osman demircan

Bize Seni Gerek Seni Ey Elif Şafak

Bir sarhoş otobüste yalnızken yanına oturdum. Dedi yanımda kimse oturmazken sarhoş olduğum için sen nasıl oturdun. Dedim beni döversen birisi kurtarır elbet. Dedi tüm insanlar dörde çeyrek vardır; ben ise üç buçuğum. Dört olan sadece peygamberimizdir. Şaşırdım o an sözleriyle. Dedim kendi kendime bir abdestliden duymadım böyle söz

Bir İnsanın Son Kez Çay Getirişidir Belki de Ruhumun Ölümcül Soğukluğuna

Ah bin kere ah... Son kez denize bakışımdır belki de yıldızların denizle oynayışını seyredişim. Bir boğulma anıdır denizle mehtap arasında kalışım. Bir insanın son kez çay getirişidir belki de ruhumun ölümcül soğukluğuna. Bir insan gözünün son bakışıdır bana gülüşlerimin son çabasında. Bu dünya sizin olsun, her gün eşeleğiniz

Sen Giderken

Renklere mi küskünsün ki saçlarını bir fırça gibi savurup dünyayı siyaha, beyaza, yeşile, maviye boyamamaktasın. Bir küstüm çiçeği misin ki, bir bahar dalı gibi bana güzellik yaşatmazsın. Nedir sendeki bu telaş? Güvercinler gibi camlara yıldız yağmuru gibi yağarsın. Ruhun acısından bana billur bir göl bırakmaz. Çalkantılı ve bulanık

Ölümüm Güzelleşir Seninle

Yolumun sonunda cehennem varsa, ayak altıma İran halıları sersen ne çıkar. Bana öyle gel deme, çek ayak diplerimden saltanatını. Bana lüks caddelerde hız yapan spor araba olacaksan eğer, benim başıma gelen en büyük hata olursun. Çünkü ben başımı alıp dağlara çıkmak isterim. Dağlarda, soğuk sular içmek, çiğdemlerle hemhal

Türk Şiiri'nde Özgünlük

Türk edebiyatı bölümlere ayrılırken kültürel değişim, dini değişim, coğrafi değişim, lehçe ve şive farklılıkları ölçüt olarak alınır. Türk şiiri de bu ölçütlere göre bölümlere ayrılır. Türk şiirini meydana getiren şairlerin, özgünlük açısından değerlendirilmeleri, bu ayrışmanın bilinmesiyle mümkün olacaktır.

Bıldırcın Bakışlı Sevgili

Kalkıp gitmenin vakti gelmiştir. Ayak niyetine taşıdığım uzuvlar, elbet beni bir yere kadar götürür. Bu kaçışım ne açlığımdan ne de susuzluğumdandır. Ah sevgili bu gidişim senin o gözlerindeki derinlikte boğulmamak içindir. Ey sevgili bana bir daha bakarsan, ölürüm diye korkarım. Ne açlık ne de susuzluk, senin süründürücü ve

Piç ile İbne

Bir piç hiç şüphesiz karşısındakine ibne diye hitap eder. Aslında bilmez ki o neyse kendisi de aynıdır. Sadece kelimeler arasında nüans farkı vardır. Ne garip değil mi? İnsanlar az bir farktan dolayı, büyük ayrıcalıklar yaratmak istemekteler kendilerine. Orospuya orospu deyip, onunla sevişenler genelevden adam gibi çıkmaktalar. Kocasının yatağında,

Nazım Hikmet Gibi Düşünmek Beynimi Acıtmıştır

Benim kemiğim sevilmez. O yüzden senin gibi itler benden uzak durur. Senin bana yakın olmaman beni uyuz olmaktan korur. Zaten kancıklığını da çekemem. Salyaların ağzından akarken, seninle mum ışığında yemek yiyemem. İtliğin hayatıma ne katabilir? Boynuna zincir takıp seninle kumsalda yürüyemem. Hayatım boyunca sevilmemeyi ve düşmanlığı öğrenirken ve

Aydınlık8

Gözlerimi iyice açıp baktığımda ise tahtalardan bembeyaz kurtçukların çıktığını gördüm. O kadar çoktular ki ahşapla beraber beni de yiyip bitirmelerinden korktum. Yığılıp kaldığım kanepeden aniden doğrularak balkona çıktım. Dışarısı alabildiğine siyahtı. Sanki her yer ölülerin konulduğu siyah torbaların içindeydi. Yaşamanın bu kadar koyu olduğu bir anın içinde, ölümün

Fosseptik Çukuru

İnsanlar şekil olsun diye v yerine w yazdıklarında bana tuvaleti hatırlatıyorlar. WaLla demek bazılarının hoşuna gidebilir, ama bir yemini fosseptik çukuruna dönüştürmek hem bir Türk'e hem de manevi değerleri olan birine yakışmaz. İnsanlar aşk yerine aşq yazdıklarında düşüncelerinin bozukluğuyla hiçbir şeyi gerçek anlamlarıyla yaşayamazlar. Türkçe bozulurken, kayıtsız ve

Zeka Bazen Elde, Bazen Ayakta, Bazen de Sırtta Bulunur

Zeka her zaman kafada bulunmaz. Zeka bazen elde, bazen ayakta, bazen de sırtta bulunur. Sırtını dönebilmek, elinin tersiyle itebilmek, ayaklanmak bazen çok zekice hareketler olabilir. Yazarların ve enstrüman kullananların zekası ise parmak uçlarında bulunur. Parmak ucumla seni gösteriyorsam bil ki, ya bir şiir kadar zarifsin ya da bir

Senin Kurallarının Benim Trafiğimde Geçerliliği Yoktur

Arabalar ne zaman yol verecekse o zaman geri geri giderler. Uçaklarınsa böyle bir sorunu yoktur; tıpkı benim böyle bir sorunumun olmadığı gibi. Senin hayatından uçup giderken, arkama bakmam. Ayrıca dikiz aynam da yoktur. İstersen makam koltuğunda otur. Senin kurallarının benim trafiğimde geçerliliği yoktur. Hadi sana elveda. Geç gelen

Boşsun

Boş tencere karın doyurmaz. Bu yüzden tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş demem. Boşsun, boşsun , boşsun, bomboşsun. Boşluğunu kapakla örtme. Sana kapak olamam. Ben yarım dönümlük araziyim, sen bir dönümlük arazisin ama bomboşsun. Boşsun, bomboşsun. Aşkı herkes aynı yaşamaz. Yüreğin boştur.

Şimdi Seni Şarkılarla Korkutacağım

Kurbağaların bir orkestra edasıyla bağırmalarını yılanlar duymadı. Duysalardı belki de sürünmeyeceklerdi. Yılanların tek derdi midesini doldurmak oldu. Bu yüzden kurbağaların sesi yılanların kalbini hiç burkmadı veya yılanların dili çatallı olduğu için, kurbağalarla birlikte hiç şarkı söyleyemediler. Belki de asıl düşmanlıkları bundan kaynaklandı. Hayatım delik deşik oldu. Her yanım

Tüm Gözyaşları Yalnızdır

Gülüşleri kıskanan çok olur. Tüm gözyaşları ise yalnızdır. Seçim senin. İster gül ister ağla... Ya kıskanılacak biri olacaksın ya da yalnız... İnsanlar gülüşlerini saklarlar, kıskanılmaktan korktukları için. Ya somurturlar akşama kadar ya da yüzlerinde nötr ifadeler taşırlar. Dünyada gülmek, kolay değildir. Kolay olmayanı başaranlar göze batarlar. Gülmek, tüm

Saçlarının Bir Teli Kırılsa, Başın Ağrırdı

Saçlarının bir teli kırılsa, başın ağrırdı. Peki, okşamaya kıyamadığım saçlarını başkalarını okşatırken yüreğin hiç sızlamadı mı? Saçların bir uçurtma idi aşk rüzgarımda. Her teliyle göklere yükselirken, bir bit gibi saçlarından temizledin beni. Başını alıp giderken, saçların sonbahar yaprakları gibi dökülürken önüme, sana doğru koşamadım incinirsin diye.

İnsan Yoktu, Sınırlar ve Sınıflar Yoktu

İnsan yoktu, sınırlar ve sınıflar yoktu; sonra insan çıkageldi ve elindeki tebeşirle kendince sınırlar çizmeye başladı; ancak o çizdiği sınırların içerisine kendisini hapsettiğini bir türlü anlayamadı. İnsanın sınırlar çizmesindeki sebep kendisini farklı görmek istemeseydi. Oysa doğa bir babanın kör çocuğuna diğer çocuklarından farksız davranması gibi herkese eşit davranırdı.

Başa Dön