtýrma yapmadan ilerlemez doðada. Ama bizim avanak toy kurtlar yapmalarý gereken hiçbir þeyi yapmýyorlar, yapýyorlarsa az bir koklama filan, hepsi bu, avanakça çevrelerine bakýp sýk sýk birbirine sataþýp oyun oynuyorlardý. Çevreyi koklamýyorlardý cidden. Bilgi toplamýyorlardý çevre hakkýnda. Sadece önden giden siyah kurtu takip ediyorlardý. Siyah kurdun tecrübeli olduðunu anlamýþlardý, siyah kurt onlara bilgi veriyor, yaptýðý hareketlerin anlamýný açýklýyordu. Onlarýn bir an önce geliþmesini istiyordu; çünkü avlanma anýnda onlarýn gücünden faydalanacaktý, iþe yarar ortak demek avý daha kolay alt etmekti. Araþtýrmasýný yaparken onlara bütünüyle yardýmcý olmak için çýrpýnýyordu. Ama toy kurtlar sorumsuzdu, oyunbazdý, zaten siyah kurt iþi biliyordu, ona güveniyorlardý, siyah kurt bir an önce av bulsa ve yemeye baþlasak diye düþünüyorlardý. Avý nasýl yere ele geçirecekler ya da yere yýkacaklar, av kolay teslim olmaz ki; iþin bu taraflarýný hiç düþünmüyorlardý. Cahil, bilgisiz ve þýmarýktýlar. Ama çok þey bildiklerini sanýyorlardý. Korkularý hiç yoktu, kendilerine çok güveniyorlar, ava benzer bir þey görseler plansýz programsýz ve cesaretle atlýyorlardý. Oysa avcý sinsidir, plancýdýr. sürekli strateji yapar, yürümeyen stratejileri çöpe atlar, yenilerini geliþtirir. Av da yakalanmamak için yeni stratejiler geliþtirir. Avcý avýna yaklaþýrken siner, görünmez olmak ilk kuraldýr, sessiz olmak, hayalet olmak… Avcý avýna usulca yaklaþýr, zamanlamayý hesap eder, ne zaman fýrlar ava doðru, doðru zamaný bekler, yaklaþabildiði kadar yaklaþýr, sonra atar yapar. Avcý kurt avýna pusu kurar, saatlerce pusuda bekler, ya o avýna atýlýr ya da avýnýn ona yaklaþmasýný bekler. Saliseleri hesaplar, avýna yaklaþýrken hesap kitap yapar sürekli. Saniyeler ya saliseler ya da bir an avýný yakalayýp yakalamamsýný belirler. O an hemen; yani anýnda bir çözüm bulmak zorundadýr ve bulur da, her þey otomatiðe alýnmýþ gibi akýl almaz süratle ilerler, av ya kaçacak ya ölecek, avcý ise ya yakalayacak ya açlýk çekecek yine. Ýkisi de hayatýn kurtarmak için var güçleriyle koþar. Av kaçmayý býrakýp boynuzlarý kullanabilir, kurt gövdesinde bir delik istemiyorsa ya da sakatlanmak (ki bu ölüm demektir) dikkatli olmak zorundadýr. Toy iki kurt besili vücutlarýyla yýrtýk ondan çýkan penis gibi ilerliyordu av zannettikleri þeye. Taþý, çalýyý veya baþka þeyi av, yiyebilecekleri bir canlý sanýyorlardý. Tam birer avanaktan baþka bir þey deðillerdi. Ýriliklerine güveniyorlardý, siyah kurt onlarýn yanýnda kamyon çarpmýþ gibi hurda haþat bir görüntü veriyordu, caný çýkýyormuþ gibi sefil. Avanaklarýn hiçbir þeyden korkularý yoktu, korkuyu öðrenmemiþlerdi. Onlarý korkutan bir þeyler hiç yüz yüze gelmemiþlerdi. Diþleri keskin, hatasýz ve saðlamdý, kükremeleri muhteþemdi, bir keresinde þakadan siyah kurdu köþeye sýkýþtýrmýþlardý, siyah kurdun ödü patlamýþ, öldürüleceðini düþünmüþtü, isteseler yaparlardý oysa, yapýlýydýlar. Gerçek; yani kökünden hiç açlýk çekmemiþlerdi. Yetiþip büyüdükleri sürüde onlara çok iyi bakýlmýþ, çok sevgi verilmiþti. Kaslarý büyüleyiciydi, yürüyüþlerinde bir asalet ve güzellik vardý, cesur bakýþlarýndan korkutan, adeta delirten bir çýlgýn þey vardý. Bu iki kurt cüsseleriyle baþtan avantajlýydýlar. Siyah kurt onlarý adam edebileceðini düþünüyor, gayret ediyor, onlara rastladýðý için, onlarla yoldaþ olduðu için gurur duyup seviniyor ama bunu hiç belli etmiyordu, gevþeyip iyice su koyuverirler, þýmarýrlar diye. En baþta onlarla karþýlaþtýðýnda çok korkmuþtu; ama sonra iki çocuk ruhlu kurt olduðunu anladýklarýnda onlara bir tür abilik, rehberlik yapmaya baþlamýþtý. Siyah kurt kendi sürüsünde bile böyle yakýþýklý ve yapýlý genç kurtlar hiç görmemiþti. Eðer onlara gerekenleri öðretirse üçlü ittifak önlerine çýkan ne varsa dümdüz edip geçerlerdi ki; ormanda tek kurt ölü kurt demekti, üç kurt ise imparatorluk kurmak için son derece güzel bir baþlangýçtý. Kötü bir þeyler hiç görmemiþ yaþamamýþlardý, hayatýn çýkmaz sokaklarýna hiç düþmemiþler, belalarla yýllar geçirmemiþler, ormandaki hayatýn demir pençesinin suratlarýnda nasýl bir etki yapabildiðini hiç hissetmemiþler, vahim günler ve hastalýk geçirmemiþler, hiç sakatlanmamýþlar, sarsýcý bir açlýkla haftalar geçirmemiþler, ormanýn ne kadar çok gizli tehlike barýndýðýný görüp geçirmemiþler, belalarla taklalar atýp kývranýp durmamýþlar, düþtükten sonra tekrar doðrulmamýþlar, adeta ormanýn sahte bir benzerini, adeta bir cennette yaþayýp durmuþlardý korunduklarý sürüde. En kötüsü baþ düþmanlarýný tanýmamalarýydý. Siyah kurt onlara anlatýyordu, gösteriyordu, “beni taklit edin” diyordu; ama onlar masal dinler gibi kayýtsýz bakýyorlardý, tamam, önce dikkatliydiler; ama çabuk sýkýlýyorlar, heyecan arýyorlar, birbirlerine sataþýyorlardý. Sürekli tetikte ve dikkatli olmalarý gerekirken çok serbest, özgür ve neþeyle takýlýyorlardý, açlýk canlarýn sýksa da siyah kurtun liderlerine güveniyorlar, “nasýl olsa yiyecek bulacaðýz” diye bakýyorlardý durumlarýna, kötü hiçbir olasýlýk yoktu zihinlerinde ve siyah kurtu çok sevmiþlerdi onu çok tutmuþlardý, onu babalarýndan daha çok sevmiþlerdi kýsacýk zamanda. Siyah kurt da baba olarak görülüp sevilmekten pek memnundu ve yüreði bu yüzden fazlasýyla cana yakýn ve korumacý çarpýyordu onlara karþý. Kafa kafaya vermiþlerdi ve onlarý yenecek bir güç yoktu ormanda, besili kurtlar öyle düþünüyordu. Sabýrsýzdýlar, gerçek bir savaþ, gerçek bir ölüm kalým savaþý hiç vermemiþlerdi, siyah kurt bunun her an olabileceðini anlattý ve onlar da bir olay beklentisi içine girdi. bir þey patlak verse ve bütün güçlerini ortaya dökmek için sabýrsýzlandýlar, kýsa bir süre sonra o beklenen olay olmadýðýný görünce eski ruh hallerine, þýmarýk ve oyuncu minik kurt hallerine döndüler. Olaysýzlýk, bildik rutin açlýktan daha çok canlarýný sýkan bir þeydi onlar için. Sýcak kavurucuydu ve gölgeye geçtiler, akþam çökünce avlanmaya çýkacaklardý, siyah kurt bunu söyledi ve iyice gölge bir yer bulup kývrýldýlar oraya. Sýcak zaten bütün hareket enerjisini týkýyor ve canlarýndan bezdiriyordu onlarý. Enerjiyi boþa harcamayýp uyuklamak, beklemek en doðrusuydu. Çok kýsa bir süre geçmiþti, kafadar kurtlar sýkýlýp dolaþmaya baþladý, biri siyah kurdun yanýna gelip onunla þakalaþmaya baþladý, diðeri ise dolaþmaya çýktý, çevreyi kolaçan edip geleceðim demiþti; ama uzun bir süre geçtiði halde gelmemiþti, diðeri de ona bakmaya gitti, þuna bir bakýp geleyim, baþýný belaya sokmasýn diyerek. Onun uzaklaþmasýndan çok kýsa bir süre geçmiþti. Siyah kurt aniden gözlerini açtý, içindeki ses ona tehlikeli bir þey olacaðýný söylemiþti, hemen fýrlayýp onlarý aramaya giriþti. Ayak izlerini, kokularýný takip ederek ilerliyordu, izler vadinin aþaðýsýna gidiyordu, orasý açýk düzlük araziydi ve aðaç hiç yoktu orada. En tehlikeli, en gidilmemesi gereken yerdi orasý. Eðer oraya gitmiþlerse, ormandan çýkmadan onlarý yakalayabilirdi. O düzlükte köylülerin ektiði tarlalar ve köy vardý. Siyah kurt onlarý beklemeye karar verdi, belki de geri dönerlerdi, eðer dönerlerse onu bulamazlardý, eðer ormandan çýkmýþlarsa yapabileceði bir þey yoktu, peþlerinden giderse açýk arazide saklanacak yeri olmazdý ve köylüler onu öldürürdü. Ama dostlarýn baþýna kötü bir þey gelmesini hiç istemezdi ve belki bir þans onlarý kurtarabilirdi. Ona açýk araziyi, köyü anlatmýþtý, oraya asla gitmemeleri konusunda uyarmýþtý onlarý. Bir an durdu, bu avanaklar yüzünden hayatýný tehlikeye atamazdý, ölemezdi. Ya onlarý kurtarma þansý varsa? Bir an büyün düþünceleri hesap kitabý boþ verdi ve bastý. Ölecekse onlar yüzünden ölürdü. Daha güçlü ve kararlý bastý. Bütün gücüyle koþuyordu, mermi gibi, devrilmiþ ve çürümekten olan aðaçlarýn üstünde atlýyor, çalýlarý rüzgar gibi yararak ilerliyordu. Yolundaki eðik dallarýn üstünde atlýyor, iri yapraklý bitkilerin boþluðundan ok gibi geçiyor, ara durup yanlýþ rotada gidip gitmediðini kontrol etmek için yeri kokluyor, kokuyu alýyor ve fýrlýyordu yeniden ve giderek daha çok hýzlanýyordu. Onu gören can düþmanýndan kaçtýðýný sanýr ve þaþkýnlýkla bu süratli hayvanýn hýz büyüsüne kapýlýrdý, kendini ruhunu vermesine, o hýz ve kývraklýk üstünlüðüne. Çünkü hýz büyüleyicidir. Engellerin aþýlmasý ve o önüne çýkan bütün engelleri hýzýný düþürmende aþmasýný baþarýyordu; iþte en büyüleyici olan buydu. “Bakalým çarpacak mý geri zekalý, nereye toslayacak, bir toslasa da görsem, çok gülerim, bunun sonu ne olur?” diye durup bakakalýrsýn ya, iþte bu öyle enterasan bir sahneydi, can alýcý, vurucu, gözleri kendine esir edip kilitleyen. Binanýn tepesine biri çýkar, altta kalabalýk oluþur, cep telefonlarýyla çekerler. Derdi var adamýn; ama derdi aþaðý atlamak deðil; dikkat çekmek derdine, çözüm ister. Beklemekten sýkýlýr kalabalýk: “Atlasana þerefsiz!” Araçlar yarýþ pistine yapýþmýþ son sürat giderken pilot yol kenarýnda bir kadýna bakar, kadýn tiþörtünü çýkarýp memelerini göstermiþtir pilota, sutyeni yoktur. Siyah kurt gözlerini engelleri aþmaya, onlarý kurtarmaya vermiþti ve ormanda hiçbir þey gözlerini alamazdý þimdi, þu kardeþlerin can güvenliði her þey onlarý için, imparatorluk ilk günden yara almamalýydý. Belki de civarda dolaþýp bir diþi kurt bulabileceklerini ummuþlardý. Onlar gideli ne kadar süre geçmiþti, ilki gideli on dakika denebilir. Þimdi onlarý bulmasý gerekliydi. Etrafa bakýnýyordu. Koku bitmiþti, buradan bir yerde olmalýydýlar. Birkaç aðaç vardý ilerde, ondan sonrasý aðaçsýz düzlüðe iniyordu, usulca yaklaþtý ve dallarýn ve iri yapraklarýn arasýnda baþýný uzattý, bir þey görünmüyordu, az aþaðýda harabe bir yapý vardý, oradan bakmak için etrafý iyice araþtýrdý ve harekete geçti. Harabe yapýya girdi, bir ahýra benziyordu burasý. Ýlerledi ve gizlenip baktý, aþaðýdaki manzara gözlerinin önündeydi. Manzarayý tarayýp araþtýrmaya baþladý. Yoldaþlarýndan birini gördü. Çok ama çok aþaðýdaydý ve çok ufak görünüyordu, nokta gibi ufaktý. Sürülmüþ tarlada koþuyordu, siyah kurt tarlanýn kokusunu duyuyordu. Yoldaþý yukarý, ona doðru koþuyordu. Yani ormana. Giderek þekli þemali büyüyordu. Arkasýnda iri, beyaz bir çoban köpeði vardý. Siyah kurt öteki tarafta bir hareketlilik gördü, diðer kurttu bu. O da bütün gücüyle koþuyordu ormana doðru. Onun da peþinde bir çoban köpeði vardý. Siyah kurt baþka bir hareketlilik fark etti, bir köylü yüzü koyun yere yatmýþ kurtlarýn menzile girmesini bekliyordu av tüfeðiyle. Tam da avcýnýn tarafýna doðru koþuyordu kurtlar. Köylü bütün dikkatliyle ateþ etmeye hazýr bekliyordu. Anlaþýlan köylüler kurtlarý aþaðý inerken fark etmiþ ve onlara pusu kurmuþtu, siyah kurt ötede bir köylü daha fark etti, o diz çökmüþtü, hareket edince fark etti onu siyah kurt. Kamuflaj giymiþ, giysisi toprak renginde, avcý seçilemiyor orada. Hayalet gibi duruyor orada. Siyah kurt her ikisinin de ölüm kalým savaþý verdiðini görüyordu, gözleri yaþardý, ilk kurda baktý, konaklama yerini terk eden. Geveze olandý. Ona “geveze” diyelim. Ýkinci kurt, ona da “þakacý” diyelim. Gevezenin ardýndaki çoban köpeðinin tek hayali vardý, o da bir kurt öldürmek; þimdiye kadar mümkün olmamýþtý, bu yüzden çok gayretli konuyordu, genç bir köpekti. Eðer geveze diþini sýkýp hýzýný düþürmeden koþarsa canýný kurtarabilir; ikinci safhada ise köylünün menziline girecekti, onun mermisinden de kurtulursa, o zaman diðer köylü çýkýyordu karþýsýna, onun da mermisinden kurtulmasý lazýmdý. Tabi baþka gizlenen bir köylü ya da birkaç köylü daha varsa kurtlarýn hayatta kalma þansý Allah’a kalmýþtý. Yani kurtulmalarý imkansýz gibi bir þeydi. Çoban köpeði aradaki mesafeyi git git kapatýyordu. Çoban köpekleri kýsa koþuda hýzlýdýr; ne var ki koþu ne kadar uzarsa o kadar çok yorulur ve koþuyu kesmek zorunda kalýr, iri bir iri çoban köpeði düþmanýný yüz ya da yüz metrede ya da 5 kilometrede yakalarsa yakalar. Çoban köpeðine “Kangal köpeði” diyelim, kangal gibi köpekler kurt öldürür. Kangal kurdu belli bir mesafede yakalarsa yere yýkma þansý elde eder. Zaten balyoz gibidir gövdesi, göðsü. Kuvvetli boynu ve çenesi. Kuvvetli ayaklarý yere güreþçi gibi saðlam basar. Kangala aðýr siklet boksör diyelim. Dövüþçü. Roma çaðýnda arenada gladyatör diyelim kangala. Kurt ise onun kat be kat altýnda. Onun kirli ayaklarýný yýkar ancak. Kangalýn karþýsýnda bir kurtun þansý sýfýrdýr. Tek þansý vardýr: Koþmak, ondan hýzlý koþmak, ondan hýzlý koþarsa kurtulur. Kurt da iþte bu güce sahiptir. Hýzlý koþmak! Dinlenmeden çok hýzlý koþmak. Kangal onu kýsa mesafede yakalarsa iþini bitirir. Kangal çok iri olduðu için uzun mesafede týkanýr. Kurtlar ise uzun koþucudur, maratoncudur. Kurtlar da hýzlý koþar. Siyah kurt gevezeye seslenmek istedi: “Bastýr, koþ, dayan, dayanabilirsen pes edecek, sakýn býrakma.” Mýzýldadý, diþlerini sýktý, gözleri sahneye çakýlýydý, ne olacaktý yoldaþlarý, bir o tarafa bakýyor, bir bu tarafa bakýyordu. Susmak zorundaydý, bu ölüm kalým savaþý nasýl sonuçlanacaktý? Çoban, iki kurdun sürüye saldýrýrken fark etmiþ, köpekler kurtlarý çok önceden fark etmiþti. Köpekler kurtlarýn sürüye iyice yaklaþmalarýný beklemiþlerdi sinip saklandýklarý yerde. Köpekler baþýndan beri oradaydýlar, uzandýklarý için kurtlar koyunlarý baþý boþ sanmýþlardý, çoban da oturmuþ çay içiyordu çadýrýnda. Yani çobaný da fark etmemiþlerdi. Çoban cep telefonuna sarýlýp kurtlarýn yerini bildirmiþ, iki akrabasý da taka motosiklete atlayýp hemen vadinin yukarýsýna gelmiþ, köpekler iþi bitiremezse diye pusu kurmuþlardý. Aslýnda bütün plan akrabalarýndan biri yapmýþtý; çünkü 20 koyununu kurtlar parçalamýþtý ve illaki bu kurtlarý gebertmek istiyordu, koyunlarýný öldürenin bu kurtlar olduðunu düþünüyordu. Ýki amatör kurt koyun sürüsünü fark edince hemen birini gýrtlaklayýp yemek istemiþler, o sýrada oturmuþ çay kaynatýp içen köylüyü ve sürünün iki farklý yerinde devriyeye dinlenme molasý veren çoban köpeklerini fark etmemiþlerdi. Fark etiklerinde ise çok geçti. Ve siyah kurt onlara koyunlardan, sürü sahiplerinden ve çoban köpeklerinden söz etmiþti. Ama öyle uzun boylu söz etmemiþti, etmeyi planlýyordu, onlara sürüyü uzaktan gösterip anlatacaktý. Ne var ki sürüyü bulan onlardý. Ýþe yarar mýydý, belki yarardý; ama birçok anlattýðýnýn onlarýn bir kulaðýndan girip ötekinden çýktýðýný fark edip üzülmüþ, ne olursa olsun pes etmemeliyim, pes edersem onlara bir þey öðretemem diye düþünmüþtü. Koyunlarý ve çobaný onlara gösterip canlý canlý anlatacaktý; o zaman kayda deðer olurdu, unutmazlardý bunu, bilgi kalýcý olurdu kafalarýnda. Ýþte o zaman siyah kurda inanmaya baþlarlardý. Gözleri görmeyince ona inanacaklarý yoktu. Çoban köpeði gevezeye yetiþti ve kurda saldýrdý, kurt kendini savunmaya çalýþýyordu; ama çoban köpeði pehlivan gibiydi, ona karþý koymak boþunaydý. Siyah kurt daha bakamadý, geveze parçalana parçalana ölecekti, her yerinde diþ izleri hissede hissede, çoban köpeði onu gýrtlaktan kapacaktý, sýkýp sýkýp duracaktý, ta ki hiç hareket etmeyene kadar. Siyah kurt baþýný çevirdi, þakacý kurt, o baþarabilecek miydi? Þakacý kurt arkasýndaki çoban köpeðiyle arasýný açmayý baþarmýþtý, bu sýrada köylünün ilki ateþ etti, ýskalamýþtý, þakacý fýrtýna gibi hýzlýydý. Siyah kurt sevindi: “Kendini kurtaracak! Erken sevinme. Ama umarým kurtarýr.” Þakacý devam ediyordu koþuya. Onu bekleyen ikinci köylüyü fark etmiþti, köylü heyecana kapýlýp ayaða kalkmýþtý. Tüfeðinin þakacýya çevirmiþti. Þakacý yön deðiþtir. Köylü iki kez ýskaladý. Þakacý nerdeyse ormana dalacaktý, 50 metresi kalmýþtý, avcý son kez ateþledi tüfeðini. Ýþte o an þakacý sendeledi. Son anda vurulmuþtu. Yere yýðýlýp kaldý. Siyah kurt bu iþe çok üzüldü. “Vurdum onu vurdum onu Mustafa!” diye baðýrdý. Siyah kurt oradan uzaklaþacaktý. Þakacý yerinden doðruldu, ölmemiþti, topallýyordu, zorlukla yürüyordu ve ormana daldý. Siyah kurt ormana daldý ve ilerledi, koþtu bütün gücüyle aniden durdu, aðaçlarýn açýldýðý alanda geveze kurdu gördü, çoban köpeðinden kurtulmayý baþarmýþtý. Aðlýyordu, titriyordu, kan revan içindeydi: “Birçok yerimden ýsýrdý, o sýrada nefeslendim ve bastým aniden, kesildi, takip edemedi, aslýnda bilerek arayý kapatmasýna izin verdim, tamamen taktik yaptým, anlattýklarýn aklýma geldi, plan yaptým ve baþardým. Köylülerden de kurtulmuþtu demek. “Çabuk kaybolman gerek buradan, köpekler geliyor.” Kaç kaçabildiðin kadar. Ayrýlsak iyi olur. Böyle þansýmýz fazla olur.” “Kardeþim nerde?” “Burada bir yerde olmalý. Köylüler av köpeklerini alýp gelir ve seni bulur, daðlara kaç.” “Böyle nasýl ilerlerim?” “Mecbursun.” Siyah kurt ilerledi ve þakacýyý buldu. Ayaðýndan vurulmuþtu. Arka ayaklarýndan biri iptaldi. Kývranýyordu acýyla ve kan kaybediyordu. Caný çok yanýyordu. Gözleri yaþlýydý, titriyordu ve aðlýyordu. Siyah kurt ona yaklaþtý ve yarayý yaladý. Gerçek hayatýn, hayat mücadelesinin acý çýðlýðýný görüyordu onun gözlerinde, dehþeti. Bir aðacýn dibinde soluk soluða duran kan revan içindeki yoldaþýna sokuldu. Þakacý kurt titriyordu, aðlýyordu: Ölecek miyim?” “Sanmam. Kurtulma þansýn var. Dereye git. Çamura sok ayaðýný. Ýyi gelir. Yara iltihap kapýp çürümeye baþlayacak, sürekli yala orayý, kemiklerin de çürüyecek. O kýsým kopup düþer. Dayanýrsan hayatta kalýrsýn. Tek bacaðýn olmaz. Sürümde böyle vurulan bir kurt vardý; hayatta kalmýþtý. Þimdi gidiyorum. Seni býrakmak zorundayým, yolun açýk olsun.” “Geveze ne oldu?” “Baþardý. Hiç sanmýyordum; ama baþardý. Sakýn onun yanýna gitme. Kolay harcanýrsýnýz. Kendi yoluna git.” “Ama o benim kardeþim.” “Kardeþlik bitti. Ders almadýn mý?” “Haklýsýn.” “Ayrýca ölebilirsin bu yara yüzünden.” “Yapma.” “Umarým hayatta kalýrsýn. Köylüler av köpeklerini alýp seni bulmadan çok uzaklara, daðlara git.” Siyah kurt bastý. Deli bir mermi gibi ormanýn derinliklerine daldý, sevinçle. Çünkü yoldaþlarý hayatta kalmýþtý, tam da onlardan umut kesmiþken baþarmýþlardý. Gözlerinden mutluluk yaþlarý düþmüþtü, Bir kurudun kaçýþýný izlemek zevklidir. Yarýþ pistinde son sürat giden aracý. Yarýþ pistinde son sürat koþan atý seyretmek zevklidir. Ama onlar canýný kurtarmak için koþmaz. Vahþi kurt canýný kurtarmak için koþuyordu ormanda. Sýçrýyordu engellerden, son sürat koþarken yaklaþtýðý engeli aþmak için çözüm arýyor, ta son ana kadar bazen çözüm bulamýyordu, tek salise yavaþlayamazdý, yoldaþlarý gibi olamazdý, bir saçma istemiyordu gövdesinde, bir çoban köpeði diþi. Çok sonra nefes nefese durdu, arkasýný dinledi, köpek sesi var mý yok m diye dinledi. Dostlarý aklýna geldi. “Umarým kendilerini kurtarýrlar” diye düþündü. Yürüdü ve dinlendi ve böylece koþacak gücü buldu. Saatlerce bunu yaptý. Ta ki hava kararana dek. Daðýn eteðinde ilerliyor, karþýdaki daða ilerlemeye çalýþýyordu, vadiye inecekti önce, su içecekti, aðzý kurumuþtu. Gece yaklaþýyordu ve gökyüzünde binlerce yýldýz vardý, dereye indi, gökyüzünde parlýyordu. Kana kana su içmek için muhteþemdi manzara ve gece. Böcekler ötüyordu, kurbaðalar výraklýyordu. Su içti ve kurbaðalardan birini yakalayýp mideye indirdi. Çok uðraþtý; ama baþka kurbaða yakalayamadý, dereden çýkarken bir yýlan fark etti, parlýyordu gövdesi, fýrladý ve saldýrdý, iri yýlan neye uðradýðýný þaþýrdý, siyah kurt defalarca yýlan yakalamýþtý ve mecbur olmasa bunu yapmazdý ve daha önce sokulmuþtu ve günlerce sarhoþ gibi gezmek zorunda kalmýþ ve ateþi çýkmýþtý. Uygun bir oyuk buldu taþlarýn arasýnda ve içeri girdi. Yoldaþlarýný düþündü. Ýnsanlara ve yerleþim bölgelerine asla yaklaþmama kararý vardý ve yoldaþlarýnýn baþýna gelenler bu inancýnýn güçlendirmiþti. Koyunlar mý; asla, açlýktan ölse bile onlara yaklaþmazdý ömrü boyunca. O gece mahzundu, tedirgindi, takip edildiðini düþünüyor, uykuya dalamýyordu, daha çok uzaða gitmeliydi; ama yorgunluktan ölüyordu. Göz kapaklarý düþüyordu, engel olmaya çalýþýyordu ama olmuyordu, onlar kapandýkça o direniyor, onlarý açýyor, az sonra yine düþüyordu göz kapaklarý, uykuya daldýðýnda kabus görüyor, kabusta insanlar tarafýndan kuþatýlýyor, üstüne köpekler salýnýyor ve kabustan uyanýyor, bunun kabus olduðunu anlayýp seviniyor; ama uzaktan birileri ona yaklaþýyor mu diye kulak kesiliyor, bir türlü yakalanma paranoyasýndan kurtulamýyordu. Uyku uyanýklýk arasýnda iki yoldaþýný düþünüyor, sonra sürüsüyle geçirdiði zamanlarý düþünüyor, hatýrlar gözünün önünde capcanlý oynuyordu film gibi. Ve aðlamaya baþlýyordu, ana kucaðý sýcaðýnda mutluluk yaþarken her þeyini, bütün tanýdýklarýný ve akrabalarýný yitirmiþti ve koca ormanda tek baþýna mücadele vere vere hayatta kalmayý baþarmýþtý. Siyah lider kurt sürüsüyle fýrtýnasýnda ilerliyordu güç bela. Arada durup arkadakiyle arayý açmamaya özen gösteriyordu, ara ara sürüden sesler yükseliyordu, onlarýn seslerini iþitmek onu sevindiriyordu, olumlu ya da olumsuz ses çýkarmalarý ona sorumluluklarýný hatýrlatýyordu. O aðýr baskýyla canlanýyordu ayaklarý, bir alev hissediyordu sýrtýnda. Göðsünde bir ateþ topu hissediyordu, ilerlemek için kurtlara özgü vahþi, parlak ve pis güçten baþka bir güçle ilerliyordu sanki. Kar fýrtýnasýyla birlikte bu zifir karanlýk ne kadar uyumlu, güçlü ve kusursuzdu. Bu hava ona en derinde yatan vahþi güçlerini, ilk atalarýndan kalma cesareti, ne olursa olsun kendine güveni ve ölümüne kapýþmayý ve istediðini muhakkak almayý hissettiriyordu, bu hava onun derinlerinde yatan en çýlgýn dürtüyü kýþkýrtýyordu. Kara bata çýka ilerliyorlardý, siyah lider kurt sendeledi. Bu sýrada bir inilti duyuldu, az sonra inilti daha güçlü geldi. Kurt sürüsünden iki kurt heyecanla mýzýldadýlar ve iniltinin geldiði tarafa fýrladý. Lider kurt fýrlayýp gidenleri iyi biliyordu. Heyecanlarý ve cesaretleri hiç azalmayan bu genç kurtlar sürünün en parlak yeni yetmeleriydi. Zamaný gelince sürüden kovulacaklardý, o zamana dek öðrenmeleri gereken yüzlerce þey ve almalarý gereken binlerce ders vardý. Ancak o zaman sürüden kovulmayý hak ederlerdi, cahil hiçbir kurt belli bir süre eðitimden geçmeden def edilmezdi sürüden. O iniltinin domuzlara ait olduðu çok açýktý. Sürü olduðu yerde beklerken siyah lider kurt genç kurtlarýn peþinden fýrladý. Onlarýn baþýna kötü bir þey gelmesini ya da onlarý kaybetmeyi hiç istemezdi. Onlarý çok severdi ve onlara öðreteceði daha çok þey vardý. Onlarý bulamadý, ses çýkardý, dolandý, yine ses çýkardý, yanýt alamýyordu nedense. Daha ilerde olduklarýna karar verdi ve bastý, çok gitmedi, az sonra bir yükseltiden aþaðý yuvarlandý. Genç kurtlarýn sesini iþitti. Genç kurtlar maðaranýn önündeydi ve domuzlar içerde saklanýyordu. Giriþ çok dardý, oraya girmeleri imkansýzdý, ve domuzlarýn sesi kesildi. Etrafta bir yavru domuzun çýðlýðý duyuldu. Onun peþine düþülmezdi, kim bilir nerdeydi, ufak bir domuz sürüyü doyurmazdý. Yanlýþlýkla ya da oyun oynarken maðaradan dýþarý çýkýp kaybolmuþtu büyük ihtimal. Siyah lider kurt direktif verdi ve oradan uzaklaþtýlar. Sürü yola koyuldu. Aslýnda genç kurtlarýn tek amacý sürü için bir þey yapmaktý, kendi açlýklarýný düþünerek koþmamýþlardý. Bir domuz yakalayýp övgü almak, gözlere girebilmekti amaçlarý, lider kurt bunu duyunca onlardan umduðundan da fazlasý olduðunu düþündü ve acayip çok sevindi. “Ben onlarýn yerinde olsam yapmazdým ama. Korkardým. Bu kar fýrtýnasýnda tam bir çýlgýnlýktý yaptýklarý. Hiçbir zaman onlar kadar çýlgýn olmadým, olamadým.” Onlarýn açlýk baskýsýyla fýrlayýp gittiklerini sanmýþtý. Kaybolsalardý çok kötü olurdu, çok üzüldü, onlarý uyarmýþtý. Genç kurtlar çok sýkýlmýþtý ayný giden atmosferden, diðerleri de, artýk ne olursa olsundu bir þeyler, kötü bir þeyler olacaksa olsundu, iyi bir þey mi olacaktý, olsundu bir an önce; ama hiçbir þey ayný gitmesindi. Bir hareket, baþka bir þey olsundu. Hepsinin bir yeniliðe, bir olaya ihtiyacý vardý, açlýklarýnýn sesini dinlemek, düþünmek, düþünmek, ilerlemek, güç bela ilerlemek. Ne büyük sýkýntý. Zaten göz gözü görmüyor; iþte asýl sorun buydu. Genç kurtlar bir süre o heyecanla açlýklarýný unutmuþlar, doðuþtan içlerinde yatan yýrtýcý duygularla acayip biçimde tatmin ve mutlu olmuþlardý. Açlýklarýný bastýrýp bastýrmamak önemli deðildi. Önemli olan kurtluk yapmalarýydý, önemli olan bu hüneri sergilemekti, bu hüner sergilenince ruhlarý canlý, kalpleri zehir gibi ve zihinleri pýrýl pýrýl kalýyordu. Yenilmez olduklarýný hissediyorlardý. Bu esnada ruhsal bir varlýða dönüþüyorlardý, fiziksel gücün ötesindeki bir gücün kalbinde koþturuyorlardý, iþte bunun adý mest olmaktý, bir büyü. Kurtluk yapýnca þahane hissediyorlardý ve kurtluk yapmak onlarý dayanýklý ve olaðanüstü dirençli yapýyordu. Ýþte o zaman kar fýrtýnasýna ve açlýða meydan okuyabildiklerini görüyor, akýl almaz o manevi güçle yenemeyecekleri varlýk olmadýðý hissine kapýlýyorlardý. Kar fýrtýnasý ne kadar acýmasýz olursa olsun onu yarýp geçerlerdi. Ýþte onu ezmek de esaslý tatmin saðlayandý. Evet, toy kurtlar sürüyü býrakýp kar fýrtýnasýnda domuz peþine düþmüþtü, bu hareketleri belli bir süre sürüde konuþulacak, böylece güzel bir yanký elde edeceklerdi. Evet, bir gerçek hikayeleri olmuþtu, ilk kez. Lider býraksa o domuzlarý oradan çýkarýrlardý. Ufak domuzlar için güçlerini heba etmek akýl alýr þey deðildi. Bir deneyim, baþtan bizzat geçen deneyim milyon öðütten iyiydi, “öyle” dedi lider, “ama ölebilirdiniz. Bir dahaki sefere bu kadar þanslý olmayabilirsiniz. Bunu unutmayýn. Saf ve ani duygular canýnýzdan olmanýzý saðlar. Bunu bir daha yapmamanýzý önerimim. Akýlý kurt geberircesine bekler, hiç acele etmez, iþ garanti gibi gözüktüðünde kurt harekete geçer, harekete geçtiðinde ise avýn % 99 kaçma þansý var, diye düþünerek titizlenir. Titizlenmesi avda baþarýlý olmasýný saðlar. Genç kurtlarýn olayý sürüde bir motivasyon saðlamýþtý. Bir kýsa süre de olsa cayýr cayýr hissettikleri açlýktan alabilmiþlerdi kafalarýný ve sabýrlarý çok süratli biçimde aþýnýyordu. Lider siyah kurt arada þöyle mýzýldanýyordu: “Az kaldý yoldaþlar” diyordu, az kaldý, sýkýn diþinizi, bir ziyafet çekeceðiz. O etin her zerresini hak edeceðiz. Hak etmeden yok. Kolay yok. Acý çeke çeke, gebere gebere elde edeceðiz zaferimizi, sýrt sýrta vererek.” “Bir canavarlýk yapmak için yanýp tutuþuyorum.” “Beklesin o. Sen daha fazla sýk diþini.” AÇ KURT 7 MEZRA EVÝNDE Melek küçük el aynasýný aldý ve kendine bakmaya baþladý, kýrmýzý tokasýný açtý ve saçlarý iki yana düþtü. Baþýný saða sola çevirip nasýl göründüðünü inceliyordu. Gözlerini kýstý, þuh baktý, öfkeli baktý, kesmedi ve kendine dil çýkardý. Annesi bu sýrada onu izliyordu: “Gece gece ne kadar güzelim ya da güzel miyim diye kendine mi bakmak istedin?” Melek güldü: “Aynen öyle. Ne bileyim.” “Þapþik seni.” “Bunu ilk kez söyledin?” “Ne bileyim.” Annem bana arada öyle derdi, þapþik. Þapþal gibi bir þey demek herhalde. Taraðýný getir de saçlarýný tarayayým.” Ýçerdi, odasýna gidip taraðýný getirdi ve annesine sýrtýný döndü. Ali uyanmýþ onlarý dinliyordu. Kalktý, onlarýn yanýna gitti: Abla ben tarayayým mý?” “Sen anlamazsýn.” “Saçlarýn da bir þeye benzese. Kirpi gibisin.” “Ali doðru konuþ; yoksa gýdýklamaktan öldürürüm seni.” “Þaka yaptým. Ya azcýk tarasam olmaz mý?” Annesi verdi taraðý: “Az tarasýn.” Taraðý verdi annesine. “Mutlu oldun mu?” dedi Melek. “Oldum; kuaför parasýný sonra alýrým.” “Tabi caným.” Güldüler. Tarama iþi bitti Melek annesinin yanýna uzandý. Ali taraðý alýp saçýný taramaya baþladý, aynada kendine bakarak. “Ali, taraðýmý býrak!” “Ne var be, elmas mý; azýcýk kullanýyorum, bit geçmez!” “Senin taraðýn var, eþyalarýmýn kullanýlmasýndan hoþlanmadýðýmý bilirsin.” Anne dedi ki: “Melek saçlarýný keseyim mi; rahat edersin?” “Küçükken ilkokula giderken tavuk yolar gibi kesmiþtin. Unuttun mu?” “E kafan bitlenmiþti.” Güldüler. Ali taraðýmý býrak dedim. Melek kalkýp onun elinden taraðý aldý. Ona vurur gibi yaptý. Ali ona dil çýkardý. Melek þamar atar gibi yaptý. Melek annesinin yanýna uzandý: “Anne bir þeyler anlatsana “Ne?” “Ne olursa?” “Ne bileyim, aklýma bir þey gelmiyor.” Ali mumu yakýp çeri gitti, odada bir þeyler karýþtýrýyordu, Melek sesi duyup içeri gitti. Ali karýþtýrýcýdýr zaten, sýkýlýr, oyun arar; mutlaka bir þeyler bulur içerde ya da dýþarýda. Bir türlü kýçýnýn üstüne oturup sakin durmaz ki. Baðrýþ çaðýrýþlar yükseldi. Ali zýrlýyordu. Sonra uzlaþtýlar. Ali Meleðin eski eþyalarýný sakladýðý sandýðý karýþtýrmýþ, içinde eski defterlerini bulmuþtu. Melek onlarý hatýra kalsýn diye saklamýþtý. Ali yüzü üstü uzanmýþtý kilime, bir defter vardý önünde. Meleðin elinde çok eskiden tuttuðu bir defter vardý. Arada Ali’yi kontrol ediyordu. Ali’nin baktýðý defterin her sayfasýnda bir çiçek ya da bitkiler vardý, altlarýnda da adlarý yazýyordu. “Ali nerden esti de gidip sandýðý karýþtýrýp buldun o defterleri? Alemsin!” “Gece gece seni saçýný taramaya baþlatan delilik gibi bir þey olsa gerek.” Güldü Melek, Ali de güldü. “Ali, o deftere yazdýðýn zamanlarý hatýrlamýyor musun?” “Yok, çok çirkin yazýsýný varmýþ bir kere.” Güldü. “Sen yazdýn!” “Sanmýyorum.” “Kendi yazýný tanýyamýyorsun tabi ucube gibi yazdýn, aklýn kim bilir nerelerdeydi.” “Nasýl hatýrlayayým abla, o zamanlar kurbaða kadar ufaktým. Ta ilkokul birinci sýnýf defteri bu. Nerden buldun onu?” “Sandýðýn altýnda. Bu defteri 9 yaþýnda oluþturmuþtum. Eski hatýralar canlandý gözünde. “Dikkatli aç, çiçekler düþmesin.” Birine dokundu, çiçek ufalanmaya baþladý. “Abla bunlar tozlaþýyor.” “Elleme.” Ali yeni bir sayfaya geçti. “Bu sayfada kurbaða resmi vardý.” Vay be. Çok güzel çizmiþsin. Kelebek resmi. Eþek resmi. Kartal resmi.” “Bak en iyisi kartal.” “Onlarý ben mi çizdim. Unutmuþum. Evet evet, onlarý ben çizdim. Þimdi hatýrladým. Kurbaðanýn remini çizebilmek için onu bir tahtanýn üstüne bir çivi çakýp sabitlemiþtim.” “Demek canavarlýk yaptýn.” “Ney?” “Ýþkence yani.” “Alakasý yok. Resmini çizdikten sonra serbest býraktým onu. Sineklerin ayalarýna ip baðlayýp onlarý uçurduðun geçen sene. Aslý iþkenceci sensin.” Güldü Ali. “Ýnsan sýkýlýnca oyun arýyor. Ne yapayým.” “Sinek iþi bana da çok saçma geldi þimdi. Geçen sene çok çocukmuþum. Abla yaz gelsin senle çok eskiden yaptýðýmýz gibi puf kabýyla bal arýsý toplayalým. Ne kadar toplayabilirsek. Sonra onlarý kasaya koyup þekerli suyla besleyelim. Küçük bir delik açalým. Çiçeklerden nektar toplayýp getirsinler. Bal üretim iþine girelim.” “Harika olur.” Anne güldü. “Öyle olmaz ki. Üretmek için kraliçe arý lazým. Kovan lazým. Kraliçe arý.” “O zaman bana söyle bir kovan kadar arý alsýn.” “Baban uðraþmaz onla. Bu iþten hiç anlamýyor.” “Köyde yapanlar var, iþi biz öðreniriz.” “Ali, defteri bana versene.” Ali ona uzattý defteri. Melek duygulandý ve gözlerinden yaþlar düþtü. Ýlk çiçeðe baktý. O gün cayýr cayýr bir sýcak vardý, tarladan ekinleri kaldýrýyorlardý, sonra bunlar traktöre yükleniyor, harman makinesine atýlýyordu bohça bohça. Samanlýðýn yanýnda. Ekini bir kýsmý saman olup samanlýða akarken buðdaylar ise plastik kovalara akýyordu. Saman tozlarý uçuþuyordu orada, iþ yapanlar aðýzlarýný kapamýþtý. Yeþil eski makine büyük bir ses çýkararak çalýþýyordu, melek manzarayý uzaktan seyrediyordu aðaçlarýn altýnda, bu sýrada evden annesiyle babasýnýn kavga seslerini iþitmiþti, yemek hazýr olmadýðý için babasý annesine kýzmýþtý, annesi de ona saydýrýp aðlamaya baþlamýþtý, iþçiler olduðu için yemeðin zamanýnda hazýr olmasý konusunda çýkýþýþtý babasý, çünkü iþçiliðin ne demek olduðun biliyordu ve utanmýþtý birkaç iþçiden. Melek anasýnýn aðlamasýna üzülmüþtü. Anasýna sokulmuþ, eteðine tutunmuþ ne oldu anne demiþti, çekil git baþýmdan be, bi de senle mi uðraþayým, iþim baþýmdan aþkýn git oyna deyip azarlamýþtý annesi onu. Annesi kolundan tutup öteye itmiþti onu, kolu acýmýþtý, kalbi çok kýrýlmýþtý, aðlamaya baþlamýþtý, annesi; onu avutmak için akþam helva yapacaðým, aðlamayý kesersen. Sonra gözlerinin içi parlamýþtý bir anda, un helvasýný çok severdi. Aðlamayý hemen kesip aðacýn altýna gitmiþti. Burasý serindi, burada salýncaðý vardý, salýncaðýnda sallanmaya baþladý. Sallanmaktan sýkýlmýþtý, aniden gözlerine çimendeki çiçekler iliþti. Salýncaktan indi, çiçeðin birine yanaþtý, mor çiçekti bunlar, orada burada biten mor çiçekler iþte. Yüz üstü uzadý ve çiçeði incelemeye baþladý. Merhaba dedi çiçeðe. Ýçine bir ýþýk düþtü, bu içekleri annesiyle babasýnýn arasýndaki sorunu, kötülüðü yok etmek için kullanabilirdi, evet, evet ya, annesinin yüzünün gülmesini isterdi sonsuza dek, babasýnýn da, bu sýrada annesi pýnardan su almaya gidiyordu, bidonlarla taþýyordu suyu, odunun iki kenarýna bidonlar baðlýydý, odunu omuzladýn mý dengeli biçimde ilerledin mi su taþýmak kolay, çeþme suyu nerde, burada su taþýnýrdý, taþýmasý da büyük eziyetti. Melek annesine baktý, annesinin peþinden gidecekti, ama çiçekten gözlerini alamadý. Annesi döndü, eðilim aniden çiçeði kopardý ve kýzýnýn bir kulak arasýna koydu, melek aðlamaya baþladý. Çiçeðin koparýp koparmamaya karar verememiþken. Annesi gülüp gitti. melek kulaðýnýn arasýndaki çiçeði alýp baktý, kokladý, güzel kokulu çiçekler gibi kokmuyordu, ama kendine özgü bir kokusu vardý. Sonra evden uzaklaþtý, bu çiçekleri toplayýp onlardan taç yapýp birini babasýný baþýna, diðerini de annesinin baþýna koymayý hayal ediyordu; ama çiçekleri koparýrsa hayatlarýna son verecekti. O gün tek çiçek koparmamalýydý, annesini kopardýðý çiçeði bir avucunda tutarak uyuyakaldý. Uyanca çiçeðin solduðunu fark etti. Bir rüya görmüþtü: rüyasýnda çiçekler insanlara dönüþüyordu ve þeffaflýkla, insanlarýn içlerinden geçebiliyorlardý; ama insanlar onlarý görmüyordu, geceleyin parlýyordu ýþýklar, içlerinde damarlar vardý ve renk renk parlýyorlardý, aslýnda onlar topraða baðýmlý deðildi, geceleri geziyorlardý, sonra annesi ot biçmeye gitmiþti ve biçilen otlar arasýndan çiçekleri bulup toplamýþtý, bir taç yapmýþtý, alnýna çabuk bozulmuþtu, o da çiçek koleksiyonu yapamaya baþlamýþtý, her birini deftere kaydediyordu ve her birine uyduruk isimler takýyordu, narin, kelebek, akýllý, böyle isimler. Þimdi elindeki bu defter, o zamanlar, çocuk kafasýyla ne çok yoðunlaþýp sevmiþti onlarý. Yaptýklarý çok garip geliyordu gözüne. “Öreyim mi saçlarýný dedi annesi, ilkokula giderken örmüþtüm “Ör dedi. Annesi saçlarý örmeye baþladý. “Saçlarýn ne güzel. Yumuþacýk. Benimkiler at yelesi gibi sert ve asi. Melek güldü. Þu at, ayaðý sakatlanan ve vurulan atýn hikayesi nedir anne, onu anlatýr mýsýn. “Ben mi dedim “Hý, küçükken atýmýz vardý dediydin ya. “Hý. Hatýrladým. Nerden baþlasam. Atlar çok hislidir. Eskiden buralarda çok at vardý. Üretilip satýlýrlardý, bir adam vardý. Köyün dýþýnda bir yerde, mezarlýða yakýn bir yerde fakir bir adam yaþardý, köyde kimsenin beðenmediði bir gözü kör, bir ayaðý topal kadýný ona vermiþlerdi. O buna çok sevinmiþti. Kadýn onun hayat sevinci olmuþtu, kadýnýn da hayat sevinci olmuþtu, ama ne var ki tarlalarý yoktu. Adam köylünün tarlalarýnda çalýþýrdý. Sonra ikiz kýzlarý oldu, çocuklar ilkokula gidiyordu, yaz ayýnda aðaçta salýncak kurup sallanýrken biri düþtü ve sakat kaldý, doktora götürdüler ama yapacak bir þey yoktu. Sonra köyün yaþlý ve dindar kadýnlarýndan biri geldi eve, kýza baktý, onun saçlarýný okþadý, ona kýrmýzý þekerler verdi. Bir at alýn, atla gezerse düzelir. Kýzýn anasý sevindi. Düzelecek diye kýzý. Ama doktorlar düzeltemedi atla nasýl düzelir dedi adam. Karýsý bir at istiyordu her þeyden çok, sonunda adam bir at bulmaya karar verdi. Köyün civarýnda dolaþan sahipsiz atlardan birini yakalamak için birkaç köylüden yardým aldý. Bir at yakaladýlar ve getirip evin önüne baðladýlar. Yavaþ yavaþ atý alýþtýrdý, ona bir baraka yaptý, genelde at sinirliydi ve kendine kimseyi yaklaþtýrmýyordu, ama tekerlekli sandalyesiyle kýz yaklaþýnca ona karþý koymuyordu her nedense. Diðer kýza da ses etmiyordu, diðer kýz onun sýrtýna biniyor ve geziyordu, sonunda baba sakat kýzýný da ata bindirmeye baþladý. Kýsa bir süre sonra küçük kýzýn bedeninde bir deðiþim oldu ve ayaklarýný hareket ettirmeye baþladý. Artýk ayakta durabiliyor, adým atabiliyordu. Köye yurt dýþýndan gelen bir köylü o atý ve kýzý görmüþ, bu þifa yönteminin hasta ve engelli çocuklarýn tedavisinde kullanýldýðý merkezden söz etmiþti. Bir çocuðun, özelikle hasta bir çocuðun bir atla temasý onda ve enerjisinde bambaþka ufuklar açýyordu. Otistik, engelli ve baþka çocuklar. Bir uyuþturucu baðýmsý genç bir atla tanýþsa dünyasý bambaþka olurdu; çünkü at üstünde ilerlemek bambaþka bir þeydi. Adam atý artýk baðlamýyordu, at kafasýna göre geziyordu, zaten baðlý kalmayý his istemiyor, baðlý olduðunda baðýrýp duruyordu, arada sürüsüyle kalýyor, günlerce gelmiyordu, küçük kýz tamamen düzeliþti. At sürüde bir diðeriyle kavga edip kaçmýþtý ve yaralýydý. Aç ve bitkin ve hasta halde bizim evin önüne geldi. Babam onunla ilgilendi. Sahibi vardýr diye düþündü. Ama sahibi çýkmadý, atla geziyorduk her gün. Müthiþ eðlenceliydi. Kýþ gelmiþti ve bir gece atýn ahýrýna kurtlar saldýrdý, at korkup kaçtý, ertesi gün piyasaya çýktýnda ayaðý kýrýlmýþtý. Babam onu alýp ýssýz bir yere gitti, tüfeði vardý elinde. Tabi at gitmeden kaderini anlamýþ gibi bize yaklaþtý, baþýný öne eðdi, özelikle benle vedalaþtý. Ýþimi bitirin, çok acý çekiyordum der gibiydi bakýþlarý. Sonra onu rüyamda gördüm, cennetteydi, koþuyordu, hasta çocuklar vardý yanýnda, çocuklar onula gezmek için sýra bekliyordu, yalnýz koþmuyor, uçuyordu da, dev kalanlarý vardý. Bana buraya geldiðinde görüþürüz dedi bana. Ýç sesini duydum. Cennete hasta çocukla vardý, kalpleri yaralý çocuklar, annelerinin özlemiyle kararmýþ çocuklar, at onlarý neþelendirip eðlendirmek ve aile, kardeþ hasretlerini gidermek için görevlendirilmiþ. Öyle anlattý bana. Yani hiçbir at boþuna yaþamaz, hiçbir insan da kýzým.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |