Konuşcaz mı dedin? Yazamadım mı dedin? Bir daha yazmak için ne kadar bekleyeceğimi bile bilmiyorum.. Sahi ne dedin? Ne demek istedin?
Canın boğazına geldiğinde yüksek bir yardan aşağıya baktın mı hiç? Ben bakmıştım, yaşamanın önemli ve anlamlı olmadığı zamanlarda.. Aslında o zaman da gereği yokmuş bunların. Zamanla değmeyeceğini anlıyor insan. Herkesi ama herşeyi o kadar iyi anlıyorum ki artık Keşke diyorum yarım kalsaydı birşeyler biraz. Belki başka şeyler için vakit bulurduk.
Bunca yıl.. ne olmuştu, nerede kalmıştık? Şimdi su içtikten sonra nefes nefese kalan bir adam gibiyim. Üzerimde taşıdığım bu yavaşlık; halsizlik, uyuşukluk yüzünden bir gün aniden organlarımın tümü çalışmayı bırakacak görenlerde beni canlı sanacaklar diye endişe ediyorum.. Karanlık çabuk bastırıyor artık. Karanlıktan da ürküyorum.. Bir büyük yaşam için neyim diye düşünüyorum. Hiç! Bir hiçim! Peki ya sen? Görünüp kaybolmayı huy edinmiş sen Kime anlatacağım içimdekileri?
Beni bulmak, bana ulaşmak, bana yazmak, o kadar kolay ki.. Adresim belli. Yerim belli. Yurdum belli. İçimdeki sokakların, sokak başlarının, dönemeçlerin, köşe başlarının hepsi çıkmaz bir sokakta bitiyor Göğsümde taşıdığım kıpırtılar bile can çekişiyor.. Biliyor musun, aslında beni uzun zamandan beri bulamayan çok sahici birini tanıyorum: Mutluluk! Onu da istemiyorum. O kadar gecikti ki Zaten hiç can atmamışız bir arada olmaya, görmeye, tanımaya
Ne gam.