Karanlık suyun dibini göze aldım-sonsuzluğu göze aldım BK
Kıymetli, hürmetli, merhametli sevgili şair Birhan Keskin
Bu satırları, bu sağır bu anlamsız bu ağır düzlükten yazıyorum sana
Ben de seninle aynı çağda yaşamış ve seni eserlerinle tanımış olmanın kederli sevinciyle selamlıyorum
Stefan Zweig, Rainer Maria Rilkenin ardından: tek avuntumuz, bizler onunla yaşadık, diyebilmek diye yazmıştı. Ben de onu taklitle: biricik avuntumuz, bu hissizleşmiş, derisi kalınlaşmış modern çağda, vicdanın Yazın sıcak karnında kendisuyukendineyeten Arizonalıbirkaktüs olmadığını söyleme cesareti gösteren bir şairle yaşadık, yaşıyoruz diyorum
Ben şimdi o Soğuk Kazının önünde oturmuş, yüreğinde hissettiğin onca kesik yolu, onca adresi dolaşmaya çıkıyorum. Diyorsun ya hani: Artık her şey tüccarların elinde. diye, aslında sadece tüccarların elinde değil, barbarların, merhametsizlerin, etoburların ve sırtlanların elinde Ah, ne acı! Kimine dünya gerek, dünyaya kazzık gerek, çakmak gerek! Oysa Biz dünyada cevize sığdık nasılsa gideceğiz diye buradan. Ne acıdır Tanrım; Hiç bitmedi çıktığım(ız) göç bir daha Biz bu korkunç çöllerde, üstüm(üz) başım(ız) buz iğnesi, hangi yöne, hangi istikamete gideceğiz daha?
Benim için şehirlerin anası, benim için yârimin kokusu İstanbulumu okudum sevgili şair, o siyah suya bakakal(dım). Ben de benzerim az buçuk İstanbula; Onca iştiha içinde onca keder! Sonra Eyüp Eyüp bu dünyada bir gurbet gibi durur bilirim. Boncuk ağaçları vardır hâlâ kıyıda. Sonra Suriyeye, Gazzeye varıp gördüklerim karşısında kendimi tutamayıp yine ağladım Ne kadar vurdumduymaz, ne kadar keyyyifli ve ne kadar eminiz değil mi kendimizden. Bize dokunmayan yılanlar bin yaşıyor. İkide bir lafını edince kefaret sanıyoruz; içi boşalıyor vicdanın, hiç mi hiç anlamıyoruz!
Gazzeyi okurken, bu çocuklar korrrrrrrrkunç / vurulmuş allahım. derken, bir çikolataya, Siirtte bir krakere ve iki liraya kandırılıp tecavüz edilmiş çocukların haberini okuyorum. Yine beynimden vurulmuş gibi, beynimden, beynimden, beynimden! Şair, beynimden vuruluyorum. Bu doğru olabilir mi, bu cahiliye devri, bu sırtlanlar, bu insandan aşağı yaratıklar, bizim dünyamızda yaşıyor olabilir mi? Bu dünya bizim mi sevgili şair! Cahiliye devri bitmemiş miydi, bu sırtlanların yaşadığı ormanlara hiçbir peygamber inmemiş, hiçbir ayet gitmemiş olabilir mi? Onlar bir anadan doğmamış mıdır, bir kayadan yontulmuş olabilir mi? Yontulmuş bir kaya bile, 14 yaşında bir çocuğa ilişebilir mi? Bu yaratıklar korrrrrrrrkunç Allahım, bunlar senin kulların mı?
Yalnız Bağdatta, Suriyede olmuyor ki bunlar! Yalnız Gazzede ölmüyor insanlık. Zulmü uzakta aramak boşuna Hem Bachmannın dediği gibi savaş açılmıyor artık, sürdürülüyor. Sürdürülüyor lanet olası tecavüzler, ne varsa insanlık dışı hareketler sürdürülüyor, sürdürülmeye devam ediyor Bunca şey birbirini ite kaka oluyor / Ve katılaşıyor dünya giderek. Ve biz sevgili şair, kassssskatı, taşlar gibi yüreklerle izliyoruz olup biteni. Ve insanlık izliyor keyyyifle. Hem İnsan; insan ne ki, / Şeytanın bacağı kırık kalıyor / İnsan derken. İnsan ne ki sevgili şairim, utanmak, utanmak, utanmak kapkara
Zalimin rişte-i ikbalini bin ah bile bazen / Kesmiyor, gördün işte, delik deşiğim ben. Delik deşiğiz, delik deşiğiz, delik deşiğiz şair!.. Dünya delik deşik, vicdan delik deşik, insanlık delik deşik, delik deşik her şey Ve sen orada, o Soğuk Kazının başında, bütün acılara göğsünü gererek, çağın vicdanı gibi için için kanayıp Dünyanın acısı benden yırtılmış diyorsun. Dilin hiç bitmeyen katedralinde çalışmış taş ustası gibi, öyle ince, öyle derin, öyle büyük merhametinle
Ne mutlu, ne mutlu, iç dünyanla Soğuk Kazıyla tanıştım..
Ne mutlu bana senin yaşadığın bu çağda yaşadım.