"Okumak, bir insanın kendi kafasıyla düşünmesine engel olur." Arthur Schopenhauer"

Hayatta Tek Derdiniz Para Olsun

Hayatın iniş çıkışlarını samimi bir dille anlatan bu metin, maddi zorluklar yaşayan birinin iç dünyasını yansıtıyor. Yazar, 2004'te yaşadığı ekonomik çöküşten sonra dostunun uzattığı yardım eliyle hayata tutunmasını ve zamanla kazandığı huzuru paylaşıyor. "Paranın önemi" ve "gerçek mutluluk" üzerine düşündüren içten bir hayat dersi.

yazı resim

Çok şükür, bu aralar hayatım yedi yıldır düzenli. İyi bir ailem var. Mutlu sayılırım. Mutlu derken, bal damlamıyor elbette ama şükür edecek kadar huzurum var. Babamın bir sözü vardı: “Hayatta tek derdiniz para olsun.” Gençken bana çok saçma gelirdi bu laf. İnsan büyüdükçe anlıyor; paradan çok daha önemli şeyler var hayatta: sağlık, huzur, onur… Ama parasızlığın da hepsini birden kemirdiğini yaşayarak öğreniyorsun.

2004’ün sonlarıydı. İşlerim bozulmuştu. Daha fazla borca girmeden, işi tasfiye etmeye karar verdim. Kalan mal ve alacaklar, borçları ya kapatır ya kapatmazdı. Faize düşüp daha da batmaktansa bırakmayı seçtim. Çaresizdim ama başımı dik tutmaya çalışıyordum. Tam o günlerde en iyi dostlarımdan biri elini uzattı; yanına girip çalışmaya başladım. Öyle bir zamanda kucak açmıştı ki bana, hakkını hiçbir zaman ödeyemem. İş olmadığı zamanlarda sohbet eder gibi terapi yapar, hem yaşama sevincimi diri tutar hem de yeni hayata tutunmam için beni ayağa kaldırmaya çalışırdı. İşte “üç-beş gerçek dost” dedikleri insanlar vardır ya, o tam da onlardan biriydi.

Yeni işimde bir gün çarşıda bir bankada işim oldu. Arabayla trafikte boğulmak yerine dolmuşla şehir merkezine indim. Bankadaki işim yarım saatte bitince, eski bir iş komşuma uğrayayım dedim. Tam o sırada karşıdan, uzun zamandır görmediğim Ali Bey çıktı. “Gel ağabey, sana bir çay içireyim,” dedi. Kırmadım, bürosuna girdik. Hâl hatırdan sonra “Nasıl gidiyor işler?” diye sordu. Dürüstçe anlattım; işlerin bozulduğunu, dükkânı kapattığımı, bir arkadaşın yanında çalışmaya başladığımı…

Gözlerini kısıp kibirli bir bakış attı. “Sen de hemen pes ediyorsun. İşler kötü diye dükkân mı kapatılır?” dedi. İçtiğim çay boğazımda düğümlendi. Sinirlendim. Az daha bir yudum çaydan boğulacaktım. “Sermayem kalmamıştı,” dedim. “Kalan mal ve alacaklar borçları ancak karşılıyordu. Daha fazla borca girip faize düşmektense bırakmayı seçtim.” Bu kez sırıtarak konuştu: “Borç yiğidin kamçısıdır ama sende yürek yok, yürek!” Çayın geri kalanını bir fırt içtim. “Bankaya geç kalıyorum,” deyip çıktım.

Yıllar geçti. Yanında çalıştığım dostumun da işleri bozuldu. Uzun süre işsiz kaldım. İki, üç iş değiştirdim. Ve en sonunda, başka bir dostumun vesilesiyle yedi yıldır çalıştığım bugünkü işime girdim. Geçmişten kalan borçlarımı; kimi kendi çabamla, kimi sattığım evle, kimini de kardeşimin desteğiyle kapattım. Hayat yavaş yavaş yeniden rayına oturdu.

Geçen gece internetteydim. Facebook’ta bir arkadaş paylaştı: Bir zamanlar çayını içtiğim Ali Bey, borç yüzünden intihar etmişti. Meğer uzun süredir tefecilerle uğraşıyormuş. Çok sıkışınca çareyi ölümde bulmuş. Çok üzüldüm. O an anladım ki bazı insanlar borcu “yiğidin kamçısı” sanır, bazılarıysa onurunun ilmeğini fark etmeden kendi elleriyle sıkar. Oysa gerçek cesaret, her şartta devam etmek değil; zamanında durmayı bilmektir. Hayat, bırakmayı bilmeyenleri değil, geride bırakacaklarını düşünerek yaşamaya direnenleri ayakta tutar. Çünkü bir dükkân kapanır, bir itibar zedelenir, bir hayat tökezler… ama bir baba hâlâ evine dönebiliyorsa, bir eş hâlâ umutla bakabiliyorsa, işte asıl murat oradadır. Babamın dediği gibi: “Yaşamaya çalışmak bir inatsa, en büyük inat ölmemeyi seçmektir.”

KİTAP İZLERİ

Bir Zambak Hikayesi

Mehmet Rauf

Tabuları Yıkan Erken Cumhuriyet Dönemi Erotik Edebiyatı: "Bir Zambak Hikayesi" Türk edebiyat tarihinin tozlu raflarında uzun yıllar gizli kalmış, adı bilinse de içeriği hakkında fısıltılarla
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön