Kışın hükümdarlığı başladı. Radyoda yol haberlerini okuyor spiker; yollar kapandı, o köylere ulaşılamıyor, kar kalınlığı şu kadar.
Lapa lapa kar yağarken kendimi Uzungölün kahvelerinde düşlüyorum. Sonra yeni demlenmiş bir bardak çay içtiğimi.
Uzungöle kar yağıyor...
Biliyorum tepelerde beyaz gelinlik giymiş gibi duran çam ormanları sessizce seyrediyor kırmızısı ak pak olan damları. Yüksekte yayla evleri yavaş yavaş kristal bir örtünün altında kayboluyor. Dedeler torunlarına kızak yapıp uyandıklarında görüp sevinsinler diye usulca başuçlarına bırakıyor.
Uzungöle kar yağıyor...
Her harfi bembeyaz bir masal gibi. Sincaplar ise çoktan ağaç kovuklarında uykuya dalmışlar. Yol kenarında balık ekmek yapanların ateşlerinin başından karşı konulmaz lezzetli kokular yayılır gri bulutlara doğru. Göl buz tuttuğunda, buzlar kırılır elbirliğiyle. Yoksa; aç kalan tilkiler gölün üzerindeki ördek kolonilerine korku verirler. Rüzgarda savrulan kar tanecikleri pazar yerinde tezgah kuran köylü kadınlarının sattığı keşanların üzerine düşecek. Çocuklar yaptıkları kardanadamların başına aşçı şapkası takıyor.
Uzungöle kar yağıyor...
Bir orman denizi olan Karadenizin her tarafında doğanın beyaz sesi yankılanıyor. Kışın beyaz bakışlarla karşımıza dikildiği birgün Uzungölde çayınızı yudumlayıp, pencereden baktığınızda bacalardan tüten dumanın dışında hiçbir hareketin olmadığını, herşeyin hatta zamanın bile donduğunu düşünürsünüz. Oysa evlerin birinde sobanın kenarındaki yastıkta kıvrılan kedi uyanmış, gerinmektedir. Orman bekcileri kulübelerinin önünde ateş yakmış, kapanan yolu açacak, kendilerine yiyecek getirecek arkadaşlarını beklemektedir. Yüksek yaylalarında Kardelenler başlarını karın altından çıkartmaya ve soğuğa karşı toprağın gücünü kanıtlamaya hazırlanmaktadır.
Uzungölde kış, omuzunda beyaz güvercinle gezinen bir konuk gibidir. Baharla birlikte soğuk bakışlı konuk gidecek, güvercin de havalanıp çayırlara konacak, kanatlarının deydiği yerde papatyalar açacaktır.
Uzungöle kar yağıyor...
20 ocak2004