..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İçine koyabileceğin bir karanlığın olmadan, bir ışığın olamaz. -Arlo Guthrie
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Nazmi Ünar




9 Kasım 2001
Kemal'in Hikayesi  
Nazmi Ünar
Her mutluluk muhakkak bölünecek mi? Seven bir adamın, aldatılmışlık dolu, yorgun , sancılı yüreğinin hikayesi... Gerçekler hiç de onun düşündüğü gibi değildi...


:CJIH:
Geçmişine dönmek istemiyordu Kemal. İşsiz olmanın acı yanından çok, özgür tarafını yaşamak istiyordu. Bir de Ceren ile olan sorunları aklına geldikçe üstüne bir ağırlık çöküyordu. Yine bütün sorunlar üst üste gelmişti. "Sanki hayatımda her şey durgun denizdeki, demir atmış bir gemi gibi sakin de, bir de Ceren sorunu ortaya çıktı." diye söyleniyordu Kemal. "Nerden çıktı ki bu bebek meselesi?" Yoğunlaşacağını tahmin bile etmediği düşünceler, şu anda onu alıp götürmüştü. Hiç geçmediği sokaklardan geçiyor, düşünceler ; gittiği uzun mesafeleri kısaltıyordu. Kemal, o kadar yoğundu ki düşüncelerle boğuşmaktan, ne gittiği yere ne de yabancı gözlere dikkat ediyordu. Sinirlenmek ile çaresizlik arasında gidip geliyordu. Tüm bilincini bunun çözümüne odaklamaya çalışıyordu.

Gündüz yavaş yavaş perdelerini kapamaya başlamıştı. Uzun bir yürüyüşün sonunda ayakları onu, Ceren' in evine getirebilmişti. Apartmandan içeri girdiğinde, Ceren' in tenine sinmiş o tuzlu kokuyu hissetti ve bu da içine tarif edilemez bir huzur verdi. Bu anlık gevşemeyle kapıyı çaldı ve Ceren, Kemal'in en sevdiği gecelikle karşısındaydı. Sarı saçları, o pembe geceliği adeta bir pelerin gibi örtmüş, kısık gözleri ise ışıl ışıl parlamakta idi. Kısa boyuna rağmen, ufak bir zıplamayla sarılıverdi Kemal'in boynuna. "Tanrım ne kadar da güzel" diye düşünüyordu Kemal, onu öperken. Sıcak bir karşılamadan sonra, beraber içeri geçtiler. Her zamanki gibi eve loş bir ışık hakimdi ve odayı mistik bir şekilde aydınlatmaktaydı. Kısa ve sıcak bir konuşmadan sonra, Ceren meraklı bakışlarla süzdüğü Kemal'e :

- Bir haftadır görüşemiyoruz tatlım. Ne aradın, ne sordun. Nerelerdeydin, çok merak ettim seni, dedi.

- İşten ayrıldım güzelim. Her zamanki gibi yaptığım iş, onların işine gelmedi. Bu dört, beş günlük zamanda sadece oturdum ve düşündüm.

- Ne hakkında, bizim hakkımızda mı?

- Aslına bakmak gerekirse : biz, sen, geleceğim, geçmişim, yapabileceklerim vb. hakkında, kısacası kendim hakkında, duyarlılığım kadarıyla, yoğun izlenimlerim oldu.

Kemal sözlerine devam ederken, Ceren'in bakışlarındaki değişimi fark etti. Sanki, nefret dolu bakıyordu. Ama Ceren, hiç öyle davranmıyordu. Yanıldığını düşündü. Neden üç senedir hayatını paylaştığı bir insan, öyle baksın ki. Aslında O' da, Ceren için pek sağlıklı düşünmüyordu. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Yine de sıcak görünmeye çalışıyordu. Kemal, bir taraftan düşüncelerini açarken, bir taraftan da üç senelik ilişkisinde nasıl böyle bir hata yaptığını düşünüyordu. Evet, Ceren hamileydi ve bu Kemal' in içinde büyük bir suçluluk duygusu uyandırıyordu. Vicdanı sarmıştı Kemal'i , sessiz ve derinden.

- Bir şeyler içmek ister misin?, dedi Ceren mutfağa doğru ilerlerken.

Ve Kemal her zamanki gibi şekersiz bir kahve istedi. Ceren mutfağa girdiğinde, bir ailenin parçasıymış ve bu hayatı yaşıyormuş gibi hissetti. Oysa ki her şey aynıydı ve bu bebek doğarsa Kemal ile evleneceğinin de farkındaydı. Bir an nefes almakta zorlandı. Bunu istemiyordu ve bu da Kemal' den nefret etmesine yetiyordu. Ceren bu düşünceler içerisinde yuvarlanırken, kahvenin taşmasıyla, kendini tekrar mutfakta buldu. Kahvenin dayanılmaz kokusu çoktan Kemal' e ulaşmıştı ve daha sonra da Ceren.

Kahvelerini içip beraber olduktan sonra, Kemal bir sigara yaktı. Sanki her şey çırılçıplaktı ve bir anda hararetli bir konuşmaya daldılar. Konu ; bebekti.


- Bu bebek konusuna en kısa zamanda bir çözüm bulmalıyız Ceren.

- Sonunda konuyu açmak aklına geldi ha. Zannedersem, sen de bu bebeği en az benim kadar istemiyorsun.

Bu sözler, Kemal' i bir an olsun rahatlatmıştı. En azından Ceren' in de bebeği istemediğini anladı. Bu anlık mutluluğun sarhoşluğu ile katı tavrından vazgeçen Kemal :

- Halil' in bir tanıdığı varmış tatlım. Emekli bir doktor. Fakat, diğerlerine göre daha ucuz. Güvenilir bir şekilde kürtaj yapıyormuş. Ben de bu akşam onunla bu konuyu konuşacaktım.

- Benim fikrimi bile sormadan Halil ile bu konuyu konuşmak için buluşacaktın demek.

- Senin de bu bebeği istemediğini tahmin ediyorum tatlım. Senin yaşam tarzına çok ters.

- Peki güvenilir bir yer miymiş?

- Tam olarak bilmiyorum ama bu akşam gerekli bilgileri alacağım.

- Bildiğin kadarıyla...??

- Sadece emekli bir doktor olduğunu ve bu işi evinde yaptığını biliyorum..

- Neden şu anda doktorluk hayatına devam eden birisine gitmiyoruz?

- Onlar bu işi çok paraya yapıyorlar biliyorsun ve aynı zamanda bizim o parayı bulmamız da çok zor.

Bu cümlelerden sonra, içindeki korkuya hakim olamayan Ceren, ağlamaya başladı. Yatağa, Kemal' in yanına uzandı ve bir sigara yaktı. Kemal, Ceren' e ne dokunuyor, ne de bakıyordu. Sadece boş tavanla birleştirmişti gözlerini. Ceren, çok yalnız ve çaresiz olduğunu, o an anladı.

- En kısa zamanda bu çocuktan kurtulmak istiyorum Kemal. Ve lütfen, artık gitsen iyi olacak.

Kemal, hiçbir şey söylemeden giyindi, sigarasını söndürdü, Ceren'in alnına küçük bir öpücük kondurdu ve ağır adımlarla evi terk etti.

Sokak kapısından çıktığında, parayı nasıl bulacağını düşünür oldu. İşten daha yeni atılmıştı ve bir daha oraya geri dönemezdi. O sırada, Ceren de pencereden Kemal' e bakıyor ve gözyaşlarına hakim olamıyordu. Her saniye ondan daha çok nefret etmeye başlamıştı. Kaderinin, kendi elinden alındığını düşünüyordu. Kemal'i, gözbebeklerinde siyah bir gölge olana kadar izledi ve günün de yorgunluğuyla kendini yatağa attı.

Düşünceli bir yürüyüşten sonra, sonunda Kasteryon Bar' a ulaşabilmişti Kemal. Kadıköy' ün sessiz sesi olan, underground bir mekandı burası. İçeride rahatsız edici bir müzik, eşlik ediyordu Kemal'e. Ve iki biralık zaman içerisinde Halil' i görür oldu. Paytak yürüyüşüyle içeri giren Halil, herkese selam vermekten yaklaşık beş dakikada varabildi Kemal'in yanına. Halil, görünüşü ile yaşam tarzı birbirine tezat olan kişiliklerden biriydi. Giyinişine çok önem veren, konuşmasında kibarlığı asla elden bırakmayan, kısacası fiziksel görünüşüne dikkat eden bir insandı. Dışarıdan gören birisi onu, bir şirkettin müdürü zannederdi. Ve o da böyle görünmekten çok hoşlanırdı. Oysa Halil ; bir hırsızdı...

- Selam Halil, nerelerdesin ya, uzun süredir görüşemiyoruz seninle.

- İş hayatı, bu aralar çok yoğun, Kemalciğim.

- Tahmin edebiliyorum. Lafı çok uzatmayacağım Halil. Bana acil para gerekiyor ve malum durumu biliyorsun. Ceren' i bahsettiğin doktora götürmek zorundayım.

- Harun Bey mi, evet benim şu ana kadar tanıdığım en iyi doktorlardan biridir. Adam sanki işini bırakmamış gibi, para kazanmaya devam ediyor. Garanti altında tuttuğu, yani eskiden kalma bir garantisi olan bu işi bıraktıktan sonra, hayatını iyi bir biçimde sürdürebilmek için, gördüğüm kadarıyla paraya daha da önem veren bir kişilik olmuş. Sonuçta yine de sana tavsiye edebileceğim yegane kişidir o. Neyse, bunların dışında sana söylemek istediğim bir şey daha var. Bunu çok uzun süredir düşünüyorum Kemal. Açık söyleyeceğim.Sana şu aralar, borç verebilme durumum yok. Birincisi bu. İkincisi ise buraya, sana bir çözüm sunmaya geldim.

Üzüntü ve çaresizlik, hücum ediyordu Kemal'e. Fakat Halil, ona bir çözümle gelmişti ve bu da hiç yoktan iyiydi. Bir an umutlandı, ama bir hırsızın verebileceği çözüm nasıl olabilirdi ki. Karmaşa yaşıyordu. Ama Halil onun dostuydu ve hiçbir zaman ona önyargı ile yaklaşmamıştı. Bir an kızdı kendisine.

- Çözüm mü? Nasıl bir çözüm?

- Dostum, bu parayı kazanmak için benimle bir iki işe çık ve sonra rahata er.

- Nasıl olur ki, boş ver Halil. Bunlar benim işim değil.

- Dinle bak, bazen insan öyle durumlara düşer ki, sevip sevmemesi önemli değil, yapmak zorunda olmadığı şeyleri, yapmak zorunda kalır. Ve şu anda senin durumun da öyle. Alınması gereken bir bebek var. Kim ne derse desin, bu senin hatan. Ve bunu temizlemek için, istemediğin bir çözüm çıksa da karşına kabul etmelisin. Benim sana sunabileceğim çözüm budur.

- Bu işin herhangi bir eğitimi filan yok mu. Nasıl yapacağım, becerebilir miyim ki.

- İşin eğitimini, işin içinde öğreneceksin. İlk hırsızlığını beraber yapacağız. Ve zamanla daha iyi olacaksın.

- Bu işte benim için zaman olmayacak Halil. En başta sana bunu söyleyeyim. Bana gerekli olan parayı elde ettikten sonra, bu olaylar , benim tarih sayfamdan silinecek

- Anlaştık o zaman.

- Denenebilir.

- Şerefe. Yeni yaşama.

- Şerefe...

Çaresizlik, Kemal'in kişiliğini yavaş yavaş etkilemeye başlamıştı. Belki de hayalini bile kurmadığı bir hayatın içerisine giriyordu. Verdiği karardan pişman değildi. Bir sorun vardı ve her zaman ki gibi temizleyeceğim dediği bir işi temizlemeliydi. Bu yolu da onun için seçmişti.

Uzun bir gece olmuştu Kemal için. Yapabilecekleri ve yapacakları arasında çelişkiler yaşıyordu. Yarın akşam Kasteryon Bar' da, Halil ile buluşacak ve ilk işine çıkacaktı. Düşünceliydi. Belki de şanslı olur ve iyi para kazanırdı. Bir daha da bu işi yapmak zorunda kalmazdı. Üzerinde garip bir heyecan vardı, elleri ve ayakları boşalmış gibi hissediyordu. "Sevdiğim kadın için bunu yapmalıyım. Onu hala seviyor muyum acaba yoksa bunu bir görev gibi mi yapacağım?" diye düşünüyordu Kemal. Yine o uzun ve kasvetli dar sokaklardan geçerek, küçük apartman dairesine geldi. Kafasındakiler, onu bir türlü uyutmuyordu. Fakat günün verdiği yorucu his, onun uyumasına yardım etmişti bile.

*****
- Görüşürüz hayatım. Kendine çok iyi bak, iki gün sonra sana tekrar uğrayacağım, aynı saatte. Seni seviyorum.

- Ben de seni seviyorum, Cenk.

Bu gece hem Kemal, hem de Ceren için zor bir geceydi. Kemal uyurken, Ceren düşünceli düşünceli geceyi yenmeye çalışıyordu.

- Bazen kendimden nefret ediyorum. Ama, bunu bir türlü engelleyemiyorum. İki insan. Cenk ve Kemal. İkisini de çok seviyorum. Ama bir seçim yapma riskini, hiçbir zaman aklıma getirmek dahi istemiyorum. Acaba Kemal ne yapardı, gerçekleri bir bilse veya Cenk. Cenk' ten hamileyim, fakat o bunu bilmiyor. Ona söylersem beni terk eder. Bunun bilincindeyim ve bu sır benimle yok olmalı. Onu kaybetmeyi asla göze alamam. Sonuçta o, kariyer sahibi, zengin bir insan. Ya Kemal. Onunla da bir ilişkim var ve kendisinin baba olacağını düşünüyor. Bunu temizlemek için elinden geleni yapacaktır. Kahretsin , artık düşünmek istemiyorum, sadece uyumak, kendimi bir an olsun stresten uzak ve rahat hissetmek istiyorum. Korkuyorum , ya bir gün seçim yapmam gerekirse. İkisi de benim için çok şeyden fedakarlık ettiler. Ama yaşam benim ve bu elimden gitmemeli, gitmeyecek. Ben özgür bir insanım ve değerlendirmem gereken bir insansa, bunu özgürlüğüm için yapmalıyım.

Ceren, üşümemek için bir battaniye aldı. İçindeki suçluluk duygusunu atabilmek için, düşüncelerden kaçmaya karar verdi ve o da gecenin esiri olarak uykuya daldı. Vicdanını rahat ettirmek için verdiği çaba, iki insana gösterdiği çabadan daha azdı. Bunun bilincinde olmasına karşın, artık beklemekten başka hiçbir seçeneğinin de olmadığının da farkındaydı.


Bir gece sonra...

Halil ile Kemal konuşmaktadır.

- Bak görüyor musun, dolunaya daha yakınız dünden. Heyecanlı değilsin umarım?, dedi Halil.

- Kim, ben mi? Aslına bakmak gerekirse biraz heyecanlıyım ama bunun üstesinden geleceğime inanıyorum.

- Bizim işimizde öğrenilmesi gereken ilk kural : Mekan seçimi. Beni diğerlerinden ayıran en önemli unsurlardan biri ise ; gireceğim evi çok önceden seçmemdir. Şimdi, şu karşıda görmüş olduğun ışığı yanan daireye bak.

- Hangisi?

- Üçüncü kattaki. Orasının ışığı birazdan sönecek çünkü ev sahibesi Meltem Hanımın, yetişmesi gereken bir kokteyli var.

Halil, işinde çok disiplinli ve profesyoneldi. Gireceği evi ve sahibini günler öncesinden takibe alır ve bu insanların evine girmek için uzun uzun planlar yapardı.

- Bütün bunları nerden biliyorsun Halil?

- Bunlar bizim işin ayrıntıları. Daha neler biliyorum, bir bilsen. Oradan neler alacağımıza kadar, her şeyi planladım.

- Tamam, kadının evini, kimin nesi olduğunu öğrenmenden ziyade, neleri alacağını, onların nerede olduklarını nasıl bilebiliyorsun?

- Çok kolay. Üç gün önce, Meltem Hanım' ın evine yeni halılar döşendi ve ben de o halıları döşeyen insanlardan biriydim. Sonuç olarak bütün evi gezdim ve değerli eşyaların konabileceği yerleri kafamda işaretledim. Son olarak, gidip onları almak kalıyor bize.

Halil, çok zeki bir insandı. Ve dahiliğini bu işte kullanabilmesi, onun ne kadar zeki bir insan olduğunun kanıtı gibiydi.

- İşte ışık söndü. Kahramanımız çıkıyor. Birazdan iş zamanı.

Meltem Hanım, sanki bir acelesi varmış gibi, çok hızlı ve seri bir şekilde, evden kendini attı. Güzel arabasına binip hızla uzaklaştı. Daha on beş dakika geçmemişti. Halil ve Kemal eve çoktan girmişlerdi bile. Halil nedense heyecanlıymışçasına, hızlı hareket ediyordu.

- Halil, oğlum niye bu kadar acelecisin. Sen benden daha heyecanlı gözüküyorsun.

- Şşt. Sessiz ol. Evin sahibi birazdan gelecek de ondan böyle alelacele hareket ediyorum.

- Nasıl yani? Nerden biliyorsun kadının geleceğini.

- Sonra anlatırım. İşte buradalar. Güzel altınlar. Özenle işlenmiş ve parlak. Tarihler boyunca insanların uğruna savaşlar verdiği değerli taşlar. Artık hepsi bizim.

Halil ile Kemal, bir ev için fazla olan bu altınları bir çırpıda aldılar ve kendilerini dışarı attılar. İşlem, yaklaşık olarak yirmi beş dakikada tamamlanmıştı. Ama Halil, yan taraftaki ağaçlıklara saklanmış ve Kemal' in ısrarına rağmen bir türlü gitmek istemiyordu.

- Halil, neyin var. Çabuk ol, kaçalım. Gitmemiz lazım. Yakalanma riskini taşıyoruz bu ağaçların arasında.

- Şimdilik hiç bir yere gitmiyoruz. Sana göstermem gereken bir şey var.

Meltem Hanım, Halil' in sözlerinin bitmesine mahal vermeden, sokağın önünde belirdi. Kadın oldukça sinirli gözüküyordu. Arabasını yamuk bir şekilde park ettikten sonra, sert bir şekilde kapıyı çekti ve hızlı adımlarla evine doğru yol aldı. Halil, sinir bozucu ve yüksek bir sesle gülüyor, gür sesiyle kadınla dalga geçiyordu. Kemal olaydan hiçbir şey anlamamıştı. Fakat büyük bir korkuya kapılmanın vermiş olduğu heyecandan olsa gerek, bir an evvel buradan kaçmak istiyordu. Sonra Halil, bir anda duruverdi. Kemal' e yaklaştı.

- Sence kadın neden çok sinirli, tahmin et bakalım.

- Halil, hiçbir şeyi tahmin etmek istemiyorum. Açıkçası umurumda da değil. En kısa zamanda buradan gitmek istiyorum. Birazdan polisler gelirse hiç şaşma. Paçayı kaptıracağız, hadi, gidelim.

- Bir soru sordum Kemal, cevap versen ölür müsün?

- Bilmiyorum. Neden sinirliymiş?

Halil, yüzündeki gülümseme gitmeden sözlerine devam ediyordu :

- Çünkü, onun akşam gittiği kokteyl var ya.

- Ee...

- Aslında öyle bir kokteyl yoktu. Onu ben yarattım ve bir davetiyeye bastırıp, onu olmayan bir kokteyle çağırdım. Üstüne üstlük, bir de evini soyduk.

- Aman yarabbim. Herhalde çok sinirlenmiştir.

- Herhaldesi mi var. Görmedin mi, rengi mora dönmüştü. Neyse artık gitme vaktidir. Yavaş yavaş tabanları yağlayalım.

Halil' in bu korkutucu zekası, Kemal'i şaşırtmıştı. Gerçekten farklı bir insandı Halil ve o günden sonra inanılmaz bir saygı kazanmıştı Kemal' den. Artık bir hayranı vardı.

*****
Bir gün sonra Halil ve Kemal, altınları bozdurmak üzere Kasteryon barda buluştular. İki bira içtikten sonra, kuyumcuya doğru yol aldılar. Yarım saat yürüdükten sonra, altını nakite çevirecek olan dükkana ulaşmışlardı. Kuyumcudan çıktıklarında ikisi de çocuklar gibi mutlu görünüyorlardı.

- İşte bu senin paran Kemal.

- Bu para gerçekten de çok fazla. Herhalde çocuğu aldırmak için yeterli bir paradır bu.

- Dalga mı geçiyorsun sen, bununla iki tane bile aldırabilirsin. Yarın buluşuruz ve gerekeni yaparız. Tamam mı?

- Tamam Halil. Her şey için çok teşekkür ederim. Bunu asla unutmayacağım.

- Teşekkür edilecek bir şey yok. Kendi emeğinle kazandın o parayı. Görüşürüz, ben yarın ararım seni.

- Kendine iyi bak Halil. Görüşürüz.

Artık Kemal' in, parası vardı. Vicdanı biraz rahatsızdı ama içinde bulunduğu gereklilik, bunu unutturmaya yetiyordu. Mutluluğuyla beraber sevgilisinin evine geldi. Elindeki para ona inanılmaz bir güven kazandırmıştı. Bu para küçümsenmeyecek kadar fazlaydı. Kemal, yaptığı işten ve kazandığı paradan garip bir zevk almıştı. Bir şeyleri başarmanın mutluluğundandı belki de. Bu mutluluk, yüzüne yansıyordu. Ceren' e olanlardan bahsetmemişti. Sadece parayı bulduğunu ve artık her şeyin güzel olacağını söylüyordu. Ceren de, bu mutluluğa ortak oldu. Sonuçta, vücudunda istemeden taşıdığı bir candan kurtulacaktı. Kemal, o akşamı Ceren' de geçirdi. Çok mutlu ve romantik bir akşam geçirdiler. İkisi de uzun süredir uyumadıkları kadar rahat bir şekilde uyudular. Yarın, ikisinin de hayatında yeni bir dönem başlıyordu.

Bir gün sonra...

Artık vakit gelmişti. İyi bir uykudan ve güzel bir kahvaltıdan sonra Kemal ve Ceren, Halil' le buluşmak üzere yola çıktılar. Halil' in biraz geç kalmasıyla birlikte, sonunda buluşabilmişlerdi. Hiç vakit kaybetmeden, yürümeye başladılar.

- Ceren, heyecanlı mısın? , dedi Halil.

- Sakin olabilmek her halde imkansızdır şu an. Hem içimdeki varlığı kaybetmenin üzüntüsü, hem de bu kayıpla birlikte kazanacağım özgürlüğümün mutluluğunu taşıyorum. Halil, gideceğimiz yer güvenilir değil mi?

- Hiç bir can alan yer güvenilir olamaz ama senin için en iyisi olacaktır. Bu adam profesyonel.

- Nasıl olursa olsun istenilen gerçekleşmeli, dedi Kemal.

- Haklısın dostum, istenilen gerçekleşecek. İşte geliyoruz, şu ileride gördüğünüz ev ona ait.

Kemal derin bir nefes aldı, Belki de Ceren' den daha heyecanlıydı. En azından öyle görünüyordu.

- Umarım çabuk ve zararsız bir şekilde atlatabiliriz bu günü.

- Atlatacağız hayatım, dedi Ceren.

Sonunda gelebilmişlerdi. Kapının önünde, beyaz üzerine kırmızı renkte bir yazı ile doktorun adı yazıyordu : " Doktor Harun ÖZLÜ" . Kırmızı renk Kemal'in midesini bulandırmıştı. Daha odaya girmeden kendini kötü hissetmişti bile. Zaten hiç giremezdi, hastaneye ya da muayenehaneye. Tansiyonu düşer, bayılacak gibi olurdu. Bunun üzerine, Halil ve Ceren muayenehaneye girdiler. Kemal dışarıda beklemek istediğini söyledi. Kafasını kaldırdı, doktorun isminin yazdığı tabelaya bir daha baktı. Bastırılmış kırmızı renkle yazılmış isim, ona çok vahşi geldi. İsmin, bir an, kandan yazılmış olabileceğini düşündü. Ne kadar da kan rengiydi o renk. Bu düşünülmek istenmeyen düşüncelerden, Halil' in kapıyı açmasıyla kurtuldu.

- Doktor bey şu anda, Ceren' i muayene ediyor. Herhalde birazdan kürtaja başlar. Sen iyi misin Kemal ? İstersen gel söyle pencerenin kenarına. Temiz hava sana iyi gelir.

- Geliyorum. İçimde çok garip bir his var Halil. Ya kötü bir şey olursa. Bunu düşünmek bile istemiyorum ama aklımdan da atamıyorum.

- Sen merak etme. Adam işinin piri. Birazdan olay biter. Bu arada yarın iş var, unutmadan söyleyeyim dedim.

- Ne işi?

- Ne işi olabilir sence.

- Ben bıraktım o işleri Halil, üzgünüm.

- Üzülmek filan yok, hatırım için. Yarın son bir iş yapalım seninle. Çok iyi bir ikili olduğumuzu düşünüyorum. Hem yarın ki iş, tek başıma yapabileceğim tarzdan değil. Yani, aynı zamanda yardımına ihtiyacım var demek istiyorum.

- Hayır, ben istemiyorum.

- Ben de Ceren' le konuşuyordum Doktorun yanındayken. Galiba senin parayı nereden bulduğunu bilmiyor.

- Önemli değil ki. Hem sen ne hakla bizim ilişkimize karışıyorsun.

- Kalbimi kırıyorsun ama Kemal. Sana sadece bir kere daha diyorum. Son, söz veriyorum. Bunun için dostluğumuzu mu böleceğiz.

- Bilemiyorum Halil. Zaten stresli olduğum bir anda beni daha çok strese sokma lütfen. Düşünmeliyim.

- Oğlum bunun düşünülecek bir yanı yok ki. Ya evet diyeceksin ya da hayır.

Kemal, ikilem yaşıyordu. Eğer hayır derse, paranın nerden geldiğine dair Ceren' e bilgi gidebilirdi. Bu bir riskti. Ama evet derse başlı başına bir risk alacağının da farkındaydı. Kısa bir düşünme faslının ardından Halil' e döndü.

- Gerçekten son mu?

- Evet Kemal, gerçekten son olacak. Bu işin dostluğumuzu etkilemesini istemiyorum. Yardımına ihtiyacım olduğu için söylüyorum. Bana yadım edecek misin dostum?

Halil, Kemal' e hem para konusunda, hem de bu doktoru bulma konusunda yardım etmişti. Ve Kemal, ona bir borcunun olduğunu düşünüyordu. Bunu ödemesi gerekiyordu. Nasıl olacağı önemli değildi. O bir kurbandı ve yapılması gerekeni, yapacaktı.

- Evet Halil. Sana yardım edeceğim.

Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra, Ceren yorgun ve gülmeye çalışan bir yüzle odadan çıktı. Vücudu çökmüş olmasına rağmen, kaybedilen bir kazancın mutluluğu vardı. Kemal, ona bakınca bir parçasını kaybettiğini anladı. Ona aklına gelen bütün sevgi sözcüklerini söyleyerek, ölümhaneyi terk ettiler. Bir süre sonra Halil de ayrıldı yanlarından. Sadece ikisi kalmıştı. Bir taksiye atlayıp Ceren' e gittiler. Kemal, Ceren' i yatağına itinayla yatırdı ve akşama kadar yanından bir an olsun ayrılmadı.

- Halil ile buluşmam gerek canım. İzninle, çıkmak zorundayım. Ama eğer, sen dersen ki kal, memnuniyetle kalırım.

- Yok tatlım, sen git. Keyfine bak, beni merak etme. Yatakta olabilirim ama kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.

- Sen bilirsin güzelim, ben kaçtım. Görüşürüz, seni seviyorum.

- Ben de seni seviyorum canım.

Kemal, hafiflemiş bir şekilde caddeleri geçiyordu. Kendini kuş kadar hafif hissediyordu. Üstünden ağır bir yük kalkmıştı. Şimdi bitirmesi gereken işi de bitirip hayatını düzene koymanın hayallerini kuruyordu. Kısa bir süre içerisinde, rahatsız müziğin evi olan Kasteryon' a geldi ve peşinden de Halil.

- Çabuk ol Kemal, hiç vaktimiz yok. Zamanın bizi bitirmesine izin vermemeliyiz.

- Tamam, geldim.

Halil ile Kemal, acil olarak bardan çıktılar ve önlerine ilk gelen taksiye atlayıverdiler. Taksici, gideceği yerin Etiler olduğunu duyunca çocuklar gibi mutlu oldu. Yüzünde belli etmemeye çalıştığı sevinci, arabayı kullanışına yansıyordu. Kemal düşüncelere dalmıştı. Bu seferki farklıydı. Bir öncekinin yansıması değildi. Bu yüzden heyecandan da öte, bir sıkıntı vardı içinde. Bilinmezlik oyunu, onu seçmişti ve sonuna kadar da Kemal'in yanında olmaya karalıydı. Kemal bunları düşünürken Halil, soyacağı yeri, üstü kapalı bir dille anlatmaya çalışıyordu.

- Bu sefer buluşacağımız insan, Cenk Bey. Onunla buluşma yerine geç kalırsak, işten oluruz. Birader, biraz daha hızlı gidemez misin?

- Saat kaça kadar görüşecekmişiz peki, Cenk Bey ile?

- Yaklaşık olarak bir saat sürecek ve iyi para alacağımızı düşünüyorum. Bir anda aradan çıkan bir iş bu. Yani demek istediğim üzerinde pek fazla düşünülmemiş.

Garip ve üstü kapalı bir dille anlaşıyorlardı. Cümleleri, çabalarıyla birleştirmeye pek gerek kalmadan taksi istenilen yere gelmişti bile. Taksiden indiler. Halil, rahat ve daha kolay bir şekilde, hiç zorlanmaksızın konuşmaya başladı. Ödevini iyi yapmış bir öğrenci gibiydi.

- Şimdi, iyi dinle beni Kemal. Soyacağımız evin sahibi ünlü Cenk Karaoğul.

- Hiç duymadım böyle birisini.

- Neyse, dinle sen. Şu anda evinde kimse yok ama karısı gelebilir. Bu yüzden elimizi çabuk tutmalıyız. Daireye bu sefer kapıdan gireceğiz. Senden istediğim şu : Ev çok büyük. Sen yatak odasını temizlerken, ben de diğer odalara gireceğim. Anlaşıldı mı?

- Tamam Halil. Umarım başımıza bir şey gelmez.

- Sakin ol ve kendine inan, gerisi gelir.

- Peki.

- Başlıyoruz o zaman.

Eve doğru kısa bir yürüyüşten sonra, Halil dış kapıyı ve Cenk Beyin kapısını bir çırpıda açıverdi. Sanki onun için bir refleksmiş gibi yapıyordu bu hareketleri. Alışkanlıkları artık onun için özel değildi, sadece anlıktı. Oluyordu ve bitiyordu, hiçbir duygu ve düşünce olmaksızın. Nihayet eve girmişlerdi. Halil, çok hızlı hareket ediyordu. Kemal koşarak, yatak odasına girdi. Eldivenlerini taktı ve çekmeceleri karıştırmaya başladı. Bir süre karıştırdıktan sonra değerli eşyaların olduğu çekmeceyi buldu. Bir çırpıda hareket edecekti ki, karıştırdığı dolap ve çekmecelerin arasında bir resim buldu. Hayretler içerisindeydi. Gördüğü şey, onu şaşırtmıştı. Resmi kaptığı gibi evden dışarı çıktı. Halil ne olduğunu anlayamamıştı. Kemal' i hiç bu kadar sinirli görmemişti. O da şaşkınlığını gizleyemedi. Ama profesyonel bir şekilde işine devam etti. Kemal, nefessiz bir şekilde kendini önce evin dışına, sonra da sokaklara attı.Yağmur başlamıştı. Deli gibi koşuyor, gözyaşları, onun görmesini engellercesine dolduruyordu gözlerini. Biriken yaşlar, dünyayı flu gösteriyordu Kemal' e. Fakat resmin, dünyaya inat netliği aklından hiç çıkmıyordu. Koşabildiği kadar koştu, ne yapacağını bilmiyordu. Elindeki resim, bir anda hayatının aynası oluvermişti. Hızını alamadan bir taksiye atladı.

- Merhabalar abi, işi aldınız mı?

Şansa, yine aynı taksiye binmişti. Taksici gayet memnun bir tavırla Kemal'e döndü.

- Nereye gidiyoruz?

- Hemen geldiğimiz yere geri dönmeni istiyorum. Lütfen olabildiğince çabuk ol.

- Emredersiniz patron.

*****
Sevgili günlük,

Bütün hayatımı bir hiç uğruna harcamanın cezasını çekiyorum. Benim olduğunu düşündüğüm her şeyin, aslında bir illüstrasyon olduğunu anladım. İşte, gerçek acı. Evet, senin de tahmin edebileceğin gibi, o resim, sevgili diye nitelendirdiğim, sevdiğim, onun için hırsızlık bile yaptığım kadın ile asıl sevgilisi Cenk' in, beraber bir fotoğrafı. Neden bu kadar adaletsiz bir hayat var, bir türlü anlayamıyorum, belki de hiç öğrenemeyeceğim. Halil'e teşekkür etmem gerekir belki de. Eğer o akşam orada olmasaydım bunları göremeyecektim ve benim zannettiğim, yalancı bir hayat yaşayacaktım. Bütün yaşamımı, sevdiğim kadın o bebekten kurtulsun diye harcamam, nasıl olurda yanlış olabilir. Ne yaptım ki sevgisini başkasıyla paylaşıyor. Hem nasıl bir cüretle benim olmayan bir bebeği, benimmiş gibi yutturmaya çalışır. Ben üç senemi değil, bütün hayatımı harcamışım. O gün bebek alındığında bir parçamın öldüğünü hissetmiştim. Evet gerçekten bir parçam ölmüş. Adı Ceren. Artık sadece kaybedenleri oynuyorum. En azından dürüst bir şekilde. Özgürlüğü düşünen, onun için yaşayan bir insanın, böyle ikiyüzlü yaşayabilmesi beni hayretlerde bırakıyor. Eminim ki şu anda ondan daha özgürümdür. Vicdani olarak hiç bir acı çekmiyorum. Ama nereye gidersen git, vicdan senin peşini bırakmayacak Ceren .Hanım. Umarım rahat uyuyabiliyorsundur. İyi uykular, eğer uyuyabiliyorsan...

*****
Kemal Saygılı, bedeni mahpus ama vicdanı özgür. Şu anda Bayrampaşa cezaevinde L koğuşunda yatmaktadır. Suçu : hırsızlık...






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ayrılık Mektubu
Hiç Konuşmayacağım Bir Sevgili İstiyorum

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yüzleşme Bunalımı
Şehvet Düşkünü
Bir Hikaye Anlatayım Sana
Sedat Bey'in Acısı
Seri İlanlar
Karmaşa Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ben kalbinle, günbatımında olacağım... [Şiir]
Seni Seviyorum [Şiir]
Umut [Şiir]
Birgün Yollarımız Ayrılırsa [Şiir]
Gittiğin Günden Beri [Şiir]
Sensin Benim İçimdeki Başak Tanesi [Şiir]
Geri Ver [Şiir]
Ne Fark Eder ki [Şiir]
Hiçbir Şey [Şiir]
Garip [Şiir]


Nazmi Ünar kimdir?

Yürümeliyim, düsünmeliyim yürürken de, sonra bir parça aglamaliyim, sonra uzanmaliyim daglara, hüzünlenmeliyim bazi zamanlar, içim kan aglarken de gülebilmeliyim, bikmadan usanmadan, elimi açip gökyüzüne haykirmaliyim, yagmur yagdiginda her adimimi atarken ruhumu sayiklamaliyim, yeni bir güne yeniden baslamaliyim, sevismeliyim, sonra bir sigara yakmaliyim, bir kus gibi uçmaliyim kanatlanip, bir araba gibi hiz yapmaliyim gerektiginde, bazen de istemeden uyuyakalmaliyim, ruhum rüyalarin derinliklerinde, sonra kalkmaliyim, bir bardak su içmeliyim, bir tatli söz söylemeliyim herkese, GÜNAYDIN, ben uyandim.

Etkilendiği Yazarlar:
?


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nazmi Ünar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.