..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ölümden sonra yeni birþeylerin olduðu konusunda umutluyum. -Platon
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Esin Yardýmlý




6 Temmuz 2004
Ateþ, Damla ve Hiç  
Esin Yardýmlý
"Ruhunun bir cilvesiydi bu sana. Onlarý unutmuþtun son zamanlarda belki de.. Ben de bilemem." dedi ses. "Sorunun cevabýný kendi içinde ara." ...


:CFAA:
1. Bölüm
Yeþil þey

Bir gün bir ýþýk gördüm. Iþýk beni içine çekti ve kendimi ayda buldum. Çevremde dolanýp duran bedensiz yaratýklar vardý. Yalnýzca hissedebiliyordum onlarý. Doðu ezgileri mýrýldandýklarýný duyuyordum. Þarký söylüyorlardý hep bir aðýzdan.
Ýçlerinden birinin yanýma geldiðini hissettim. Bana:
“Ayda deðilsin sen,” dedi.
“Peki neredeyim öyleyse?” dedim. “Çekil önümden, hiçbir þey göremiyorum.”
“Peki, sen bilirsin,” dedi bedensiz yaratýk, karanlýðýn içinden. “Ben senin göz kapaðýným.” Beni öptü.
Bir göz kapaðý, ayýn üstündeki karanlýðýn ortasýnda beni nasýl öpebilirdi ki? Saçma... Böyle bir saçmalýk gerçek hayatta olmaz, olamaz...
Gözlerimi açtým. Kapkaranlýk odamda uyanmak kendimi ayýn yüzeyinde, bir göz kapaðýnýn önünde bulmaktan çok daha hoþtu doðrusu. Koyu yeþil kadife perdelerime uzattým kolumu. Aðýr perdelerdi bunlar. Ters bir hareket yapmak gerekiyordu onlarý açmak için. Yine de içeri dolan pýrýl pýrýl güneþ ýþýðý gibi bu ters hareket de daha çabuk uyanmamý saðlýyordu sabahlarý.
Yataðýmdan doðrulup üstüme geçirebileceðim bir pantolon aramaya baþladým. Bulduðum siyaha yakýn yeþil kadife pantolonumu giydim. Gözlerim masanýn üstündeki saate yöneldiðinde kahvaltý yapmadan okula uçma vaktinin geldiðini anladým. Bir önceki akþamdan içine gerekenleri koymayý bir türlü baþaramadýðým çantamý doldurup ayakkabýlarýmý giydim, dýþarý fýrladým.
Sokak... Boþtu. Kaldýrým boyunca park etmiþ tek bir araba bile yoktu.
Pencereler... Kapalýydý. Bitiþik apartmanlar boyunca kafasýný camdan dýþarý uzatmýþ sokaðý izleyen, komþusuyla laflayan tek bir yaþlý kadýn bile yoktu.
Yol... Bu sokakta bir insanýn bile yürümediðini ilk kez görüyordum.
Sýradan bir hafta içi günüydü. Hani öðrencilerin okullarýna, büyüklerin iþlerine gittiði... Köþedeki kestanecinin baðýrdýðý... Sokaðýn üstündeki pastaneden güzel kokularýn geldiði...
Yürümeye baþladým aþaðý doðru. Hava soðuktu. Sabahýn bu erken saatine göre oldukça aydýnlýk olan havaya yakýþmýyordu bu soðuk.
Kaldýrýmlarýn üstünde bitmiþ olan yemyeþil kaya yosunlarý bir önceki günün yaðmurunun ardýndan donmuþ, taþ kesilmiþti sanki. Gri sokak boyunca dikkatimi çeken yeþil þeylerden yalnýzca biriydi bunlarýn yeþili de.
Sokaðý geçtim, önüme çýkan geniþ caddeyi geçtim. Otobüs duraklarýnýn olduðu geniþ bir meydana gelmiþtim. Þaþkýnlýðým da büsbütün artmýþtý. Çünkü duraklardan bir tekinde bile otobüs yoktu. Uzun banklar, tabelalar, bilet giþeleri, ortalýkta olduklarýnda sýra olup otobüslerini bekleyen insanlarýn dayandýðý demir parmaklýklar... Yan taraftaki bakýmlý belediye binasýnýn önü... Bomboþtu, ne bir insan, ne bir araba geçiyordu önünden.
Evime dönmenin, þehrin uyanmasýný beklemenin daha mantýklý olacaðýný düþündüm. Yine de duraklarýn olduðu meydan boyunca yürüdüm yavaþ yavaþ. Ýyi geliyordu bu sessizlik. Nicedir karþýlaþmamýþtým sessizlikle çünkü.
O sýrada birinin ýslýk çaldýðýný duydum. Doðu ezgilerini andýran bir þeydi çaldýðý. Arkamdan gelen adamýn, henüz yüzünü görmemiþ olsam da, en çok yirmi beþinde olduðuna emindim.
Durdum, arkama döndüm. Karþýmdan ýslýk çalarak geliyordu iþte o adam, o kiþi, o çocuk; artýk her neyse.
Mýrýldandýðý ezgi çok güzel, hatta bayaðý tanýdýk geliyordu bana. Ellerini pantolonunun ceplerine sokmuþtu. Yeþil yün bir þapkasý, þapkasýyla ayný tonda yün bir kazaðý, kadife bir çantasý vardý. Þapkasýnýn ve kazaðýnýn üstündeki küçük, açýk kahverengi desenler, þapkasýnýn kenarlarýndan çýkmýþ, yüzünün üstüne düþmüþ açýk kahverengi saçlarýyla ayný renkteydi. Yüzündeki gülümseme ise... Benimkinden farksýz olmalýydý herhalde.
Yaklaþýk iki metre kadar bir uzaklýk kalmýþtý ki aramýzda, çocuk durdu, bana bakmaya baþladý.
“Günaydýn,” dedim.
“Günaydýn,” dedi. “Ortalýk biraz boþ. Sence de öyle deðil mi?”
“Evet,” dedim. Emin olmak istercesine baktým çevreme bir kez daha. Her þey onun dediðini doðruluyordu. “Evet, boþ.”
“Ýlginç,” dedi çocuk. Tekrar çocuða baktým. Aðzýnda bir kýpýrtý olmamýþtý ama yine de anlýyordum için için gülümsediðini... Güldüðünü... Ta gözlerinden.
“Bence de,” diye mýrýldandým sonra. Gözlerimi yere dikip ayakkabýlarýmýn burunlarýna bakmaya baþladým. Uzun bir süre boyunca konuþmadan durdum öyle. O da konuþmadý. Ama ne kadar sonra olduðunu anlayamadýðým bir vakitte karþýmdaki yine o doðu ezgisini çalmaya baþlamýþtý ýslýkla. Birden, rüyamda ayýn üstündeyken çevreme doluþmuþ olan o bedensiz varlýklar geldi aklýma. Onlar da pek farklý bir þey söylemiyorlardý bundan.
Gözlerimi çocuða diktim. Koca þehirde sadece ikimiz varmýþýz gibi bir izlenime kapýlmýþtým. Konuþmam gerektiðine karar verdim:
“O çaldýðýn ne? Neyi çalýyorsun ýslýkla?’ diye sordum.
Islýk çalmayý kesti.
“Bilmem,” dedi. “Doðaçlama... Çýkýyor öyle.” Biraz durup konuþmasýna devam etti: “Bak. Acele etmemiz gerek.”
“Ne için?” dedim, þaþkýn þaþkýn.
“Yakýnda... yakýnda gitmem gerekecek,” dedi, çantasýný karýþtýrýrken.
“Nereye böyle acele acele?” dedim, merakla.
Çocuk bana baktý. Yüzünde büyük bir ciddiyet vardý. Aðzý bir çizgi gibiydi. Çok önemli bir iþi yapacak olmanýn kendinden eminliði, saygýnlýðý vardý yüzünde. Ama gözleri için için gülüyordu.
“Buna iyi bak,” dedi. Aradýðý þeyi bulmuþ, ellerinin arasýnda bana göstermemek için saklayarak çantasýndan çýkartmýþtý sonunda. “Elini ver.”
Elimi uzattým. Çocuk elimi tuttu. Avucuma, avucundan bir þey býraktý. Bu metal bir þeydi sanýrým, sertti, soðuktu çünkü. Parmaklarýmý avucumun üstüne kapattý. Avucuma koyduðu þeyi görememiþtim. Sonra yine bana baktý.
Bu bakýþýn tanýmadýðým, ama bu kýsacýk süre içinde çok sevdiðim bu insanýn bana son bakýþý olacaðýndan emindim nedense.
Uzun uzun bakýþtýk amaçsýzca. Bakýþlarýmýzla bir þey anlatmýyorduk birbirimize. Yalnýzca belleklerimize kazýmak istiyorduk birbirimizi.
Açýk kahverengi uzun saçlarý þapkasýndan dýþarý fýrlamýþtý. Bol yün kazaðý neredeyse dizlerine kadar geliyordu. Bol olan kadife pantolonu da yeþilimsi bir kahverengiydi. Koyu yeþil ayakkabýlarý vardý, yeþil bir çantasý. Yeþil gözleri...
Gülümsüyordu. Ben de gülümsüyordum. Bu son görüþümüzdü birbirimizi, yine de mutluyduk.
Elime koyduðu þeye hâlâ bakmamýþ, kolumu indirmemiþ, elimi çekmemiþtim.
Derken arkasýný döndü, koþmaya baþladý. Koþtu... Koþtu... Duraklarýn sonuna kadar, caddenin karþýsýna, caddeye açýlan sokaðýn giriþine, o sokaðýn sonuna dek koþtu. Durdu. Hem de tam evimin olduðu yerde.
“Gülümse!” diye baðýrdý. “Bu âný hiç unutamayacaksýn çünkü! Býrak da mutlu kalsýn belleðinde!’
Çevre o kadar sessizdi ki, taa nereden söylediði her þeyi eksiksiz duyuyordum. Tam yanýt verecektim ki, yere düþtüðünü gördüm. Kýpýrdamýyordu artýk.
Koþmaya baþladým anlayamadýðým bir korkuyla. Onun geçtiði bütün kaldýrýmlardan geçtim koþarak, yanýna vardým. Soluk soluða kalmýþtým, ama yine de hiç durmamýþtým koþarken.
Gözleri kapalýydý, gülümsüyordu, kýpýrdamýyordu, göðsü inip kalkmýyordu. Soluk almýyordu... Yanýna, dizlerimin üstüne çöktüm, nabzýný tuttum, emin olmak için göðsünün üstüne koydum elimi, kalbinin atýp atmadýðýný kontrol ettim. Hayýr, kalbi atmýyordu. Sokakta, caddede, otobüs duraðýnda, þehirde, ülkede, dünyanýn hiçbir yerinde hiçbir canlý insan kalmamýþtý sanki. Öyleyse kimseden yardým da isteyemezdim.
O sýrada avucumun içinde hâlâ sýký sýký bir þey tuttuðumu fark ettim. Kazaðýmýn koluyla gözlerimi silerken elim heyecandan zangýr zangýr titriyordu.
Sonra verdiði þeyi tuttuðum elimi kaldýrdým. Parmaklarýmý yavaþça açýp elimin içinde duran þeye baktým... Gülümsedim.


2. Bölüm
Mavi þey

Yeþil bir çakmaktý bu. Zippo cinsinden. Üstünde kahverengiye boyanmýþ ince çizgiler vardý. Çocuðun þapkasýndaki çizgiler gibi..
Çakmaðýn kapaðýný açýp yaktým. Ýçinden çýkan yeþil alevle birlikte tiz bir müzik duyulmaya baþlamýþtý. Bir doðu ezgisi. Kendimi tutamayýp aðlamaya baþladým. Hýçkýra hýçkýra, elimde yeþil alevli yeþil bir çakmak, kulaðýmda doðu ezgileri ve önümde ölü bir bedenle. Bütün mutluluðum göz yaþlarýmla birlikte dýþarý aktý böylece.
Gözlerimi açtým. Çalar saatim ötmeye baþlamýþtý. Bir süre yataðýmda uzanýp tavaný izledim. Doðrusu yeþil kazaklýnýn ölümü beni çok sarsmýþtý; içimde tuhaf bir boþluk yaratmýþtý. Öyle bir boþluktu ki bu, eskiden orada ne olduðunu da biliyordum sanki. Aklýmýn köþesinde bir yerlerde fýsýldýyordu bana bir ses, neyin eksik olduðunu. Duymaya çalýþýyor, ama baþaramýyordum.
Rüyamdaki olaylar garipleþmeden önce çocuðun benimle konuþmasý, gülmesi geldi gözümün önüne yine. Sonra çevresindeki açýk mavi ýþýðý pýrýl pýrýl parlayan mavi saatimi susturdum.
Boþalan yerde eskiden sevinç ve mutluluk vardý sanýrým.
O sýrada tahta zemine düþen sert bir cismin sesiyle irkildim. Kafamý kaldýrýp da yataðýmýn yakýnlarýna, sesin geldiði yana bakýnca, yeþil Zippo’nun yerde durduðunu gördüm.
Gerçek... Gerçek miydi bu?
Yataðýmdan doðrulup üstüme geçirebileceðim bir pantolon aramaya baþladým. Sandalyemin üstüne asýlý duran kot pantolonu giydim. Daha sonra uzanýp yerdeki çakmaðý aldým. Gerçekti, metaldi, soðuktu. Kapaðýný kaldýrýnca o ezgi duyuluyordu. Ama alevi eskisi gibi deðildi; sýradan mavimsi bir alevdi. Rüyamda Zippo’yu tutarken dikkatimi çekmemiþti ama Zippo’nun üstündeki çizgiler týpký önümde ölen çocuðun þapkasýndaki desenler gibi ince ve kývrýmlýydý.
Çakmaðý kapattýktan sonra baktýðým çalar saatin mavi akrep ve yelkovanýnýn gösterdiði sayýlar hoþuma gitmemiþti doðrusu. Çünkü ikisi de okuluma kaç saat, kaç dakika geç kaldýðýmý söylüyordu bana. Okula yetiþemeyeceðimin farkýndaydým. Umutsuzca çantamýn içine bir defter, bir de kalem atýp çýktým, apartmandan sokaða fýrladým.
Pýrýl pýrýl, masmavi gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu. Apartmanlarýn açýk pencerelerine ve arabalarýn camlarýna yansýyordu bu açýk, masmavi hava. Çevremde sokaktan aþaðý yürüyen mavi önlüklü küçük çocuklar, takým elbiseli insanlar vardý bir sürü. Bu sokaðý daha önce hiç bu kadar dolu görmemiþtim.
Garip bir burukluk duygusuydu bu içimdeki. Uyanmadan önce gördüðüm rüyanýn etkisinden hâlâ kurtulamamýþtým. Rüyamda gördüðüm bomboþ sokaklardan, sessiz ve kimsesiz dünyadan sonra bu kalabalýk anlamsýz geliyordu.
Sokaktan aþaðý yürümeye baþladým. Trafik ýþýklarýnda kýsa bir süre bekledikten sonra caddeden karþýya geçmiþ, otobüs duraklarýma varmýþtým.
Yaþaran gözlerimi sildim. Niye yaþardýklarýný anlayamamýþtým.
Bu sabah, þimdiye kadar gördüðüm en kalabalýk sabahtý gerçekten de. Az ötedeki çarþaf gibi denizin üstü bile küçük feribotlarla, vapurlarla doluydu. Öyle ki, o güzelim denizin mavisini neredeyse tümden örtüyordu bu rengi solmuþ beyaz gemiler. Otobüs duraklarýndaki oturma yerleri, direklerin yanlarý, giþelerin önleri insanlarla doluydu. Kaldýrýmlar, dükkânlar, otobüsler insanlarla doluydu.
Onlarý ilk kez bugün fark etmiþ de olabilirdim; çünkü herkes, sanki her gün burada böyle bir kalabalýk oluþuyormuþçasýna normal davranýyordu. Benden baþka. Ve benden baþka bir kiþiden daha baþka.
Duraklarýn tam bitimindeki kaldýrým kenarýna oturmuþtu; mavi gözlerindeki titrek parýltýya bakýlacak olursa, aðlýyordu. Mavi bir mendil duruyordu elinde. Kot pantolonu, lacivert bir çantasý, mavi bir tiþörtü ve turuncu saçlarý vardý. Ayakkabýlarý da turuncuydu. Ama üzerindeki hiçbir þey, o mavi gözlerin bakýþý kadar çekmemiþti dikkatimi.
Önünden, arkasýndan, uzaðýndan, yakýnýndan iþ adamlarý, iþ kadýnlarý, gençler, yaþlýlar, çocuklar geçiyordu, ama hiçbiri dikkat etmiyordu bu yirmi yaþlarýndaki tipe.
Önüne gelip durdum. Elindeki mendili titrek elleriyle sýký sýký tutuyordu. Baþýný kaldýrýp bana baktý. Ýrkildim. Bakýþlarý fazlasýyla tanýdýktý, hatta uyanmadan hemen önce de farklý renkteki gözlerin ayný bakýþlarýyla karþýlaþtýðýmý söyleyebilirim.
Bir anda koþuþturan insanlar gözüme daha da deðersiz gözüktüler; onlardan biri olmak istemediðime karar verdim. Okulun caný cehennemeydi; makine deðildim ben. Onca insanýn arasýnda yalnýzca benim, ulaþmam gereken yere geç kalmam ya da gitmemem, dünyanýn akýþýný deðiþtirmezdi, deðiþtirmeyecekti.
“Merhaba,” dedim, çocuða bakýp.
“Merhaba,” dedi. Gözlerini silip hýçkýrdý. Sönmekte olan bir alevin mavisi gibiydi gözlerinin rengi.
“Niye aðlýyorsun?” dedim.
“Sence?” diye karþýlýk verdi.
“Bilemem ki, seni tanýmýyorum.”
“Mutlaka bir tahminin olmalý. Ýnsanoðlu zekidir, ama farkýnda deðil bunun.”
“Pekâlâ,” deyip düþünmeye baþladým. “Aðlýyorsun. Üzgün olduðun içindir?” dedim, soru sorarcasýna. Aklýma baþka bir þey gelmemiþti.
“Evet,” dedi çocuk.
“Peki, niye üzgünsün?”
“Fazla zamaným kalmadýðý için,” deyip doðruldu çocuk. “Seninle daha fazla konuþamayacaðým için...” Yutkundu, titrek bir sesle devam etti: “Ýnsanlar benim farkýma varmadýðý için.”
“Nasýl yani?”
“Anlayacaksýn,” dedi çocuk. Gözyaþlarý yanaklarýna kadar akmýþtý, pýrýl pýrýl parlýyordu. “Herkes kaybedince anlar elinde tutmuþ olduðunun deðerini.” Diye ekledi, fýsýldayarak.
Bana son kez baktýðýný anladým o an. Hýzla elindeki mendili elime tutuþturdu, arkasýný dönüp koþmaya baþladý.
Mendilin üzerindeki ince þeridi fark ettim. Týpký Zippo çakmaðýn üzerindeki, týpký þapkasýndaki iþlemeler gibiydi mendilin dört kenarýný çevreleyen bu turuncu, kývrýmlý þerit...
Neler olacaðýný tahmin edebiliyordum. Týpký rüyamdaki gibi olacaktý: ölecekti o da.
“Dur, bekle!” diye baðýrdým arkasýndan, ama bir yararý olmayacaðýný biliyordum bu söylediklerimin.
Umutsuzca arkasýndan baktým. Onu durdurmanýn, onunla konuþmanýn mutlaka bir yolu olmalýydý. Bunu düþünmeye çalýþtým, ama baþarýlý olamadým. Peþinden koþmaya baþladým. Ama mavi önlüklü çocuklar, mavi üniforma giymiþ bir polis ve daha bir sürü insan önümden, arkamdan, yakýnýmdan geçiyor, ilerlememi engelliyordu.
Elimden geldiðince hýzla kalabalýðýn içine girdim, içinde aktým. Ta ki þaþkýnlýk ünlemeleriyle çevrili ufak bir kalabalýk fark edene kadar. Hemen kalabalýðý yarýp ortalarýnda hareketsiz yatan çocuðun yanýna diz çöktüm. Elimde hâlâ verdiði mavi mendil vardý; göz yaþlarýyla ýslanmýþ olan mendil... Sýký sýký tutuyordum onu. Týpký o çocuk gibi.
“Niye öldün ki?” diye sordum, öfke ve üzüntüyle. “Ölmek zorunda mýydýn ki?”
Yanýt veremezdi.
Aðlamaya baþladým. Ýçimdeki bütün üzüntü ve mutsuzluk, göz yaþlarýyla birlikte bedenimden dýþarý taþtý. Çevremdeki insanlarýn anlamsýzlýklarý içinde, sessiz sessiz bir þeyler mýrýldandýklarýný duydum. Doðu ezgisiydi mýrýldandýklarý. Gözlerimin önüne mavi bir perde çekilmiþti sanki. Bir elimde çocuðun mendili, bir elimde çocuðun eli varken, içimde kalmamýþ olan mutluluk ve hüzünle gözlerimi kapadým.
Ve kendimi siyah bir boþluða býraktým.


3. Bölüm
Siyah þey

Alarm çalýyordu. Homurdanarak gözlerimi açtým. Ama gözlerimi açtýðýmdan emin olamýyordum. Çünkü dýþ dünya da týpký rüyamýn sonu gibi kapkaranlýktý.
Alarmlý saatimin akrep ve yelkovanýný da göremiyordum doðal olarak. Ama alarmýn üçüncü ya da dördüncü kez çaldýðýndan emindim. Kesinlikle okula geç kalmýþtým.
Odamda gerçekten hiç ama hiç ýþýk yoktu. El yordamýyla bir pantolon aramaya baþlayacaktým ki, elimde ýslak bir kumaþ parçasý hissettim. Emin olamýyordum, çünkü gerçekten hiçbir þey göremiyordum. Ama bunun, o çocuðun verdiði mavi mendil olduðunu düþünüyordum. Kenarlarýndaki iþlemelerle oynamaya baþladým. Evet evet, bu kesinlikle o mendildi.
Gözlerim ýslaktý hâlâ. Sanýrým rüyamýn etkisiyle gerçekten aðlamýþtým. Çekine çekine mendili yüzüme götürdüm, gözlerimi sildim. Bunun beni duygulandýrmasý gerekirdi, biraz daha aðlamam, içimi boþaltmam gerekirdi. Ama üzüntü duygusundan yoksun bir varlýk gibi hissediyordum kendimi.
Hatta belki de öyleydim.
Mendili yataðýmýn üstüne býrakýp el yordamýyla kendime bir pantolon bulup giydim. Masamýn kenarýnda, yerde duran çantamý alýp yine el yordamýyla, duvarlara dokuna dokuna koridoru geçtim, merdivenlerden inip sokaða çýktým.
Gökyüzü bile gözükmüyordu. Kocaman, siyah bir hiçlikte kör gibi dolaþýyordum. Sokaðýn sonuna kadar ellerimi iki yanda sallayarak, birilerine dokunmayý, belki de toslamayý umarak ilerledim. Burada yalnýz baþýna olmak düþüncesi hoþuma gitmemiþti çünkü.
Bir süre daha siyah boþlukta yüzdükten sonra aniden bir trafik lambasýnýn direðine dokundum, irkildim. Çalýþmayan lambalarýn baktýðý yönden yola çýkarak caddenin karþý yakasýnýn ne yönde olduðunu hesaplamaya çalýþtým. Düþüncelerim doðrultusunda geniþ caddeye doðru bir adým attým.
Çevrede hiçbir araba gözükmüyordu.
Çünkü çevrede hiçbir ýþýk gözükmüyordu.
Çünkü çevre gözükmüyordu.
Ýçin için bir arabanýn bana çarpmasýný umarak caddede ilerlemeye baþladým. Çünkü çarpan arabanýn önünde yere kapanacak olan bedenim ve gözlerim büyük bir olasýlýkla aydýnlýk bir hastane odasýnda açýlacaktý, öyle bir durumda.
Ama böyle bir þey olmadý, olamadý.
Caddenin karþýsýna geçmiþtim. Elim bir trafik direðinin soðukluðuna dokunmuþtu yeniden.
Bu yaptýðým çok saçmaydý. Çünkü bu kez çevremde hiç kimse ya da her kimse yoktu. Çevremde ‘hiçbir þey’ vardý. Kesinlikle eve dönmeliydim. Ama nasýl?
Üstelik, içimden bir ses, ilerlememi söylüyordu bu siyah boþluðun içine... En azýndan bu siyah boþluðun içinde kalmamý söylüyordu; ondan ayrýlmamamý, öbürleri gibi yalnýz býrakmamamý.
Trafik lambasýnýn yanýna baðdaþ kurup sýrtýmý soðuk direðe yasladým. Gözlerimi kapattým. Gözlerimin açýk durmasýyla kapalý durmasý arasýnda hiçbir fark olmamýþtý.
Belki de çok kýsa süren ama hiçliðin ortasýnda sýkýlan bana çok uzun gelen bir süre boyunca çevrenin siyah hiçliðiyle uyum saðlayýp ben de hiçlik oldum.
O sýrada uzaktan hýzlý olmayan adýmlarla yaklaþan birinin ayak seslerini duydum.
“Merhaba.” dedi tok bir erkek sesi.
“Neredeyim ben?” diye sordum karþýmdan gelen ‘ses’i selâmlamaya gerek duymadan.
“Dünyadasýn.” dedi göremediðim ses.
“Peki her yer niye karanlýk?”
“Çünkü hiçbir ýþýðýn aydýnlatamayacaðý, yalnýzca duygularýn bu gördüðün siyahý renklendirebileceði bir yerdesin; dünyanýn yapaylýklarýndan uzak bir yerde.” Sonra ekledi: “Kendi içindesin.”
“Oysa ben içimin daha aydýnlýk olacaðýný düþünürdüm hep,” dedim.
“Ýçin aydýnlýktý.”
“Þimdi niye karanlýk?”
“Çünkü,” dedi ses, “gördüðün iki kiþiyle birlikte hem mutluluðunu hem de hüznünü yitirdin. Onlarla birlikte içindeki bu iki ana duyguyu öldürdün.”
“Nasýl ama?” diye sordum, þaþkýn þaþkýn.
“Giden canlarýn ikisi de, onlarý çok kýsa süre görmüþ olmana raðmen baðlandýðýn ruhlara aitti,” diye yanýtladý ses, sakin bir tonla.
“Ama ikisi de rüyaydý gördüðüm,” dedim, pek kendimden emin olamadan. “Yoksa bu da bir rüya mý?”
“Yaþam bir rüya,” dedi ses. “Rüyalarý yalnýzca gece yataðýna yatýp gözünü kapadýðýnda görmezsin. Bazen onlarla yaþamýnýn içinde de karþýlaþýrsýn. Ardýndan o dünyadan da uyanýrsýn.’
Kafam karýþmýþtý.
“Peki bu karanlýktan kurtulabilir miyim?” dedim.
“Evet, kurtulabilirsin,” dedi ses. “Ruhuna kavuþmayý gerçekten arzularsan.”
“Þu an ruhsuz muyum yani?”
“Senin sevinmeni ve üzülmeni saðlayan duygularýn yanýnda deðil. Ama onlar pek belli etmeseler de senin her þeyindiler.”
“Onlarý geri istiyorum,” dedim. “Ne dersen de, gördüklerim yalnýzca birer rüyaydý. Artýk rüyalardan uyanmak istiyorum.”
“Nasýl istersen…” dedi ses.
“Peki o ikisi niye öldü? Niye kaçtýlar, niye öldüler?”
“Anlayacaksýn belki bir gün. Sana söyleyemem,” dedi ses. “Çünkü ben de onlardan biriyim.” Siyah karanlýðýn içinde elimi tuttuðunu hissettim. “Týpký onlar gibi, sana bir þey vermem gerek.”
“Sen de mi öleceksin?” dedim kaygýyla.
“Hayýr. Ben siyah karanlýðýn içinde, senin için, senin ruhunun yuvasý olmaya devam edeceðim. Sen benim iþime son vermediðin, hayata gözlerini kapamadýðýn sürece,” dedi ses. “Þimdi elini aç.”
Elimi açtým. Kendimi tutamadan, yine sordum:
“Niye mutluluðum ve hüznüm benden kaçtýlar? Niye öldüler?”
“Ruhunun bir cilvesiydi bu sana. Son zamanlarda onlarý unutmuþtun belki de. Ben de bilemem,” dedi ses. “Sorunun yanýtýný kendi içinde ara.”
“Sen benim içimsin, ben kendi içimdeyim. Ama burada yanýt yok!” dedim.
“O zaman sorunun yanýtýný çevrende bulacaksýn. Aramaya devam et,” dedi ses, elimi tutup sýkarak. “Aramaya devam et.”
Elini benimkinden uzaklaþtýrdý. Az sonra ufak bir parýltý fark ettim; adamýn elini gördüm. Siyah kot pantolonunun içinden ortasý hafifçe parlayan siyah taþlý, çevresinde de gümüþ iþlemeler olan bir kolye çýkarýyordu aðýr aðýr.
Birden bir þarký mýrýldanmaya baþladý. Daha önce duyduðum o doðu ezgisiydi bu. Sözleri anlamsýz, hiçbir dile ait olmayan bir þarkýydý. Þarkýnýn güzelliðiyle büyülenmiþtim. Ýçime yeniden mutluluðun, huzurun, burukluðun, hüznün dolduðunu hissediyordum. Yeniden doðuyordum sanki.
Kolyeyi eline alýp ikimizin tam ortasýnda tuttu, yüzünü görebilmiþtim.
Siyah saçlarý, býyýklarý, çenesinde kýsacýk bir keçi sakalý vardý. Bakýþlarý sakin gözüküyordu, ama gözlerinin içi heyecanla pýrýl pýrýl parlýyordu. Üstünde siyah bir ceket vardý. Yüzü ile elleri çok solgun, beyaza yakýn bir renkteydi.
Kolyeyi elimin içine yerleþtirdi, parmaklarýný parmaklarýmýn üstüne koyup avucumu kapattý. Þarkýyý mýrýldanmayý býraktý.
“Bunu hep yanýnda tut.” diye fýsýldadý.
“Hep yanýmda tutacaðým...” dedim. “Tutacaðým.”
Gözlerimi açtým. Yataðýmdan doðrulup saatime baktým. Saat okula geç kalmak üzere olduðumu anlatmak istercesine ötüp duruyordu. Saatin alarmýný susturdum. Elime gelen ilk pantolonu, rengine dikkat etmeden üzerime geçirdim. O sýrada yatak çarþafýmýn üstündeki bir parýltý dikkatimi çekti.
Bir kolye ucuydu bu. Taþý siyahtý, ortasýna doðru rengi açýlýp sonunda beyaza dönüyordu. Çevresinde de gümüþ iþlemeler vardý. Ýþlemeler týpký Zippo’daki ve mendildeki gibiydiler.
Gülümsedim. Kolyeyi elime alýp taþýna baktým bir süre, sonra boynuma taktým. Sonra da çantamý kapýp sokaða fýrladým.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: afferin kýz
Gönderen: yusuf / izmir/Türkiye
18 Temmuz 2004
geleceðin en büyyük yazarlarýndan esin Yardýmlý'yý kutlar ve sürrealist öykülerinin devamýný dilerim:) mütiþ olmuþ.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sürrealizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Suyun Üzerindeki Adýmlar
Karanlýðýn Getirdikleri
Bedensiz Ruhlar
Parýltý...
Midye Kabuðu

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Öðrendim Ki, Kleopatra Hiç Bir Zaman Kleopatra Deðilmiþ...
Bir Öykü
Kül
Aslýnda Sevimli Yaratýklar
Kedix ve Köpex
Prenses ve Ejderha..! 1. Bölüm
Aydýnlýktaki Karanlýk ve Karanlýktaki Aydýnlýk
Yanlýþ Adým
Aleyda
Josef'in Öyküsü: Sihirli Saat ve Uçan Þemsiyeler

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Düþ [Þiir]
Ýlkler... [Þiir]
Buzul Çaðý [Þiir]
Nokta [Þiir]
Kitap Kahramaný [Roman]
Gelecekten Dönüþ... Giriþ [Roman]
Bir Kavanoz Viþne Reçeli [Deneme]
Sevgili Okurum... [Deneme]
Orman Ýneði... [Deneme]
Aðabiler Üzerine Bir Araþtýrma [Ýnceleme]


Esin Yardýmlý kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Gördüðüm, tanýdýðým, hayal ettiðim, yapýtýný okuduðum herkes.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Esin Yardýmlý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.