..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Bilmezlik ile ne hoþtum; hayalimde ne güzellik, ne de aþk vardý." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Korku Romaný > Ýsa Kantarcý




18 Temmuz 2023
Ýyi Kýzlar Aþýk Olur 1  
Ýsa Kantarcý
Ýki genç kýzýn dostluðu. Sevgi, yalnýzlýk acýsý, aþk arayýþý, aile sorunlarý, gerilim, korku, suç, drama, mizah… roman yarýsýndan sonra esas meseleye gelir, baþlarda bir þey yok gibidir. Zarife, bir süre onlarýn peþinden gidip onlarý gözetlemiþ, aslýnda onlarla takýlmak istemiþ ama buna cesaret edememiþti; çünkü onlarý tanýmýyordu, kendini küçük düþürebilir, alay konusu olabilirdi, ona sataþabilirler, kalbini kýrabilirlerdi. Çünkü o buranýn bir çalýþanýydý, köle gibi bir iþçiydi, eski çaðlarda Afrika’dan gemiyle getirip satýlan zenci gibi biriydi, O iki kýz ise zengindi, ve aðýrlýklý olarak bu eve gelen zengin konuklar çiftliðin çalýþanlarýyla samimi olmazlardý, hele de hizmetçi kýzla. Çalýþanlarý kendi kalitelerinde görmezlerdi, uþak uþaktý, ve onlar cahildi, kabaydý ve aptaldýlar. Birçok kiþi Zarife’ye böyle hissettirmiþti. Belki de bu düþünceler Zarife’nin eziklik psikolojisinden kaynaklanýyordu. Ama Nezaket ona þöyle derdi: “Ýþine gücüne bak, onlarla gereksiz yere muhatap olma. Mesafeni koru. Onlar bizi, iç dünyamýzý anlamaz. Gün gelir paramýz olur çeker gideriz bu çöplükten. Sabret.” Bu kötü hissettirmiþti Zarife’ye, sanki mahkumdular ve gün gelecek kaçýp gideceklerdi bu çiftliðe benzeyen cezaevinden. Nezaket’in “çekip gideriz bu çöplükten” demesi onu çok heyecanlandýrmýþtý, çok mutlu olmuþtu, Nezaket buraya ilgili hep güzel sözler söylerdi, vefa yüklü sözler; ama ilk kez böyle açýk seçik biçimde hissettiðinden söz etmiþti. Ýlk kez sansürsüz konuþmuþtu. “Demek onun içinde de bu lanetlik yerden kaçýp gitmek arzusu varmýþ” diye düþünmüþtü. Nezaket, Zarife’nin ayrýksýlýk hissedip yanlýþ yollara gitmesini ya da meyletmesini istemediði için, farkýnda olmadan onu zehirlememek için hep uzlaþtýrýcý ve barýþçýl sözler söylerdi bu çiftlik evi ve insanlarý için. Parlak genç kýzýn varoluþsal acýsý, çalýþma acýsý, gençlik hayallerini bilmese de hissederdi, sezerdi; çünkü bir zamanlar o da genç kýzdý. Ne çýlgýn ve ütopik hayaller kurardý, hiçbiri gerçek olmamýþtý. Ve Zarife burada kendini çoðu zaman kötü hissederdi, bir sýçandan türemiþ gibi, bir böcekten türemiþ gibi ve ilk kez bu güzel görünen ve kokan þehirli kýzlarý görünce içinde sarsýcý bir þey uyanmýþtý, asla cayýlmayacak bir hýrs, hayatta yükselme hýrsý, para kazanýp özgürce, kimseye sabretmemden ve boyun eðmeden yaþamam hýrsý, bir çýlgýn azim, bu kýsýr döngüyü paramparça edecek bir alev. Bu gösteriþli þehirli kýzlarla yoldaþlýk edip onlarý tanýmak, neler yaþadýklarýný incelemek, nasýl zamanlar geçirdiklerini dinlemek. Nezaketin en büyük korkusu Zarife’nin baþýna bir kötülük gelmesiydi, namusuna, gençliðinin tertemiz düþünce ve duygularýnýn hasar görmesi. Bu yüzden kendi ezikliðini, karamsarlýðýný ve bozuk düþüncelerini Zarife ye bulaþtýrmaya çabalýyordu, eziklik bulaþýcýdýr, bir hastalýk gibi. Bu yüzden içinden geçenleri ona hiç çaktýrmazdý, baþkalarýna da. Güçlü, azimli, çalýþkan ve sarsýlmaz, yenilmez kadýný oynardý. Gözyaþlarýný, acýlarýný, travmalarýný ondan ve diðerlerinden saklardý. Ve zarife için her þeyin en iyisi ve güzeli olmalýydý. Aslýnda onu kendi acýlarýnýn ve baþaramadýklarýnýn bir tür aðlama duvarýna çevirmiþti ama kimse bunu bilmiyordu. O görünce içi açýlýr, mutlu olurdu, bu genç kýz duruþuyla, bakýþýyla, ses tonuyla, konuþma sakinliði ve saflýðýyla yeni bir kan katardý nezaketin can sýkýcý, renksiz ve tek tüze hayatýna. Tazelik hissederdi Nezaket, geleceðe dair yenilmez bir umut. Bir kadýnýn bir genç kýza duyduðu yakýnlýk, ona annelik hisleriyle baðlanmasý bambaþka bir þeydir. Zarife, konuklarla mesafesini korurdu hep ama bu kez o sýnýrý darmadaðýn etmek istiyordu, onlara bir “merhaba” demek, “nasýl gidiyor arkadaþlar, sizin için ne yapabilirim, sorun var mý?” Onlarý içlerini çok merak ediyordu. Onlara çok yaklaþýnca baþýna bir felaket geçecek gibi hissedip korktu, bir suç iþleyecekmiþ gibi korktu, “Aaa! Gelene bak.” dedi Nur. “Hangi kýz?” dedi Ayla, Zarife’yi gözü seçmiþti: “Þu köpek gibi çalýþtýrýlan zavallý.” “Ayýp ettin, öyle deme be kýzým.” Güldü: “O burada, yani Allah’ýn unuttuðu bu yerde, mutfakta gördüðüm en güzel þey. Bir görüþte aþýk oldum ona, buradan giderken onu da alacaðým yanýma.” Nur güldü: “Alemsin!” Gülmekten kendini alamýyordu, gözlerinden yaþ gelmiþti, makara baþlamýþtý: “Bir kurbaða ya da sincap mý ki o.” Ayla güldü: “Çok üstün bir þey var bu kýzda, bize ona katlar. Bakýþlarýnda bir asillik, benzersizlik var.” Zarife, onlara yaklaþýrken bu diyaloðu uzaktan iþitmiþ, aðlayacak gibi olmuþ; ama kendini hemen toparlamýþ, onlarýn “þýmarýk piçleþmiþ þehir kýzlarý” olduðuna düþünmüþ; ama diyaloðun bütününü düþünceyle irdeleyince pek sevinmiþ, içerlemesi bir anda yok olmuþ ve kendiyle pek gururlanmýþtý. Ama korktu, Nezaket bu davranýþýný fark ederse iyi olmazdý hem yapýlacak iþler onu bekliyordu. “Heyyy, baksana!” diye seslendi Nur, gel gel iþareti yaptý eliyle.


:DEFC:
YEDÝNCÝ BÖLÜM


Bir kadýnýn yaþý ilerlemiþse, artýk iþlerin hiç düzelmeyeceðini anlamýþsa ya da anlamazdan gelmeye çalýþýyorsa, ‘yine de bir umut vardýr’a sýðýnmaya çalýþýyorsa, birçok hayal kýrýklýðý biriktirmiþse, anne de olamamýþsa; bir þeye, bir varlýða sýðýnmak ister, kýzý gibi göreceði bir varlýða… ve o kýzý bulduðunsa akýl almaz bir dürtüyle, onu milyon kez doðurmuþ gibi, onu doðurmak için yaþamýn en güçlü þeytanlarýyla ve engelleriyle bir arenada savaþmýþcasýna o kýzý sahiplenir, baðrýna basar. O kutsal alfa ýþýðý, o mercek, o sihirli þeffaflýktan bakar adeta evrenin en karanlýk yüzünü görür gibi, aydýnlatýr gibi heveslerle, tutkuyla… bu tutku birike birike daðlar olan hayal kýrýklýklarýný eritmeye baþlar, annelik oyunu böyledir, bu akýl almaz içgüdü, kadýnýn caný sýkan þeylerin ve baþýndaki belalarýn önemi yoktur, onu yaþatan bir aþký, baðlantýsý vardýr hayatla, kozmik bir baðlantý. Ve bu genç kýza bakarken kendi genç kýzlýðýný hatýrlar, karþýsýndaki genç kýzla öyle baðlantý kurar ki… kendi kayýp, acýlý, çok trajik, hep engellenmiþ ve engelleri bütün mücadelesine raðmen aþamamýþ o harap gençliðinden gelen o kýz, o parlak suratlý genç kýz… günümüze gelmiþtir ve bu ruh annelik oyunlarýyla benimsediði kiþide erimiþ, bütünleþmiþtir. Kadýn kayýp gençliðini temize geçmeye çalýþýr gibi, berbat þeyler çektiði zamanlar, yalnýzlýk acýsý hissettiði zamanlar, rehbersizlik… yoldaþ bulamamanýn hayal kýrýklýðý, sýðýnacaðý kimsenin olmasý, olanlarýn da kalýn kafalý olmasý, onu sömürmeye, kullanmaya ya da gençlik pýrýltýlarýný söküp yerine zehir koymaya çalýþmalarý.
Tamam, bu genç kýzý buldu ya, onunla geçmiþten gelen acýlý genç kýzý temize geçecek, yýlar öncesinde gözyaþlarýyla kalan genç kýzý, dualar edip edip karþýlýk bulamadýðý halde duadan vazgeçmeyen, en önemlisi canýný diþine katýp mücadeleden pes etmeyen, düþe kalka bir þekilde hayatta ilerlemeye çalýþan genç kýzlýðý. Bir þekilde yolunu bulmuþ, aþçý olarak çalýþtýðý bir çok yerde ezilmiþ, parasý eksik verilmiþ,
( OKUDUÐUNUZ BU ROMANIN YAZARI O KIZI TRAMVAYDA GÖRDÜ, YALNIZ YAÞI 46 OLMUÞTU)




YEDÝNCÝ BÖLÜM




Gece olmuþtu, gökyüzü yýldýz kaynýyordu, araç daða týrmanmýþtý, serin hava üþütüyordu, araç aðaçlarýn arasýndan çiftlik evine yaklaþýyordu
Dolmuþta bütün yolcular uyuyordu, sadece karý koca uyanýktý.
Ýdris camý aralamýþtý, karýsý sayýklar gibiydi. Açýk camdan içeri dolan aðaç kokusunu içine çekti, içi açýlmýþtý, uykusu kaçtý.

“Çok zýpýr hareketler görmeye baþladým sende Ýdris bey, neden böylesin? Neler oluyor?”
“Düþünsel ve ruhsal bir süreçteyim.”
“Bokunu çýkarýyorsun ama.”
Gülümsedi: “Haklýsýn. Aþýrý gittiðimin farkýndayým. Ama þu var, hani sen diyordun ya ipe aptal tütün dizmeyi öðrendim, dedin ya, muhteþem, ben de öyle bir evredeyim, hayatýmýn en ilginç, muhteþem bir noktasýndayým. Hayatýmýn en ilginç noktasýndayým, hayatýmýn en muhteþem günleri… aþkýnlýk taþkýnlýk yapabilirim… tabi senin de hayatýnýn en ilginç ve muhteþem günleri olmasýný istiyorum lütfen arkamda ol. Bu büyük bir dönüþüm. Yýllar önce bir kazaya uðradý ve gerçekleþemedi.
“Elbette” dedi bir eliyle onun elini tuttu uzatýp.



Dolmuþ virajlardan yol aldý. Karýsý gözlerini kapatmýþtý.
Geldi dedi Ýdris, aracý çiftlik evinin önüne korkarak çekinerek çekti. Evi seyretti uzun saliseler boyunca, sigara yaktý, çok gergindi, kalbi baþka türlü atýyordu, “bismillah” dedi araçtan indi.
Korkarak utanarak sýkýlarak suç iþlemiþ gibi…çevreye göz atýyordu. Uzun yýllardýr görmediði…büyüdüðü çiftlik evine…aðaçlar ayný…daha da görkemli hale gelmiþler.
çocukluðunun geçtiði iki katlý çiftlik evine bakýyordu.
Eve yaklaþtý biraz ve pencerenin birine gözünü dikti. Ýkinci kattaki oda…büyüðünü oda…o odadan yazý, kýþý…bir sürü þeyi seyretmiþti, sabah uyanmalarý…sevinçler, üzüntüler ev içi kavgalar.. pýrýl pýrýl heyecanlar…ergenlik dönemi… ergenlik döneminin o sihirli ve vazgeçilmez ve mükemmel saflýðý, yaþama hevesi, engelleri aþma, bir þeyleri baþarabilme dürtüsü, yaþamda var olma ateþi, kanda delice dolanan, aþk dürtüsü, sevmek ve seviþmek…annesiyle en kavgalý olduðu dönen… derken annesinin yüzü belirdi o pencerenin önünde, korktu, annesinin elinde bir iri býçak, ekmek býçaðý, Hitchcock filmlerinden bir sahne gibi, çiftlik evi o filmlerdeki evleri andýrýyordu, eli býçak tutan anne senle hesaplaþacaðýz oðlum diyordu, Ýdris ise
“Bana mektup atýp yalvarmasan buraya asla gelmezdim anne, her neyse, umarým bu buluþma iyi olur. “
Bir kavga patlak verirse… eðer…kendisini tutamazsa…annesini bokun içine týkar ya da atar gibi sayar durursa…burayý acilen terk etmek zorunda kalýrdý, her þeye hazýrlýklýydý, o taþ yürekli annesi alttan alacak cinsten biri deðildi.
Belki de eline bir býçak alýp saldýrýrdý
Alfred Hitchcock filmlerindeki gibi.
Bunamýþtý belki de.

O demir kadýn neden onu buraya çaðýrdý ki. “Aklýný yitirmiþ olmalý. Ya da bunamýþtýr.
He yapsam onu görünce, ne yapacaðým, hemen gidip elini öpsem? Yooo, beni evden kovan kendisi.”
Sonra þöyle düþündü; “koy verme kendini, kendini aðýrda sat, sana yaptýðý o þeyler var, özür dilemeli, evet, özür dilemeli.”
Tekrar kötü þeyler yaþamak, kapýþmak istemiyordu annesiyle ilgili. Burhanýn dediklerini hatýrladý. Eski o kavgacý ergen genç, beyaz elbiseli genç, gururlu ve yýlansý kibirli genç içinde dirilir gibi oldu ve yere düþtü, eriyip kaybolup gitti benliðinde.
Tekrar o pencereye baktý, o odada çoktan unuttuðu ne çok anýsý vardý, peþ peþe gözünde canlanýyorlardý, onlardan en mühimi, yaðmurlu bir gündü ve annesi eve erken gel demiþti, ergenlik dönemiydi ve annesiyle kavga edip duruyor, söz dinlemiyordu. Annesinin yatak odasýnýn ýþýðý kapalýydý, eve geçecekti, kendi odasýnda bir gölge gördü, bu gölgenin elinde iri bir býçak vardý, bu gölge annesine benziyordu. “Annem kafayý sýyýrmýþ olmalý” diye düþündü, ben oðlunum, beni öldüremezsin ki anne. Eve girdi. Özür dileyecekti. Bir ayak sesi duydu, bir gölge gördü, býçak parýltýsý, annesi býçakla onu kovalýyordu, korkudan fýrýldak kesilmiþti, odasýna koþtu merdivenleri týrmanýp bir erkek sesi duydu, annenin sözünü dinle evlat.
Kapýyý açtý, annesinin elbiselerini giymiþ o adamý gördü. Adamý odasýna aldý. Ýçmiþsin…çiftlik evini çalýþaný adam ona öðüt vermeye baþladý.

Ýdris aðaçlarýn arasýndan ilerledi, kahyanýn tadilat halindeki küçük ahþap evinin ýþýðý yanýyordu, Ýdris, aracýn yanýna gidip kornaya bastý. Az sonra aceleyle Kadir hýzlý adýmlarla kopup geldi. Yaþlý ama çevik adam Ýdris’i görünce çok þaþýrdý, karanlýktaki ona yaklaþan gölgenin yürüyüþünden Ýdris onu tanýmýþtý, onu caný gibi severdi, onu büyütenler arasýndaki en önemli kiþiydi kadir, çiftliðin her türlü iþine bakardý, “Ýdris, sen misin?”
“Evet Kadir amca.”
Ýkisinin de içine bir baþka sýcaklýk, yayýlmýþtý.
“Yolunu mu þaþýrdýn?” dedi Kadir. Güldü, hay aslaným!”
Kucaklaþtýlar. Yýllarýn acý hasreti paramparça oldu bir anda, yaþlý adam aðladý, sohbet devam ediyordu, ikisinin de içine bir coþku, muazzam bir ferahlýk yayýlmýþtý.
“Ailem” dedi, geride, aracýn yanýnda ayakta bekleþenleri iþaret etti.
Kadir inanamadý kulaklarýna, Ýdris gibi asi biri…bir zamanlar…yýllar sonra…aile kurmuþ…baþkaldýrýyý tarzý haline getirmiþ o genç…hayret ediyordu.
Kadir kurt gibi ilerledi o tarafa, gelenlere hoþ geldin deyip bütün yüreðiyle konuþup onlarý baðrýna bastýðýný belirtti. Kadir çiftlik evine fýrladý, aþçý nezaket ve hizmetçi kýz Zarife’yi alýp geldi. Misafirler içeri geçti, Nezaket onlara kalacaklarý odalarý gösteriyordu,
Nezaket, evin hanýmý Hayriye’yle görüþüp aþaðý kata indi, kadirle görüþtü. Kadir Ýdris’le bahçede sigara içiyordu.
“Annen hap içtiði için uykulu, gelecek durumda deðilmiþ. Gelmene hiç sevinmemiþ, bana bir güzel odun hazýrla, onu pataklamadan içim rahat etmeyecek dedi. Aynen böyle dedi, olur mu hanýmým dedim, yapmayýn, uzun yoldan gelmiþ dedim, sen dediðimi de, karýþma iþime diye baðýrdý bana, bence büyük bir kavga çýkmadan git, onu sakinleþtireyim öyle gelirsin.”
Ýdris’in gözleri önüne düþtü.
“Þaka yaptým be! Hemen inandýn, gelmene çok sevinmiþ.”
Kadir, evin hizmetçisi ve aþçý nezaket bavullarý içeri taþýdý.
Ýdris Kadir’le mutfakta soðuk ayran içerek sohbet ediyordu, Nezaket ise yemek ýsýtýyordu. Ýdris tuvalete gitti. Dönüþte annesiyle karþýlaþtý.
“Ne o anne, bembeyaz kesindin, hayalet görmüþ gibisin?”
Güldü.
“Yüzüme krem sürdüm, eþek herif.” Kollarýný açtý.
Birbirlerine sarýldýlar.
“Çok uykum var, sarhoþ gibiyim, ilaçlardan. Seni bir göreyim dedim içim rahat etmedi. Gelmekle çok iyi yaptýn. Sabah görüþürüz.”
Ses tonu soðuktu, diplomatikti. Her zamanki gibi. Kýzýnca çocuðunun kýçýna þaplak atan bir kadýn asla olmamýþtý. Sadece gerek hissettiðinde sert bakardý çelik gibi.
Sarýlma iþini korkarak yapmýþtý, hiç sarýlmazdý annesi. Bir sahtekarlýk vardý bu sarýlmada sanki, hiç sarýlmazdý ki annesi, bir sýkýntý, robotsu bir sarýlmaydý sanki, çok kýsa sürmüþtü ve Ýdris içinden geldiði gibi hareket etmek için davrandý, diz çöktü hemen, ayrýlmak üzere olan annesinin önünde, bir elini öptü.
Bu köpek gibi yakarýþ, kedi gibi sýrnaþma gururlu ve ciddi bir kadýn olan Hayriye’nin pek hoþuna gitmiþti ve beton gibi asi oðlu gülünç gelmiþti gözüne. Adam olmuþtu demek, diz çöktüðüne göre? bilemiyordu ama hareketi yüreðine geçmiþti, ve sevecenlikle þöyle dedi: “Seni at kafa, sonunda geldin demek.”
Oðlunun baþýný okþadý.
Ýdris, esir gibi, suç iþlemiþ lanet olasý bir köle gibi köpek gibi bir süre öyle kaldý. Milyonlarca kitabýn anlattýðýný basit içten bir hareket anlatýr, söze gerek bile kalmaz. Ayaklarý tuttu, öptü, kadýn da baþ okþadý.
“Yeter, tamam” dedi, kadýn, Ýdris çekildi kenara hizmetçi gibi.
Kadýn usul adýmlarla ilerlerdi, merdivenlere yöneldi. loþ ýþýkta.


Ertesi gündü, sabah erkenden kuþ gibi uyanmýþtý Ýdris, kendini çok hafiflemiþ hissediyordu, annesinin odasýna çýktý, kapýyý týklattý, içeri girmek için izin istedi, babasýyla görüþmeyi çok istiyordu, uyuyor dedi annesi, hortladýn mý…o sýrada Lütfü uyandý, bir gözünü açýp oðluna baktý, birden uzattý ellerini, yataðýn kenarýna oturan Ýdris’in bir elini tuttu, gülüþmeler oldu, yaþlý adam garip sesler çýkardý, sað elini yumruk yaptý, bu bir oyundu, Ýdris küçükken babasýnýn yumruk biçimine soktuðu tek eli iki eliyle açmaya çalýþýrdý. Þakalar kahkahalar eridi odada, sonra ciddi ve derin bir konuþma baþladý aralarýnda. Daha çok eski günlere yönelik. Çiftlik evinde olan güzel anýlara yönelik.
Aile bahçede, sergi salonu gibi büyük aðaçlarýn altýna kurulu aðaç masada kahvaltý yaptý. Ailenin çiftlik evi sakinleriyle kaynaþmasý katlanarak büyüdü çýð gibi. Ýdris’in kayýp noktasý açýða çýkmýþ, bambaþka, deðerli ve tadýlmamýþ duygularýný açýða çýkarmýþtý.
Karýsýnýn annesi ve babasý yoktu, þimdi bir babasý ve annesi olmuþtu, Hayriye ve kocasýnýn renkli ve fantastik resimlerle sürü bir sörf tahtasý gibi iki torunu karþýlarýndaydý. Ve Ýdris caný gibi sevdiði bu yerle, küstüðü ve koptuðu bu yerle bir barýþ anlaþmasý imzalamanýn huzurunu yaþýyordu. Ýdris ailesine buralarý gezdirmek istiyordu, bu sýrada Hasan geldi, çiftlik iþçilerinden biri, çok soylu bir at geldi, simsiyah, sizi onun üstünde görmek isterim diyordu, Ýdris hasanla atlar üstüne sohbeti koyulaþtýrdý. Hasan þöyle dedi: Abim, sabahýn erken saatlerinde senin oðlanla tanýþtým, güzel bir çocuk yetiþtirmiþsiniz, efendim.”
Fýsýltýyla: “Cahil çocuktur, ona abilik edip bir þeyler öðretirsen sevinirim.”
“Ne demek, tabi ki. Sanýrým senin çocukla kafalarýmýz birbirine uydu.”
“Zora gelmeyi sevmez. Onu katýr gibi çalýþtýrmak isterim. Bunu yapabilir misin?”
Gülmesini tutarak; “denerim. Eðlence olmalý iþin içinde. Ýnsan zor þeyleri böylece sever.”
Sonra Hasan iþi olduðu için ayrýldý sofradan. Ýdris keyif çayý içiyordu sofrada, hizmetçi zarife sofrayý topluyordu nezaketle. Hayriye ve kocasý Lütfü sohbet ediyordu nimetle. Nur, Ayla da oradaydý. Ýdris gidip þu güzel ata binelim çocuklar dedi ve ailesini alýp çiftliðin arka tarafýna gittiler. Dair biçimli çitin içinde at yoktu, Hasan çite yaslanmýþ sigara içiyor, uzaklara bakýyordu, konuþma seslerini duyup arkasýna baktý, sigarayý yere atýp ayakkabýsýyla ezip söndürdü.
“At nerde dostum?” dedi Ýdris.
Siz gelmeden az önce bastý gitti, tam alýþmadý buraya. Kýzdým ona. Anladý. Atlar çok hislidir. Küstü bana, çayýrda dolanýyordur.”
“Biz de ata binelim dedik ama.”
“Bir eþek ayarlamam lazým” dedi gitti…
Ýdris, çocukluk anýlarýný hatýrladý. Eþeðe çok binmiþliði vardý.
Ýdris’in bahçeden uzaklaþýrken manzaraya, sofraya eve geriden baktý, gözleri oðlunun aradý. Kahvaltýdan beri yoktu Taner, bu sýrada kahya Kadir yanaþtý.
Ona oðlunu sordu.
“Bir ara buradaydý, nereye kayboldu bilemiyorum. Buralardadýr” dedi Kadir, “bizim sohbetimizi anlamaz gençler, yaþlýlarýn sohbeti sýkar onlarý, kendi baþlarýna takýlýp keþfetsinler burayý.”
“Tehlikeli þeyler olabilir.”
“Hangi bakýmdan; anlamadým?”
Ýdris düþüncelere daldý. Taner sofrayý kaldýran Zarife’ye öyle pis bakmýþtý ki, üstüne atlayacak gibi.
“Düþer bir hendeðe, ne bileyim, köy yeri burasý. Baþýna bir þey gelir diye endiþelendim” Diye yalan atýyordu.
“Yok caným; endiþelenme. Senin aslan gibi oðlun var bakar çaresine.”
Ýdris, çevresine bakýndý, ben bir lavaboya gidip geleyim diye yalan alttý, çiftlik evine geçti.
Ev iþlerini yapan, ve aþçý Nezaket’e yardým eden Zarife’yi arýyordu evde.
Zarife’yi göremedi. Mutfakta nezaketle karþýlaþtý: “Nezaket haným benim oðlaný gördünüz mü?”
“Zarife çýktýðýndan az sonra o da çýktý. Þu tarafa gitti.” Mutfak camýndan yolu gösterdi.
“Evin arkasýna bak. Hasan’dan söz etmiþti bana. Hasan’ý sevdi.
Ýdris, korkunç bir hisle evden çýktý, bu azgýn köpek kýza bir þey yaparsa…
Zarife, çamaþýr sepetiyle eve yaklaþýyordu, çamaþýr asmýþtý.
“Benim oðlaný gördün mü, kýzým?” dedi.
“Ýlerde” dedi, “salýncakta…”
Eliyle iþaret etti.
“Al þu yapýþkaný yakamdan” diyecekti, þakayla karýþýk, son anda caymýþtý, Taner’den hoþlanmýþtý, saçýndan, ses tonundan, mavi bakýþýndan, kokusundan, o kendine güvenen, rahat þehirli atmosferinden. Taner, buna bir sürü laf söylemiþti kendini sevdirmeye çabalayarak, “sohbet edelim,” þehirde böyle, þudur budur, kýz çamaþýr asýp durmuþ, Taner kýzýn aklýný çelmek için arý gibi výzýldamýþ, genç kýz güleceði geldiðinde kendini sýkýp içine atmýþ, onun yüzüne bile bakmamýþtý, ayaða dolanan pes etmez aç bir kedi gibiydi Taner, “çekil be iþim var” demiþti, seleden çamaþýrý alýp silkeleyip aðzýna iki mandal koydu.
Sonunda pes etmiþti, “kafaný ütüledim, kusura bakma. Beni tanýyýnca çok seveceksin. Umarým o güzel gözlerin tek bana öyle bakýyordur. Issýz ve soðuk bir gecedeki bir sokak lambasý gibi. Bir patikadaki….”
Bu son cümle çok hoþuna gitmiþti Zarife’nin.
Bu cümleyi düþünüp düþünüp duruyordu.
Ama onun arsýz ve güvenilmez olduðunu sezip çýt çýkarmamýþtý, Zarife üzülmek, yýkýlmak istemiyordu, çünkü yýkýlýrsa çok kötü þeyler yapardý, ona ya da bu çiftlik evini yakardý mesela. Gönül meselesinde kýrýlmak…her þeye katlanýr da buna katlanamazdý. Bu þehirli piçin onu kandýrma çabalarý…
Ona þöyle diyecekti; “gözü açýlmamýþ, saf ve güzel bir Zarife bulursan üstüne atla. Ama ben o deðilim. Uza çekil git baþýmdan seni Hayriye hanýma þikayet ederim bak!”
Bir an nerdeyse böyle diyecekti.
Ama komikti de bu sefil. Ondan kýzgýnlýðý çabuk geçip gitmiþ, katlanmýþtý ona. Ýpe çamaþýr asma süresince.
Taner, ele avuca sýðmaz maceralý sokak köpeðinin tekiydi, mutlaka bir hata, suç yapardý istemeden. Ýdris’e göre, misafirliðe gittikleri evdeki kadýnýn bacak arasýný görmek için neler yapmýþtý, 7 yaþýndaydý o zamanlar.

20 DAKÝKA ÖNCE

Taner, sofradan kalktýktan sonra Zarife’nin peþine düþmüþtü, ondan umut kesince, yani onun aklýný çelip onunla buradan uzakta baþ baþa, diz dize nefes nefese çok samimi sohbet etme (bir tür ilk aþk heyecaný gibi) imkaný olmadýðýný anlayýnca çiftlik evinden uzaklaþmýþ, çevrede keþfe çýkmayý düþünmüþ, bu sýrada, çitlik evinin toprak yolunun baþýnda uzun bir adamla karþýlamýþtý, 30 yaþlarýnda. Sýcakta beyaz atlet üstüne siyah takým elbise giyen adam garibine gitmiþti. Solgun eski püskü ayakkabýlarýn topuklarýna basýyor. Nihat, çiftlik çalýþaný Hasan’ýn can ciðer dostuydu, orada dudaðýnda yeþil bir otla hayaller kurarak Hasan’ýn gelmesini bekliyordu, Hasan, ona; “beni bekle” demiþti.
Bu garip giyimli adamýn yanýndan geçerken ona selam verip vermemeyi düþünürken Taner…
“Misafirsin galiba?” dedi Nihat.
Aralarýndaki sohbet böyle baþladý. Nihat, hoþ sohbet, matrak biriydi, Taner, böylece onunla aktý.
Yolda ilerliyorlardý sohbet ederek.
“Burasý gözüme çok sýkýcý göründü bir þeyler, heyecanlý bir þeyler yapmak lazým, tahrik eden þeyleri severim.” dedi Taner.
Nihat güldü bilgece; “orasý hiç öyle deðil aslýnda. Önemli olan içinde ne taþýdýðýn. Ýçinde bir coþku, neþe, yaþama tutkusu varsa ýssýz bir tarlada geceleyin meditasyon yapar gibi saatler geçirirsin yýldýzlara bakarak.
“Yýldýzlarý severim. Ama uzaktalar ve ben küçük bir kýz deðilim, onlara bakýp dalýp düþler kuran, bir halta yaramýyorlar bence.”
Nihat güldü, coþkulu, bu asi laflarý çekinmeden söyleyen gençten hoþlanmýþtý.
Taner de sevinmiþti bu genç adamýn laflarýný, “iþte takýlabileceðim biri” diye düþünmüþ, içi ýsýnmýþtý ona.
“Buranýn geceleri güzeldir. Gece yaþamayý sever misin?”
“Tabi” dedi Taner, gece barlarda, yollarda kumsallarda dostlarýyla takýldýðý geceler en mutlu geceleriydi.
“Gece buluþalým.”
“Neden?”
“Yýldýzlarý sayarýz.”
Taner, ona garip bakmýþtý.
Ya sana kötü þeyler yapmam; korkma. Hasan’a sor beni. Yýldýzlarý en son ne zaman saydýn?”
“Ufak bir çocukken.”
“Hadi gel benim mekana gidelim.”
“Nerde?”
“Yakýnda.”

Asfalt yolda bir süre ilerlediler, sonra yolun bir tarafýndaki patikada ilerlediler, aðaçlýk bir alana geldiler, burada kayalýk tepe bir bölge vardý, “iþte orasý” dedi Nihat.
Orada bir maðara iliþti gözüne Taner’in.
Endiþeliydi, bu adam ona bir iþ ederse, babasýnýn sözü aklýna geldi; “erkek milletine karþý çok dikkatli ol evlat, özellikle hiç tanýmadýklarýna, tanýdýklarýn bile seni sýrtýndan býçaklayabilir, bir suçu üstüne atabilir, ne olduðunu anlayamazsýn, bir yalanla seni bir yere götürürler, aracý sen sür derler, sürersin, burada bekle derler, beklersin gece, koþarak içi çuvalla gelirler, ev soymuþlardýr ya da banka, sonra, polis sirenleri. Bas gaza derler. Ýþin biter, belki de organlarýný sökmek isteyen birileriyle dost olursun. Belki sapýk biriyle, insanlarýn içlerindekini bilemezsin evlat.”
Maðaranýn önüne geldiler, giriþ çalý çýrpýyla kapatýlmýþtý, Nihat onlarý kaldýrdý. “Buyur” dedi.
“Ya ne burasý? Girmem ben!” Taner geri geri çekildi, kalçasýna dokunarak, “kestaneyi çizdirmesem iyi olacak” diye düþündü sürat koþup kaçmaya hazýrdý. Alt dudaðýný ýsýrdý, Nihat’a pis bir bakýþ attý.
Nihat, güldü.
“Ben önden gireyim öyleyse.”
“Burada ne var ki, neden giriyoruz?”
“Burasý mekaným. Çok ilginç bir yerdir, kimseyi sokmam ama sen girebilirsin.”
“Ne var içerde?”
“Dostum endiþelenme. Ýstemiyorsan girme. Ben içerden bazý þeyler alacaðým. Bekle beni bir yere kaybolma.”
Nihat, içeri tilki gibi girip bir poþetle çýktý, poþetten bir bira çýkardý, içmeye baþladý. Ýçer misin?”
“Yok; sað ol.”
“Yýllar önce buraya Cim Gorrison geldi. O büyük þarkýcý. Dünyaca ünlü.”
“Hadi ya!” dedi ama afalladý, kim bu þarkýcý, Hiç duymamýþtý, çýkaramadý.
“Evet, geldi, cami inþaatýnda çalýþtý.”
“Neyse ne” dedi içinden, onu bozmamak için muhabbeti devam etti: “Hadi be! Ýnanýlmaz!”
“Ondan sonra Ferdi Merkür’ü de geldi.”
Taner düþündü durdu, sinirlendi, patlayacaktý: “Öyle bir þarkýcý yok ki. Sonra anladý iþin aslýný. Güldü. “Adý yanlýþ söyledin ustam?”
“Yok be.”
Bir süre bu konuda tartýþtýlar ve Nihat ad soyadý yanlýþ söylediðini kabullendi.
“O adam buraya gelmiþ olamaz. Atma!”
“Evet, geldi” dedi Nihat, bir ermiþ hikayesi anlatýr gibi, “o güne dair bir þeyler anlatýyordu, yere çöktü.
Bu sýrada Nihat uzaktan yaklaþan tehlikeye takýldý gözü; “aman beni görmesin” diyerek sývýþtý, maðaraya girdi.
Taner, bakýndý ama kimseyi göremedi, aðaçlarýn arasýndan bir kadýn çýktý. “Nerde o kalker kafa?” dedi.
“Nihat, nereye kayboldun?”
Bilmiyorum teyze.
“Yalan atma” dedi elindeki odunu sallayarak. Giriþirim sana bak!”
Taner güldü.
“Teyzeciðim lütfen beni bu iþe karýþtýrma.”
“Allah için de; çok fazla vurmam.”
Taner bir gözünün ucuyla maðarayý iþaret etti.
Kadýn maðaraya girdi.
Taner de kadýnýn peþinden girdi. Ýþ çýðýrýndan çýkarsa müdahale etmek için.
Kadýn Nihat’a odunla giriþmiþti. Nihat ise kýmýldamadan duruyor, sopayý onun elinden almaya çabalamýyordu bile, acýyla inliyor, yalvarýyordu, “yapma anacýðým. Canýný yediðim yetmedi mi, arada gülüyor, sonra inliyor, “ah, of’” diyor. Sonunda Nihat aðlamaya baðlayýnca Taner duramadý, “e Allah için dur be teyzeciðim!” Kadýnýn elinden sopayý aldý, kýrýp attý kenara. Kartal bakýþlý yaþlýlýða merdiven dayayan kadýn diz çöktü oðlunun yanýnda, nefes nefeseydi. Bir aralýktan içeri gün ýþýðý sýzýyordu, ve bununla harmanlanan gölgeler…içinde ince bir toz bulutu…
Maðaranýn duvarlarýnda yerli yabancý kimi düþünür, filozof ve yarý çýplak güzel ama muazzam aptal þarkýcý ve oyuncularýn fotoðraflarý vardý gazete ve dergilerden kesilmiþ. Araya meze gibi serpiþtirmiþti o yarý çýplaklarý. Çünkü bir ihbar bir þey olur, bu adam bilmem ne örgüt üyesi (devlet düþmaný) filan diye jandarma onu içeri alýr diye yaka paça. Felsefeci ve düþünürler iþin içinde oldu mu Türkiye’de mutlaka rahatsýz olur birileri, düþünen adamlarý sevmezleri çünkü. Kendileri kalýn kafalý olduklarý için. Kavrayamadýklarý için hayatýn gerçeklerini, devletin ve hayatýn iþleyiþini. vs. Arada yarý çýplaklar olunca araþtýrmaya ve soruþturmaya deðmez vaka gibi görünmek istemiþti.
Amerika’nýn kimi þehirlerine ait bilgisayar çýktýsý resimler. Daðlar. Arizona. Teksas. Las Vegas. Bolca vestern film kahramanlarý. Klasiklerden. Kýzýlderililer, Gerenimo, kurtlar, geyikler, kara ayý baþýný þapka gibi giyen genç kýz, Kýzýlderili þef ve kabilesi.
Çilekeþ, þalvarlý, baþý örtülü köylü kadýn çocuk gibi aðlayan diz çökmüþ oðluna acýyarak ve nefretle baktý, Taner, hayretler içindeydi, o da diz çöktüðü yerde iki tarafý gözlemliyordu, o boylu poslu ve aðzý iyi laf yapan Nihat, görkemli adam, aðaç gibi adam kuzuya ya da kedi yavrusuna dönmüþ, annesine zerre karþý koymamýþtý, oysa Taner olsaydý öyle aðlayýp durmazdý kendini savunurdu, kaçardý; hatta karþý saldýrý baþlatýrdý.
Maðaranýn duvarlarýna derme çatma tutturulmuþ resimleri parçalamaya baþladý kadýn
“Ana yapma” diyordu Nihat, aðlýyordu o boylu poslu adam. Dil döküp duruyordu. Taner ona öyle acýdý ki.
“Gardaþ, þuna bir þey söylesene.”
“Kraker kafa seni gidi, annenin iþine karýþma, býrak hýrsýný alsýn.” Sýrýttý.
“Sersem! Kraker deðil! Kalker!
“O da nedir?”
“Bir tür taþ, mýcýr yapýlan taþýn ana maddesi. Yollara serilen mýcýr yani.”
Taner kalkýp kadýnýn yanýna gidip bir omzuna dokundu; “teyze, dur dinlen, yapma lütfen, kendini harap etme” diye araya girdi Taner, "Kalanlarý býrak bari. Avunsun.”



Kadýn yorulmuþtu sökmekten, çok fotoðraf vardý, bitmemiþti ve kan ter içindeydi, durdu, yere çöktü.
“Ben buna git çalýþ diyorum, böyle abuk subuk insanlarýn fotoðraflarýný bulup kilise gibi bir yer inþa ediyor.”
Taner, gülecek gibiydi.

“Ana ne zararý var ki? Hayal dünyasý bu. Stres atma yeri. Dün çalýþtým ya tarlada.”
“Çalýþtýn ama erken gittin.” Kadýn Taner’e dönük konuþtu: “bir boka yarasa burada yaptýklarýn; yok!” Taner’e bakýp; “ben bunu evlendirmek istedim, kýz ‘senin oðlun’ dedi, lafý tamamlayamadý, antika dedi. Ne demek istediðini anladým, senin oðlun deli demek istiyor. Ne demek istiyorsun dedim, boþ ver anacýðým dedi. Sen çok iyi bir kadýnsýn.”
“Anne o kýz para peþindeydi. Býrak þundan söz etmeyi!”
“Orasý öyle ama; sen de kýzý ikna edemedin ki. Evin orada yaptý böyle bir mekan, köpek kulübesi gibi, daðýttým orayý, kýzý oraya götürmüþ, kýz da fotoðraflarý görünce ‘bu kafayý üþümüþ’ diye düþündü, gelip bana anlattý, tarlada katýr gibi çalýþan, pes etmek nedir bilmez tosun gibi aygýr gibi bir kýzdý. Güçlü. Sebatkar. Yüz kiloluk çuvalý sýrtlýyor. Bir de kýza bir hikaye anlatmýþ. Cim Gorrison diye biri Amerika’dan buraya gelmiþ de, cami inþaatýnda çalýþmýþ filan. Elin gavuru hristiyaný cami inþaatýnda neden çalýþsýn ki? Bir de bir kitap yazarýndan söz ediyor, fantaziler kuruyor, hayal dünyasýnda yaþýyor. Ýnek!”
“Yok anne, ona þaka yapmaya çalýþtým, gýr gýr geçiyordum, o deli olduðumu düþündü, matrak geçiyordum. Ben onu mekana neden götürdüm, çok fantezi bir hikaye anlattý bana, þu berduþ dayýsý hakkýnda, geçen sene daðda ayýyý alt ettiðini anlatý, dayýsý ayýyla güreþir gibi kavga etmiþ, ayýyý burnundan öpmüþ, bir el hareketi yapmýþ, sadece bir el hareketi ve ayý o an kuzuya dönmüþ, adam beþ yaþýndaki çocuðu tokatlar gibi tokatlamýþ ayýyý. ayý korkup kaçmýþ. Öyle detaylý anlatýyordu ki bu saçma saçma hikayeyi. Hatta ayýyý kuzuya çeviren hareketi çok yalvardýðým için… baþkasýna göstermeyeceðine yemin ettirdi de bana gösterdi… neymiþ dayýnýn gizli ilim bilgisi varmýþ metafizik…Ben de malým; inandým, öyle davrandým. Yeme beni kýzým demedim, senin cýlýz, kokuþmuþ dayýn yalan atmýþ diyecektim, seni akýllý bilirdim ama senin kadar avanak yoktur yeryüzünde; zoruna gider diye demedim. Uydurukçu dayýna inanýyorsan benim uyduruklarýma da inanýrsýn anlamýnda, onunla dolaylý yolla dalga geçmek için onu mekana götürdüm.”

“Ah bu benim kalker kafalý oðlum, bir gýdým zekasý yoðun bakýmdaki ezik, sefil oðlum, dandik, mal oðlum saçmalamasaydý.”
“Anne bu kadar övgü yetmez mi?”
“Espri mi yapýyorsun, sýçarým esprine bak!” Odunu salladý, sus kafaný patlarým! Oyarým seni!”

“Kýz gelip bana senin oðlunun bir tahtasý eksik demiyor da, kibar kibar ‘senin evlat fazla ilginç’ dedi, anlamadým dedim, açýk konuþ, evin arkasýnda
bir mekan yapmýþ kendine dedi. Seni severim Hasibe teyze ama bu iþ olacak gibi görünmüyor dedi bana. Ah, o kýzý alsaydý tarlada ne güzel çalýþtýrýrdým onu, çalýþmaya bayýlan bir kýz. Katýr gibi
“Tanker gibi kýzdý ya!”

Kadýn, aðlamaya baþladý.
“Ya ben ne yapacaðým bu deli oðlanla.”
“Ya anne ben deli deðilim ya.
Kýz beni reddettiði için çok üzüldüm, bunalýma girdim, bu maðarayý gördüm, dosyada vardý bu resimler, yapýþtýrdým.
“Bilimsel araþtýrma dosyasý mý, yüksek bilinç geliþim dosyasý mý, ef bi ay dosyasý mý, ebedi baþarýya nasýl uðraþýlýr kiþisel gelirim dosyasý mý, ahiret dosyasý mý ne amk. koyduðumun evladý!”
Taner ve Nihat güldü.
“Gideceðim buralardan ana, çalýþacaðým, çok para kazanacaðým. Seni de gül gibi yaþatacaðým.”
Herkes sustu, Nihat sessizce aðlýyordu; “Zehra’yý ben de çok istemiþtim, tam senin istediðin gibi bir kýzdý, sen baþka kýzla anlaþamazdýn zaten. Takma kafana anacýðým. Birkaç gün sonra gideceðim buralardan.”
“Ben ne yapacaðým, abilerin gitti, bizi unuttu hayýrsýzlar! Güya para yollayacaklardý! Kalk yürü eve. Burayý da boþ ver, kalk yürü gidelim eve; yemek yiyelim.”
Nihat, kalktý. Topallýyordu. Annesinden yediði sopa bacaðýna gelmiþti.
“Sen önden git anne. Ben gelirim.” Kadýn gitti.
Nihat Taner’le bir süre sohbet etti ve ayaklandýlar.
“Taner, sen de gel yemek yiyek.”
“Teþekkürler; aç deðilim.”
“Olsun gel. Çay içersin. Takýlýrýz. Bizim evin orasý çok güzeldir.”
Yola çýktýlar.
“Buralardan gideceðim” dedi Nihat, “Amerika’ya gideceðim.”
“Dil bilmen gerek.”
“O orada öðrenilir; ama bak sana bir Ýngilizce þarký söyleyeyim.”
Þarkýyý öyle güzel okudu ki, Taner þaþtý kaldý.
“Amerika’ya nasýl gidilir bilgin var mý ki bence ütopik konuþuyorsun. Ütopyanýn anlamýný bile bilmezsin.”
Nihat tlki gibi glümsedi: “Yakýnda bir köy var, bakkal þöyle yazmýþ, ‘ütopyama hoþ geldiniz!’
Taner güldü.
“Bakkalda yok yok. .. Sandýðýn kadar ütopik takýlmýyorum. Taner, Amerika’ya nasýl gidilir çok çalýþtým dersime.”
Son dönemde Türkiye’den yurt dýþýna yerleþen kiþi sayýsý arttý,Tercih edilen rotalardan biri olan Meksika sýnýrýndan kaçak geçen binlerce Türk ABD’de ciddi sýkýntýlarla karþý karþýya kalýyor. Ölüme giden zor þartlarýn altýný çizen bir Türk, “Alacaðýnýz risklere deðmez. Nehirde boðulabilirsiniz, uyuþturucu kartellerinin, insan kaçakçýlarýnýn eline düþebilirsiniz” diyor, cep telefonundan haberi açýp gösterdi:
“Dünyanýn dört bir yanýndan Meksika sýnýrýný aþarak ABD’ye geçen sýðýnmacý sayýsý giderek artýyor. Sýnýrý geçtikten sonra ABD’ye iltica baþvurusunda bulunan sýðýnmacýlar arasýnda binlerce Türk vatandaþý da var. Amerikan Gümrük ve Sýnýr Koruma Dairesi’nin son verilerine göre, Meksika sýnýrýný aþtýktan sonra ABD’ye iltica talebiyle gelen Türk sýðýnmacý sayýsý, son 18 ayda 33 bin kiþiye yükseldi.
YAÞAM MÜCADELESÝ
Aralarýnda, doktor, hukukçu ve mühendis gibi çeþitli meslek dallarýndan Türklerin de bulunduðu sýðýnmacýlar, Meksika sýnýrýný geçtikten sonra sýnýr devriyeleri tarafýndan yakalanarak sadece sýðýnmacýlarýn bulunduðu Arizona ve Teksas’taki hapishanelere gönderiliyor. Burada yasal iþlemleri tamamlanan sýðýnmacýlar, mahkemeye çýkarýldýktan sonra en erken bir haftada bazen de aylar sonra serbest býrakýlýyor ya da ülkesine geri gönderilebiliyor.
Aralarýnda Türklerin da bulunduðu sýðýnmacýlarýn bazýlarý Arizona ve Texsas’tan otobüslerle New York’a gönderiliyor. New York Belediyesi, kente gelen sýðýnmacýlarýn gýda ve barýnma ihtiyaçlarýný karþýlýyor. Sayýlarý yüz bin kiþiyi aþan sýðýnmacýlar, baþta evsiz barýnaklarý olmak üzere farklý yerlerde çok zor þartlarda yaþam mücadelesi veriyor. New York’taki sýðýnmacýlar, yaþadýklarý zor þartlar nedeniyle farklý travmalar yaþarken, bazýlarý intihar ediyor, bazýlarý ise aþýrý dozda uyuþturucu nedeniyle yaþamýný yitiriyor.
NEW YORK’TA ÖLEN ÝLK TÜRK SIÐINMACI
New York’taki Türk sýðýnmacýlar arasýnda ilk can kaybý geçtiðimiz hafta içinde yaþandý. Meksika sýnýrýný geçtikten sonra 4 ay önce ABD’ye gelen, bir süre hapiste kaldýktan sonra New York’a gönderilen ve belediyenin evsiz barýnaklarýndan birinde yaþayan Türk sýðýnmacý Abdülhekim Eþiyok yaþamýný yitirdi. Aðrý’nýn Doðubeyazýt ilçesinden ABD’ye giden Eþiyok, alkollü sürücünün yaptýðý kazaya kurban gitti. Eþiyok’un cenazesi, düzenlenen yardým kampanyasý sayesinde Türkiye’ye gönderildi.
‘ASLA BU YOLLA GELMEYÝ DÜÞÜNMEYÝN’
ABD hükümetine baðlý ABD Vaiz Gücü’nden baðýmsýz imam Ahmet Dönmez, VOA Türkçe’ye, ’’Son bir yýlda yaklaþýk 600 kadar sýðýnmacý Türk’ü, ben belediyenin barýnma evlerine yerleþtirdim. Bunlarýn arasýnda 40-50 kadar aile de var. 2-3 çocuklarýyla kaçýp gelmiþler. Birkaç yüzde tek baþlarýna gelenler. Bunlarýn hepsini sýðýnma yerlerine ben yerleþtirdim. Bunlarýn dýþýnda baþkalarýnýn da yerleþtirdiði Türk sýðýnmacýlar var. New York’ta çok zor þartlarda, dramatik þekilde yaþamak zorunda olan binlerce Türk sýðýnmacý var’’ ifadelerini kullandý.
Dönmez, Türkiye’den yola çýkýp Meksika sýnýrýndan ABD’ye gelecek Türklerin sayýsýnýn çok daha artabileceðini belirterek “Asla bu yolla gelmeyi düþünmeyin. Bu doðru bir çözüm yolu deðil. Çok büyük riskler alacaksýnýz buna deðmez. Nehirde boðulup, uyuþturucu kartellerinin, insan kaçakçýlarýnýn eline düþebilirsiniz. Eðer bu yolla bu ülkeye gelmiþseniz de bu ülkede yasalarýn dýþýna çýkmayýn, kanunlara uyun. Türk toplumuyla baðlantý içinde olun ki baþýnýza bir þey geldiðinde size ulaþýlsýn” diye konuþtu.”
Taner þöyle dedi; “Bence hiç oralara gitmeyi deneme, yollarda öldürülürsün, kötü þeyler olur ne bileyim, gemide iþe girip germi Amerika’ya uðrayýnca Amerika’ya kaçak giren arkadaþlarým oldu, kýsa sürede piþman olup geri döndüler. Aile yok, dost yok, kendilerini yapayalnýz hissettiler, Hayal kurduklarý gibi, filmlerde izledikleri gibi olmadýðýný söylediler. Bunun bir serüven deðil; bir cehennem olduðunu anladýlar acý çekerek. Annemi yalnýz býrakma; býrakýrsan çok üzülürsün.”
“Ama para lazým, parasýz pulsuz olmaz, inþaatlarda çalýþmak da çok zor, dur bakalým ne olacak, ama bir sebebim olsa köpek gibi çalýþýrdým buralarda, þu kýz meselesi istediðimiz gibi olsaydý, beni umursayan, aile kurabileceðim bir kýz olsaydý daðlarý delerdim çekiçle, pes etmezdim, býkmazdým, sebebim olurdu mücadele için. Ama yok be kardeþ!”
“Sýkma canýný, onurlu kýzlar çok hayatta.”

Ýlerde bir traktör durdu ve biri, bir kýz koþarak indi traktörden, peþinden bir adam fýrladý, kýzýn acý çýðlýðý duyuldu: “Ýmdaaaat!”
Taner, fýrladý.
Nihat, bu sesi tanýmýþtý.
“Taner!” diye baðýrdý Nihat, annemin sözünü ettiði kýz bu; karýþma bu iþe. O niþanlý. Uzak dur onlardan, aslaným!”
Taner, laflarý iþitti ama duramazdý, orada dayak yiyen bir genç kýz vardý. Yüz metre atleti gibi canla baþka koþuyordu. Genç kýz adamýn elinden kendini kurtarýp yolun kenarýndaki mýsýr tarlasýna dalmýþtý.
Taner, mýsýr tarlasýnda sesin kaynaðýna gitti, ufak tefek bir adam, 40 yaþlarýnda olmalý, iri yarý kýzý yere tekme atýyordu, bir elinde býçak vardý. Kýzýn yüzü yumruk darbelerinden kan revan içindeydi.
“Neler oluyor burada, birader; dur!”
“Sen karýþma lan! S.ktir git.”
“Beni öldürecek, yardým et ne olursun!” diyordu genç kýz.
Adama; “bu iþ bitti, senle asla evlenmem! Bu iþ bitti. Ne yaparsan yap. Niþaný attým bitti gitti! Ýstersen öldür, ne yaparsan yap seninle evlenmem! Ölürüm daha iyi.”
Taner bir þeyler söylüyordu aceleyle: “…ya abi, dur lütfen.”
Taner, ona yaklaþmaya çalýþýyordu.
Adam; “yaklaþma sakýn! Defol git, deþerim lan seni!”
Genç kýz yerde bazen oturur bazen sürünür vaziyetteydi, adamýn elinden kurtulmaya çabalýyordu, büyük kediden dayak yiyen yavru bir kedi gibiydi. Genç kýz sýrt üstü dönüp ayaklarýyla onu kendinde uzak tutmaya çalýþýyordu, adamýn bir ayakkabýsý ayaðýndan çýkmýþtý.
Genç kýza küfür ederek tekme atmaya çalýþtý yüzüne, genç kýz ayakkabýsýz ayaðý tuttu ve ýsýrdý, ki eliyle yapýþmýþtý, býrakmýyordu. Adam acýyla baðýrdý. Eðildi ayaðýný çekmek istedi, genç kýz býraktý ayaðý aniden, adam geri geri gitti ve yere düþtü, yere düþerken býçak öteye savruldu, Taner fýrlamýþtý, adamýn üstüne çýkýp yumuklarý saydýrmaya baþladý, saðý sollu yumruklarý indirdi adamýn yüzüne, adamýn yüzü gözü kana bulandý kýsa sürede. Dudaðý patladý. Yalvarýyordu; ya dostum yeter, vurma artýk!” diye yalvarýyor, iki eliyle yüzünü kapatmaya çalýþýyordu. Taner’in elleri acýmýþtý, toprak arasýndan bulduðu taþý kaptý, yüze indirecekti, genç kýz onun kolundan tutu; “býrak; baþýna iþ alma; gidelim!”
Tarladan çýkýyorlardý, Nihat gelmiþti.
Zehra aðlýyordu, yüzü gözü kanlý ve sýyrýklar içindeydi toz toprak içindeydi.
Nihat, bir þey diyecekti, ne diyebilirdi. Kýz onu reddetmiþti. Baþýný çevirip baþka tarafa baktý.
Taner dedi ki: “Nihat abi, sana senden hýzlý olduðumu söylemiþtim ve ablayý kurtardým dediðin gibi. Hatýrýn olmasa hiç uðraþmazdým, biliyorsun bu yüzden çiftlere karýþanlar maðdur oluyor, çocuk çifte müdahale etti, adamý öldürdü, hapse girdi…
Biz olmasak kesin onu öldürmüþtü.
Genç kýz þaþýrdý. Nihat da þaþýrdý ama çaktýrmamaya çalýþýyordu.
Zehra yalvarýr yakarýr gibi baðýþlanma ister gibi dokunaklý biçimde dedi ki: “Nihat, onu ben istemedim, onu annem istedi, parasý var diye, tarlalarý var diye, ben seni deli meli ne olsan sevmiþtim, annene seni reddetmem için bir bahane lazýmdý, senin oðlan ilginç gibisinden laflar dedim, bir bahane bul dedi annem, o iþi býrak yoksa senin gibi kýzým yok, annemi severim, her neyse, traktörde giderken yoldan geçen yaþlý adama selam verip hal hatýr sorup gülümsedim diye kýskançlýk yaptý, biz böyle anlaþamayýz bu iþ olmaz dedim, tartýþtýk, tokatladý, atladým aþaðý. Bu iþ bitti dedim. O iþ bitti, benimle olmaya var mýsýn?”
“Varým. Ama annen. Razý gelir mi?”
“Durum ortada, beni öldürmeye çalýþtý. Annem razý gelmese de kaçar gideriz bir yerlere.”
Nihat’ýn gözlerinin içine çok parlak bir ýþýk, mutluluk ýþýðý geldi. Dayak yiyen adam onlara yaklaþýyordu, Nihat adama doðru gitti, bir süre konuþtular, Nihat geldi, dedi iki: “Benden þikayetçi olmasýn, bu mesele kapansýn, hayatta yolu açýk olsun, aldýðým bütün hediyeler onun olsun, altýnlar ve dört sýðýr verdim annesine. Ondan özür dilediðimi söyle.”

Zehra Nihat’a sordu: “Altýn ve sýðýrlarý geri vereyim mi sence?
“Kusura bakma ama aç annen onlarý asla geri vermez.”
Zehra güldü: “Vermesin zaten. Bu saatten sonra haklý bence, çok zamanýmý çaldý o adam. Hediyeleri vermeye hiç niyetim yok, zaten onlarý annem istedi ve aldý. Ýyi ki de almýþ; yoksa yediðim dayakla kalýrdým. Gidip rapor almam lazým, fotoðraflarýmýn çekilmesi lazým, olanlarýn belgelenmesi lazým, bu eþek herif caydým, hediyeleri verin derse þikayetçi olacaðým.”
“Bunu ben de düþünmüþtüm.”
“Peynir fabrikasý kurarýz, bunun için 10, 15 inek yeter. O kadar mal sahip olmak da zor deðil. Ufak alýr büyütürüz, dana almak çok kolay. Çalýþýrýz.”
Peynir fabrikasý ha, Nihat’ýn hiç düþünmediði, kafasýnýn basmadýðý bir þeydi. Çok sevindi bu iþe. Yanýnda azimli bir kýz vardý! Bu kýzla en ütopik düþlere eriþebilirdi. Taner’e, bu parlak suratlý þehirli çocuða minnettarlýkla gülümsedi.
Bu çocukta bir sihir olduðunu düþündü.

Yaralý kýzla topal Nihat ve Taner eve vardýlar. Olayý anneye anlattýlar, dertleþip rahatlýyorlardý.


Sofra kuruldu.
Yemekten sonra çay içmeye baþladýlar.

Nihat çok mutluydu. Sureti, özellikle gözleri yaz gecesi gökyüzüne uzanan ýslak çiçekler gibi ýþýltýlar ýþýklar kývýlcýmlar saçýyordu. Nihat’ýn anasý ve Zehra bir tarafta kafa kafaya verip derin ve kahkaha dolu bir sohbete daldý. Olup bitenle ikisinin de içi çok rahat etmiþ, büyük engeller ortadan kalkmýþtý. Özgürleþip rahatlayan enerjileri dev alevler gibi birbirini sarýyor, birbirini güçlendiriyordu.

“Neden takým elbise atlet?”
“Çocukluk hayali… hep baþkasýný eskilerini giyindim. Geçen ay tarlalarda çalýþýp biriktirdiðim parayla aldým bu takým elbiseyi. Eziklik iþte. Eksik büyümek.” Güldü. “Elbise periþan olana kadar giyip bir daha takým elbise görmek giymek istemeyeceðim. Her gün patates haþlamasý yemekten nasýl býkarsa insan.
Birlikte güldüler.
Taner: “Cýlkýný çýkaracaksýn yani.”
“Aynen. Aslýnda okumak hayalimdi, köy böyle devlet adamlarý gelmiþti ben küçükken. Maddiyat yoktu; okuyamadým. Bilindik ama acý bir hikaye… Konuyu deðiþtirelim. Hasan’la aran nasýl?”
“Onu sevdim, onu çok tuttum.”
Taner Hasan’ý övüp durdu uzun bir süre.
“Hasan tekin biri deðildir, ona dikkat et.”
“Neden böyle dedin?”
“Ya ben bu kadarýný diyeyim. Ona dikkat et iþte.”
“Neden?”
“Bilmem ben.”
“Neden ya?”
Gülümsedi. “Çok soru sorma. Zamanla anlarsýn. Nihat abim uyarmýþtý dersin.”
“Hýýý. Peki. Anladým. Galiba onun da bir beyaz atlet ve siyah takým elbise gibi bir durumu var.”
Güldü: ”Kesinlikle… Senin zekan parlak, sevdim seni Taner. Ama fazla zeka iyi deðildir ve sen baþýný çok çabuk belaya sokacak gibi duruyorsun, bir þeyler arýyorsun, dostlarý çok önemseme, baþýný belaya sokarlar. Bu hayatta kimin beyaz atlet siyah takým elbise durumu yok ki. Buralar, bu köy özellikle ezik dolu. Buralarda insanlar sana zarar vermez, insanlar güler yüzlü, saf, misafirperver diye düþünürsün, haklýsýn, ama uyanýk ol.”
“Büyük þehre göre burasý cennet bence.”
“Hým, sayý az olabilir burada ama burada eziðin, suçunun iyisi, azýlýsý çýkar Taner. Azdýr ama bir iki tanesi bütün þehri yakabilir, öyle canavarlaþýr ki insan, þeytanlaþýr, bu þeytanlaþma buralardan daha besili, kararlý çýkar. Çok acý çekmiþtir filan. Bu konuda motivasyonu yüksektir filan.”
“Þehirdeki okumuþ insanlarýn laflarý gibi laflarýn var.”
“Boþ zamanýmda kitap okurum.”


A


Ýdris, çiftlik evinin çevresinde oðlunu arýyordu telaþla, aðaçlarýn arasýndan sýyrýldýktan sonra uçsuz bucaksýz görünen tarlalar ortaya çýktý, eski günlere savruldu Ýdris, buralarý eskiden hiç önemsemezdi, cehennem gibi gelirdi ona bu topraklar, can sýkýcý, umut kýrýcý, güneþ yakar kavururdu öðleyin, ve þimdi taþý topraðý altýn gibi deðerliydi, tarif edilmez coþkulu bir his vardý içinde, kýymetini anlayamamýþ bu tarlarýn. Oðlu aklýndan silinip gitmiþti, aðacýn altýnda oturmuþ tarlalarý seyrediyordu. Ufuk bir noktada düz bir çizgi oluyor ve titreþiyordu sýcakla. Ýdris, orada uzun bir süre geçirdi, huzur ve iç barýþýyla gözlerini kapattý, eski günleri gözlerinin önüne gelip duruyordu, uyku uyanýklýk arasýndaydý, kaygýsý onu düþsel durumdan çýkardý bir anda.
Kalktý, derin bir nefes aldý, sigara yaktý ve çiftlik evine gitti, mutfak camýnda Zarife’yi gördü, elinde çay bardaðý. Bu zarif kýzý görür görmez içine bir ýþýk geçmiþti, harika hissetmiþti.
“Benim oðlaný gördün mü acaba?” dedi kibarca.
“Hayýr efendim.”
“Kaç yaþýndasýn diye sorabilir miyim?”

Zarife, 15 yaþýndaydý, ufak tefekti, yeþil gözleri safiyetle bakardý, hep uzun etekler giyerdi, yüzünde ilk göze çarpan zariflikti, ince, meleksi güzelliðiydi, onun masumiyeti herkesi büyülerdi. Ayna önünde uzun zaman harcayýp; “ne kadar güzelim, bugün ne giysem?” diye düþünmezdi, düþünemezdi, çalýþmaktan caný çýkardý, ve bundan bezmiþti, evin hizmetçisiydi, hamal gibi dur duraksýz çalýþýr, hep bir þeyler yapardý. Gerekli gereksiz her iþe katýr gibi koþturulurdu. Ayný zamanda aþçý Nezaket’e de yardým ederdi, Nezaket onu birkaç yýldýr yanýnda tutuyordu, onu kýzý gibi benimsiyor, bakýyordu. Onu nüfusuna aldýrmýþtý.

Ýdris, Zarife’deki saran kelebeksi þeyden çok etkilenmiþti, onu çok deðerli bulmuþtu, su gibi, peki oðlu, böyle bir kýza balýklama atlardý kesin, çok tehlikeli bir þeyler hissetti, korktu, bir rezillik çýkmasýndan. Taner, bu kýzcaðýzý kandýrýp ahlaksýzlýk yaparsa facia olurdu. Oysa Ýdris geçmiþte çarpýþtýðý, ister istemez ayrý düþtüðü annesiyle güzel baðlar kurmak ve buradan gönül rahatlýðýyla ayrýlmaya kafasýna koymuþtu, ailecek onlarda güçlü, güzel hatýralar ve parlak bir izlenim býrakýp eve dönmek istiyordu, iç ýsýtan þeyler býrakmalýydý onlarda, “iyi ki geldiler” diye düþünmeliydiler. Hatta onlar giderken çiftlik halký üzüntüden aðlamalýydý, çok güçlü, sarsýcý bir his duymalýydý annesi ve “Ýdris çok güzel çocuklar yetiþtirmiþ, çok güzel bir ailesi var” türünden þeyler düþünmeliydi. Hayriye evladý ve ailesiyle gururlanmalýydý. Öyle düþüncelerle dalýp gitmeliydi, Ýdris, büyük þehirdeki evinde hayatýna devam ettiðinde, “bir daha gelseler, özledim” diye düþünmeliydi annesi. Eðer oðlu bu zarif köylü kýzýný yataða atýp becermeye kalkýþýrsa? Evet, oðlu kesin bir iþ çevirecekti bu konuda. Þüpheleri hep doðru çýkardý. Caný sýkýldý, belki de vesvese yapýyordu, oðlu o kadar mal olamazdý, güldü, karýsýyla sohbet etmek ve karanlýk düþünceleri daðýtmak için onu aradý gözleri, neredeydi?

Nur ve Ayla çiftlik evinin önündeki devasa bahçede gezintiye çýkmýþlardý, burada görecek çok þey vardý, renk renk bitkiler… kimine dokunup inceliyorlar, onlar üstüne neþeli bir sohbet gerçekleþiyor, neþeyle ilerliyorlardý ve sonra yorgunlukla çimene uzanmýþlardý,
sýrt üstü. Burasý onlara iyi gelmiþti, neþeli bir sohbete dalmýþlar, sýk sýk birbirini güldürüyorlardý, mutluydular.

Zarife, bir süre onlarýn peþinden gidip onlarý gözetlemiþ, aslýnda onlarla takýlmak istemiþ ama buna cesaret edememiþti; çünkü onlarý tanýmýyordu, kendini küçük düþürebilir, alay konusu olabilirdi, ona sataþabilirler, kalbini kýrabilirlerdi. Çünkü o buranýn bir çalýþanýydý, köle gibi bir iþçiydi, eski çaðlarda Afrika’dan gemiyle getirip satýlan zenci gibi biriydi,
O iki kýz ise zengindi, ve aðýrlýklý olarak bu eve gelen
zengin konuklar çiftliðin çalýþanlarýyla samimi olmazlardý, hele de hizmetçi kýzla. Çalýþanlarý
kendi kalitelerinde görmezlerdi, uþak uþaktý, ve onlar cahildi, kabaydý ve aptaldýlar. Birçok kiþi Zarife’ye böyle hissettirmiþti. Belki de bu düþünceler Zarife’nin eziklik psikolojisinden kaynaklanýyordu. Ama Nezaket ona þöyle derdi: “Ýþine gücüne bak, onlarla gereksiz yere muhatap olma. Mesafeni koru.
Onlar bizi, iç dünyamýzý anlamaz. Gün gelir paramýz olur çeker gideriz bu çöplükten. Sabret.” Bu kötü hissettirmiþti Zarife’ye, sanki mahkumdular ve gün gelecek kaçýp gideceklerdi bu çiftliðe benzeyen cezaevinden. Nezaket’in “çekip gideriz bu çöplükten” demesi onu çok heyecanlandýrmýþtý, çok mutlu olmuþtu, Nezaket buraya ilgili hep güzel sözler söylerdi, vefa yüklü sözler; ama ilk kez böyle açýk seçik biçimde hissettiðinden söz etmiþti. Ýlk kez sansürsüz konuþmuþtu. “Demek onun içinde de bu lanetlik yerden kaçýp gitmek arzusu varmýþ” diye düþünmüþtü. Nezaket, Zarife’nin ayrýksýlýk hissedip yanlýþ yollara gitmesini ya da meyletmesini istemediði için, farkýnda olmadan onu zehirlememek için hep uzlaþtýrýcý ve barýþçýl sözler söylerdi bu çiftlik evi ve insanlarý için. Parlak genç kýzýn varoluþsal acýsý, çalýþma acýsý, gençlik hayallerini bilmese de hissederdi, sezerdi; çünkü bir zamanlar o da genç kýzdý. Ne çýlgýn ve ütopik hayaller kurardý, hiçbiri gerçek olmamýþtý. Ve Zarife burada kendini çoðu zaman kötü hissederdi, bir sýçandan türemiþ gibi, bir böcekmiþ gibi ve ilk kez bu güzel görünen ve kokan þehirli kýzlarý görünce içinde sarsýcý bir þey uyanmýþtý, asla cayýlmayacak bir hýrs, hayatta yükselme hýrsý, para kazanýp özgürce, kimseye sabretmemden ve boyun eðmeden yaþamam hýrsý, bir çýlgýn azim, bu kýsýr döngüyü paramparça edecek bir alev. Bu gösteriþli þehirli kýzlarla yoldaþlýk edip onlarý tanýmak, neler yaþadýklarýný incelemek, nasýl zamanlar geçirdiklerini dinlemek. Nezaketin en büyük korkusu Zarife’nin baþýna bir kötülük gelmesiydi, namusuna, gençliðinin tertemiz düþünce ve duygularýnýn hasar görmesi. Bu yüzden
kendi ezikliðini, karamsarlýðýný ve bozuk düþüncelerini Zarife ye bulaþtýrmaya çabalýyordu, eziklik bulaþýcýdýr, bir hastalýk gibi. Bu yüzden içinden geçenleri ona hiç çaktýrmazdý, baþkalarýna da. Güçlü, azimli, çalýþkan ve sarsýlmaz, yenilmez kadýný oynardý. Gözyaþlarýný, acýlarýný, travmalarýný ondan ve diðerlerinden saklardý. Ve zarife için her þeyin en iyisi ve güzeli olmalýydý. Aslýnda onu kendi acýlarýnýn ve baþaramadýklarýnýn bir tür aðlama duvarýna çevirmiþti ama kimse bunu bilmiyordu. O görünce içi açýlýr, mutlu olurdu, bu genç kýz duruþuyla, bakýþýyla, ses tonuyla, konuþma sakinliði ve saflýðýyla yeni bir kan katardý nezaketin can sýkýcý, renksiz ve tektüze hayatýna. Tazelik hissederdi Nezaket, geleceðe dair yenilmez bir umut. Bir kadýnýn bir genç kýza duyduðu yakýnlýk, ona annelik hisleriyle baðlanmasý bambaþka bir þeydir.

Zarife, konuklarla mesafesini korurdu hep ama bu kez o sýnýrý darmadaðýn etmek istiyordu, onlara bir “merhaba” demek, “nasýl gidiyor arkadaþlar, sizin için ne yapabilirim, sorun var mý?”
Onlarý içlerini çok merak ediyordu. Onlara çok yaklaþýnca baþýna bir felaket geçecek gibi hissedip korktu, bir suç iþleyecekmiþ gibi korktu,
“Aaa! Gelene bak.” dedi Nur.
“Hangi kýz?” dedi Ayla, Zarife’yi gözü seçmiþti: “Þu köpek gibi çalýþtýrýlan zavallý.”
“Ayýp ettin, öyle deme be kýzým.”
.


Güldü: “O burada, yani Allah’ýn unuttuðu bu yerde, mutfakta gördüðüm en güzel þey. Bir görüþte aþýk oldum ona, buradan giderken onu da alacaðým yanýma.”
Nur güldü: “Alemsin!” Gülmekten kendini alamýyordu, gözlerinden yaþ gelmiþti, makara baþlamýþtý: “Bir kurbaða ya da sincap mý ki o.”
Ayla güldü: “Çok üstün bir þey var bu kýzda, bize ona katlar. Bakýþlarýnda bir asillik, benzersizlik var.”
Zarife, onlara yaklaþýrken bu diyaloðu uzaktan iþitmiþ, aðlayacak gibi olmuþ; ama kendini hemen toparlamýþ, onlarýn “þýmarýk, piçleþmiþ þehir kýzlarý” olduðuna düþünmüþ; ama diyaloðun bütününü düþünceyle irdeleyince pek sevinmiþ, içerlemesi bir anda yok olmuþ ve kendiyle pek gururlanmýþtý.
Ama korktu, Nezaket bu davranýþýný fark ederse iyi olmazdý hem yapýlacak iþler onu bekliyordu.
“Heyyy, baksana!” diye seslendi Nur, gel gel iþareti yaptý eliyle.
Zarife, onlara dönüp baktý. Aklýnda bir ýþýk yandý ve fýrladý çiftlik evine. Bir kilim kapýp gelmiþti. Ýki yastýk. Ýki minder. Soðuk içecek, meyve dolu tabak.
“Böyle sizin için daha iyi olur” dedi kilimi sererken.
Ayla þöyle dedi: “Bu da nerden geldi aklýna? Sen çok düþünceli bir kýzsýn. Onca iþin ardýnda bunu, bizi düþündün.”
Zarife, dayanamadý, dedi ki: “Köpek gibi çalýþtýðým doðrudur, ne yaparsýn; kader.”
“Ah caným!” dedi Ayla, “demek beni duydun, kötü anlamda demedim, ve ben de köpek gibi yaþýyorum, sokak köpeði gibi mesela. Çok çalýþtýrýlýyorsun, sömürülüyorsun anlamýnda dedim caným.” Kalktý kilimin üstünden. Onu yanýna oturdu, onu yandan kucakladý, saçýný okþadý. Yanaktan öptü, bir eliyle yanaðý okþadý. Sonra sýrtýný. Arkasýna geçti, iki eliyle omuzlarý masaj yapar gibi okþadý.
“Sana straplez çok yakýþýr.”
“O da ne ki?” dedi Zarife çocukça, saf saf, tam bir avanak gibi. Çok meraklanmýþtý.
Ayla güldü, Nur da katýldý bu gülüþe.
“Omuz askýsý olmayan elbise, sýrt ve omuzlar açýkta kalýyor. Bende ondan var, sana uyar, kaç yýldýr saklýyorum annem hediye etmiþti doðum günümde, sarý renkte. Þehre dönünce sana onu kargoyla yollarým, geliþtiðim için o elbiseyi giyemedim. Birkaç kez giydim; ama yepyeni.”
“Bu da nerden çýktý þimdi?”
“Ýçimden geldi. Sana baþka elbiseler de yollarým, yepyeni elbiseler, ne tür seversin?”
Ve bu Zarife’nin kalbini ýsýttý, o sözlerin acýsý içinden birden yok olup gitmiþti.
Kadýn gardiyan elbisesi gibi, rahibe elbisesi gibi can sýkýcý, morg görevlisi gibi bir üniformaya benzeyen bir giysi giyerdi hep; çünkü Nezaket bunu seçmiþti, ciddi, cici ve çok namuslu bir haným, genç kýz görüntüsü vermek için Nezaket bunu seçmiþti. Kendi dikmiþti bu elbiseyi. Ve bu elbise sürekli sýrtýnda olurdu, olmadý ayný elbisenin bir baþka benzeri, kene gibi, bir yaratýk gibi hep sýrtýndaydý bunlar, baþka þeyler giymeyi dert edinmezdi, “þunu giyeyim bunu seçeyim” diye bir arzusu , özeni çoktan ölmüþtü, bezmiþti hayatýndan, sýrtýnda ne olduðunu bir kýymeti yoktu ki. Ve unuttuðu o heyecan içini kýpýr kýpýr etmiþti. Ne kadar salak sarsak giyindiðini, iðrenç bir sitilde olduðunu fark etti. O elbiseyi hayal etti.
“Nezaket ablam keser beni, omuzlar nasýl açýkta olur ki?” Seyrettiði bir dizideki kadýn aklýna geldi.
Ayla, cep telefonunu açtý, internete girdi ve sözü edilen straplez elbiseyi ona gösterdi.
Renk renk elbiseler giyen genç çýtýr kýzlar, Zarife ömrü boyunca böyle elbiseler giymemiþti, bu çiftlik denen mezarlýkta zenginlerin keyfini yerine getirmek için, þeylerinin keyfi için, orayý sil süpür, orayý topla, bulaþýk yýka, çamaþýr as. Patates soy, marul ayýkla.
Çamaþýr as, renk renk giysiler ve kahkaha atan kýzlar öteki tarafta, “neler kaçýrýyorum,” “harcanýyorum,” ezikliði, koyu bir karanlýk hissetti, yabancýlaþma. Bir isyan hissetti, bir baþkaldýrý.
Ýçi gitti o kýzlara, rahat tarzlarýna.
“Ben de sana makyaj setimi hediye ederim!” dedi Nur, sýrt çantamda, eve gidince veririm.”
Arkadaþlar yapmayýn, beni mahcup ediyorsunuz..”
Peki o askýsýz elbiseyi nerde giyecek? Nezaket o giysiyi görse çýldýrýr, paramparça eder onu. O halde ondan gizli yatmadan önce giyerdi, üstelik makyaj yapardý, yalnýz boy aynasý yoktu odasýnda, ufak bir ayna vardý. “Neden gençliðimi yaþamama izin vermiyor ki?” diye düþündü, biliyordu elbette meselenin özünü, bu bölgeye, dar kafalýlýðýna, çitlik evindekilere derin bir öfke duydu Nezaket’e, buradan kaçýp gitmeyi düþündü. Peki Nezaket bu gözü açýlmamýþ ve zarif kýza birçok konuda neden sertti, neden esnek deðildi? Nezaket canavar bir kadýn mýydý? ve Zarife onun canavar olduðunu düþünürdü çoðu zaman. Bu ahmak sistemin, köleliðin ürettiði canavar.

Bir kadýnýn yaþý ilerlemiþse, artýk iþlerin hiç düzelmeyeceðini anlamýþsa ya da anlamazdan gelmeye çalýþýyorsa, ‘yine de bir umut vardýr’a sýðýnmaya çalýþýyorsa, birçok hayal kýrýklýðý biriktirmiþse, anne de olamamýþsa; bir þeye, bir varlýða sýðýnmak ister, kýzý gibi göreceði bir varlýða… ve o kýzý bulduðunsa akýl almaz bir dürtüyle, onu milyon kez doðurmuþ gibi, onu doðurmak için yaþamýn en güçlü þeytanlarýyla ve engelleriyle bir arenada savaþmýþcasýna o kýzý sahiplenir, baðrýna basar. O kutsal alfa ýþýðý, o mercek, o sihirli þeffaflýktan bakar adeta evrenin en karanlýk yüzünü görür gibi, aydýnlatýr gibi heveslerle, tutkuyla… bu tutku birike birike daðlar olan hayal kýrýklýklarýný eritmeye baþlar, annelik oyunu böyledir, bu akýl almaz içgüdü, kadýnýn caný sýkan þeylerin ve baþýndaki belalarýn önemi yoktur, onu yaþatan bir aþký, baðlantýsý vardýr hayatla, kozmik bir baðlantý. Ve bu genç kýza bakarken kendi genç kýzlýðýný hatýrlar, karþýsýndaki genç kýzla öyle baðlantý kurar ki… kendi kayýp, acýlý, çok trajik, hep engellenmiþ ve engelleri bütün mücadelesine raðmen aþamamýþ o harap gençliðinden gelen o kýz, o parlak suratlý genç kýz… günümüze gelmiþtir ve bu ruh annelik oyunlarýyla benimsediði kiþide erimiþ, bütünleþmiþtir. Kadýn kayýp gençliðini temize geçmeye çalýþýr gibi, berbat þeyler çektiði zamanlar, yalnýzlýk acýsý hissettiði zamanlar, rehbersizlik… yoldaþ bulamamanýn hayal kýrýklýðý, sýðýnacaðý kimsenin olmasý, olanlarýn da kalýn kafalý olmasý, onu sömürmeye, kullanmaya ya da gençlik pýrýltýlarýný söküp yerine zehir koymaya çalýþmalarý.
Tamam, bu genç kýzý buldu ya, onunla geçmiþten gelen acýlý genç kýzý temize geçecek, yýlar öncesinde gözyaþlarýyla kalan genç kýzý, dualar edip edip karþýlýk bulamadýðý halde duadan vazgeçmeyen, en önemlisi canýný diþine katýp mücadeleden pes etmeyen, düþe kalka bir þekilde hayatta ilerlemeye çalýþan genç kýzlýðý. Bir þekilde yolunu bulmuþ, aþçý olarak çalýþtýðý bir çok yerde ezilmiþ, parasý eksik verilmiþ,
(OKIUDUÐUNUZ BU ROMANIN YAZARI O KIZI TRAMVAYDA GÖRDÜ, YALNIZ YAÞI 46 OLMUÞTU)

Türkiye böyle bir ülke, paralar hep eksik verilir. Sonunda Nezaket bu çiftlik evinde iþ bulup rahat etmiþi kalacak yeri olmuþ; ama çok daha fazla sorumlulukla omuzlarýndaki yükü artmýþ ve bu onu yaþama yorgununa çevirmiþti. Ruhsal yorgunluðu daha fazlaydý, boþ olduðu zamanlara sevinir, sýrt üstü uzanýr, rahat eder, içi huzur arardý, güzel þeyler gelirdi içine, en önce: Zarife. Onun sýcak gülümsemesi. Ve bir genç kýz yetiþtirmenin zevki, mutluluðu ve huzuru bambaþkadýr. Bu muazzam bir eser yaratmadýr, Allah yaratýr ama insan insaný bambaþka þekillendirir. Ve kendi inandýklarýnýn,
sevdiði þeylerinin bir örneðini yaþama býrakmak, bir genç kýz üstünden, bir eþsiz balýðý okyanusun en güzel sularýna, özgür sularýna býrakmak gibiydi, bu en ilginç ruhsal hazdýr, deneyimdir. Ölmeden öteki dünyayý ziyaret edip aydýnlatýlmak gibi. Ölüm anýndan itibaren neler olacak, bilgi sahibi deðiliz. Öteki dünya yaþamýmýz nasýl olacak? Ve bir kadýný erkeklerden daha fazla mutlu eden bir þey vardýr o da ruhuyla ona bakan, gerçekten saf, tertemiz bir genç kýz… yoldaþlýðý… o günahsýz gözlerden yansýyan ruh, kadýna ilaç gibi gelir, bu þifa içerir. Bu bilimsel olarak þu an kanýtlamaz belki. Ruhun da ne olduðu nu bilmiyor bilim adamlarý. Ýnsanlar evlatlarýný, evlatlarý gibi gördükleri bireyleri bu yüzden sýnýrsýzca severler: Ruhun ýþýðý!


“Ay!” dedi Zarife, “iþler beni bekliyor, lafa daldým, bu kadar kaytarma yeter.”güldü, ezik gibi gülmemiþti, mutlu bir genç kýz gibi gülmüþtü, çok sevmiþti bu iki genç kýzý, onlarýn bu hizmetçi kýzla yoldaþlýk etmeleri onu çok hoþnut etmiþti, sihir gibi bir þey yaþamýþtý sanki. Ezikliðini tamamen unutmuþ, onlarýn ilginç boyutuna girmiþti.
“Býrak þu gýcýk kadýný, azýcýk dinlen.”
“Olmazzzz! Yer beni, oyar beni.” Güldü. “Canýnýz ne ister, söyleyin hemen getireyim?”
“Yok; otur sen” dedi kýzlar gülüþerek.
Zarife de güldü tatlý tatlý: “Tekrar uðrarým, burasý sizin mekanýnýz olsun, kafa daðýtma yeriniz, þu büyükler anlamaz sizi. Can sýkarlar.”
Zarife, yabani bir güvercin gibi süratle gitti koþarak.
Nur güldü, Ayla da þaþkýnca baktý, onun ardýndan yüzlerinde kalan kardeþlik duygusu gülümsemeyle uzun süre yüzlerinde asýlý kaldý, bu köylü, ezik diye baþtan düþündükleri kýz çýra gibi yanýyordu, ýþýk saçýyordu. Hizmetçi kýzýn ardýndaki insaný, genci, pýrýltýyý hissetmiþlerdi. Sönük, pasif, kara kafalý bir kýz deðilmiþ. Ýçi daha güzelmiþ.

Zarife, uzun bir süre sonra onlara kahve ve kek getirdi. Keki yeni yapýþmýþtý Nezaket.
Zarife gidecekti.
“Otursana; konuþuruz,” dedi Nur, Ayla da ýsrar etti.
Zarife utandý, yeniden o hizmetçi kýz gibi hissediyordu kendini.
“Ýþlerim var, onlarý halledip gelirim” dedi, ama gelmedi.

Gündüz çok sýcaktý, insan hareket edemiyordu,
neyse ki karanlýk çökünce o muazzam serinlik geldi. Bu insanlarý kendine getirdi.
Ýdris, verandada babasý Yusuf ve Kadir’le sohbet edip kahve içiyordu. Eski günlerden, her þeyden usul usul sohbet ediyorlardý.
Taner göründü. Ýdris yerinden kalkýp oðlunun yanýna gitti.
Onun koluna girip bahçeye doðru çekti, ýssýz yere:
“Oðlum saatlerdir neredesin?!”
“Geziyordum baba.”
Ona çok kýzgýndý. Küfür etmek istiyor, eliyle ensesini sýkmak istiyordu, ama þöyle dedi: “Yemeði kaçýrdýn!”
“Tokum.”
“Ne yedin?”
Hesaba çekilmekten rahatsýzý: “Zýkkýmýn kökünü” diyecekti, “çocuk muyum ben. Yedim iþte bir þeyler baba, çok karýþtýrma.”
“Baba karýþtýrýr; ama bok karýþtýrmaz, evlat ise karýþtýrýr, babasý üzülür… Neler yaptýn?”
“Gezdim dedim ya. Bana güven… Burada canýný sýkan hiçbir þey yapmam…”
“Evlat, ben yine uyarayým seni: Buradaki insanlarý tanýmýyorsun, dikkat et kendine, baþýna belaya sokma, beni utandýracak bir þey yapma. Canýmý sýkacak bir þeyler yaparsan, hele de buradakilerin canýný sýkacak bir þey yaparsan seni mahvederim! Bir suça, bir rezilliðe, bir ahlaksýzlýða sakýn imza atma. Annemin evinden düzgünce ayrýlmamýz ve anýlmamýz gerek, onlara iyi hissettirip. Biraz gayret et yeter. Tamam mý?” Oðlunun sýrtýna dokundu, “pat pat” diye vurdu hafifçe.
“Bu dediklerini aklýmda tutacaðým baba, canýný sýkma. Aynen dediðin gibi.” Gülümsedi.
“Söz mu evlat?”
“Söz.”

Ýçeri gitti, karýsýna Taner’le ilgili bir þeyler diyecekti, endiþelerini anlatacaktý, “gözün onun üstünde olsun” diyecekti. Ýçerde karýsý Nezaket’le sohbet ediyordu mutfakta, karýsý çok mutlu görünüyordu, bu manzaraya sevindi. Oðluyla Ýlgili endiþeleri, durumu abarttýðýný düþündü.

Geceydi, Ýdris uyandý, tuvalete gitti, uykusu kaçmýþtý, sigara içip çevrede gezeyim dedi, kendini kuþ gibi hafif ve mutlu hissediyordu, muazzam bir huzur hissediyordu, mutfakta kendine kahve yaptý ve dýþarý çýktý, 9 yaþýndaki kadar mutluydu, kahveden son yudumu alýp çiftlik çevresinde dolaþmaya çýktý.
Samanlýk yanýndan geçerken sesler duydu, gülüþmeler, koyu bir sohbet, öpme, öpüþme sesleri, ýslak sesler. Ýnlemeler.
Ýdris iki sesi tanýmýþtý. Tahta aralýktan içeri baktý, iki gölge görmüþtü.
“Dýþarý gelin hemen!”
Oðlu kaçacak delik arýyordu panikle, bir aralýk buldu duvarda, çürümüþ tahtayý birkaç darbeyle geniþletti ve oradan yýlan gibi sýyrýlýp koþarak eriyip gitmiþti karanlýkta. Zarife ise uyuþmuþ gibi baþý önde yavaþça geldi kapýya.
“Neden izin verdin ki? Senin aptal bir kýz olmadýðýný gördüm. Saf bir kýz da deðilsin. Senin neyin var, delirdin mi?!”
“Bana aþýk olduðunu, benimle evleneceðini söylediði için izin verdim. Kurduðum hayallerin özeti gibi þeyler anlattý, çok daha güzel þeyler; içim gitti. Bana dokununca da hayýr diyemedim. Benimle evlenmek zorunda! Çocuk oyuncaðý deðilim ben!
Ýdris, kahkaha attý: “Neden?”
“Cinsel iliþkiye girdik.”
Ýdris, yine güldü.
“Ne gülüyorsun be! Yaþým 15, evlenmezse Jandarmaya þikayet ederim. Mahvolursunuz!”
Ýdris’in içini korku aldý ama belli etmiyordu: “Pek de akýllýsýn. Sen bu üslupla konuþursan ben de sana derim ki: Bunu köyde kaç kiþiyle yaptýn peki? Büyüðüne saygýlý ol bence.”
…………………………………..



“Özür dilerim” dedi, Zarife, aðlamaya baþladý, “ben orospu deðilim. Ben bakireydim, ilk ve tek onunla yaptým. Bana her istediðimi alacaðýný söyledi. Beni buradan alýp gideceðini, burada çok çile çektiðimi ve bunu hak etmediðimi anlattý, peþimde dolanýp duruyordu, beni gördüðü andan beri. Çok ýsrar edip durdu. Ona içimi döktüm. Oldu böyle. Kesinlikle kimseyle yapmadým öyle þeyler. Zaten biriyle kaçýp gitmeyi düþünüyordum buradan, hayalim buydu, o da tam üstüne denk geldi. Evlenmem lazým, bir yuvaya ihtiyacým olmasa da buradan gitmem lazým, yýllardýr acý çektim. Annem, babam, kardeþim yok. Tek Nezaket ablam var; ama nereye kadar onunla kalabilirim ki, kendi ayaklarým üstünde durmam lazým. Burada kalýrsam hizmetçi, hamal, besleme olarak kalacaðým.”
“Keþke ona inanmasaydýn. Olmuþ bir hatasý. Þikayete, bunu birilerine anlatmaya gerek yok, bu iþi çözeriz. Ama o mal evlenilecek türde biri deðil; daha ekmek parasý kazanmak nedir onu bilmez! Ne istiyorsan yaparýz! Ama þikayeti karýþtýrma. Sana para veririm, her istediðini alýrým, ilerde evleneceksin biriyle, parayý o zaman kullanýrsýn. Ama önce bir doktora gitmemiz lazým, hamile kalmaman gerek. Bu iþlerden eþim anlar.”
“Ben doktora filan gitmem, bebeðimin olmasýný isterim.”
Ýdris çok öfkelenmiþti, onu oracýkta iki eliyle boðup öldürmeyi düþündü.
“Bebek doðurursan kimden diyecekler, yaþýn ufak, oðlumu hapse atarlar.”
“Bu onun sorunu.”
Ýdris, kýzýn boðazýna yapýþtý iki eliyle, annesi aklýna gelmiþti, giderek fazla sýkýyordu, kýz boðuluyordu, “tamam tamam býrak, þaka yaptým.” diyebildi zorlukla.
Ýdris, ellerini gevþetti, birden kendini kaybetmiþti, kan ter içindeydi, korktu.
“Ýyisin ya kýzým.”
Kýz öksürüyordu.
“Merak etme, sana çok para vereceðim.”
“Verirsen iyi olur, aksi halde evin hanýmý öðrenir bunlarý. O beni caný gibi sever. Eþinle doktora da giderim. Ama önce bana ne kadar para vereceðini konuþalým.”
Oðlumla cinsel iliþkiye girdiðin doktor raporuyla belgelenirse, bunun ilk olduðu belgelenirse istediðin parayý alýrsýn, ne kadar istiyorsun onu söyle?”
“30 trilyon.”
Ýdris gülümsedi: “200 milyardan fazlasý olmaz.”
Anlaþtýk. Ama beni buradan alacaksýn. Bir ev de alacaksýn.”
“Olur.”
“Ýþ yerinde iþ vereceksin, aþçýlýk bilirim, çay kahve yaparým güzel.”
“Olur.”

Ýdris, kabustan uyandý. Kan ter içindeydi.
“Oh” dedi, “hepsi rüyaymýþ!”

(Rüya bu kadar detaylý olur mu? Oluyor, anlam konuþma olmadan zihne aktarýlýyor çoðunlukla.)

Nur ve Ayla’yý uyku tutmamýþtý, odalarýnýn penceresi açýktý, Nur pencere kenarýnda oturuyordu, sigara içiyorlardý. Bir süre cep telefonlarýyla meþgul oldular. Sonra baydý, býrakýp yatakta sýrt üstü uzanýp sohbet etmeye baþladýlar, Nur baðdaþ kurdu, Ayla ise ellerini baþýnýn arkasýnda birleþtirmiþti.

Yarýn çevreyi, daha uzaklarý keþfe çýkmaya karar verdiler. Bir maceraya atýlmaya karar verdiler, bilmedikleri bu yerde keþfe çýkacaklardý. Her zamanki gibi uykularý gelene dek mýrýl mýrýl bir þeyler konuþtular, son sözü Nur dedi, “Uyuyalým artýk, sabah oldu.”

Kýzlar vakit öðlene yaklaþýrken uyanmýþtý, kahvaltýya kalkýn çaðrýlarýný geçiþtirdiler. Odaya gireni kovdular kibarca. Yalan attýlar.
Nimet, bu iþe çok sinirlenmiþti: “Uyuyup kaldýlar patates çuvalý gibi, burada bizim borumuz öter!” diye söylenerek odaya girdi.
“Cici kýzlar kalkýn bakalým olmuyor böyle ama, burada bu kadar uyunmaz, gömü gibi yattýnýz kaldýnýz, gece yatmak bilmediniz. Bu iþe son verseniz iyi olacak. Lütfen güzellerim, kalkýn artýk.”
“Sen git; kalkacaðýz abla” dedi Nur, “haklýsýn.”
Nimet, odadan çýkýnca Ayla onu taklit etti yatakta, Nezaket’in birçok dediðini taklit edip durdu. Gülmeye, kýkýrdamaya baþladýlar, Nur da taklide bir þeyler eklemeye çalýþtý; ama böyle zevzeklikleri beceremezdi ve Ayla bu konuda çok iyiydi. Ayla, Nezaket’in odaya giriþ anýný, saçýný düzeltiþini… o sahnesini çok iyi canlandýrýyordu, derin uykudaymýþ gibi yapýp onu izlemiþ, ardýndan da dil çýkarmýþtý. “Aynen þöyle girdi odaya, sanki prenses, výfffft, saçýna dokundu, yakasýný düzeltti, dudaðýný yaladý. Baþ belasý ya! Güzellerimmiþ. Güya tavlýyor bizi! Git mutfaðýna ya, odamýzda iþin ne, misafiriz!” Aniden sakince ruh gibi
gülümsedi: “Ama iyi kadýn; hakkýný verelim. Ama uyuyan kýz akreptir, yýlandýr; yaklaþýlmaz, çok pis sokar!” Dilini yýlan dili gibi hareket ettirdi, gidip Nur’un yanaðýný ýsýrdý, acýttý.

Ellerini yüzlerini yýkayýp sofraya oturacaklarý sýrada Ayla Nur’a iþaret çaktý gözüyle, bir yandan Ayla, öte yandan Nur sokuldu, ocakta yemeklerle ilgilenen Nezaket’e, onu yanaktan öptüler, bir ellerini omza koydular.
“Pilav yapýyorum kýzlar!” dedi güldü utanarak, þaþýrdý, böyle bir sevgi gösterisi, alaka hiç ummazdý onlardan.
Þýmarýk piçler olarak sanýrdý onlarý.
Tencereden kaþýðý çýkardý, aðzýna götürdü, yemeðin piþip piþmediðine baktý, sonra diðer yemeði.
Sofraya oturdular ve Nezaket onlara dolaptan kahvaltýlýklarý çýkarýrken, tereyaðýnda sucuklu yumurta kýzartmaya baþladý, patates kýzartmasýný ýsýtmaya, süt. Peynir, domates, salatalýk, biber, bal. Çemen.

‘Çemen’in ne olduðunu internetten araþtýrabilirsiniz.
Çimen gibi deðil mi ne hoþ geliyor kulaða, çemen!
Yok yok sofrada.

Nezaket’in kaný çok ýsýnmýþtý kýzlara, yanaktan öpülmek çok hoþuna gitmiþti.
“Rahat uyudunuz mu, sevdiniz mi burayý?” diye soruyordu Nezaket, durmadan konuþuyordu, öte yandan iþ yapýyordu,
onlara öðüt veriyor, öte yandan onlarý bu þekilde boðmamak için çekiniyor ve onlarý güldürmeye çalýþýyordu: “Ben kimim ki, sizin yerinizde olsan neler yapmam, ne aþýrýlýklar yaparým kimse beni tutamaz. Yapabildiðiniz bütün delilikleri yapýn ama bedelini siz ödersiniz.” Gülüyor. Katý Kurallarla büyütülmüþtü, onlardan hoþlanmamýþtý ama sonra onlarýn bir kýsmýnýn gerekli olduðuna inanmýþtý olgunlaþýnca: “Beni hep doðrucu, arýlý uslu büyüttüler de ne oldu, sonra dedim kendime yaþamamýþým, kafama eseni yapmaya cesaret edememiþim… Çok uyumak iyi deðildir… Gezin dolaþýn varlýk gösterin. Þeker kýzlar! Kýzlara yeni çay doldurdu, Nur’un bir omzunu okþadý, sonra Ayla’nýn saçýný düzeltip okþadý.

Nur ve Ayla verandaya çýktý, Nur kollarýný açtý ve gerindi, Ayla dedi ki: “Bu kokuþmuþ yerde bir þeyler yapmalý, sýkýldým.
“Baðýr istersen herkes duysun! Usul konuþ ya!”
Ýlerde Nimet ve Hayriye dizi dizi ekilen çiçeklerin yanýnda sohbet ederek usul usul ilerliyordu. Bahçenin yakýnlarýnda Hasan mangal için odun parçalýyordu baltayla. Kadir onun yaný baþýnda bir elinde çay, konuþuyordu, sigara içiyordu, halinden son derece mutlu bir þeyler anlatýyordu, Ýdris de onlarýn yanýndaydý, Taner ortalýkta yoktu.
Ayla Nur ile yan yana verandaya yaslanmýþtý manzarayý seyrediyordu, biraz geri çekildi, mutfakta yerde gördüðü siyah muþamba parçasýný pantolon cebinden çýkarýp Nur’un saçýna býraktý: “Saçýnda hamam böceði var!”
Nur, çýðlýk atýp saçýný çekiþtirmeye baþladý.
Ayla gülüyordu: “Þakaydý.”
“Dana gibi gülme be! Gýcýk! Sana bunun hesabýný soracaðým!”
Baþlarým böyle þakaya!”
Ayla yanaþýp onun yanaðýný öpmeye, gönlünü almaya çalýþtý, öteden Ýdris kýzýna el el edip gel iþareti yapmýþtý, Nur fýrladý, sonra geri döndü.
Ayla korkuluydu: “Kusura bakma; baban kýzmýþtýr. Ne dedi?”
Nur yaþan attý: Kýzdý tabi. Ayla’ya söyle onu getirdiðime piþman etmesin beni dedi, eþek þakasý yapmasýn dedi.”
“Hadi gezelim enerjimizi atalým, yoksa saçmalýyorum.”
“Haklýsýn. Ama izin almamýz gerek.”
“Babam Taner’i sordu, görürsek haber vermemiz gerek.”
“Neden?”
“Baþýný bir belaya sokmasýn diye mal.”
“Burada nasýl bela olur ki. Uyuþturucu çeteleri mi var, ne var burada?”
“O bulur bok karýþtýran.”
Çay almak için içeri, mutfaða geçtiler.
Çay bardaklarýný dolduruyordu Nezaket.
Nur dedi ki: “Biz biraz dolaþsak Nezaket abla, çevreyi keþfederiz.”
“Demek öyle, ama buralarý hiç bilmiyorsunuz. Ben de bir çay alayým, yemekler piþsin, biraz mola vereyim, bir bahçeye çýkalým önce.”

Bahçeye çýktýlar, Nezaket ilerledi kýzlarla, bardaðýný kütüðün üstüne býraktý, yerden bir bitki kopardý, bu nedir biliyor musunuz, sütleðen, bitkinin gövdesinden süt akýyordu, aç aðzýný sütü iç çok faydalý… “Ayla, aðzýný açtý.
Nezaket dedi ki: “Yavrum, deli misin, bu bitki zehirlidir.” Aðzýnýza bir þey sokmayýn sakýn, buralarda, hani ufakken anneniz size demiþtir, bacak aranýza bir þey sokmayýn diye, onun gibi bir þey.” Ayla, delice gülmeye baþladý, Nur ise utanmýþtý. “Bu kadar açýk sözlü olmaya gerek var mý?!” diye düþünmüþtü.
Nezaket, onun garip bakýþlarýný yakalamýþtý. Þöyle dedi: “Fazla açýk sözlü oldumsa kusura bakma”
“Ay olur mu öyle þey?” deyip ona sarýldý.
Ayla ise gülüp gülüp duruyordu; çünkü zihninde o sözler dönüyordu.
Nur ona parladý: “Dana gibi gülme be! Kes þunu!”
Nezaket, “bacak aranýza bir þey sokmayýn” söylemini daha da ileri boyutlara, hatta ütopik boyutlara taþýmak için fýrlayýp odasýna gitti, ben yazdým diye bu þiiri, metni yutturmaya çalýþtý:

BAZI KIZLAR ÇOK DEÐERLÝDÝR

Bazý genç kýzlar çok deðerlidir
Bacak arasýný korumasýný biliyorsa ve sanki orasý ona ait deðil de ruhuna aitmiþ gibi hissediyorsa
Ya da biraz zirve yapalým ve diyelim ki orasý Allah’a aitmiþ gibi bir baðlýlýk hissediyorsa mavi gökyüzüne
Özellikle ormanda çýplak adýmlarla yürüdüðünde
Hiçbir þeyden huzur bulamasa bile basit birkaç hayalle idare edebiliyorsa
Basit birkaç umut mesela
Sadýk bir koca, bir iþe sadýk bir adam ama. Baba olmayý her þeyden çok isteyen
Gece yatmadan önce týpký babam gibi ailesine dýþarýdan bir kötülük gelecek diye balkonun kapýsýný evini kapýsýný kilitleyen uyku sersemi olsa bile
Ýþ boyu caný çýkana kadar çalýþsa bile
Evde saçmalayýp komiklikler yapabilen bir adam
Böyle bir hayali varsa genç kýzýn
Zor yollarda taþlý dikenli can cam parçalarýyla dolu yolda gece gündüz tek baþýna yürümek için canýný diþine takmýþsa, mücadelesine bir ata biner gibi daðda vahþi ata biner gibi saygý duyuyorsa, Munzur daðlarýndaki vahþi atlar misali.

Bazý kýzlar çok deðerlidir
Bakýþlarýnda içinde çok derinlerinde bir yerinde aðaçlarýn sesliliðine ya da kýþ gecesi sessizliðine ve yaðmur yaðarken ritmine dolanan ve onu beþik gibi sallayan sessizliðine dolanýyorsa…
O bakýþ o aðaç o kararlýlýk ýþýktýr
Bir þeye sadýk olmalý insan bu korkunç yaþamda
Týpký gece bir baþka dürtüyle ormanda büyüyen kurtlar gibi
O böcekler o kelebekler ve o gece yürüyen geyiklerin nefesleri… ayazda
Kurtlar bir baþka türlü basar gece topraða av ararken
O genç kýzýn yýldýz gibi ýþýmasý gereken anlar vardýr yaþamda
Ve korkunç anlar tükenmez
Yýldýz gibi ýþýmak enerjini yaymak demektir ve bu seni korur


Bir gaye sebebiyle yaþýyoruz ve yaþatýlýyoruz
Ve batýðýmýz týrmandýðýmýz ahþap basamaklar…ve sýklýkla o basamaklarýn arasý umutsuz, sonsuz boþluktur
Adým atarsýn ama o merdiven basamadýðýnýn olmadýðýn fark edemezsin
Ve þaþýn varsa bir melek bir þey o boþluða yüreðini koyar, ruhunu, azmini.
Mesela babam böyleydi boþluklarýma…saçmalýklarýma…
Çürümüþ merdivene göðsünü koyardý… geçmemi saðlardý.
Sonra anladým… jeton geç düþtü ama tam düþtü…

BAZI GENÇ KIZLAR ÇOK DEÐERLÝDÝR
Ýnanýyorsa etrafý bulutlarý ve güneþleri içindeki iyilikle sallayabileceðine
Hiçbir anne ihmal edilmemeli
Yarýþlarý sürekli kaybeden ve sonuncu gelen bir ata benzese bile
Benim ablalarým haklarýnda söz edilmeyi hak eden yýldýzlar gibidirler.
Çok üþüyorum þimdi
Ve dýþarda uzun süre kaldým.
Muzaffer ’e bir ekmek aldým
Diðeri bana
Birer yastýk hediye ettim onlara
En iyi hediye yastýktýr
Dumanlý kafanýn dumanýný artýrýr
Huzur verir
Yüreðinle ruhunla verdinse…
Bir ufak çikolata…


BAZI GENÇ KIZLAR ÇOK DEÐERLÝDÝR
Ve annesi deðil
Zor anlar sýrdaþý olur hayatta kalma mücadelesi
Ne sevgiliye sýðýnýr ne çocuða…
Bir tür yalnýzlýk geliþtirmiþtir sýðýn’lýk (geyik) Alaska ormanlarýnda bir ruh… karanlýkta güçlenen…


Bitmedi metin
Sonra devam ederim…


Bu metin Nezaket’in hayata, genç kýzlara bakýþ açýsýný çok iyi özetliyordu, bu yüzden onu caný gibi saklýyordu, bu metin Zarife’nin hayatýný özetliyordu, Nezaket’in onun için öngördüðü hayat, bir sefer Nezaket bu þiirden söz etmiþ, “sen ne diyorsun be, geç þu saçmalýðý!” demiþti Zarife, Nezaket gülmüþtü, diye diye oyarsýn insanýn beynini, sonra bir daha. Genç kýzýn itaat etmez beynini zamanla yola getireceðini bilirdi. Nezaket sonra, akþam olunca onunla baþ baþa çay içerken o ütopik söylem içeren þiirden söz edince Zarife çýðýrýndan çýkmýþ, sinirlerine hakim olamamýþtý: “Sýçarým böyle þiirin içine, gerçek açýk, Zehra teyzenin deyiþiyle diyorum: “Doðarsýn, büyürsün, sikiþirsin ve ölürsün… dikiþmek kaçýnýlmaz. Bacak arasýný korumak saçma, evliya mý olacaðým, git iþine, kafamý bulandýrma!
Bu köydeki küfürlü þakalar yapmayý seven yaþlý bir kadýndý.
Nezaket epey güldü: “Çok kaba saba bir görüþ bu. Zamanla neyin ne olduðunu anlarsýn, sen kalbi yücelikle dolu bir kýzsýn.”
Bu sözler Zarife’nin çok hoþuna gitti, ani çýkýþýyla ilgili piþmanlýk hissetti, “bu sadece tepkiydi, düþüncem deðil” diyecekti, demedi. “Namuslu ol” tavrý onu sinir ederdi, Zarife neyin ne olduðunu bilmeyecek kadar saf deðildi!”

.

Nezaket, bahçenin kuytu bir köþesinde onlarla takýlýrken sigara yaktý, ara ara sigara içer kýz kýza ya da kadýn kadýnayken ve bunun bilinmesini istemezdi. Sigara ona kendini kadýn gibi hissettirirdi, bir alýþkanlýktý, iyi gelirdi ona sigara, yalnýzlýk anlarýnda özellikle, acýlý düþüncelere daldýðýnda. “Hayatta ilerleyebildim mi?” diye düþüncelere daldýðýnda, “evlensem güzel bir hayatým olur muydu, boþ ver be, en iyisini yaþýyorum, tek tabancayým, Zarife var, geçiniyorum, bir erkeðe baðýmlý olmamak en iyisi. Onun kahrýný çekmiyorum, evli olsam parama çökerdi döverdi aldatýrdý, kim bilir?

Nezaket, kýzlara keyifle hazla hatta onlarla seviþir gibi zevkle bakarken, onlar konuþurken kendi gençliði geçiyor gözünün önünden, bir sigara daha yaktý, bir sigara daha ve bu böyle gidiyordu, ve birinin ona seslendiðini sanarak panikledi, sigarayý söndürdü ve fýrlarken; “kýzlar iþler beni bekliyor, ocakta yemek var, yanmasýn! Yangýn çýkarsa mahvolurum demektir.”
Ürkek geyik gibi kayboldu ortalýktan.

Ýki genç kýz biraz laflayýp koþmaya baþladý, Nur önde, yakalayamazsýn beni, gülüyor, fýrlamýþtý, Ayla arkada kaldý ama neydeyse onu yakalýyordu, nefes nefese evin önüne gelmiþlerdi, mutfak camýna yakýn noktada oturdular çimene, “sýkýldým” dedi Nur, “yeni bir þeyler yapmalýyýz.” Diðerinin gözleri parladý. Zarife bitmiþti yanlarýnda, arkalarýndan sinsice gelerek, diyaloðu duymuþtu.
“Kadir amca size salýncak yapsýn; sallanýn.”
Nur: “Salýncak fikri iyi ama bir süre dolaþsak iyi olacak. Kafayý daðýtmamamýz lazým.”
“Ýzin almalýsýnýz. Ýzin almadan olmaz.”
“Alýrým.”
“Ama þöyle yapsak; siz izin alýn, ben gezeyim; siz de benim yerime iþleri yapýn.” Güldü. “Zaten iki üç kiþinin iþini yaparým her gün, caným çýksa da dur durak yok. Ama üçümüz için de izin alabilirsin. Ama bana izin vereceklerini sanmam.”


“Adiler!” dedi, “ben senin için izin alýrým. Caným benim üzülme.”
Onun elini tuttu bir eliyle.
“Bugün iþ çok; ancak yarýn izin verebilir Nezaket ablam,” dedi aðlayacak gibi, býktým bu hayattan, patlayacak gibiyim.”
Gözlerinden yaþlar düþtü bir anda.
“Ýnsan olduðumu unutturdular, köle gibiyim, Ondan beter oldum, körelip kaldým. Mahvoldum içme ata ata… Ýiçim simsiyah oldu gitti, sabrede sabrede…içimi düzeltmenin yolu seviþmek mi kana susamýþ kurt gibi, ne ana var ne baba, olacaðý bu. Hani býçak bir yere sürtünür de ilginç testere bir ses çýkarýr ya öyle bir seviþmek aþk bence beni ayýltýr…”
Zarife gitti.
Nur ve Ayla o zaman tuttuklarý kahkahayý biraz kaçýrdý.
Nur kalktý, annesinin yanýna gitti. Annesiyle kýsa bir sohbetin ardýndan döndü. Ses etmeden Ayla’nýn yanýna uzandý. Ayla çimene uzanmýþ, ellerini baþýnýn arkasýnda birleþtirmiþ gökyüzüne bakýyordu aðaçlarýn arasýndan. Aðzýna bir ot parçasý almýþ, bir þarký mýrýldanýyordu dudaklarýný açmadan, yaramazlýk yapmak isteyen, macera peþimdeki bir çocuk gibiydi, baþýný kaldýrýp civardaki insanlara göz attý. Sakin, olgun, bilgili tipler. Görmüþ geçirmiþ tipler. En gýcýk olduðu insan tipleri. Hiç yanlýþ yapmayan, hep düzgün, namuslu yaþayan, hiç suç iþlememiþ gibi davranan zengin züppeler. Damarlarýndaki kan uyuþuk akan insanlar. Güzel görünen ucubeler.
Nur, saçýný düzeltti ve sordu: “Kanka, neler düþünüyorsun, burada sýra dýþý kimse yok, öyle bir þey de yok. Bir þeyler yapalým; ama buradan uzakta. Burada ilginç biri var, o da zarife ama onun da kanýný eme eme hasta ettiler kýzý.
Annem yakýnlarda gezmemize onay verdi ama zarife için izin verme yetkisine be sahip deðilim; nezaket ablandan izin almalýsýn dedi, o onun sorumluluðunda dedi.
“Haklý; Nezaket’e yapýþalým, bizi kýrmaz.”
“O kýzýn yerinde olsan ne yapardýn?”
“Birilerini öldürürdüm herhalde… Saçma sapan düþünceler geçiyor kafamdan. Bu ortam çok huzurlu, çok sakin. Baydý.”
Mutfaða geçip Nezaket’le konuþtular. Ýzin koparamadýlar Zarife çin; ama yarýn için söz aldýlar.
Zarife, üst katta odalarý temizliyordu. Kýzlarýn seslerini ve gülmelerini duydukça seviniyor, içi bir hoþ oluyor, içine ormansý bir ferahlýk iniyor; ama o ýslak bezi sert sert öfkeyle ahþaba sürerken çýlgýn bir isyan hissediyordu, bu ahþabýn da evin de… küfür ediyordu içinden. Evin hanýmý Hayriye temizlik konusunda hastalýklýydý, her yer temiz olsa bile yine temizlenmeliydi, özellikle onun odasý. Ve Zarife bu iþi yapmaya öyle konsantre olurdu ki sanki ahþapla seviþirdi, kan ter içinde kalýrdý, Nezaket onun görür; “kýz býrak delirdin mi sýçarým evine! Gel yanýmda otur, abarttýn… Hayriye, onu böyle alýþtýrmýþtý, bir bakýþta onun yüreðiyle çalýþýp çalýþmadýðýný anlar, iþi iyi yapmýyorsa tekrar sildirirdi ayný yerleri.
Gýcýklýðýndan deðil; içi rahat etmediðinden. Sonra kendine kýzardý kýzý yordum diye ve Zarife’ye ara ara altýn eþyalar alýrdý ama Zarife’nin bundan haberi olmazdý, (mesela kolye, küpe) Nezaket o altýnlarý saklardý. Hayriye ufak tefek altýn eþyalarý Zarife’nin çeyizi için, evlendiðinde bozdurup kullanmasý için verirdi, bunu söylerdi Nezaket’e ama Nezaket bu altýnlarý ikisinin sonsuza dek yaþamasýna olanak verir diye delice sevinerek, Roma arenasýndaki gladyatör gibi hýrsla saklýyordu, ne evlenmesi! Zarife’yi bir güzel dövüp sömürüp her þeyi elinden alýrlar ve sokaða atarlardý. En iyisi ikisinin beraber yaþlanmasýydý, ancaaak çok güvenilir birisi çýkarsa… ona da belki onay verirdi. Erkekler baþta düzgündür, sevgi doludur; ama sonra çocuklar olur, karýlarýný dövmeye baþlarlar, sonra onlarý baþlarýndan atýp yeni karý almaya… Zarife, çeyiz denen þeyden de hiç hoþlanmaz ki, ikisi için istedikleri gibi takýldýklarý, bir boyunduruk altýnda olmadýklarý rahat bir yaþamý sever ama… peki, Zarife kendi yolunu, kaderini çizmek için Nezaket’i terk etmek istese, iþte bunu Nezaket hiç düþünmüyordu ve düþünmek bile istemiyordu; çünkü o ellerindeki gözle görünmez pençeleri, çenesindeki gözle görünmez diþleri, kýlýç diþli aslan diþleri…düþleri… pençelerini onun ensesine, uzun keskin pençeleri de genç kýzýn safiyet dolu papatyalar kadar güzel sýrtýna geçirmiþti, “sonsuza dek benimsin! Çýðlýðýyla çarpýyordu sinesi.
Büyükler küçüklerin üstüne mutluluklarýný kurmak isterken küçükler tam tersi yollarda koþmayý pek severler. Küçükler için yaþamýn yaptýðý planý kimse bilmez. Peki, sevgili okur, sýrtýnda sýfatýnda öyle pençeler varsa onlardan nasýl kurtulacaksýn? Pençeli sýrt rahat edemez ve bu senin enerjini kurtarma, baðýmsýzlaþtýrma mücadelendir, geleneksel olarak bu iþe “imtihan” derler.


Zarife, o yaþta bunlarý nasýl bilebilsin ki? Sýrtýndaki mahzun papatyalarý hayran kalýp koparacak, ya da çalmak isteyenleri nasýl bilebilsin ki?
Nur tuvalete gitti, Ayla ise ayna önünde makyajýný tazeliyordu. Kirpiklerine maskara sürerken yapacaklarý gezintiye dair sohbet ediyorlardý, “akþam olmadan dönsek iyi olur” dedi Ayla.
Nezaket onlarýn gezme düþüncesini, kaçak olarak gidebileceklerini Nezaket’e fýsýldamýþtý. Nezaket onlarý gözlüyordu, kýzlar sýrtlarýna sýrt çantalarýný takýp sývýþacakken; “kýzlar selam vermeden nereye” dedi, onlarý evin arkasýna çekti, “bir yolculuða mý çýkýyorsunuz, nedir? Bu yemek uzmaný köpeðin hiç deðeri yok mudur?”
Kýzlar kem küm edip yalan atmaya çalýþýyorlardý. Sonunda amaçlarýný itiraf etmek zorunda kaldýlar; “fazla uzaklaþmayacaðýz. Merak etme; baþýmýzýn çaresine bakarýz.”
“Aaa, nasýl endiþelenmem ki! Beni çorba yerine koydunuz! Ýnsan söylemez mi, bilgi vermez mi ya? Ayýp ettiniz kýzlar. Sansar gibi kaçýyordunuz. Küçüksünüz; ama çok güzelsiniz ýþýk gibi. Bacak arasýnda bir boða yýlaný yaþadýðýný sanan ve tecavüzden sabýkasý olmak üzere olan zihni geliþmemiþ adamlar var buralarda (yalan atýyor onlarý korkutmak için)
Sizi yalamak isterler, cehennemi yaþatýrlar. Götünüzden kan alýrlar.”
Ýki kýz buz kesti. Tedirgin olup gerilmiþlerdi. Nezaket güldü: “Hiç yalattýnýz mý?” Bu soruyu çok ciddi sormuþtu. Kýzlar ne diyeceðini bilemedi.
Ayla dayanamadý; patladý: “Doktora götür bari; amlarýmýzý kontrol ettirmeye ne dersin?”
Nezaket parlamadan hoþlandý, kahkaha attý: “Amlarýnýzý yerim! Kýz kýza muhabbette her soru sorulur. Ýki erkek sohbet ediyor, biri þöyle baþlýyor lafa; taþaðýný yediðimin güzel adamý; anlat bakalým nasýlsýn görüþmeyeli?”
Kýzlar kýkýr kýkýr gülmeye baþladý.

Nezaket, eðlence olsun diye, bir gardiyan gibi algýlanmamak için konuþuyordu öyle, birkaç pis seks fýkrasý anlattý. Kýzlarý güldürdü. “Zarife’ye böyle þeyler anlattýðýmý sakýn söylemeyin. Ortama muziplik katmak için anlatýrým böyle þeyler. Býçak tutmasýný, savurmasýný, sallamasýný bilir misiniz? Yok, et kestiðim için, tavuk parçaladýðým için iyi bilirim. Gezeceksiniz filan, yanýnýzda kendinizi savunacak býçak, bir þey yok, size býçak kullanmasýný öðreteyim.” Ýçeri fýrlayýp iki ekmek býçaðýyla geldi, yakýndaki aðacýn yanýna getiri onlarý ellerinden tutarak, “aðacý düþman gibi algýlayýn.” Nezaket öyle hareketler yapmaya baþladý ki, hamleler yapýp aðaca býçaðý biraz vurup geri çekiliyor, dans ediyordu, ayak dansý Muhammed Ali’nin dansý gibiydi, “býçaðý saðlam tutacaksýnýz.” Kan ter içinde kalmýþtý, býçaðý Nur’a uzattý, “sen dene bakayým.”
“Korkarým kaza olur ya!” Yalvarýrcasýna; “Nezaket ablam boþ ver.”
“Býrak ya!” Hafif bir tokat attý okþama arasý: “Ne Nezaket’i be! Ben senin koçunum, koçum de bana!”
Nur ve Ayla gülmeye baþladý.
Nezaket ona býçaðý uzattý yine: “Korkma; dene! Karþýnda sana tecavüz etmek isteyen bir sapýk var, direnme, öldürürüm diyor, zaten yine öldürecek seni, asla ölüm korkusuyla direniþi býrakmayacaksýn! Tecavüz vakalarýnýn çoðu böyle gerçekleþir, öldürme tehdidiyle, araca bin yoksa öldürürüm der mesela. Karþýna sapýk çýktýysa, kim bilir, üçlü seviþme fantazisi arayan ve seni kafaya takmýþ karý koca çifttir bu, arkana, belinde saklý olan býçaðý çýkaracaksýn!”
“Onda da býçak varsa?”
“Doðru hamleyi yapacaksýn. Gelen hamlelerden kaçmayý bilip sen hamle yapacaksýn.”
Yere baktý Nezaket, “beni düþür” dedi, nur onu itti hafifçe, Nezaket yere düþtü, “üstüme otur, býçak elimden düþtü, öteye savruldu,” býçaðý o tarafa düþürmüþ gibi yaptý, “üstüme otur,” Nur, onun üstüne oturdu, býçaðý boðazýma saplamaya çalýþ ya da bir gözüme, yapar gibi yap,” Nezaket bu sýrada yerdeki taþý eline aldý, avuç içine sýðacak kadar taþý onun baþýna vuracak gibi salladý aðýr çekimde. Hemen sonra baðdaþ kurup oturdu, býçaðý aðaca fýrlattý, býçak aðaca saplandý, diðer býçaðý da sallayýp fýrlattý, beþ metre kadar bir mesafe vardý, býçaklarý aðaca saplayabilmiþti. Kýzlar hayran kalmýþtý bu harekete.
“Filmsin sen Nezaket abla, pardon; koç! Filmlerde rol alsan dev bir hayran kitlen olur, seni çekip internete koyalým, býçak numarasý çok tutar, yapan da yok, öyle rezil salak videolar milyonlarca kez izleniyor ki, köylü kadýn, gladyatör kadýn olarak nam yaparsýn. Ayrýca bu seks fýkralarýna gülmekten ölür Türk halký. Ayrýca üniversalsýn sen; yani fýkrayý Ýngilizce anlatsan var ya, offff, dünya duyar seni. Ayak dansýn süperdi!” dedi Nur.
“Ergenliðimde bir ara halk danslarý topluluðundaydým, ilçede en iyisi bizdik. Halk danslarýnda ayaklarýn önemi büyüktür, o dans hareketleri oradan kalma. Biraz da uydurdum, doðaçlama yaptým yani. Kýsa ya da uzun balta kullanmak, mýzrak kullanmak, satýr kullanmak, zincir kullanmak, kýsa tahta ya da sopa kullanmak, kum ya da toprak kullanmak. Sýnýr yok. Özellikle onluk inþaat çivisiyle üstüme gelen en az 15 adamý öldürebilirim. Sað ve sol elimde iki onluk çivi olsun tamam.”
“Hadi ya!” dedi Ayla, “atma! On beþ adamý yere sererim mi diyorsun?”
“Aynen!”
“Denedin mi?”
“Yapamazsýn dediler ve 10 adamý hastanelik ettim. Ayný anda üstüme çullandýlar; ama mahvoldular, birinin bir gözü kör oldu. Diðerini böbreðine denk geldi; ameliyat oldu.”
“On beþ adam bulalým ve cep telefonu kamerasýna çekelim, internete koyalým; efsane ol!”
“Asla! Ben burada bir iþçiyim. Öyle þeylerim duyulsa iþime son verirler; bu çiftlik saygýn ve aþýrýlýklarý kabul etmezler… Onlar benle iddialaþtý tarlada, biriniz ölürse, dedim öldürücü vurma dediler, ýsrar ettiler tamam dedim, yaralanýrsanýz þikayetçi olmayacaksýnýz dedim, tamam dediler ama yaralanýnca çok kýzýp isyan ettiler, erkekliklerine yediremediler yenilmeyi. O zamanlar 25 yaþýndaydým. Uzun yýllar geçti üstünden.”
“Bu iþ nasýl öðrendin?”
“Tarlalarda iþçiydim, domates topla, patates…öyle iþler…kaldýðým yere uzaktý. Kilometrelerce yolu yürüyerek giderdim ve karanlýða kalýrdým, bir ara býçak taþýdým; ama taþýmasý dertti, bir gün yolda birkaç onluk çivi bulunca onlarla pratik yapmaya baþladým. Çiviyi tahtaya saplamak zordur, elin çok acýr, ellerim þiþti, sonra bez koydum, zamanla alýþtým, kararlýlýk, baþaracaðým inancý, irade çividen serttir, elimle çiviyi tahtaya çakmaya baþladým. Çok hýrs yaptým ve çektiðim acýyý unuttum ve sonra elim alýþtý. Tekniðini geliþtirdim, elimdeki çiviyi bir vuruþta tahtaya çakmayý öðrendim, sertleþmiþ bir pense yalamak gibi sünnettir!”
Kýzlar gülmeden koparken; “çok art niyetlisiniz ya, bir ara yani ufakken bisikletçi yanýnda çalýþtým, ustam pense istedi, duymadým, ensemi sýktý, tekrar istedi, ip atlayan kýzara gözüm takýlmýþtý, ensem çok acýdý, penseyi ona verir gibi yaptým, geri çektim, kýzdý ve güldüm ve pense bal tabaðý içine düþtü, yala ver onu bana dedi, yalamadým; ustam yalamýþtý. Gece geç saatte kadar çalýþtýk, üstümü deðiþtirirken yanýma geldi, penseyi yalamadýn benimkini yalayacaksýn dedi, önünü açýyordu, kafasýna levyeyle vurdum, yere düþtü ve kaçtým, orada son günüm oldu. Peþimden baðýrdý, þaka yapmýþtým. Þaka deðildi. Kýzlar sahip olduðunuz deðeri bilmelisiniz. Yani erkek milleti sizin gibi ay ýþýðý gibi görünen kýzlara alýþýk deðildir buralarda, sizi görünce hemen þeytana uyabilirler, uyarlar da. Size komik geliyor olabilirim; ama dikkat etmeniz gerek. Burasý vahþi bir yer. bir vahþi hayvan çýkar karþýnýza, bir hayvan insan çýkar, deðil mi? Kurt, ayý, domuz mesela. Elinizde baston gibi mýzrak gibi bir þey yok. Eskiden ormanda yürürken fasulye sýrýðý kullanýrdým, ucuna sivrilttiðim demiri baðlamýþtým.” Sigara yaktý, caným çay çekti, çay içelim!” dedi, hemen alýp gelirim. Koymalý börek de yaptým. Piþmiþtir.” Fýrlatýp gitti.
Ama kýzlar da fýrlayýp uzaklaþtý.
“Fantastik bir kadýn” dedi Nur, “ben bunu basit sýradan bir köylü kadýn sanýrdým filmlerdeki gibi.”
“Aynen öyle, ama atýp durdu ara ara.”
“Kurt dedi de korkarým… Çok uzaklaþmayalým. Kýymalý börek yapmýþ, sýcak sýcak ne güzel yenir, annem bir ara sýk yapardý; yemeden gitmesek!”
“Þöyle yapalým; odamýzda yiyeceðiz deyip alýp gelirim, sen bekle.”
Ayla börekleri alýp geldi, anneannen mutfaða geldi, Nezaket onunla ilgileniyor, bir þeyler konuþuyorlar. Bana az sonra gelirim diye fýsýldadý, kaçalým.”
Gülerek koþtular. Ýlkokul çaðýnda örgülü saçlarýyla okuldan eve doðru koþtuklarý gibi aðaçlarýn arasýndan, ezan okunurken…
Çiftlik evinden epey uzaklaþmýþlardý. Nur yerde bir dal parçasý gördü, “bu kesere benziyor, bunu ben bir zararlýnýn kafasýna indirebilirim.
Kafa patlatýr ya bu.”
“Öyle mi diyosun?”
“Kesinlikle. Çok sevdim bunu!
Pratik yapmaya baþladý birine vurur gibi, Ayla’ya vurur gibi yaptý. Yerde arandý.
“Þunu da sen al. Bir düþman karþýmýza çýkarsa avanak gibi bakmazsýn.”
“Ýyi dedin kýz!” Ayla, odunu eline aldý: “Kafamý bozarsan dalarým bununla sana haa?” Güldü.
Odunlarý kýlýç gibi tutup vuruþtular bir süre.
Sohbet ederek ilerliyorlardý, neþeli bir sohbet baþlamýþtý aralarýnda.

Nezaket evin hanýmýyla konuþtuktan sonra masadan sandalye çekip oturdu ve mutfak penceresinden bahçeye, aðaçlarý seyre koyuldu, bir elini çenesine dayadý, gençlik yýllarýný düþünüyordu, yýllar öncesinde kalan genç kýza bakýyordu aslýnda. Tarlalarda köle gibi çalýþmýþtý, soðan toplamak ne zor iþti, domates toplamak, ya patates toplamak, mandalina ya da portakal toplamak…çapa yapmak, zararlý bitkileri yolup çýkarmak. Kazma sallamak güneþ altýnda… kýþýn havuç toplamak ýslak tarlada…yeþil soðan toplamak… marul toplamak…turp iþi…pýrasa… hayatýndan bezdiði yýllar… ama pes etmeyi düþünmediði ilk gençlik zamanlarý…güçlü kuvvetliydi…sevgi ve aþký yaþamak isterdi, biri çýksa ve beni sevse, seviþsek ve benle evlenmek için can atsa diye düþünürdü, teneke surat diye takýldýðý bir kara kuru bir kýz arkadaþý vardý, onu en çok seven oydu, o da hasta bir kýzdý ve onu çalýþmaya götürürdü, onun yerine iþ de yapardý, o çirkin, yüzü iri kemikli sýska kýzla çay içip onu neþelendirecek bir þeyler anlatýrdý, sana saç tokasý alacaðým, kýrmýzý sana çok yakýþýr. Seyrek diþli kýz gülümserdi, hayalet gibi bakardý, ona umut aþýlamak isyterdi, kýz babasýndan sk sýk dayak yerdi, tarlaya çalýþmaya glediðinde bir yerleri morarmýþ olurdu, üvey annesi onu hiç sevmezdi ve evden kaçýp gitmesi için her türlü sýkýntýyý çýkarýrdý. Teneke surat aðlardý anlatýrdý olup bitenni. O evden gitmem lazým, o evde kaldýkça bir bok olamam ama kardeþimi çok seviyorum onu býrakamam. Nezaket de ona öyle þeyler anlatýrdý ki, çok güzel bir kocam olacak, hastalýðýn yok olacak, o seni güzelce iyiyp içirecek, böylece hastalýðý yeneceksin. Hayal edemediðin kadar güzel günler yaþayacaksýn. Dört çocuðun olacak. Para sýkýtýsý hiç çekmeyeceksin, tarlalarda asla çalýþmayacaksýn. Kendi evin olacak. Kocan aracýyla seni istediðin yere gezmeye getirecek. Restoranlarda patlayana kadat et yiyebileceksin, canýn ne çektiyse. Þu an açýlktan nefesin kokuror olabilir, yaðlý iðrenç saçlarýn. Ama kocan seni kuaföregötürecek. Saçlarýnda kepek kalamayacak, makyaj da yapabileceksin. Ýstediðini giyebileceksin. Mini etek bile. Kocam kýskanç olursa giydirmez.
Orasý oöyle.
Paça yahni, kebap yiybileceksin düþünsene. .kopcacýðým beni yemeðe görtür dediðinde götürecek seni araca atlayýp gidebileceksiniz.
Oysa nezaket bu kýzýn en fazla üç beþ sene yaþayacaðýný seziyordu.
Kansýzlýk var. Verem var. Þeker var. Tansiyon var. Eti burþup yaýþömýþ keimklerine. Caný çekilmiþ. Kararmýþ ve sararmýþ bir surat. Karaciðer kanseri olanlarýn suratý gibi. Son devre karaciðer kanseri olmuþ gibi bir surat bu.
Ah be caým teneke surat. Sen merak etme yapacaðým kendime bir baraka .br yer alýp. Beraber sonsuza dek yaþarýz. Can yoldaþý oluruz birbirimze.
Taöma sen þu kocayý anlat
Nezakt güldü.
Sana krmýzý güller alacak. Asla cimri olamyacak. Gül sever misin
Bir boka yaramaz ki gül. Çiklata alsýn. Ltýn bilezik alsýn. Para versin. Pýrlanta alsýn.
Seni açýkgözzz.
Gül ne ki kýzým. Bana çalýþtýðý bütün parayý versin.
Neden
Çürüdüm gittim tarlalarda çalýþmaktan. Elim para görsün.



B


Nezaket, mutfak masasýnda oturuyordu, bir an aðlamaklý oldu, gözlerini sildi, kendini yorgun hissetti, bedenen ve ruhen, “artýk þu istediðim hayatý yaþasam ve buradan, bütün bu gereksiz insanlardan kurtulsam, ne zaman kurtulacaðým?” Sanki taþ taþýmýþ gibi yorgun hissediyordu, ruhu, içi çok sýkýlmýþtý.

Kendini yenik hissediyordu . Bir þey trink etti kafasýnda: Yaþlý, küfürbaz o kadýndan duymuþtu; “insan 40 yaþýndan sonra asýl yaþamaya baþlar, 50 yaþýndan sonra, çünkü o yaþta kadar boþ, saçma, gereksiz þeylerle uðraþýr durur, boþanýr mesela, iþ deðiþtirir mesela. Hiç ummadýðý, hayalinden geçirmediði þeyler yapmaya baþlar. Doðru seçimleri yapar, doðru yeri, doðru insanlarý bulur. Baþkalarý için deðil; kendi için yaþamaya baþlar.”

Masadan kalkacaktý, biraz daha oturmaya karar verdi, “salma kendini hareket et, güzel þeyler olacak. Güzel bir þeyler hissetti birden, Ayla ve Nur geldi gözünün önüne. Onlarý düþünmeye baþladý. Mücevher gibi ýþýldayan kýzlara bakmak, onlarla sohbet etmek, deðiþen yüz ifadelerini seyretmek, yüzlerinin gülümsemeyle inanýlmaz çekici ve parlak hale gelmesi, kahkaha atarken daha bir güzeller, diþlerinin beyazlýðý, hoþ parfüm kokularý, kibar hareketleri…ne güzeldi! Çok hoþnut ediciydi. Hiçbir türlü böyle tatmin edici hisle karþýlaþmamýþtý þimdiye kadar. Bunlar cici cici büyümüþ kýzlar, bir þeylerin acýsý derinden, delirecek kadar sarsýcý biçimde hiç hissetmemiþ kýzlardý ve kendi gençliðini düþününce… Mehtap’la geçen yýllarýný düþününce, o zor ama bazý anlarý dünyaya deðiþmeyeceði günlere gidince zihni, gözyaþlarý yanaðýna düþmeye baþladý, bir an pýtýr pýtýr düþtüler, bir ses duydu hemen elinin tersiyle yüzünü sildi.



Ayný düþüncelerle mutfak kapýsýndan içeri adým atan Zarife nin de içinden geçmiþti, benim gençliðim ve onlarýn gençliði diye düþünmüþtü, benim giydiklerim ve onlarýn giydikleri ve kendini böcek gibi hissetmiþti, pis bir böcek gibi, tehlikeli bir böcek gibi, akrep gibi sokak bir böcek gibi, kobra gibi bir yaný da vardý bu iþin, insanýn içinden umut çýkmadýkça insan kobralýk yapmadan ölmez azim etmeyi býrakmazsa…
Cümle sanki karýþýk oldu.
Ýnsanýn içinden umut çýkmamalý. Umut gün gelir karanlýk zamanlarýn en beterinde kendine bir çýkýþ bulabilir, ve insanýn tabiatýnda kobralýk vardýr, en salak insanlarda bile…ve insan azim etmeyi býrakmazsa, pes etmezse, sabrederse…mücadeleyi sürdürürse eðer iþte o zaman tabiatýnda kobralýðý kullanma imkaný bulur, o kobra yön kendini açýða çýkarýr an gelir zaman gelir.

Azim denen þey kendini bildi biledi vardý Zarife’de. Ama imkanlarý yoktu, sýkýþýp kalmýþtý bu hapishaneye, nezaket ve onun çevresi, zengin çevresi, ve bu zengin çevreden hiç kimse Zarife’nin içinden neler geçiyor, ne ister diye sormuyordu. Zengin ama aptal çevre. Hep kendini düþünen çevre. Zarife odasýnda nezaketi pazardan aldýðý plastik çerçeveli dikdörtgen küçük aynada kendine bakmýþ, saçý, giysisi…ve nur ve aylayý gözünün önüne getirmiþ, ve kendisini çöp-lük gibi çöpe atýlmýþ bebek gibi hissetmiþti. Niçin kendisinin öyle güzel giysileri yok ki diye soru soramazdý, sormazdý da,
Giyinmesi gerektiði gibi giyinirdi, ve geceleri yataða uzandýðýnda müthiþ fantazileri baþlardý, renk ahenk gökkuþaðý giysiler, istemediði kadar giysi, hayal etmek ne hoþ.
Milyonlarca insan gibi gündüz gerekeni yaparlar, mecbur olduklarý için, katlanmalarý gerektiði için, kuzu kuzu katlanýrlar, ses çýkarmazlar, tertemiz yaparlar iþlerini, gerekenleri, çýt çýkarmazlar, hiç isyan etmezler, kimseyi eleþtirmezler, görevler yapýlmalýdýr ama gece olunca düzgün yaþayan o namuslu insan gece bir fahiþe gibi ortaya çýkýverir, en kurulmaz düþler kurulur, en olmadýk düþüncelere yer verilir, çünkü gece, sorumluluk yok, kendi baþlarýnadýrlar, yapayalnýz, iç sesleriyle birlikteler, görev yok, bitmesi gerek iþ güç yok, kimse onlarý rahatsýz edemez, bir ayin yapar gibi, bir kurban keser gibi, bir insan kesme töreni yapan Aztek’liler gibi hayaller kurarlar, namuslu insan muazzam pes etmez bir fahiþeye dönmüþtür, gündür yok saydýklarý o insani yanlarý ortaya çýkmýþtýr, özlemleri, olmak istedikleri yer, giymek istedikleri, söyleyemedikleri, yaþamak istedikleri þeyler, onlara ilginç ve güzel gelen düþünceler, sorun þu, gündüz yaþadýklarý hayat sevdikleri hayat deðildi, yaþanýlan hayattý, gece yalnýz kaldýklarýnda içlerinden geçirdikleri…o hayat ise gerçeklere uymuyordu. Bu bir ikilemdi, gece ve gündüz gibi birbirine zýt.
Aðladýn mý sen Nezaket abla?
Ne aðlamasý kýz. Git bahçeden çiçekler kopar getir.
“Ne için? Sevgi böceði mallarýn masaya koyduklarý gibi masaya mý koyacaksýn?”
Üstün görüþlerini kendine sakla.
Ya þaka yapayým dedim.
Zevzeklik sonra yaparsýn caným.
“Nur ve Ayla için çiçekler, saçlarýna, kulak arasýna yerleþtir.”
“Ýyi fikir.. Ama haným aða sýçar aðzýma.”
“Aðalýk mý kaldý? Gizlice kopar iþte.”
“Peki ablam.”
“Senin aklýna gelmiþ gibi yap. Kýzlarýn seni sevmesini isterim, çünkü kendini ezik hissetmeni istemem, sen onlardan zerre aþaðý deðilsin, sen onlardan üstünsün.
Güldü Zarife; Süper yýkama yaðlamaydý.” Güldü.
Onu öpmeye çalýþtý yanaktan.
“Gezeceklermiþ, gidip takýl onlarla. Yoruldun.”
“Cin fikirli ablam anam babam…
Zarife, þip þak gidip geldi çiçeklerle.
“Kýzlar nerece?”
“Derin dondurucuda!” diye baðýrdý, “Of git bak buradadýrlar. Çok uzaklaþmýþ olamazlar.”

“Kadir dayý, konuk kýzlarý gördün mü?” diye sordu Zarife.
“Þu taraftan gittiler.”
“Derin dondurucuya baktýn mý?”
Þaþýrdý Zarife: “Kafan mý güzel?”
“Nezaketi duydum da. Hep sen þaka yapacaksýn deðil ya.”
“Ýki haftadýr sefalet çekmiþ gibisin, ne o üst baþ?”
“Ýþ üstüyle köstebek gibiyim, ha?”
Zarife güldü.
……………………………………..




“Kaldýrým mühendisiyle evlendireceðim seni kýz.”
Zarife, ona dil çýkardý çocuk gibi ve gülerek uzaklaþtý.
Kadir þöyle düþündü; “lanet çiftlikten ne zaman emekli olacaðým…biri sesleniyordu sigarasýný yere atýp üstüne bastý: “Geliyorum efendim!” diyerek koþtu. Söylendi: “Ýþ bitmiyor bir türlü amk.”


Kýzlar ormanda küçük bir gölet buldular, temiz ve berraktý su, saatlerini orada geçirdiler. Sonra hava kararmaya baþladýðýnda.. vaktin nasýl geçtiðini anlayamamýþýz diyerek aceleyle toparlandýlar, aslýnda ateþ yakýp bir süre daha burada kalacaklardý, buradan çok keyif almýþlardý.
Ýdris veranda da telaþla kýzlarýn gelmesini bekliyordu, kýzlar görününce içi rahat etti, kýzlarýn yüzünde coþkulu, parlak ve mutlu ifadeye sevinmiþ, onlarý buraya getirmekle çok iyi ettiðini anladý, sürekli iþ için ülke içinde seyahatler yapardý aracýyla, yurt dýþý, ailesiyle beraber geçirdiði zamanlar çok sýnýrlýydý, robotlaþan hayatýna canlýlýk girmiþti, ailenin can çekiþen birlik ruhunun canlandýðýný, parladýðýný hissediyordu, herkes halinden memnundu. Erdoðan da þeftali bahçesinde þeftali toplamýþtý, bir iþe yaramasý ne güzeldi.
“Burasý çok eðlenceli baba!” dedi Nur, gölette geçirdiði anlardan söz ediyordu, yüzme havuzunda yüzmeye hiç benzemiyor.

Ýdris eski günleri hatýrladý. Üniversite ilk yýlý bitmiþti, çiftlikte iþlere yardým ediyordu, tarlada çalýþýyordu, iþ yaparken köyden 14 yaþýnda bir kýzla dostluk kurumuþtu, fakir kýz gündelikçiydi tarlada, kýz güzeldi, sarý saçlarý bir baþkaydý, mavi gözleri inanýlmaz tatlý bir ýþýk saçardý. Ýdris onunla vakit geçirmekten büyük haz alýrdý, akþam olurken kýzý alýp yürüyüþ yapýyordu çevrede, onunla sohbete doyum olmuyordu, fakir kýz zekiydi, okumak istemiþ okuyamamýþtý, babasý þehirde tutunamayýnca köye gelmiþti baba evine, Ýdris onun durumunu ailesine anlatmayý düþünüyordu, ailesi onu okutabilirdi, büyük ihtimal yaparlardý bunu.

Bir akþam Özlem çiftliðe gelip Ýdris’i sordu, Ýdris o gün kasabadaki dostlarýný görmeye inmiþti, içmeye. Ýdris’in annesi ve babasý verandada oturup çay içiyorlarmýþ, kýz Ýdris abi nerde diye sorunca, anne, ondan uzak dursan iyi edersin demiþ, kendine göre birini bul.
Sandýðýn gibi deðil; biz dostuz.
Uzak dur yeter. Kaybol bir daha gözüm görmesin seni.
Aman be. Oðlunu yemedik ki.
Hayriye çok aðýr konuþmuþ.
Bir tartýþma alevlenmiþ. Kýzý kovmuþ, kýz aðlayarak gitmiþ.
Bu olaydan sonra kýz Ýdris in yüzüne bakmadý. Bunu Ýdris e babasý anlattý ve o gün Ýdris annesini defterden sildi. Birkaç gün sonra evi terk etti.
Bu olay Ýdris in içinde yaðmur gibi yaðýp durdu yýllarca,
Sonra anne; eve gelmezsen para yollamam dedi, yollamadý, evlatlýktan reddederim dedi, bir þey yapmadý, Ýdris ailesinden kimseyle görüþmedi, para yüzü de görmedi, baþýnýn çaresine baktý.
“Eve gelmezsen seni mirasýmdan men ederim, hayat boyu sürünürsün.”
Anne ona ulaþmayý istedi ama reddedilmekten korktu, oðlunun kendi gücüyle var olabildiðini görünce de onu kendi haline býraktý.

O gece öðrendi, Ýdris e e posta atan annesi deðildi, kadir amcasýnýn torunuydu, Kadir toruna demiþ ve torun internette araþtýrýp bulmuþ þirketin adresini.
“Kadir amca, çok kýzgýným sana. Neden yaptýn böyle bir þeyi. Bunu annemin yapmasý yüreðimi ferahlatýrdý.”
Kadir güldü: “Ne bileyim, düzene sokayým dedim iþleri.”
“Köpeðin vardý çok sevdiðin, nasýl þimdi?”
“Öldü yýllar önce.”
“Oðlun ne yapýyor?”
“Doktor oldu.”
“Vay be! Doktor, ha. Onunla oyun oynarken hep doktor olacaðýný söylerdi zaten.”
“Çok zaman geçti.”
“Neden gelmedin ki?”
“Biliyorsun durumu.”
“Her kötü durumun sýðýnýlacak iyi bir tarafý vardýr. Köpeðimi severdin, onu bahane edip gelebilirdin.”
“Ne diyeyim. Ýnsanýn kafasý atýnca bakamýyor iyi taraflara.”
“Çok bekledim seni. Bana deðer vermiyor muydun?”
“Verirdim ya.” dedi gülerek.
“Ama ne derdin? Sen babam kadar deðerlisin, seni çok seviyorum. Ayrý kalamayýz. Ne sözler savururdun bize geldiðinde. Küçükken ve lise sýralarýnda.”
Ýdris güldü, aptal gibi: “Ne yapayým olan oldu, küçükken saflýk hesapsýzcaydý, saçtýðýmýz iyilik güçlüydü, kötü þeyleri gözümüz görmezdi, görsek bile onlarý unutmamýz çok güçlüydü. Hayatý merkezinden kucaklardýk.”
“Annene kýrýldýn. Basýp gittin. Peki. Kaç insaný kýrdýn; baban, ben ve diðerleri. Buralar, sevdiðin her þey… Benim ve onlarýn suçu neydi?”
Bir anda gözleri doldu Ýdris’in: “Hep seni hatýrladým. Hiç unutmadým ki. Burasý da aklýmdan hiç çýkmadý ki. Sana çok þey borçluyum, çok þey öðrettin bana Kadir amca, mesela ata binmeyi.”

Ýdris, ilerdeki annesine baktý: “Bütün o mutsuzluklardan acýlardan ve kayýp yýllardan sen sorumlusun anne.”
Mutluymuþ gibi gülümseyip el salladý annesine, uzaktaki annesine.
“Berbat insan” diye mýrýldandý, “hayatýmdaki en kötü insan sensin.”

Hayriye hafifçe; ama çok uzaklara, çok derinlere deðen biçimde gülümsedi: O da el salladý gülümseyerek.
Bir þey geveledi aðzýnda.

Ne dedi acaba kadir amca diye sordu Ýdris
Ne bileyim, güzel düþün evlat, güzel düþün.

Ben gidip annemle konuþayým.
Güzel konuþ.
E tabi.
Ýdris annesiyle mutlu günleri hatýrlayarak ilerliyordu, aslýnda annesine çok kýrýlmasýna gerek yoktu; ama o an böyle hissetmiþti. Küçükken çiftlik çalýþanlarýný arkadan korkutmasý ve elleriyle gözleri kapatýp ses tonun deðiþtirip “bil bakalým kimim?” demesi gibi bir þey yapmak istiyordu annesine.
Ýdris büyüdüðünde bile annesinin yanýnda sevgiyle coþar çocuklaþýrdý, kendine engel olamazdý. Annesi ise onun hiçbir þakasýna gülmez, hep kýzardý, Ýdris’i de bu kýzmayý, annesinin yüzündeki ifadeyi severdi, o ifadeye aþýktý. Soðuk, güçlü ve ruhsuz gibi görünen her zaman ciddi bu kadýnda kýzgýnlýk yaratabilmek onu acayip çok þenlendirir ve kahkahalar atardý o anlar. “Þýmarýk çocuk,
yalak çocuk da hiç sevmezdim diye düþünürdü
Ýdris daha çok gülerdi o zaman. Tatsýz þakalarla annesinin ruhuyla oynamayý pek severdi her zaman.
“Anne, olan oldu, deþmeyelim ama keþfe o gün Nur’u kovmasaydýn kapýdan ya da benden mektupta benden özür dilesen ne iyi olurdu, o mektubu sen yazsan ne güzel olurdu.” Diye düþündü, annesinin yanýna gelince.

Hayriye gülümsedi: Artýk ortaya çýkabilirsin, orda mýsýn.
Buradayým dedi bir kadýn sesi, güldü.
Ýdris sesi tanýdý; ama çýkaramadý. Heyecanlandý, annesi bir sürpriz hazýrlamýþtý, neydi?
Aðacýn arkasýnda bir kadýn ortaya çýktý.
Ýdris kadýna dikmiþti gözlerini, karanlýktan usul usul yaklaþan kadýna.
Bu kadýn, yoksa bu kadýn…
Kadýn meleksi biçimde gülümsedi, Hayriye oðluna baktý, geçmeyen yarayý yok etme ümidiyle, kalp yarasý.
Sen gelince onu çaðýrayým dedim, yýllardýr görüþüyorum onunla. Geç oldu güç oldu ama sonunda istediðin oldu mu?

Ayýn aydýnlýðý Özlem’in yüzüne vuruyordu,
O an hepsinin hayatýna… Ýdris’in hayatýna altýn ve meleksi bir el deðdi sanki, Ýdris’in içinde yýllar yýlý büyüyen yara yok olma sancýsýyla bir çatýrdadý, bir çatýrdadý, Ýdris’in beyninde uðultular kopmaya baþladý.
Genç kadýn yüreðiyle bakýþýyla þunu dedi:
“Benim yüzümden annenle ayrý düþtün, içim kaldýrmadý. Tek suçlu benim, benim yüzümden acý çektin. Keþfe kapýnýza gelip seni sormasaydým, bunu yapmamam gerekirdi, cahildim, bilemedim.”
Ýdris ise þöyle düþündü “Hayýr hayýr, suçlu benim, abarttým. Çok zoruma gitti annemin sana yaptýðý, gitmemeliydim. Annedir, söyler…caný ne isterse söyler…
Hayriye þöyle ise þöyle düþünüyordu: Suçlu benim, aranýza girmemeliydim.
Hayriye ortadaydý, eski günlerden söz ediyordu, saðýnda kolunda girmiþti oðlu, solunda koluna girmiþti Özlem, kýzý gibi.
Usul usul konuþuyordu, ne güzel hava, çay içelim çay, bu havada çay içip sakin sakin eski günlerden konuþmaktan baþka güzel bir þey yapamayýz. Düþsel bir huzur ve mutluluk içindeydiler.

Masaya oturdular, Hayriye iþaret yaptý, zarife üç çay getirdi, o çýkan birkaç cümleden sonra ortam sessizdi, kimse bir þey demiyordu.

Ýdris özleme derin derin bakýyordu, onu kucaklamak istiyordu; ama bu baþka kadýndý. Birden nasýl eski samimiyet kurulsun ki?
Ýdris yere çevirdi gözlerini, otlara bakarken Özlem Ýdrise dikti gözlerini.
Özlem aya dikti gözlerini, Ýdris ona baktý.


Özlem yaþlanmýþ mý ne, hani nerde o parlak ýþýðý, evet, yaþlanmýþ, ne güzeldi eskiden. Dev bir hayal kýrýklýðý hissetti. Bakarken, konuþurken, hareket ederken büyük bir saflýk ve iyilik saçýyordu çevresine. Ama az sonra alýþtý onun yeni haline, küçük bir kýzken nasýl ýþýk saçýyorsa yine öyleydi, bunu gördüðüne pek sevindi.
Neler yaþamýþtý Özlem, onca yýlda? Neler olmuþtu hayatýnda?

Özlem de ona baktýðýnda çok farký biri görmüþtü, çok arkadaþ edinmiþti, neye yaramýþtý onlar? Kocaman bir hiç. Ama bazen bu hiçlikle tatmin olmak gerekiyordu, belki de hayatýmýn anlamý buydu, onun için. Baþkalarý için ne olur bilemezdi.
Her þey zordu hayatýnda; ama Ýdris içinde hep capcanlýydý. Çünkü kalbindeki varlýðý onu mutlu ediyordu, onu söküp atmayý hiç düþünmedi. Bir ara denedi; ama çok kötü oldu, kayboldu.

“Kalbimdeki seni asla çýkarmayý denemedim daha bu beni aþan bir þeydi.”
Hayriye, onu okutmuþtu, hemþire olmasýný saðlamýþtý.
Özlem bir adamla sevgiliydi, hamile kalmýþtý, çocuk babasýz büyümesin diye evlenmiþti, çok kýsa sürmüþtü evlilik. Sonra bir evlilik yapmýþtý, ondan da iki çocuðu olmuþtu, o evlilik de kýsa sürmüþtü.

“Bu sen misin Özlem, çok deðiþmiþsin, üzerinden yýllar deðil binlerce týr geçmiþ sanki.
Sen de öyle, tatlým, kocamýþsýn.

Seni görmek ne güzel özlem. O sakin ve kendisiyle mutlu olmasýný bilen küçük kýzý karþýmda görmek tarifsiz bir duygu?
Beni özledin mi
Deliler gibi. Kendimi bir þeylere verdim, çeþitli sanat dallarýyla ilgilendim. Sanat kaybolmamý engelledi, iþte asýl mesele öyle zamanlarda kaybolmamayý becerebilmek. Ýçimde acý birikmiþse onu dýþarý akýtmamý ve hayata baðlanmamý saðladý. Ýnsan bunu yapmayý becerdi mi hayattaki en büyük belalarla baþ edebilir, en büyük engelleri aþabilir, olmaz denenleri yapabilir, en büyük ve deðerli mücadeleleri verebilir. Ýçimizde kopan fýrtýnalarý baþka ne dizginleyebilir, içimizdeki vahþilikle nasýl baþ ederiz? Ýçimizdeki kötülüðü nasýl yeneriz?”
Bu bana iyi gelir diye sevdiðim kim varsa kalas çýktý,
Neyse ki ben düzgün bir kadýnla evlendim. Seni yýllarca düþünüp durdum, parça parça oldu içim. Sonra dedim kendime artýk üzülme, o orada bir yerde nefes alýp veriyor, canlý, gülüyor, üzülüyor, hayatýn kollarýnda akýp gidiyor. Bu düþünce beni çok ama çok mutlu etti. Acým bir anda kayboldu. Uçarcasýna hafifledi içim. Sensizlikle güreþilmiyor. Bir yaným hep eksik, bir yaným kara bir uçurumdu dibi görünmeyen. Þimdi hayatýn nasýl.
Berbat. Ama ne yapayým. Çocuklar var ama yalnýzým.
Kadýnlarýn yalnýzlýðý çok daha zor ve dehþetli acý vericidir. Bir kadýn yalnýzlýkla, acýsýyla baþ etmek için kaç bin takla atar haberin var mý? Buna eski kötü iliþkilerin kafada dönen hayaletlerini de eklersen eðer iþin içinden çýkamazsýn. Neler çektiðimi bilemezsin, annenin yardýmlarý olmasý bitiktim, tabi bunlardan hiç haberin yok.












Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn korku romaný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Köylü Kýz Kezban
Ýyi Kýzlar Aþýk Olur 6
Köylü Kýz Kezban 2
Ýyi Kýzlar Aþýk Olur 3
Köylü Kýz Kezban 3
Köylü Kýz Kezban 4
Üç Kýz ve Ben

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Murat, Mevlüt, Muzaffer ve Ýsa
Silikon Kadýn
Kurtlar ve Ýnsanlar
Silikon Kadýn 2
Kurtlar ve Ýnsanlar 6
Kurtlar ve Ýnsanlar 2
Kurtlar ve Ýnsanlar 5
Kurtlar ve Ýnsanlar 3
Kurtlar ve Ýnsanlar 4

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Göðsümde Ateþ Böceði Gibi Parlayacak [Þiir]
Bir Kadýnýn Geliþim Süreci [Þiir]
Þimdi Yak Bir Sigara [Þiir]
Bir Kedi Bir Fikir Meme [Þiir]
Kapý Açan, Cebrail [Þiir]
Hayraný Olduðum Tek Þey [Þiir]
Seni Mutlu Edeceðim [Þiir]
Birds And Girls [Þiir]
S. Kiþmek ve Hayaletli Evler [Þiir]
Onun Sýrtýný Hayal Ediyorum [Þiir]


Ýsa Kantarcý kimdir?

yazar

Etkilendiði Yazarlar:
jack london


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.