"Yirmi beşinde yazar, otuzunda okur, kırkında eleştirmen olanın, ellisinde ne olacağı meçhul." - **Virginia Woolf**"

Umutlar Yeşerirken

İşsizlikle boğuşan bir insanın üç aylık zorlu mücadelesini anlatan bu hikâye, umutla umutsuzluk arasında gidip gelen bir hayatı resmediyor. Tek bir borcun yıktığı hayaller, boş cepler ve yorgun ayaklar... Ramazan akşamında eve ekmek götürememenin çaresizliği ile dolu bu anlatı, okuyucuyu yoksulluğun soğuk gerçekliğiyle yüzleştirirken, belki de yeşerecek umutların izini sürüyor.

yazı resim

Umutlar Yeşerirken

Tam üç aydır… Evet, tam üç aydır işsizdi. Oysa daha bir yıl önce, hayalleri vardı; yapacak çok işi, toparlayacak bir düzeni… Ama bir kişinin ödemediği yüklü borç, hayatının direğini paramparça etmişti. Günlerce uykusuz kalmış, geceleri avuç içleri ter içinde Allah’a yalvarmış, “Belki bugün bir haber gelir” diye umut etmişti. Ama o kişiden ne bir mesaj, ne bir telefon… Koca bir sessizlik.

Ellerini cebine soktu. Cebindeki son umudu arar gibi yokladı. Ama parmaklarına çarpan bir şey olmadı. Çünkü artık cebinde tek kuruş bile yoktu. Son parasına sahurda eve bir ekmek almıştı. Şimdi gün akşama dönmüş, gökyüzü kızıl bir çağrı gibi üzerlerine çökmüştü. Peki bu akşam ne olacaktı? Eve ne götürebilecekti?

Üç aydır iş aramaktan ayaklarının altı şişmişti. Ayakkabısının altına attırdığı taban çoktan çökmüş, yürürken sendeleyip duruyordu. Bir zamanlar dükkânında gururla dolaşan adam, şimdi şehrin sokaklarında umudunun kırıntılarını arıyordu.

Bir yılda yaşadığı yıkım, ömrünün acılarla yazılmış bir özeti gibiydi.

Alacaklılarına yalvarmıştı… “Bana biraz zaman verin,” demişti. Ama hiçbiri insaf göstermemiş, icra memurları bir sabah dükkânına dayanmıştı. Raflardaki her şey, yılların emeği, gözlerinin önünde toplanmış, haraç mezat hiçliğe satılmıştı. Ardından evine… O mahrem yere, evinin kalbine girmişlerdi. Haczedilemez birkaç eşya dışında her şey taşınırken, küçük kızının o çığlığı Mehmet’i paramparça etmişti:

“Amcalar, ne olur karyolamı götürmeyin… Ben nerede yatacağım?”

İşte o cümle, adamın kalbine kazınmış bir yara gibi duruyordu.

Son bir aya kadar şoförlükten hamallığa kadar ne iş bulduysa yapmıştı. Ama Ramazan’a on gün kala o işler de bitmişti. Evde konu komşunun gönderdiği ufak tefek yardımlar da tükenmişti. Sabah evden çıkarken bıraktığı beş liradan başka hiçbir şeyi yoktu artık.

Yine de eşi… O güzel yürekli kadın… Mehmet’in omuzlarını hiç kırmamıştı. “Kısmet,” demişti. “Bugün böyleyse yarın başka olur.” Ne bir sitem, ne bir serzeniş… O sabır olmasa belki Mehmet çoktan yıkılırdı.

Çaresiz adımlarla eve yaklaşırken boğazı düğümlendi. Bugün de elleri boştu. Nasıl anlatacaktı? Artık evdekilere umut vermeye çalışmaktan bile yorulmuştu. Karnı günlerdir doymuyor, orucun son saatleriyle birlikte içi büsbütün çekiliyordu. Rampanın sonunda neredeyse yığılacaktı. Dudakları kurumuş, nefesi daralmıştı.

Sağdaki çıkmaz sokağa döndüğünde birden irkildi. Evin önünde bir taksi duruyordu. Sarı rengi gözünü aldı.

“Eyvah… Yine icra mı?” diye düşündü.
Sonra acıyla gülümsedi: “Alacak bir şey de kalmadı ki…”

Kapıya yaklaştı. İçinden dua etti. Kapıyı üç kez tıklattı. Eşi açtı. Ama… O nasıl bir tebessümdü öyle? Gözleri ışıl ışıldı. Mehmet, aylar sonra ilk kez eşinin yüzünde böyle bir gülümseme görüyordu.

“Mehmet!” dedi kadın. “Hasan Bey geldi. Hasan Bey!”

Mehmet’in kaşları çatıldı.
“Hangi Hasan Bey?”

Tam o sırada odaya doğru yönelirken şişmanca, kırklı yaşlarında bir adam ona doğru bir adım attı.

— Benim… dedi. “Senin en iyi müşterilerinden… Borcunu ödeyemeyip seni bu hâllere düşüren Hasan.”

Adamın sesi titriyordu.

— Beni affet Mehmet. Başımda inanılmaz olaylar oldu… Kayboldum, battım, dağıldım. Ama bitti. Allah bana da bir kapı açtı. Paran burada. Hem de fazlasıyla. Bugün ödemeye geldim. Kötü günlerin geride kaldı…

Mehmet’in gözlerine dolan yaşlar sonunda taş oldu, düştü. Konuşamadı. Sadece sarıldı adama. İçinde birikmiş acı, öfke, çaresizlik… Hepsi hıçkırıklara dönüştü. Ama bu kez…

Bu kez dökülen gözyaşları acının değil, yeniden yeşeren umutların gözyaşlarıydı.

KİTAP İZLERİ

Kör Pencerede Uyuyan

B. Nihan Eren

Gündelik Hayatın Kör Penceresinden Sızan Endişe B. Nihan Eren, yedi yıllık bir aranın ardından yayımladığı "Kör Pencerede Uyuyan" ile çağdaş Türk öykücülüğündeki yerini sağlamlaştırıyor. Yapı
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön