İnsan bir küçük dünyadır. (Mibres Kosmos) -Demokritos |
|
||||||||||
|
Asıl adı Süleyman Faik Durgun. 1947 İskenderun doğumlu. Baba Mersin Anne Halep tarafından. Üç kardeşin en küçüğü. 1973’de Ses Dergisi'nin açmış olduğu yarışmaya katılır Yarışmada üçüncü olur. Özleyiş, Öfke, Üç Öfkeli Adam, Ağa Bacı gibi filmlerde başrol oynar. Daha sonra 100’den fazla film çeken Cem Erman, 70’li yıllarda Saklambaç gazetesinde ve Kelebek’te yaklaşık 50 fotoromanda rol alır. Zeynep Değirmencioğlu ile 'Özleyiş’i, Yıldırım Önal’la 'Talihsizler’ i, Kemal Sunal’la 'Yüz Numaralı Adam'ı oynar. Seks furyası gelince, 5 yıl film yapmaz. Her rolü kabul etmez. O sıra Nuri Alço, Eray Özbal, Sümer Tilmaç çıkar. Cem Erman çalışmayınca, rolleri onlara kalır. 1989’da: Sahibini Arayan Madalya, Sen Yaşa, Canımın Canısın ve Canımdan Can İste filmlerinde oynar. “Şeytanın Kurbanları” adlı televizyon dizisiyle jübilesini yapar. Ayhan Işık’ı Orhan Gencebay’ı ve İbrahim Tatlıses’i çok sevdiğini söylüyor. Bir de en çok sevdiği iki insan: Yılmaz Güney ve Yadigar Ejder. Cem Erman oldukça duygusal, konuşurken gözleri doluyor. Sanki geçmişi yaşıyor gibi. Şimdilerde İskenderun’da yaşıyor. 10 yıla yakındır tanışıklığımız var. Benim için bir başka özelliği ise şu: Şimdi aramızda olmayan, Ağabeyim, yayıncı Mehmet Düz’ün yakın arkadaşı olması. Kitabevinde çaylarımız yudumlarken laflaşıyoruz. Bugün genellikle o konuşuyor. Konu yedinci sanat.. hele birde o yıllar.. yani “sinemalı yıllar “ olunca… bize pek laf düşmüyor: Y ıllarını sinemaya vermiş, ancak karşılığını alamamış bir sinema emekçisinin yanında…. Bir zamanların yakışıklı jönü, başrol oyuncusu, sonraki dönemlerin karekter oyuncusu Cem Erman’a, usulca soruyorum: Aslında soramıyorum.:” Sinema….” diyecek oluyorum, O başlıyor anlatmaya: “…1968’de “Kardeş Kurşunu” filmiyle Türk sinemasına girdim. Daha sonra “Ses dergisinin” yarışması neticesinde ilk başrolümü çektim, Zeynep Değirmencioğlu’yla. Yıllar akıp gitti vesselam… Şimdiye kadar 74 filmde irili ufaklı rollerde oynadım. Genelde menfi jön rollerini bana verdiler… Halbuki ben jön olarak sinemaya girmek istiyordum: Kısmet her şey tabi. 35 yılımı Türk Sinemasına verdim , karşılığında hiçbir şey kazanamadım. Niye niçin derseniz.. Çünkü ben, 2 inci adamı yani menfiyi oynuyurdum. ”Bülent Ersoy 500 bin alıyorsa, ben 15 bin lira alıyordum. Orhan Gencebay’la filmde aynı kızı seviyoruz. Ben zengini oynuyorum, Orhan’sa fakiri. Gencebay 1.00.000 alıyor, bense 12.500 alıyorum. Ama başa baş oynuyoruz. Hep böyle oldu.. Bana soruyorlar para kazandın mı diye, gülüyorum, o zaman kira parası, giyim parası, gençlik parası aldığın zaten çerez parası… 33 sene böyle geçti. 1980’den itibaran sinema bitti Televizyon başladı. Yapımcılar başka işlere yöneldi, işsizlik, kuraklık başladı yani anlayacağınız çöl oldu Türk Sineması.. Yeni dizilerde bizi istemediler, yeni yüzler ortaya çıkardılar. Peki çıkardılar da ne oldu? Hepsi kopya.. Arjantin fotoromanları daha iyi bence… Kalamazdım daha fazla Yeşilçamda… Yeşilçam karaçam olmuştu… Pılımı pırtımı toplayıp memleketim İskenderun’a yerleştim. Şimdi ne mi yapıyorum hiçbir şey, emekliliğimle geçiniyorum. Bir araba sahibi bile olamadım. Önemli de değil, sağlık olsun. Biz bedavaya çalışmışız şimdikiler trilyonlar kazanıyor. Halbuki bu adamlar bizim zamanımızda figuran bile oynatmazlardı. Çünkü tipleri Sinema Tipi değil, adamı yoldan çevirip rol veriyorlar. Olacak işmi devir değişti, çağ atladık diyorlar, lanet olsun böyle çağa da, Sinemayı bu durumlara getirenlere de…” Kim diyecek oluyorum... sinemayı bu hale getirenler. diyemiyorum ...“sonra devam ederiz”…diyor ve alelacele ayrılıyor… Kemal DÜZ - İskenderun- Ferda Kitabevi - 22 Ağustos 2008 e- posta: kemaldz@hotmail.com CEM ERMAN'DAN BİR ANI, BİR MEKTUP : Sene,1964. ben İstanbul’a doğru yola çıkmıştım. Çünkü ablam ilk çocuğunu düşürmüştü. O sıralar teyzemler de İstanbul’daydı, onlara uğruyordum. Teyzemin kocasının kız kardeşinin oğlu Şahap Koptagel, Zeki Müren’in en yakın arkadaşıydı. Bir gün Şahap Ağbi bana dedi ki seni Zeki Müren’i dinletmeye götüreceğim. Çok memnun olmuştum. Zeki bey o tarihlerde küçük çiflikte sahne alıyordu. Velhasıl gittik, dinledik. Daha sonra beni tanıştırmak için soyunma odasına götürdü. Niyetim Zeki Bey’den imzalı bir fotoğraf almaktı. Zeki Bey resmi gayet güzel yazıyla bana verdi ve bana yakışıklı bir çocuksun dedi. Ben o tarihte henüz askere gitmemiştim. Zeki Bey bana askerlikten sonra mutlaka artist ol Cem dedi, ve biz yanından saygıyla ayrıldık. Devamı sene 1971. Bülent Kınay diye bir gazeteci vardı. O zamanlar en samimi arkadaşım Mahmut Cevher’di. Neyse uzatmayalım Zeki Bey’le tekrar karşılaşmak varmış kaderde. Mahmut, gazeteci Bülent ve ben Zeki Müren’in evine yemeğe gittik. Evde Berrin Hanım isminde bir hizmetkar bize kapıyı açıp, oturma salonuna aldı… Aradan 10 veya 15 dakika geçmişti ev dubleksti. Yukarı merdivenden Zeki Bey iniyordu ve sanki sahneye çıkar gibi ellerini açıp, “Hoş geldiniz, aaa… benim Toni Curtis’imde buradaymış.” dedi. Beni Toni Curtis’e benzetirdi. Sonra masaya oturduk. Yemek yiyor ve sohbet ediyoruz. O sıralar siyah beyaz televizyonlar var. Gönül Akkor televizyonda şarkı söylüyor. Bende, “Zeki Bey, Hangi şarkıcıları beğenirsiniz?” Bana; “İşte şu okuyan Gönül Akkor ve Bekir Sıtkı Sezgin’i çok severim.” dedi. Kafalar ‘iyi’ olmuştu. Ben kendisinden bir şarkı rica ettim. Bana; “Cem sen başla”. Ben utandım ‘sizin karşınızda nasıl söylerim.’ “Hadi hadi başla… bildiğin bir şarkıya.” Bende ortamın güzelliğinden bir kıble okurum dedim. “Ben ‘gamlı hazan’ diye bir şarkıyla başladım” Zeki bey daha sonra şarkıyı okumaya başladı. Ard arda 5 şarkı daha… tüylerim diken diken olmuştu. Zeki Beyi ilk defa müziksiz dinlemek bana gurur verdi. Daha sonra çok karşılaştık. Kardeşliğimiz selam sevgilerle geçti. Cem Erman, Türk Sinemasında haklı bir isim yapmış, bir sinema sanatçısıdır. Ciddi, nezaketli ve ağırbaşlı kişiliği, çevresindeki kişilere saygılı duruşu ve sevecen bakışıyla onu yakından tanıyan herkes tarafından sayılan ve sevilen bir İskenderun Beyefendisidir. Ne yazık günümüzde bu gibi gerçek sanatçılara; sinemada, tiyatroda veya televizyonda pek rastlayamıyoruz. Onlar kendi tek kişilik dünyalarına, yakınındakileri de dahil etmenin uğraşı içinde yolculuğa devam ediyorlar… BİR MEKTUP: Sevgili İskenderun Halkı, Biz şimdi ‘Şehit ve Gaziler Derneği’nin bulunduğu evde doğduk: Ağbeyim, ablam ve ben. İskenderun şimdikinden çok farklıydı. O dönemi hatırlayan şimdi ki yaşlı kişiler herhalde, özlüyorlardır eski İskenderun’u… Deniz kenarında ağlarını diken balıkçılar, iskelede 2.50 liraya verilen kiralık kayıklar. Emirgan çay bahçesi, eski Deniz Kulübü, her hafta yapılan dans şampiyonası… Tabii genellikle ben kazanırdım. İyi dans eder, ara sıra da şarkı da söylerdim. Eski Kanatlı Sineması; kışın kedi gibi fareler panik yaratırlardı. Yazlıklar çekirdek ve gazozla geçerdi. İlk Kafeyi Toni Yıldırım açmıştı, sene 60’lı yıllardı. İlk tostu orada yemiştim. Herkes kardeş gibi geçinirdi. Evlerde balkonlarda yatılırdı yaz geceleri, çok sıcak olurdu geceleri. İskenderun tabi o zamanlar Fener mahallesinin arkasında bataklık var… Sivrisineklerden korunmak için annelerimiz cibinlik kullanırlardı, yoksa her tarafın kaşıntıdan yara alırdu. Ali Baba’nın bilardo salonu; en çok o salona gider, bilardo, ping pong, masa topu oynardım. Tabi, Toni ağbininTillo’sında tavla partilerini saymıyorum. Çok çok samimi bir şehirdi İskenderun. Demir çelikten sonra dışarıdan işçiler geldi. Esas kültürünü yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Evlerimizin kapıları açıktı, anahtarları ya paspas altına ya da saksının altına koyardık. Şimdi gelin koyun bakalım, balkonda tek katlı evin terasında yatın bakalım… Sevgili kardeşim, Ferda Kitap evinin sahibi Kemal bey’le 1997 ‘de tesadüfen tanıştık, ağabeyi rahmetli Mehmet çok yakın dostumdu, çok şeyi beraberce paylaştık. Ruhu şad olsun. Hala da ağbi- kardeş görüşürüm Kemal bey’le hanımı ve oğullarına saygım büyüktür. Birkaç kez beni Haluk Arlı’nın gazetesinde misafir etti; yazılarımla… teşekkür ederim. Şimdi Cem Erman olarak yine İskenderun’da yaşıyorum. Şöyle, böyle hatırlarımla yaşıyorum. Eh! Hatıralar çok olunca; güzel oluyor. İyi ki yaşamışız diyorum. Eski İskenderunum’u arıyorum; bulamıyorum. Eski sahibi, eski terbiyesi maalesef çok geride kaldı; ileride olmamız lazımken. Burada kültür seviyesinin eksikliğini hissetmemek mümkün değil. İnşallah yeni Başkanımız Yusuf Civelek ve yardımcısı Haluk Arlı bey kültür faaliyetleri ile biraz ilgi ve alaka gösterirler; içimdeki ses her şey daha iyi olsun diyor, Sevgili İskenderunlu hemşerilerim Cem Erman 22 Eylül 2009 Ferda Kitabevi - İskenderun
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |