..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Çocuk > Orkun Levent BOYA




29 Haziran 2006
İlk Öğretmenim  
Orkun Levent BOYA
Günlerim neşe içinde geçiyordu. Annem de onunla olan ilişkimi kabullenmiş, izin vermişti; "Evin içine olmaz ama, akşamları bahçemize alabilirsin" diyerek...


:BHEA:
Çok çok küçük yaşlarda, çocukluğumun başlarındaydım... Bizim oralarda, -güneyde- yazları çok sıcak olduğu için küçük çocukları olan aileler, -olanakları ölçüsünde- çocukların sıcaktan etkilenmemesi için, üç aylığına yaylaya taşınırlar.

İşte, bizim de yaylaya taşındığımız, hatırladığım ilk yaz göçünün başlarında, yayladaki evimizin bulunduğu sokağın müdavimi olan bir köpek tanımış ve onu çok sevmiştim. Çünkü, -o dönemdeki- yalnızlığımın ilk ve tek paylaşımcısıydı. Bizim sokağın değişmeyen -ve bizden önce de var olduğunu düşündüğüm- tek siması olan o dişi köpeğin bizim evin önünden pek ayrılmamasını "o da beni seviyor" şeklinde yorumlamıştım.

Çok büyük olduğu için -ben bilmiyor olsam da- bir adının olduğunu düşündüğümden olsa gerek ona bir ad koymamıştım. Aslında, ona "Karabaş" demeyi çok istiyordum ama, "Karabaş" diye seslendiğimde sanki bana, "benim adım Karabaş değil" deyip, darılarak, çekip gitmesinden korktuğum için hiç demedim, diyemedim...

Yayladaki ilk ve tek arkadaşım olan sokak arkadaşım yazın ortasına doğru yavruladı. Şimdi, doğurduğu yavruların sayısını hatırlamıyorum, çünkü, o zamanlar sayıları bilmiyordum ama, ilk kez bu kadar çok köpek yavrusunu bir arada gördüğümü söyleyebilirim.

Hemen, içlerinden bir tanesini kendime arkadaş edindim, kendimce. Annesinden sonra çocuğuyla da arkadaş olmuştum işte. Hem, o da benim gibi çok küçüktü...

Onu, evimize getirmeyi hiç düşünmedim bile... Çünkü, bizim oralarda -o yıllarda- hayvan, sadece sahibine bir şeyler veriyorsa beslenirdi: tavuk, eti ve yumurtası için; koyun, yünü ve sütü için... "Köpeğin ailemize ne katkısı olurdu ki?" sorusuna bulamadığım yanıt nedeniyle, yeni arkadaşıma annesinin evi olan sokakta bakmaya, onunla sokakta arkadaşlık etmeye başladım...

Ona kendi adımı verdim; Panço Villa... Panço`nun kılları diğer kardeşlerinden farklı bir renk yapısına sahipti... Beyaz zemin üzerinde bölge bölge simsiyah tüyleri vardı... Onu seçmemin nedeni, belki de babamın tuttuğu takımın renklerinin siyah-beyaz olmasından, belki de -o zamanlar farkına varmadığım- zıt renklere olan beğenimden kaynaklanıyordu; bilmiyorum ama bir şekilde seçmiştim işte onu...

Annemin bana verdiği ekmek arası yiyecekleri onunla bölüşmek istiyordum ama, o henüz dişlerini kullanmayı bilmiyordu. "Ye Panço, hadi ye!" diyerek verdiğim yiyecekleri annesi yiyor, o da annesinden süt emiyordu. Anladım ki, ona o döneminde sadece süt lazımdı. Eve girip sessizce mutfağa sızarak gizlice bir kaba koyduğum sütü getirip onun önüne koydum...

O da ne!..

Sadece, Panço değil kardeşleri de doluştular tabağın etrafına... Çocukluk mu, sahiplenmek güdüsüyle mi bilmiyorum, ama buna çok kızmıştım... Hemen, diğer kardeşlerini kovaladım, tabağın etrafından ve sadece Panço`yu kucağıma alarak, tabakla birlikte taşların üst üste dizilmesiyle oluşturulmuş avlu duvarının diğer tarafına götürerek, ona içirmeye başladım... Çünkü o, sadece o benimdi, diğerleri değil!.. "Başkaları da onlara baksın," diye düşünmüş, kendi köpeğimin aç kalacağından korkmuştum...

Bir ay kadar geçmedi, Panço büyümeye başladı... hem, benden de hızlı!.. O zamanlar köpeklerin normal gelişimini bir yılda tamamladıklarını bilmediğim için çok şaşırmıştım onun hızla büyümesine ama, aynı zamanda da bu durumdan çok keyif alıyordum. Çünkü, ilk kez bir şeyler yetiştiriyor, büyütüyordum...

Biz, yayla sezonu sonunda, yaşadığımız şehre geri döneceğimiz zaman onun büyümüş olmasını, annesi gibi kendi yiyeceğini bulabilmesini istiyordum. Yaylacıların göçünden sonra, yaylanın ıssızlaşması, sakinleşmesi hiç umurumda değildi, çünkü annesi her mevsimde bu yaylada kalıyordu ve yaşıyordu. Demek ki, bir şekilde yiyecek bulabiliyordu, "öyleyse, Panço da bulabilirdi" diye düşünüyordum... onu hızla büyütmeliyim...

Günlerim neşe içinde geçiyordu. Annem de onunla olan ilişkimi kabullenmiş, izin vermişti; "Evin içine olmaz ama, akşamları bahçemize alabilirsin" diyerek...

İşte böyle bir gün, Panço`yu da yanıma alarak yaylanın çarşısında gezmeye çıktım. Yaşayacağı yeri tanısın, öğrensin ki benim yokluğumda yabancılık, yalnızlık çekmesin istiyordum. Dursun kasabı, fırıncı Mithat`ı, bakkal İsmet amcaları öğretecektim ona... Hepsi babamın arkadaşlarıydı ve çok iyi insanlardı. Yakın bir süre sonra biz gidince Panço`ya yiyecek konusunda yardımcı olmalarını isteyecektim.

Yaylamızın ortadan ikiye ayıran ana cadde, iki aracın karşılıklı geçmesine, çok az bölümde izin veren bir caddeydi ama, o an boştu ve bulunduğumuz bölümü iki aracın rahatlıkla geçebilecekleri genişlikteydi... Onu yere bırakarak verdiğim komutlarla benimle birlikte yürümeyi öğretiyordum o boş caddede...

Birden karşıdan bir kamyon belirdi, arkamızdan da köyün otobüsünün kornası...Panikleyerek kenara kaçtım ama, o, yolun ortasında kaldı... ne otobüse, ne de kamyona bakıyordu, sadece ama sadece bana bakıyordu; "Panço kooooş" diye bağırdım... O, tam bana doğru hareket etmişti ki, kamyonun arka tekeri onu ezdi, geçti...

Hayatımda ilk kez, çok sevdiğim birini, benim olan bir şeyi kaybetmiştim... Ölümün ne olduğunu bilmeden, onun öldüğünü gördüm... Yerde yatan cansız bedenine yaklaşamadım bile... Koşarak, kaçar gibi eve, anneme gittim...

Annem; "Üzülme oğlum, onun hayatı bu kadarmış... hem bak, bu kadarcık kısa hayatının son anına kadar seni mutlu etti... zamanla unutursun... acılar sadece yaşanmak için değil, unutulmak içindir de" dediğinde, daha da üzüldüm, "Nasıl unuturum..."
Daha sonra ağabeylerim de benzer şeyler söyledi; "zamanla unutursun"... "büyüyünce unutursun..."
Ama, ben onu hiç unutmadım ve ölünceye kadar da unutmayacağım... Çünkü o, bana; sevdiklerimi... hem de sınırsız sonsuz bir sevgiyle sevdiklerimi de bir gün kaybedebileceğimi öğreten ilk öğretmenimdi....


Orkun Levent Boya



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bendeki Karga ile Tilki
Küçük Deniz Kızı ve Sevgi
Kutu Kutu Pense
Deve ile Yılan
Anastasia & Pietro
Kış Günlüğü
Tanrı ve Test
Hale'nin Papatyaları
Bozulmayan
Çal Hanky Çal!..

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Tiktak Tiktak [Şiir]
Mutlu Olma Sanatı [Deneme]
Ufak Şeyleri Dert Etmeyin [Deneme]
Yeni Tanrı [Deneme]


Orkun Levent BOYA kimdir?

Basit, sade, sıradan bir şeyler yazarım.

Etkilendiği Yazarlar:
Klasikler


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Orkun Levent BOYA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.