Şimdilerde...

Kaçmaksa bunun adı, heybesine sadece türkü ve şiir almalı insan kaçarken…

yazı resim

Şimdilerde daha çok şiir okumalı insan. Nazım okumalı mesela, kendi sesinin sıcağını duya duya… demeli ki nazım;

”Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...”
Şimdilerde türkü dinlemeli insan, ama inatla Zülfü’nün sesinden, inatla Nazım’ın yüreğinden;
“hoş geldin bebek
yaşamak sırası sende
senin yolunu gözlüyor
kuş palazı, boğmaca, kara çiçek, sıtma, yürek enfaktı, kanser filan…
işsizlik, açlık filan…
tren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, kuraklık filan…
kara sevda, ayyaşlık filan…
hapishane kapısı, polis copu filan…
hoş geldin bebek
yaşamak sırası sende
senin yolunu gözlüyor
sosyalizm filan…”
Şimdilerde zor olduğundan tutunacak bir dal, isyanını haykıracak bir meydan bulabilmek, evlere kapanmalı… herkes dönmeli yalnızlığına…
Şimdilerde yaşananlar ve bedellerini ödemek zor… Kaçmaksa bunun adı, heybesine sadece türkü ve şiir almalı insan kaçarken… evet evet kaçmalı yozluklardan, “yaşamaya dair” derken Nazım, “hoş geldin bebek” derken Zülfü belki bir parça ısıtarak yürekleri…

Başa Dön