İkibin yirmiüçün altıncı ayının beşinci günü bugün. Yaz ayına adamakıllı girdik, hatta eskitmeye bile başladık. Temmuz ve Ağustos ayları ile birlikte yaz sonunu konuşmaya başlayacağız hep beraber.. Yaz, Necatigilin Kır Şarkısı şiirinin sonundaki dizeleriyle söyleyecek olursam; sakin, dinlenmiş, rahat bir şekilde bitecek benim için. Ya da tam tersi olacak.. Ama öyle ya da böyle bu yaz da bir şekilde bitecek! Zira; sayılı gün, tez biter! denir ki bunu en iyi idrak edenlerden biriyim..
Esasen, yaşanan zamanla o zamanın bilincinde olmak, sürenin çabuk ya da yavaş geçtiği hissi veriyor hepimize
Öyle değil mi sizce de?
Hani bazen, yaşanan zaman geçen zamandan çok daha ağır ya da uzun yaşanır ve biz istemsiz bir şekilde: saatler de geçmek bilmedi! diye sıkıntıyla dert yanarız. Bazen de; yaşanan zaman, geçen zamandan çok daha hızlı geçmiş gibi gelir ve; ne çabuk geçti saatler! deriz.
Herhalde sayılı gün tez biter deyiminin gizemi bu olsa gerek: Geçen zamanın uzun ya da kısa, yavaş ya da hızlı geçiyor oluşu, doğrudan doğruya bizim, yaşadığımız zamana nasıl bir değer ya da nitelik atfetmiş olduğumuzla ilgili bir durumdur. Burada süre uzun geçmişse, yaşanan zaman sıkıntılı, hızlı veya kısa geçmişse, mutlu, mesut geçmiştir. Evet, bunlar hepimizin bildiği şeyler. Malumu ilam kabilinden şeyler söylediğimin de farkındayım. Süreyi, geçen kronolojik ya da nicel zamandan farklılaştırarak, nitel zaman kılan dönüşümden söz edildiğinde kastedilenin bu olduğunu vurgulamak istedim. Zira, süre, zamanın niteliğine, ona atfettiğimiz değere aittir, niceliğine yani, kronolojik zamana değil.
Bunları, yaz günlerinin benim için büyük bir mutluluk ve bahtiyarlıklarla ve dolayısıyla da, göz açıp kapayıncaya kadar hızlı geçtiğini dile getirmek için paylaştım sizlerle. İstanbulda, bütün bir yaz, mütemadiyen aynı şeyleri yapmak, geçen günlerin, tıpatıp değilse bile, olabildiğince birbirine benzemesi için uğraşmak Yaz, benim için, daha önce ki denemelerimde yazdığım gibi herşey hep aynı kalsın!ı yaşama mevsiminden başka bir şey değil Herakleitostan beri Dünyanın temelkoyucu ilkesi olan Değişime, dolayısıyla da zamanın bir su gibi yatağını bulup akmasına karşı durabilmenin mümkün olmadığını; ama, hiç değilse, her şeyin olabildiğince aynı kalmasını sağlayarak geçen zaman olarak değil de tekrarlanan zaman olarak kavranmasının yanılsamasını yaşamak istemişim bazı mecburiyetlerden..
Bunun, bilinçli bir yanılsama deneyimi olduğunun farkındayım elbet! Şunu söylemek istiyorum. Biliyorsunuz Nietzschenin Bengidönüş öğretisi, hem değişmeyi hem de bir anlamda aynı kalmayı öngörür. Nietzsche bana göre, hem değişime hem de aynı kalmaya vurgu yapmıştır bu söylemiyle. Evet, çok iddialı bir şey söylediğimin farkındayım ama, belki de Yahya Kemalin imtidâdı, Nietzschenin Bengidönüşünün şiirsel bir varyantıdır. Kimbilir.. Bense hep aynı kalsından, değişmeyi değil, aynı kalmayı, ancak böyle bir bilinçli yanılsama (belki de kendi kendini aldatma, Bilinçli yanılsama) ile hep aynı hazları ve bahtiyarlıkları yaşamayı istemişimdir.. Tekrar belirtmem gerekirse: Bu istek, sadece gül yüzlümün, yaz aylarında İstanbulda daha çok vakit geçirmesi, onu daha sık görmek ve muhabbet etmek istediğim içindir. Çünkü bahtsız bir aşık olarak, tekrarlanmasını istediğim hazları ve bahtiyarlıkları ancak ve yalnızca, yaz ayında onunla yaşayabiliyorum
Bir şiirimde esti sonbahar rüzgârı /aldı götürdü seni /soğuk yataklara demiştim. Sonbahar, bitişlerin mevsimidir ve Üsküdarın, Beykozun Sarıyerin müdavimlerinin sonbaharı hatırlamaları bir sona erişin hüzünlü hazırlığına her daim teşnedir. Oysa yaz öyle değil bizim için.. Geçmiş zamanların yeniden yaşanamayacak olmasının onulmaz hüznünü sonbahara bırakmış olsak da yaz, geçmişin tekrar yaşanmasının, sanki hiç değişmemiş gibi yaşanmasının mevsimidir.. Yani yaz, hep aynı olandır ve hazdır benim için dolayısıyla büyük bir mutluluktur.
Bakalım bu yaz ayında yazğımızda neleri yaşayacağız Bekleyip göreceğiz.
Sağlıkla ve sağlıcakla kalın.