"Hayat, bir kitabın ilk cümlesini yazarken son cümlesini düşünen yazarların dramıdır." - Jorge Luis Borges"

Dost

Bu etkileyici metin, gerçek dostluğun maddi durumla değil, yürekten bağlanmakla ilgili olduğunu anlatıyor. Uzun süredir işsiz olan bir adamın, zor günlerinde yanında olan arkadaşı Ali'nin desteğiyle hayata tutunma çabasını gösteriyor. Sadece 50 TL ile eve dönmenin bile, tamamen parasız dönmekten daha iyi olduğu düşüncesiyle avunan karakterin, ekonomik zorluklar içindeki yaşam mücadelesi içtenlikle yansıtılıyor.

yazı resim

Dostluk zenginlikle, çok eskiden tanımakla olmuyordu. Fakirken de, büyük bir yürekle dost olunabiliyordu.

Günlerden sıradan bir gündü. Sıradan bir cumartesi…
Gerçi pek de sıradan sayılmazdı. Çünkü on beş gün sonra, ilk kez cebinde bir elli lirası vardı. Bu kez eve parasız gitmeyecekti.

Doğrusu, bu para da kendi parası değildi. Her zaman yanına gittiği arkadaşından borç almıştı. Yüzü kalmadığından isteyemiyor, ama tam bir zor gün dostu olan Ali, parayı cebine zorla sıkıştırıyordu. Sonuçta parası vardı.
Evet, sadece elli lira…
Ama evde her şey bitmişti. Tükenmişti. Elli lirayla neler alınabilirdi, onu da bilmiyordu. Yine de tamamen parasız eve dönmekten çok daha iyiydi.

Sekiz aydır işsizdi. Tam sekiz ay…
Daha önce de işsiz kalmıştı ama hiç bu kadar uzun sürmemişti. Bir de üç aydır ödeyemediği yakıt parası vardı. Kömürcüye ödenecekti ama apartman yöneticisi işi sıkı tutuyordu. Listede üç aydır ödemeyen tek kişi oydu.

Neyse ki yönetici Mehmet Bey, eski dükkân komşularındandı. Onun varlıklı zamanlarını da bilirdi. Üstelik o dönem iyi bir müşterisiydi; toptan aldığı malları perakende satardı. Bugüne kadar Mehmet Beylere tek bir ödeme bile aksatmamıştı.
“İyi ki Mehmet Bey…” diye geçirdi içinden. Yakıt parası dışında kimseye borcu yoktu. Bir nebze olsun rahatladı.

Hava soğuktu. Akşam bastıkça daha da keskinleşiyordu. Elli lirayı bozdurmadan eve götürebilmek için yürüyordu. Otobüs parasına bile kıyamamıştı. Yarın eve yiyecek almak zorundaydı.

Zaten yol çok uzun değildi. Arkadaşının iş yerinden eve, tempolu bir yürüyüşle yarım saat sürerdi. Ama rüzgârla birleşen soğuk… Yüzüne bir tokat gibi çarpıyordu. Kulakları özellikle çok üşümüştü. Elleriyle kulaklarını ovaladı, paltosunun yakasını kaldırdı, sonra ellerini cebine sokup yürümeye devam etti.

Yürürken düşünceleriyle meşguldü. Nasıl yürüdüğünü bile fark etmedi. Bir baktı ki yolun çoğu bitmişti.
“Ah,” dedi içinden, “şu yakıt parasını da verebilsem, listeden adımı sildirebilsem… Bu pazar ne kadar rahat geçerdi.”

Aylardır geceleri doğru dürüst uyuyamıyordu. Salonda sabaha kadar oturuyor, düşünüyor, düşünüyordu. İşsizlik, parasızlık ve bu uykusuzluk onu korkutuyordu.
“Ya depresyona girersem?”
Babası yıllar önce depresyona girmişti. Hâlâ çıkamamıştı. Eve kapanmış, hayata küsmüş, kimseyle konuşmaz olmuştu.
“Ya ben de babam gibi olursam?”
Bu düşünce içini ürpertiyordu.

Nihayet eve vardı. Tüm bu sorunlara rağmen huzur bulduğu tek yerdi burası. Dış kapıdan içeri girdi.
“Apartman ne kadar temiz,” diye düşündü. Onca yaprak dökülmesine rağmen görevli Coşkun günde en az iki kez bahçeyi temizlerdi. İşini iyi yapan, düzgün bir adamdı. Halk diliyle kapıcıydı ama ona herkes gibi o da insan gibi davranırdı. Selam verir, halini hatırını sorardı. Araları iyiydi.

Apartman kapısını açtı. Asansöre yönelmeden gözü yakıt listesine ilişti.
Adı yoktu.

Bir an durdu.
“Helal olsun Mehmet Bey’e…” diye düşündü. “Eski günlerin hatırına, daha fazla mahcup olmayayım diye adımı sildirmiş.”

Bugün güzel bir gündü.
Önce elli lira…
Şimdi de yakıt listesinden silinen bir isim…

Buruk bir gülümsemeyle görevlinin ziline bastı. Detayı öğrenip Mehmet Bey’e teşekkür edecekti.

Kapıyı Coşkun açtı.
“İyi akşamlar Ali Abi, buyur.”

“Yakıt param ödenmiş görünüyor,” dedi. “Mehmet Bey mi listeden adımı sildirdi?”

Coşkun’un yüzü bir anda düştü.
“Ne Mehmet Bey’i abi?” dedi. “Sabah beni çağırdı. ‘Aidatı ödemezsen icraya veririm, buraya gücün yetmiyorsa varoşlara taşın’ dedi. Hatta… ‘S.ktirsin gitsin’ dedi.”

Ali donup kaldı.

“Bu bana çok dokundu,” diye devam etti Coşkun. “Senin gibi adama yapılır mı bu? Öğleden sonra izin aldım. Kardeşlerimin yanına gittim. Beş yüz doları zor bela topladım. Yakıt paranı, sen göndermişsin gibi yatırdım.”

Elindeki makbuzu uzattı.
“Buyur abi… Bu da makbuz.”

Ali konuşamadı.
Yıllardır esnafı olduğu, müşterisi olduğu Mehmet Bey…
Ve sadece birkaç yıldır tanıdığı Coşkun…

Dayanamadı. Coşkun’a sarıldı. Gözlerinden yaşlar sessizce süzülüyordu.

“Teşekkür ederim,” dedi kısık bir sesle.
“Çok teşekkür ederim… Dostum.”

Evet…
O tam bir kötü gün dostuydu.

Ve bir kez daha anladı:
Dostluk zenginlikle, çok eskiden tanımakla olmuyordu.
Fakirlikte de, büyük bir yürekle dost olunabiliyordu.

KİTAP İZLERİ

İyilik

Şebnem İşigüzel

Bir Yalancının Son İtirafları: Şebnem İşigüzel’in “İyilik” Romanında Parçalanan Bir Hayat Şebnem İşigüzel, çağdaş Türk edebiyatının en cesur seslerinden biri olarak, okuru her zaman rahatsız
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön