Saat üç. Tam olarak üçe on var Yazmaya mecalim hiç yok aslında! Mide ağrıları, antibiyotik ilaçlar; dertler, tasalar, kederler
Gövdem kaskatı, yüzüm sapsarı, kısık gözlerim fal taşı gibi açık: sanki dünya içimden değil de dışımdan akıp gidiyor sanki.
Ağzımdan çıkan tüm kelimeler, cümleler ölü gibi Bir tek anlamım varsa o da yakıştırdığın dünyanın en yüce, en soylu yapıtı enim artık ben bir keresinde en, en! en demek istemiştin ya. İşte En güzel ölüyüm artık. Birazdan gavurdağı üzümünün salkımı gibi bir akşam sarkacak yakandan; kendimi anladığım, alamadığım o yerden
Artık üzülerek, seni kırmış olmaklığımın korkusundan söylüyorum! Ne yapsam şiddetli ve bir o kadar da korkunç acılar duyuyorum. Öylesine sıkılıyorum, bunalıyorum, daralıyorum ki Bu dünyayı kötü anladım. Belki de iyi bir dünyadır. Belki! Her şey iyiydi bilemiyorum Ama ben kötü anlıyorum, kendimi kıstırılmış, kuşatılmış hissetmekten alıkoyamıyorum.
Sen de yoksun. Varsın da azsın. Çok az. Senle olmadığım, olamadığın zamanlarda yaşamak zulüm gibi geliyor. Çabucak iyileşmen için ne yapabilirim bilmiyorum. Hemen iyileşmen için ne yapabilirim? O yüzünü bana geri dönmezsen tenime çizdiğin bu izler asla çıkmayacak biliyorsun! Dön artık yüzünü bana Beni tanımaktan sen de mi mustaripsin? Kim bilir belki de pırıl pırıl dünyana, kapkara bir böcek gibi yapışan benimdir! Bir dua etmiştin: Allah seni benden kurtarsın. diye! Çok acı bir dua bu. Ne mantığım, ne duygum, ne de hislerimle tartamıyorum bunu. Sensiz bir değerim olmadığını ne çok anlattım sana. Yoksan anlaşılacak bir yanım, değerim, ederim yok işte. Gene çelişmeler Bu sefer çok açlar! İçimi kemiren bu kurt sürüleri delik deşik ediyor zihnimi, dünyamı, gövdemi
Keşke iyi olsan, iyileşmiş olsan, ve kar yağsa. Evet, bembeyaz gülüşün gibi karlar yağsın İstanbula Sen olmazsan kurtulamayacağım yoksa için için kemirilmekten Bir hafta sonu yine geldi, yoksun. Yok bile değil; sanki seni tanıdığım halde tanımıyormuşum gibi, anlatılmaz bir yokluk içindeyim. Neden böyleyim? Niye hiç mi hiç kaybedemiyorum seni? Tam kaybolduğun an, dayanılmaz bir biçimde gene başlıyorsun büyümeye Bu hayattaki yaşantım bile sana benziyor farkındaysan Yolculuklarımızda, seni dinlerken, gözlerine bakarken, düşünürken, yaşamanın özü budur dedim hala da diyorum. Gurbetin, hasretin ve tüm imkansızlıkların son bulup, harekete dönüştüğü yeri sadece senin yanında görebiliyorum. Acaba seni daha iyi görmek için ne yapmalıyım? Yaşadığım nefes alıp verdiğim bu akışta seni düşünmeden geçirdiğim bir an bile yok! Tüm akışımı senle dolduruyorum. Ve bunu o kadar güzel yapıyorum ki yaşamadığım anlarda, yaşadıklarımızdan bir fire bile vermiyorum. Hastalık, ağrılar, iştahsızlık, ilgisizlik, oyun, ders, sinema, iş, aşk ve uykusuzluk Tam, şimdi, o kızaran yanağını öpmek için dayanılmaz bir istekle doluyum Sıcacık vücudunu, soğumaktan ve duygusuzluktan katılaşmış vücuduma yapıştırıp bir et ve soluk sarhoşluğunda erimek istiyorum Hepsi bu kadar mı? dersin kesin! Değil tabi! Ağzını, burnunu, dilini, dişlerini de istiyorum! Ayrıca görünen ağrılarından, tatsızlıklarından, yaşadığın acılarından almak, onu benim yapmak ve sana hiçbir şey bırakmamak istiyorum! Üstelik korkunç bir şehvetle istiyorum! Çıldırasıya, öldüresiye Ve bütün bu düşüncelerimden uzaklaşmak için beynimi kör bir bıçakla boğazlıyorum! Sensizlikten böyle oldum. Sen delisiyim. Ayrılıkla, küsmeyle, özlemle, anlatılacak gibi değil Ama önce iyi et kendini İyisin zaten. Çok çok iyisin. Muhteşemsin.
Sağlıcakla kal