Şiir Üzerine Sesli Düşünceler
\*Şiir, insanın doğayı değiştirebileceğine inandığı günde doğmuştur.
\*Şiir, insanın doğayı değiştirebileceğine inandığı günde doğmuştur.
Sen dudaklarımda bitmemiş bir şarkı, kimse bilemez aradaki farkı. Hani o birlikte başladığımız, koşarken yavaşladığımız, hayat tanımadı toleransı, bitiremedik dansı. ERDEN ERKİN...
Kendimi kategorize etmeyi sevemedim ben bir türlü. Tanıtmayı tanımadan üstelik. Becerebilseydim bu kutucuğa tanıtımı sığdırabilmeyi ya da "esas alana geçelim, hadi ama yavaştan soğuyor ateşim ' tanıtım yazılarıyla' dememeyi, sanırım yasamı da kıvırabilirdim. Demem o ki allayıp pullar iken her şeyi özünü biraz yitiriyor gibiyiz. Gerisini de sanat
Bir dönemdi o gün bugünlerden ayrı.Ayrı olan gözler değil bakışlardı.Bakışların mevsime yansıması bir sonbahardı bu mevsim gibi de değildi.Bir bakan gülüyor şimdilerde.Oysaki bir çığlık var Sinemlerden semalara yükselen.
Bir gece kondu evi şuan ki gibi, ekmek yumurta için 5 lira bulamayan bir yandan havyara surat çeviren
İki kafadar Rusya’nın aksine çok farklı zevk ve beğenilerle karşılaşacaklarını ummaktadırlar. Ancak durum tam tersi olur.
Dönüşün başı başlangıcın sonu arasındayız yine.Hayatın vermiş olduğu mutlulukla mutsuzluklarıda yaratıp bünyede tahribat yaratmasını sağlarız.
Peki bu neden ki?
Neden yoruyoruz kendimizi
Bünyemizi
Az ya da çok bir Truman Şow (filmine) dönen yahut dönüştürülmeye çalışılan hayatımızı bu aralar ağrı eşiğimi pek çok zamandan daha da fazla hırpalayacak şekilde gözden geçirmeye çalışıyorum. Zaten insanın özelde kendi hayatını ve genelde yaşadığı toplumu, kainatı aklı ağrıyacak şekilde kafa patlatarak tefekkür etmeye çalışması yeterince sarsıcı
Ayda yürümeye çalışırken sürekli dolunay olsun ışıkla daha çok yürüyelim gecleri isteklerinde ki yıldız kaymalarını izleyip dünyaya bir kulaç atıp yeniden ayda yürümeye beklemedeyiz.Ay çocuklarıyız biz ayda yaşamı neden araştırıyorsunuz, dünya da kulaç atmak daha kolay.
Bir sahne vardı aklında; söylenmezdi bu sahnede ki şeyler ama bilinirlerdi. Yürüyebilirdi ama bir bankta oturup etrafı da izleyebilirdi.Ama o hiç birini yapmazdı çoğu zaman.
Göremediklerimizin hareketleri .. Tıpkı beşikteki bir el gibi. Dünyayı sarsar..
O günün Amerikan askerleri, Avrupalı kızlara bu garip sıvıyı ikram ederken bizim Avrupalı dostlarımıza baklava ya da lokum ikram ederken hissettiğimiz duyguları yaşamış olmalılar.
‘Büyük Turist’ evinin konforunda bir seyahati tercih eder, kendisi eğitimsiz olsa bile diplomalı yabanıllarca karşılanır, kendi ülkesindeki teknolojinin benzerleriyle donatılmış çok yıldızlı otellerde ülkesinin lüksüne kavuşur. Sıra yolculuğun sonunda ulaşılan kültürle tanışmaya gelmiş gibidir, fakat sokaklarda yalnız gezilmesi güvenlik nedeniyle tavsiye edilmez. Kafile halinde akınlar düzenlenip öteki kültür
“Armut piş, zarlar hep düşeş onlar’a.. ama niyeyse, bizim ebediyen altı kapıya alınmış edebi bir yalnızlığımız var...”
Hayat hortumlarının başladığı andır uzaklar ve daldığımız geçmişin mavi menekşeleri...
Aşkın kutsallığını cinselliğin gölgesinde bırakıp, ruhları olmayan bedenlerden damla damla akan günahlardan doğan geçici hazzın verdiği esaretin, insanlık onuruna yaptığı eziyeti benimsemişken…
Hakkımız yeniyor hocam!