Teneke Surat

Bizi bizden başka kimse sevmez Mehtap. Bunu böyle bil bence. Yoksa çok üzerler seni. Onları sevdiğim diye çok pişman olursun. Ama haklısın. Bizi bizden başka kimse sevmez. Beni en çok seven tek insansın tek, canım gardaşım! Birbirlerine sarıldılar. Kardeşim piçin teki olacak gibi. İyi bir şey bulursa al abla bir parça da sen ye diye asla uzatmaz. Et bulunca diğer kediler eti ele geçirmesin diye pençe atan hırlayan kediler gibi aynı. Geçende bana bir mandalina bile vermedi namussuz! Elinde altı tane vardı.

yazı resimYZ

TENEKE SURAT

Nezaket evin hanımıyla konuştuktan sonra masadan sandalye çekip oturdu ve mutfak penceresinden bahçeye, ağaçları seyre koyuldu, bir elini çenesine dayadı, gençlik yıllarını düşünüyordu, yıllar öncesinde kalan genç kıza bakıyordu aslında. Tarlalarda köle gibi çalışmıştı, soğan toplamak ne zor işti, domates toplamak, ya patates toplamak, mandalina ya da portakal toplamakçapa yapmak, zararlı bitkileri yolup çıkarmak. Kazma sallamak güneş altında kışın havuç toplamak ıslak tarladayeşil soğan toplamak marul toplamakturp işipırasa hayatından bezdiği yıllar ama pes etmeyi düşünmediği ilk gençlik zamanlarıgüçlü kuvvetliydisevgi ve aşkı yaşamak isterdi, biri çıksa ve beni sevse, sevişsek ve benle evlenmek için can atsa diye düşünürdü, teneke surat diye takıldığı bir kara kuru bir kız arkadaşı vardı, onu en çok seven oydu, o da hasta bir kızdı ve onu çalışmaya götürürdü, onun yerine iş de yapardı, o çirkin, yüzü iri kemikli sıska kızla çay içip onu neşelendirecek bir şeyler anlatırdı, sana saç tokası alacağım, kırmızı sana çok yakışır. Seyrek dişli kız gülümserdi, hayalet gibi bakardı, ona umut aşılamak isterdi, kız babasından sık sık dayak yerdi, tarlaya çalışmaya geldiğinde bir yerleri morarmış olurdu, üvey annesi onu hiç sevmezdi ve evden kaçıp gitmesi için her türlü sıkıntıyı çıkarırdı. Teneke surat hıçkırarak ağlardı, anlatırdı olup biteni. O evden gitmem lazım, o evde kaldıkça bir bok olamam; ama kardeşimi çok seviyorum onu bırakamam. Nezaket de ona öyle şeyler anlatırdı ki, çok güzel olmasa bile karakteri, adamlığı çok güzel olan bir kocan olacak, hastalıkların yok olacak, o seni güzelce yedirip içirecek, böylece hastalıkları yeneceksin. Hayal edemediğin kadar güzel günler yaşayacaksın. Dört çocuğun olacak. Para sıkıntısı hiç çekmeyeceksin, tarlalarda asla çalışmayacaksın. Kendi evin olacak. Kocan aracıyla seni istediğin yere gezmeye getirecek. Restoranlarda patlayana kadar et yiyebileceksin, canın ne çektiyse. Şu an açlıktan nefesin kokuyor olabilir, yağlı iğrenç saçların. Ama kocan seni kuaföre götürecek canım ya! Saçlarında kepek kalamayacak, makyaj da yapabileceksin. İstediğini giyebileceksin. Mini etek bile.
Kocam kıskanç olursa giydirmez.
Orası öyle. Paça, yahni, kebap yiyebileceksin düşünsene, kocacığım beni yemeğe götür dediğinde hiç arıza çıkarmamdan götürecek seni araca atlayıp gidebileceksiniz.
Oysa Nezaket bu kızın en fazla üç beş sene yaşayacağını seziyordu.
Kansızlık var. Verem var. Şeker var. Tansiyon var. Eti buruşup yapışmış kemiklerine. Canı çekilmiş. Kararmış ve sararmış bir surat. Karaciğer kanseri olanların suratı gibi. Son devre karaciğer kanseri olmuş gibi bir surat bu.
Ah be canım teneke surat. Sen merak etme yapacağım kendime bir baraka ufak bir yer alıp. Beraber sonsuza dek yaşarız. Can yoldaşı oluruz birbirimize.
Tamam; sen şu kocayı anlat hele.
Nezaket güldü.
Sana kırmızı güller alacak. Asla cimri olmayacak. Gül sever misin? Sorum saçma oldu, gülü kim sevmez ki.
Bir boka yaramaz ki gül. Çikolata alsın. Altın bilezik alsın. Para versin. Pırlanta alsın.
Seni açıkgözzz!
Gül ne ki kızım. Bana çalıştığı bütün parayı versin. Para bende dursun.
Neden?
Çürüdüm gittim tarlalarda çalışmaktan. Elim para görsün.
Ya düşünsene mehtabım, sabah kalkıyorsun, patlayana kadar köfte pişirip yiyebiliyorsun, ay az yiyeyim, yarına da kalsın, ya da önce kardeşim yesin diye düşüncen olmuyor hiç, kardeşin de hepsini yiyor sana kalmıyor, yutkunuyorsun ona bakarken kardeşim güçlü olur diye avutuyorsun nefsini. Köfte bitecek ve kıyma alamamak gibi dert yok. Hatta köfteyi havaya atıp ağzınla yakalayabilirsin köfteyi, cup dişlerin arasına, oradan mideye.
Gülmeye başladı; köpek miyim; onu köpekler becerir.
Tabi canımın içi aç köpeğin tekisin. Senden iyi köpek mi olur?
Gülüyorlar.
Paslı bir saç var üstlerinde, yanları çuvalla kapatmışlar. Yağmur başladı ve tarlada çalışmaya ara verdiler. Kış ayı, ayaz var, havuç topluyorlardı tarlada. Tenekede plastik, ayakkabı yanıyor.
Düşünsene, kardeşin yok, mızmız eden kardeşin yok; kocan var. O kardeş büyüyünce vurur senin götüne tekmeyi, büyüyüp evlenecek, sana kim bakar ölene dek. Kocan tabi ki. Hastalandığında başında bekler doktora götürür.
Öyle deme o kardeşim.
Büyüyünce canavar olur o.
Bilmem.
Bizi bizden başka kimse sevmez Mehtap. Bunu böyle bil bence. Yoksa çok üzerler seni. Onları sevdiğim diye çok pişman olursun.
Ama haklısın. Bizi bizden başka kimse sevmez. Beni en çok seven tek insansın tek, canım gardaşım!
Birbirlerine sarıldılar.
Kardeşim piçin teki olacak gibi. İyi bir şey bulursa al abla bir parça da sen ye diye asla uzatmaz. Et bulunca diğer kediler eti ele geçirmesin diye pençe atan hırlayan kediler gibi aynı. Geçende bana bir mandalina bile vermedi namussuz! Elinde altı tane vardı.
O yedi yaşındayken ölen annesini sık sık anlatırdı, anıları anlatmayı severdi Mehtap, o zamanlar çok mutluyduk derdi. Anne yeşil gözlü, baba yeşil gözlü, ilk bebekleri olacak, ve çok güzel bir bebek olsun diye adını Mehtap koymuşlar. Ama bebek bir garipmiş, hasta olduğunu söylemiş doktor, sonra, biz bu kadar güzeliz de bu ne, kime çekmiş bu? diye şakayla dalga geçerlermiş onunla. Biz seni cami avlusunda bulduk.
Sonra bir akşam Mehtap bayıldı, son zamanlarında bu bayılmalar çoğalmıştı, epilepsi nöbeti geçirir gibiydi. Tarladan dönerken düştü bayıldı çamur içine yolda. Nezaket yardım istemek için yakındaki eve koştu, aracı görünce tanıdı, köye ara ara uğrayan genç veterinerin aracını, onunla birkaç kez muhabbet etmişti. Kapı zilini çalacağı sırada ahırdan gelen veterineri ve ev sahibi adamı fark edip koştu. Durumu bildirdi. Genç adam aracıyla mehtabı hastaneye götürdü.
İki hafta sonraydı.
Hüseyin Mehtabı evde bulamamış, üzgün biçimde oradan ayrılıyordu, yolda Nezaketi görmüştü, genç adamın elinde kırmızı güller vardı, Mehtabı sordu, Nezaket, uzun zamandır ben de onu göremiyordum dedi. İki gün önce konuştuk, bana sana çok güzel şeyler anlatacağım. İnanamayacaksın! demişti. Pazar günü buluşacağız.

Genç adam kırmızı gülleri Nezakete uzattı, senin olsun. Nezaket gülleri aldı ve genç adam onu gideceği yere kadar bırakmayı önerdi. Araca bindiler.

Veterinerle arasında bir sıcaklık doğmuş, veteriner onunla arkadaşlığını ilerletmek istemişti, Mehtap, gel beni al dediğinde genç adam işi çıktığı için gelememişti o gün ve aramamıştı, unutmuştu iş yoğunluğu yüzünden, Mehtap ise, sözünde durmadı! diye çok kızmıştı, bu yüzden evde yok dedirtmişti üvey annesine.

Pazar günü o baraka gibi yere geldi Mehtap, tenekedeki duman caz yapıp duman yaymıştı, is içindeydi Nezaket, ıslaktı, yağmur yağmıştı, ıslanmıştı, üşüyordu, çamurluydu, üstü başı
Mehtap geldi ve buz gibiydi, sigara paketini çıkardı, sigara yaktı.
Sigaraya mı başladın?!
Az içiyorum.
Kızım hastasın gebereceksin içme şu boku!
Dert etme.
Hani güzel haberlerin vardı; anlatsana çok merak ediyorum!
Olcak, güzel şeyler olacak. Zamanı gelince.
Nezaket, çok sordu durdu ama Mehtap bir şeyler anlatmadı, eskisi gibi candan değildi, bu kızda çok derin ve sarsıcı ve ezici bir gariplik vardı.
Neyin var?
Bi şey yok.
Eskisi gibi değişin. Kardeşin ölmüş gibisin?
Bırak şu iti. Geçmişini siktiğim!
Ona çay verdi,
Gitmem lazım dedi.
Çaya bayılırdı, içmeden asla edemezdi, senin çayın için ölürüm derdi.
Tenekede patates haşladım; ye öyle git.
İşim var.
Ne işi amıma koyim anlat?!
Demedi.
Eskiden derdi her boku püsürü.
Ayrıca patates yerdi, parmaklarını yerdi o sıra. Senin gibi patates yapan yok aşkım! derdi.

Sonra.
Veterinerle nişanlandı. Evlendi. Nezaketi çağırmadı.
Mehtap onu birkaç kez görmüştü evlenip gitmeden. Mehtap sadece elini salladı. Hepsi bu.

Yılar sonra Nezaket veterinere ilçede rast geldi ve onunla bir çay ocağında sohbet etti, veteriner ısrar edince, sevinçle eski bir dostu görünce.

Eskilerden konuşuyorlardı, veteriner şöyle dedi; sana verdiğim kırmızı güller. Onu ona almıştım. Görmüş pencereden. Kıskançlık krizine girmiş. Çok kıskanç. Evi onun üstüne yaptım. Her şeyi. Ben bir zehir kızla evlenmişim, ne yapayım aşk işte.

Nezaket, ağlayacak gibiydi. Veteriner gitti. O da yoluna. Yolda ağlayarak ilerlerken birileri, ne oldu bacım, neyin var? diye soruyordu, hıçkırarak ağlıyordu,
ekmeğimi patatesimi çayımı yağmuru isi tenekede yansıyan ısıyı paylaştım senle be teneke surat oldu mu şimdi

Şöyle demişti veteriner: beni onun elinden çalacağını sanmış. Bu yüzden senle iletişimi kesmiş.

Her şeyi oldu Mehtabın. Çocukları. Hastalıkları da yok olmuş. Gerçek gönül vereni bulunca ki gönül aka da konar, karaya da
Kibarcasını söyledim.
Yılar sonra Nezaket çarşıda Mehtapla karşılaştığında Mehtabın yanında boyunca üç güzel kızı ve bir oğlu vardı.
Aaa Nezaketciğim sen ha?! Kavuşturana kurban olayım! Gel bir sohbet edelim şu restoranda? Yemek yiyecektik dediğinde, Nezaket; acelem var hayatım. Başka sefere diye yalan atıp oradan uzaklaştı.

Yıllar ezip geçebilir çok şeyin üstünden ama Nezaket o zor zamanlardaki Mehtabı çok sevmişti, onu kardeşi, canını yarısı bilmişti inanmıştı, sen bende o halinle kal, bu çirkin paçoz yapma bok saçlarınla değil hayatım diye düşünmüştü. Çirkin ama saf bir güzeldin; ama şimdi en bok bir tarza bürünmüşsün. Bu halinle seninle konuşacak tek kelimem yok; olamaz da! Sen sana sarıldığım o yağmurlu günlerde saf halinle sonsuza dek hapsoldun kalbimde ruhumda. Umut verdim, iyi hissettim, mutlu oldum sana bakarken yağlı sıçan saçlarına. Soğansı kokuna, acılarınla.

Bir sigara yaktı, içine çekti dumanı. Şükür yaratana dedi, ben hiç değişmedim!

Başa Dön