|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Deneme > Sanat |
21
|
|
|
|
Kağıt mendiller; ne anlamlı, değerli bir hediye, ne bir sargı bezi, ne bir ‘yağlık’, ne ... olabilirler. O, sadece men-dildir. |
|
22
|
|
23
|
|
24
|
|
|
|
Boynunda sarılı pembe peluşu, canlı ses tonu, güleç yüzü, samimi tavrıyla Ebru karşımda duruyor. Aslında oturduğum sandalyenin koluna tünemiş vaziyette. Bir yandan da gülüyor. Mikrofona eğilmiş gülerek bana bakıyor. “Nereye gitsem hep ona rastlıyorum. Bütün oyunlarda o var. Tiyatroyla ilgili her yerde karşımıza çıkıyor…” Benden bahsediyor.
|
|
25
|
|
|
|
En etkili iletişim her zaman konuşmak değildir sözsüz iletişim pandomim gibi ya müzik bir kaç nota akor enstrümanlarla olan o eşsiz anlatım İngilizce Fransızca Japonca müzik evrensel çünkü duyguların dili ortak desem ki okuyami sonra hüzün işte hissedilen yine üzgünlük.. |
|
26
|
|
|
|
Başka konularda biraz fazla eğleştim mi, dostlarım sesleniyor oradan: “Şiire dön Yuşa abi , şiire…”
Evet, şiirin geniş, kuşatıcı ve diriltici evrenine çağırıyor aslında dostlarım…
İnsanı kirlerden, belki yaşadığımız günlerin kara’sından ancak şiirin temizleyebileceğine inanıyor.
Haksızlar mı? |
|
27
|
|
|
|
''27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur. Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzenler. Tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlar.'' |
|
28
|
|
|
|
Bu zamana kadar üretilmiş ve bundan sonra üretilecek olan tüm sanat ürünleri, üretildikleri ve üretilecekleri dönemin rengi, nüktesi, duygusu ve sorunlarıyla dolu olacaktır… |
|
29
|
|
|
|
Günümüzde bilhassa gençlerimiz arasında oldukça yaygın bir milli dansımızdır Hoptek. Bu dansın bir diğer adı da Kolbastı’dır ki, zaten bu hareketli dans daha bu isimle meşhur olmuştur. |
|
30
|
|
|
|
Bir toplumsal dayanışma yeri aslında edebiyat siteleri... Kimimiz solcu, kimimiz sağcı, kimimiz orta yolcu, her ne ararsan var özetle... Benim bir fikrim, siyasi bir görüşüm vardır illaki, sizin de vardır, biliyorum. Kimselere dayatmadıktan sonra, benim gibi düşüneceksin, o konuyla alakalı yazacaksın, diye, bir sorun yok. |
|
31
|
|
32
|
|
|
|
“Kelimeleri sana veriyorum okuyucu... Onlar yanıp sönen birer oyuncak. Boş içleri. Boş mu? Alev var göğüslerinin içinde, barut var, gözyaşı var. Nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. Ama sende ne varsa kelimede de o var. Kelime, Narsis’in kendini seyrettiği dere. Çok bakma, içine düşersin!” |
|
33
|
|
34
|
|
|
|
sanata panoromik bir bakışsal açı türlü sübjektibvite vü at gözlülükten sıyrılım.. aşırı şişnmenin zararları felan fıstıkl.. |
|
35
|
|
|
|
Türk Musıkisinin önemli bestekârlarından Şekip Ayhan' a ilişkin tanıtıcı bir yazı... |
|
36
|
|
|
|
Geçenlerde bir grup arkadaşla otururken tiyatrodan bahsetmiştik. Bir arkadaş, “Hayat bir tiyatrodur.” demişti. Ötekisi, “Hayır, hayat tiyatro olamaz” diyerek itiraz etmişi. İçimizde en saygı duyduğumuz arkadaşa; “Siz bu konuda ne diyorsun” diye sorduğumuzda; “İkisi de doğru söylüyor” diyerek şöyle meseleyi şöyle izah etmişti: “Hayatın kendisi bir tiyatroya benzetilebilir ancak, tiyatrodan farkı, tiyatronun rolü önceden belirlenmişken, hayatsa, rolü önceden belirlenmeyen bir tiyatrodur, diye düşünüyorum..” |
|
37
|
|
|
|
İhsan İpek Cankurt'un yayınladığı Hevsel Edebiyat ve Şiir Dergisi'nin tanıtımıdır. |
|
38
|
|
|
|
yerel sanatçıları teşvik etmek, diğer sanatçılarla tanıştırmak, sanat üzerine, kültür üzerine söyleşilere de bir ortam hazırlamaktı amaç. sanatçılar, yazarlar ciddi anlamda ve düzenli olarak bir araya gelemiyorlar. |
|
39
|
|
|
|
Zaten notalar nedir ki? Zamanın eriyerek anlara, anların notalara dönüşmesinden başka. Parmaklar tuşlar üzerinde uçarken saniyelerin dört bir yana saçılmasından başka ne olabilir ki? Bu kadar basit ve doğal. En basite indirgenen doğallık müziğin en saf hali değil mi? Öylesine kolay ki, ha notaları üst üste koyarak göğe yükselip yıldızları toplamışsın, ha tuşların üzerinde serseri aşıklar gibi dolaşmışsın. İşte bu basitlik. Neden nefes aldığı sorulur mu hiç insana, neden yağmur yağar, güneş açar, gökte yıldızlar parlar? Doğal işte.
|
|
40
|
|
|
|
Örneğin; ‘Şâirleri haykırmayan bir millet,/ Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.’ diyen Mehmet Emin Yurdakullar, ‘Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; /Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.’diyen Mehmet Akifler,' Ne vakit bir yaşamak düşünsem/Bu kurtlar sofrasında belki zor /Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden’ diyen Atilla İlhanlar, Evin –de hali, saadet/ Isınmak ocaktaki alevde/ Sönmüş yıldızlara karşı/ Işıklar varsa evde.’ diyen Behçet Necatigiller, Mevlânâlar, Yunus Emreler gibi… |
|
|
|