Genç Wertherin Acıları

Goethenin ünlü eseri Genç Wertherin Istıraplarının Türkçeye çevrilmiş tüm eserlerini okuyup, birbirleriyle karşılaştırdım. Çünkü Almanyanın dâhisi Goethenin bu eseri, tıpkı Shakespearein dramları gibi yeryüzünde yaşayan bir insan olarak beni de alakadar ediyordu.

yazı resimYZ

Goethenin ünlü eseri Genç Wertherin Istıraplarının Türkçeye çevrilmiş tüm eserlerini okuyup, birbirleriyle karşılaştırdım. Çünkü Almanyanın dâhisi Goethenin bu eseri, tıpkı Shakespearein dramları gibi yeryüzünde yaşayan bir insan olarak beni de alakadar ediyordu.

Fakat maalesef bu tercümelerin pek çoğunda Goethenin derinliğini, insanın kalbine nüfuz eden cümleleri bulmak mümkün değildi.

Romanın ilk bölümünde Homerin etkisinde kalan Goethe, ölüm fikrinin ağır bastığı ikinci bölümde ise Ossianın etkisine girmiş. Ossianın lirik şiirlerini tercüme etme çok zor bir iş. Ancak, Goethe bunun üstesinden gelip; bu güzel eserin, hakkını vererek, derinliğini okuyucusuna duyurarak Türkçeye en güzel şekilde Senail Özkan kazandırmış diyebilirim.

Özkanın tercümesinde; Ey ölülerin ruhları, bu tepenin kayalıklarından, fırtınalı dağın tepesinden bahsedin! Konuşun, bu bana ürperti vermez! İstirahat için nereye gittiniz? Dağın hangi çukurunda bulayım sizi? Hafif bir ses bile duymuyorum rüzgârda, tepelerdeki kasırgadan esen bir cevap yok. Rynonun insanı kuşatan sözleri ne kadar güzel: Şırıltıları ne hoş, ey nehir, fakat duyduğum ses çok daha tatlı. Bu Alpinin sesi, ölüler ağlıyor. Yaşlılıktan başı eğilmiş, ağlayan gözleri kıpkırmızı kesilmiş. Alpin, ey muhteşem ozan, bu sessiz tepede niçin ağlıyorsun, uzak kıyılardaki bir dalga gibi ağıt yakıyorsun? Alpinin Rynoya hayatın özünü aksettiren cümleleri bizleri derinden etkiliyor: Şimdi evin daracık; yerin karanlık! Sen ki eskiden ne kadar büyüktün, heyhat, şimdi kabrin üç adım! Yegâne hatıran, başları yosun tutmuş dört taştan ibaret; yaprakları dökülmüş bir ağaç ve rüzgârda fısıltı çıkaran uzun otlardır, heybetli Morarın kabrini avcının dikkatine sunan. Sana ağlayacak bir annen yok; aşk gözyaşları akıtacak bir kız da yok.

Evet, tercüme demek sadece dil bilmekle mümkün değil! Mütercim, tercüme ettiği dilin köklerine, kültürüne, töresinin nerelerden kökleştiğine, o milletin hassasiyetlerine, kuşbakışı da olsa vâkıf olmak zorundadır. Sonra kelimelerde bir asalet bulunmalıdır. Senail Özkanın tercümesi bu açılardan değerlendirildiğinde kesinlikle okuyucuyu etkisi altına alan güzel bir Türkçeye sahip. Hiçbir uyduruk kelime lisanını bozmamış, modası geçmiş Osmanlıca kelimeler de cümlelerinde yer almamış. Bu dil hem sanat hem de ilim bakımından bugünkü neslin gelecek kuşaklara bırakacakları bir hediyedir. Senail Özkanın Genç Wertherin Istıraplarının başlangıcındaki ifadelerini buraya alırsam, meraklı okuyucular, diğer tercümelerdeki ifadelerle karşılaştırıp tercümenin kıymetini anlayabilirler: Örneğin: Zavallı Wertherin hikâyesine dair ne bulabildimse hepsini titizlikle topladım ve işte burada sunuyorum. Bu yüzden bana teşekkür edeceğinizi biliyorum. Onun zekâ ve karakterine karşı hayranlığınızı, sevginizi, mukadderatından dolayı da gözyaşlarınızı esirgemezsiniz. Ey onun gibi aynı azabı duyan asil ruh, sen de onun ıstıraplarıyla teselli bul ve eğer kaderin cilvesiyle veyahut kendi kabahatin yüzünden daha yakınını bulamazsan, bu küçük kitap senin dostun olsun.

Görüyorsunuz ne kadar güzel, duru ve net ifadelerle anlattığını.

Büyük bir dâhinin romanı ortaya çıkarken elbette ki yazarın hayatından çok şey alır. Genç Wertherin Istıraplarını anlayabilmemiz için delikanlı Goethenin hayatını, başkalarıyla kurduğu münasebetleri, kültür seviyesini, toplumdaki durumunu bilmek gerekir. Öyleyse kahramanın ilk gençlik yıllarına da bakmak gerekir.

Okuduğum bu kitap da işte tam olarak iki bölümden oluşuyor. Okuyucu önce eseri okuyor, ardından Genç Wertherin Istıraplarına Epilog bölümüne geçiyor. İkinci bölüm de ise niçin yazdığını Senail Özkan şöyle dile getiriyor: Okuyucu doğrudan doğruya romanı okumaya başlasın ve romanın atmosferine girsin diye mukaddime yahut giriş yapmak yerine, epilog yani sonsöz yazmayı tercih ettim. Seviyeli bir aşk her insandan ortaya çıkmaz. Onun yüceliklerini okuyucu fark ediyor; epiloğu okuduktan sonra kitabı yeniden okumak ihtiyacını duyuyor insan.

Eserin yayınlanmasından elli yıl sonra, nasıl ortaya çıktığına dair bir soruya Goethe şu cevabı verir: Yaşadım, sevdim ve çok acı çektim! Hepsi bu. Bu cümle Goethenin ne kadar samimi olduğunu gösterir. Zaten büyük edebi harikaların temelinde her zaman bir samimiyet vardır. Bir dehanın gözleri keskindir; kendisine lazım olan malzemeyi sepetine istif eder, yeri gelince kendi üslubuyla yoğurup öyle ortaya koyar. Senail Özkanın belirttiği gibi Mevlânânın şu sözü de Goetheyi bize hatırlatır: Hamdım, piştim, yandım.

Senail Özkanın yapmış olduğu bu kıymetli tercümeyi bilhassa edebi çalışmalar yapan gençlerin istifade etmesini umuyorum.
Kalın sağlıcakla

Başa Dön