Bakarsın
bakarsın ruhun incelmişse de yüreğin olmuş katran karası / gözlerini ve ruhunu bırakıp
bakarsın ruhun incelmişse de yüreğin olmuş katran karası / gözlerini ve ruhunu bırakıp
Vatanları için savaşan bütün Müslümanlar, her zaman olduğu gibi, ölüm korkusunu biz çoook yıllar önce yendik. Savaşırken da aklımıza bile gelmez, gavurların askerleri gibi... Biliriz ki vatanları için ölenler şehittir ve yine biliriz ki şehitler mahşer günü seyitler ile peygamberler ile yan yanadırlar... Büyük bir ödüldür bu Müslümanlara...
Bazen bakarsınız başlığa, hemen dalarsınız yazıya, ancak içeriği size bir anlam ifade etmez. Zerre fikir beyan etmek aklınızın köşesinden geçmez. Sizin duygu ve düşünceleriniz ile örtüşmeyen bir yazıdır. Hemen atlar yorum yazarlar. Anlamsız bir yazıya laf olsun torba dolsun diye yorum yazılmaması gerekirken, durur durur yazarlar. Yazanda havalardan
En güzel çocuk kim de? Böyle bir soru da çok saçma, en güzel çocuk herkesin kendi çocuğu, üstüne daha laf söylenecek bir söz yok. En güzel gocuk kim de peki? Onu da kim yaptıysa onda... En gıcık kim de hadi bunu da bilin bakalım? Benim arkadaşım vardı palavracı
Çok uzun süreli kar yağışları aynı zamanda okullar bir iki günlüğüne tatil olduğu için çocuklara da bayram yaptırır, ha unuttum bir de servis araçlarının şoförlerine tabi ki, onlarda dinlenme fırsatı bulurlar. O beyaz örtü insanın ruhunu dinlendirir, belki yüreğini dillendirir, şairlere yazarlara belki ilham verir. Kışın insan çok
''Uğur Mumcu'nun aziz hatırasına'' / Sen yiğit bir evladıydın cumhuriyetimizin /
Hep rastlardım / o başında fötr şapkasıyla / boynunda mavi
Her ne kadar bu bölgeye Şincan-Uygur Özerk Bölgesi denilse de, Kazak ve Kırgız Türklerinin de buralarda yaşadığı bilinmektedir. Edinilen bilgilere göre Sincan Çin Halk Cumhuriyetinin en büyük idari bölgesi olarak anılmaktadır.
Ellerini, / Kalbinin üstüne koy ve dinle, / Dinle güzel
Ah! be gözlerim kara kıta Afrika'da bir lokmaya muhtaç insanlar gördün. Birileri kuş sütünün eksik olmadığı sofralarda tıka basa karınlarını doyururken, kusacak kadar yemek yerken, kara kıta Afrika'da bir lokma ekmek için, bir kilo patates, pirinç için birbirini ezen çiğneyen insanlar gördün. Okula gitmesi gerekirken, küçücük çocukların elinde
Hayallerimizi tartışmaya başladık, / Delikanlı çağlarımız da... / Ülkemizi ileri
İnsanlık ortaya çıktığından beri yeryüzünden kavga ve savaşlar hiç eksik olmamıştır. Bu savaşlar sonucunda, ister savaşın galibi olun, isterseniz mağlubu, toplumlarda açılan büyük sosyal yaralar vardır. En başta can kayıpları. İnsanların zamanlarını, bilim ile sanat ile geçirmeleri gerekirken, enerjilerini savaşlara ve bu savaşların sonucunda ortaya çıkan yıkımları onarmaya
Filistin'li çocukların, / Taşlarında vardı şiir, / Gözyaşlarında,
Arkasından el salladığım trenler / Geri gelmeseniz de olur... /
Savaşlar olur, savaşlarda kazananlar ve kaybedenler vardır. Kaybedenler, yani mağlupların boynu büküktür... Hele de bir İslam Toprağı ise kaybedilen yer, asla nokta koymazlar, koyamazlar, fetih ve gaza ruhu buna izin vermez... Virgül yetişir imdada, o virgül kaybedilen yer geri alınıp da yeni bir nokta koyulana kadar, dağarcığımızda saklanır
Memlekette bu kadar aç ve açıkta insan varken, insanlar bırak o yemeklerden tatmayı, bir kuru ekmek, bir kuru soğan ile günlerini geçiriyor ise, ayıp oluyor gerçekten, o programlar ile seyircilerin karşısına çıkmak. Daha aklı başında bilgi ve kültür dolu programlar yapın da bu arıza tipleri de bizim karşımıza
Dayak Atma Sanatı adlı üç ciltlik kitabımın şimdilerde dördüncü cildini de yazmaya başladım. Dostlarım bana ''Cengiz Abi geç bile kaldın dördüncü cildi yazmak için.'' diye sitem de etseler, haklılar aslında haklı olmaya da, beş yıldır başarıyla yürüttüğüm dayak atma kurslarından, millete verdiğim dayak atma derslerinden başımı kaldırıp da
Görmüyor muyuz sitelerde edebiyat parçalayanları, edebiyat yapıyoruz ya da şiir yazıyoruz diye her şeyi birbirine karıştıranları... Adı sanı çok büyük gibi görünen, gösterilmeye çalışılan bir sürü sanatçı müsveddesi diyebileceğimiz bayan ya da erkek yıllardır televizyonlarda, sosyal medya da edebiyatın içine etmeye çalışarak edebiyat parçalamıyor mu?
Önde gelen sitelerde bazı zamanlar 400 hatta 500 kişiye varıyor çevrim içi olanların sayısı. Ancak güne gelen eserlere baktığımız zaman eserlere iki üç yorum anca yapılmış oluyor. Zaten bir şiiri, yazıyı enine boyuna eleştirebilecek çok az edebiyatçı arkadaşımız var, diğerleri yüreğine sağlık, ellerine sağlık, aferin koçum gibi aslında
Bir çok zil de klasik zil sesinden başka sesler vardır; kuş sesi gibi, kahkaha gibi... Zile basıp da öyle güzel sesler gelince içeriden, insanın zile bastıkça basası geliyor... Tabi durmadan basarsanız o güzel zil sesini duymak için, içeridekiler de bunalabilir... Şimdi çoğu evlerde güvenlik açısından görüntülü diyafon denen
1961 Ankara'da başlayıp devam eden bir hayat. İlk ortaokul, lise ve iki yıllık bir üniversite deneyimi, ticaret hayatı Ankara'da iki tane aslan gibi evlat biri dişi biri erkek aslan olmak üzere hayat mutlu bir şekilde akıp gidiyor. Biraz şiir, biraz öykü ve denemelerin sıcaklığında...
Elliyedi seneye sığdırılan bir yaşam. Geçip gidiyor işte şiir, deneme, öykünün sıcaklığında... Yirmi beş yıllık bir birliktelik iki de aslan gibi evlat daha ne olsun?
Mizah ağırlıklı öykü ve denemeler toplumsal ağırlıklı şiirler
Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Erich Fromm
Aziz Nesin, Muzaffer İzgü,