"Bir kitap, yazarı uyurken de çalışmaya devam eden bir fabrikadır." - Gabriel García Márquez"

Leylek Dede...

Yazdığım şeyi bırakıp "Leylek dede'ye mektup" başlığı altında hayatımı ve yaşadıklarımı yazmaya başladım.

yazı resim

Yazmayı çok seviyorum. Odamda en az dört tane kavak ağacı olacak derece de kağıt var. Birikmiş mektuplarımdan tutan, salak şiirlerime ve ölümle biten hikayelerime kadar herşey yığın şeklinde duruyor.

Yine bir gece oturmuş birşeyler yazarken bir kitapta gördüğüm başlık geldi aklıma. "Leylek dede"... Yazdığım şeyi bırakıp "Leylek dede'ye mektup" başlığı altında hayatımı ve yaşadıklarımı yazmaya başladım. Yazdıkarımı atmasyon bir adrese gönderecektim, isimsiz ve adressiz bir şekilde. Amacım yazarak kendimi çözmekti.

Gün geçtikçe Leylek dede benden birisi olmuştu, hatta ben olmuştu. Yazdıkça yazıyordum ona. Kendimi, düşlerimi ve en saklı sırlarımı bile... Fakat bir zaman sonra yazdıklarımı göndermeye korktum. Ya tanıdık birinin eline geçerse diye? Bilmeyeceklerdi adımı ama yine de korktum, yine de yazmaya devam ettim Leylek dede'ye yazmaya...
Şimdi Leylek dede'ye yazılmış yirmiye yakın mektubum var, ama hepsi gizli dosyamda duruyor.
Derken karşıma biri çıktı. Sadece adını ve oturduğu yeri bildiğim. Yazışmaya başlayalı 9 ay oldu. Ona "Gölge Prens" diyorum. Leylek dede'ye yazdığım herşeyi ona da yazıyorum ama bu sefer farklı. O da cevap veriyor, konuşuyor benimle. Hayatımı tanımadığım bir insanla paylaşmak çok güzel....

KİTAP İZLERİ

Tutunamayanlar

Oğuz Atay

Tutunamayanların Edebi Ayaklanışı Oğuz Atay'ın anıtsal eseri "Tutunamayanlar", 1972'de yayımlandığında Türk romanında bir deprem etkisi yaratmıştı. Yarım asır sonra bile, bu sarsıntının artçıları edebiyat dünyasında
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön