• İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk |
41
|
|
|
|
Oysa bu deni dünyada temiz ve uyanık kalmanın, vicdani ve ahlaki çürümeye karşı durabilmenin, “toplumu meşru kılabilmenin”, hatta kişisel gelişimin bile mihenk taşı aşk, sevgi ve muhabbetten başka birşey değildi… |
|
42
|
|
|
|
Kalbimdeki alevi canlandıran sensin, söndüren de sen olmak ister misin? Vefadan almadın mı nasibini sen? |
|
43
|
|
|
|
..şimdi, şimdi yaşadığın yerde kal ve sakın konuşma.
Ceplerinde biriktirdiğin bozukluk sevişmelerden biri
değilim ben.. |
|
44
|
|
45
|
|
|
|
Biz bülbülü hep gül dalına yakıştırır, ötüşünü de göksel sözlere benzetiriz. Ruhumuzu okşar bu birliktelik. Bülbülün ötüşü ile gülün kokusundaki o mistik ahenk, sanki sevgililerin sarılmasından duyulan haz olur doldurur içimizi. |
|
46
|
|
|
|
Hangi kışın karını, Haziran’a sakladın? Hangi beyazlıkla yüreğini akladın? Ben veremezken seninle yaşananların hesabını kendime, sen kendini kendi gözünde nasıl bağışladın? Zamanın sihirli silgisini hangi elinle yokladın? Sahi hep parmaklarımın arasındaydı parmakların... Hangi vakit becerdin de iki ayrı yüzü, iki yüzlülüğü avuçladın?
|
|
47
|
|
|
|
Seni beklerken nice deli nehirler doğurdum ben...Sensiz nice sabahları katlettim ben...Sen sandığım yıllar devrildi üzerime...Yanıldım...Kanatıldım....Seni beklerken....Nice kelimeleri susturdum ben...Büyüdüm seni beklerken...Irmaklardan süzdüm geçmisimi...Sonra vurdum alnımdan tüm sözcüklerimi....Uykusuzluğumu uyandırdım kaç kez.. Kaç kez sen sandım “mimsiz karanlığı...Senin gülüşlerin diye kaç kez karların üzerine serdim ateşimi..Üşüdüm...Üşüdüm...Kaç kez sorgulandım Filistin sorgularında... Seni beklerken binlerce Yusuf'u kurtardım Züleyha'sından..Binlerce Leyla'yı Mecnun'suz akan ıslak vaveylâlarından...Sana kavuşmak için bin dua ekledim Esmâ vakti aydınlığa...Sana uzanmak için binlerce gömleği yırttım sonra da delice fırlattım Firavun gözlü karanlığa...Üstüme atıldı Yusuf'un kanlı gömleği...Kaç kez zan altında bırakıldı yetimliğim...Yüzümden yüzümü söktüm...Hiçliğim giydirildi üzerime.. |
|
48
|
|
|
|
Ben seni unutmak için sevmedim. Şimdi sessizce yaşamalıyım seni. Son kelimelerini suskunluğuna ilmekleyip " gitmeliyim, mecburum" diyorsun. Ne diyebilirim ki haklısın. Yokluğunda da severim seni. Sana söz sevdiğim; seni sensizlikte bile seveceğim.. Bir dakika önce yürüdüğüm yollarda senin ayak izininde karşılaşma ihtimalinde sevdim seni. Unutmadan sana bir teşekkür borçluyum; bana " aşkı ve sevdayı "öğretip yamalı kalbime bir yudum sevgini verdiğin için.
|
|
49
|
|
|
|
Ah, Mine'l Aşk! .... Aşk'ın elinden... Ah, Aşk hep senin yüzünden! |
|
50
|
|
|
|
Sonra ansızın bütün saatlerin zembereği boşandı. Akşam freni boşalmış eski bir kamyon gibi çıkıp geldi. Evden beklerler, geç kalmayayım, dedi. Onu durağa götürdüm. Otobüsü hiç gelmesin diye dua ediyordum. Aksine çabucak geldi. İyi akşamlar, yarın görüşürüz, diyebildim. Kalabalık otobüsün içinde bir ara yağmurluğunu görür gibi oldum. Sonra uzak bir karartı olup gözlerimden yitiverdi. |
|
51
|
|
|
|
Alman edebiayatında sevgi, hoşgörü ve insan hakları üzerine bir deneme. |
|
52
|
|
|
|
Sarı gelin ne Erzurum çarşı pazar geziyor, ne elinde divit kalem dertlere derman yazıyor.
Âşıklara dert yazıyor Sarı Gelin. |
|
53
|
|
|
|
Düşünüyorum da, boşa telaşlanmış, boşa yanmış, boşa çaba sarf etmişim yıllar yılı. Hep aynı noktadayım. Kazancım sadece daha fazla keder edinmek olmuş. |
|
54
|
|
|
|
Gideceğim buralardan beni otobüs duraklarında arama. Ne tabutta olacağım ne de gözyaşında. Ayaklarım öyle sessiz hareket edecek ki bastığım yerde ayak izimi bulamayacaksın. Uçurumun başında Allah'ım canımı al diye yalvarılmaz. Direkt kendini atarsın boşluğa duaya gerek kalmaz. Ama ben ölmeyeceğim ve yüksekte bir kar gibi birikeceğim. Çığ gibi düşeceğim derin uçurumlara. Kanım sopsoğuk akacak kar suları gibi. Sonra başımı kaldıracağım kardelenler gibi. |
|
55
|
|
|
|
Kendimden vazgeçeli yıllar oldu. Sana anlattığım hüzün buzdağlarını eriteli de çok seneler oldu.. Seni hiçbir zaman “ ötekiler “ kısmına koymadım. Seni bende hiçbir zaman “ sen “ kadar yabancı görmedim. Sana hiçbir zaman “ sen “ demedim. Sen bendin, ben de sen..Seni bu kadar ben yapmışken sitem etme bana “ ölümü “ bu kadar anıyorsun diye. Farkında değil misin be can, ölüme karşı tek sığınağım sensin. Tek duamsın dilsizliğin hükümran olduğu alfabede. Tek anlamımsın bensizliğin beş para etmediği yalnızlık mabedinde. Bilmez misin be can, bende benin kalmadığını.. Yıllar önce kendimi tüm kütüklerden zayi düşürüp bensiz yaşadığımı bilmez misin ey yar. Sonra sen geldin bensizliğin tecritli sofralarına. Bensizliğin kuraklığına umut öznelerini serdin. Elif bereketini bıraktın öznesizliğin kuraklığına. Hiçliğimin duraklarına bir anlam katan , hüviyetsizliğimi yüreğinle vücut bulan sensin. Bu kadar bütünlenmişken sana, ölümü nasıl öpebilirim ki dudaklarımla. Ve şimdi ben kendimden vazgeçtim sadece sana “ ben kadar yakın olabilmek için. Ve şimdi sen oldum bende sadece kendime “ sen “ kadar yabancı durabilmek için..Anla olur bende “ ben “ diye biri yok. Ben sadece “ sen’im “. Senden önceki tüm sicillerimi sildim ben sadece sana aitim..
|
|
56
|
|
|
|
Bahtsızdır bazı insanlar… Nereye dokunsa hüzün bulaşır… Çocukluğumdan beri ben de bahtsızım. Neye sevgi duymuş, neye gönül vermişsem hüzün bulaşır… Sanırım ruhumu elinde tutan beni böyle seviyor, belki de yalvarmam hoşuna gidiyordur. Oysa benim O’na yalvarmam O’nda neyi fazlalaştırır ya da neyi eksiltir?
Her ne ise, girmek istemiyorum böyle şeylerin derunine… |
|
57
|
|
|
|
"Bana sevdanı anlat, aşkını anlat" demek haksızlıktır. Öksüz çocuklara annesini sormak kadar acımasızca... Zemherinin en acımasız ayazına uyandırmaktır sabahı. Kuşları dallara bağlamak, saatleri baharlara kurmak... Israr etmeyin, anlatamam...
|
|
58
|
|
|
|
Aşkta; daha iyisini beklemekten ziyade, kime ait olduğunu hissetmek önemli. Birine ait olmak için de ona karşı güçsüz ve muhtaç olduğunu kendine itiraf etmelisin. En azından ben ve benim gibi hayat görüşü olanlar için geçerli diyebilirim. |
|
59
|
|
|
|
Düşler iken her gece seni, sen düş/tün anlamadım. “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde" diye başlamış masal. "İki katlı bir ev ve bu evde bir prens yaşarmış”. Sonra düş/de gör demişler. Ev kaybolmuş, prensten haber alınamamış. Prenses az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş ama prensi bulamamış. |
|
60
|
|
|
|
Bunca yıl.. ne olmuştu, nerede kalmıştık? Şimdi su içtikten sonra nefes nefese kalan bir adam gibiyim. Üzerimde taşıdığım bu yavaşlık; halsizlik, uyuşukluk yüzünden bir gün aniden organlarımın tümü çalışmayı bırakacak görenlerde beni canlı sanacaklar diye endişe ediyorum.. |
|