Hiçbir kış sonsuza dek sürmüyor, hiçbir ilkbahar uğramadan geçmiyor. -Hal Borland |
|
||||||||||
|
Kendi kendime bu edeb ve haya nerelere gitmiş diye düşünürken birden boyacı bana bu insanlarda edeb ve haya kalmamış diye başladı söylenmeye. Hatta bu konuda birçok defa bazen tramvayda, metroda, metrobüste, dolmuşta ve belediye otobüslerinde yaptığım yolculuklarda sıkça görmeye alışmıştım. İnsanların birbirlerini rahatsız etmekten adeta zevk aldıklarını, çevresine aldırmadan bağırıp çağırdıklarını..!!! hatta bir gün metroda bağırarak konuşan bir beyefendiyi o insana benim edebim gereği beyefendi diyorum.!!!! nazik bir üslupla ikaz etmeye kalkıştığımda tabiri caizse “boyunun ölçüsünü almak” derler ya bende öyle oldum. Bütün bunlar o anda aklıma geldi. Sonra edeb ve haya kelimesi beynimde başladı dolaşmaya. Sonrasında edeb kelimesinin anlamı ve önemi akşama kadar beynimi kemirdi. O akşam birçok İslami yazarların, İslami ilim ve terbiye almış yazarların, hocaların kitapları ile internette yaptığım araştırmada; Karşıma çok önemli en azından bana göre manası itibarıyla değerli olan cümleler, sözler, ayet ve hadisler ile anlatımlar çıktı. Şimdi edep:Kelime(kelam) anlamı ile ”güzel terbiye, iyi huy, haya” anlamına gelen esas itibarıyla, aslında insanın bütün iyilikleri ve ahlaki güzellikleri kendinde toplamasıdır. Ne denir. Yada nasıl derler. İlla edeb İlla edeb………..!!!!! Çünkü…… haya imanın ikiz kardeşidir. Hz Mevlana: ”Ademoğlu şayet edepsiz ise adam değildir, çünkü insanla hayvan ( Yaratık ) arasında gerçek fark edeptir” demiştir. Böylelikle anlaşılıyor ki insan ve hayvanı ( Yaratık ) ayıran en önemli etkenlerden biri edebtir. Edebli insan kimsenin onu görmediği yerde olduğunda hatta yalnız olduğunda bile utanma duygusunu hissiyatını)kaybetmeyen insandır Edeb ve haya insanların ahlakına yön veren, ahlakı güzelleştiren huyların başında gelir. Edep ve hayâdan mahrum olan insan her türlü iğrenç işleri yapmaya müsait bir yapıya bürünmüş demektir. Yaptığı çirkin işlerden üzüntü duymayan insanı, ahlâk ve fazilet yollarına sevk etmek zordur. Toplumun gelişmesi, utanma duygusunun canlı bir şekilde aralarında yaygınlaşmasıyla yakından ilgilidir. Edebli insan söz ve hareket olarak diğer insanlarla olan ilişkilerinde ölçülü davranması ve iyi geçinmesidir. Benliğe yerleşen güzel bir huy olan edep, kişiyi lekeleyici şeylerden koruyan bir melekedir. Edeb, başta Allah’ın sonra ailesinin ve toplumun rızasına uygun zahiri ahlaktan başka, dinimizin gerekli gördüğü, aklın da kabul ettiği hareket ve sözlerin tamamından ibarettir. Edebli insan; başkalarının yanında yapılması ayıp olan davranışlardan kaçınmalıdır. İnsana utanç veren hareketleri başkaları yaptığı zaman dahi bundan rahatsızlık duyar. Öncelikle haya duygusunu kaybeden ve ar perdesi yırtılan insanın kaybedecek başka bir şeyi kalmamıştır. Kısaca bu potansiyele ulaşmış insanlara kötülüklerin yuvası olarak bakılabilir. Başta büyük günahlar olan zina, kumar, haksızlık, gasp, içki, adam öldürme, namussuzluk, zayıfları ezme, kaba hareketler, saygısızlık, başkalarının haklarına riayetsizlik, anne ve babaya itaatsizlik vb. diğer her türlü fiili kötülükler bunlardan beklenebilir. Gerek fert ve gerekse toplum açısından ele alındığında edep ve haya kişilik gelişimi, ruh sağlığı ve insanlar arası ilişkilerin sağlıklı yürümesi için önemli bir yere sahiptir. Toplumun edep ve haya konusunda geçirdiği erozyona bakacak olursak bugünkü durum vahim boyutlara ulaşmıştır.en basit haliyle; yemede, içmede, oturmada, kalkmada, yürümede, yatmada, konuşmada, ibadette …ve hasılı her şeyde var olan edep günümüzde artık yok denecek kadar azalmıştır. Ben; çocukluğumda biraz hızlı yürüsem, ayağımı yere vurarak bassam, kızarak, paylayarak değil, inandırarak, anlatarak “ne yapıyorsun Metin, o nasıl geziş?” derlerdi. “ben böyle yapmakla ne olur derdim.Ailem bana; Her şeyin canı var yavrum, tahta incinmez mi? Bak yerlere döşenmiş, bizi üstünde gezdiriyor, bizim de ona hürmet etmemiz, onu incitmememiz gerekmez mi?” derlerdi. Yemekte ağız fazla şapırdatılamazdı, yüze bakılması yeterliydi. Çünkü yemekte kimseden ses çıkmamalıydı. Bardağı yere koyarken ses çıkarmak ayıptı. Bardak ve konduğu yer incinmemeliydi. Hem de bardakla görüşmeden, yani bir kenarını öpmeden, su içmek ya da içtikten sonra görüşmeden yere koymak iyi karşılanmazdı. “O”, derlerdi, “Bize hizmet ediyor bizim de ona izzet (saygı) etmemiz lazım.” Uyuyan kimsenin uyandırılması gerekirse yastığına hafifçe vurularak hafif bir sesle “uyan” denilirdi. Bağırarak konuşulmaz, biri söylerken sözü kesilmezdi. Kulağa fısıldamak, kahkahayla gülmek gibi şeyler ayıp karşılanırdı. Yüze tokat vurulmaz, insana hiçbir suretle sövülmez, insanın her şeyi mukaddes sayılırdı. Bütün bu ve benzeri edeplerde çıkış noktası, her şeyin canlı oluşu, bizden ayrı olmayışı ve insanın mukaddes bir varlık oluşuydu. Kapı çarpılarak gürültü ile örtülmez, yavaş örtülürdü. “Kapıyı kapat” denmez, “kapıyı ört” denilirdi. Allah kimsenin kapısını kapatmasın! “Lambayı söndür” denmez, “lambayı dinlendir” denilirdi. Kısaca; yemede, içmede, el ayak yıkamada, giyim ve kuşamda, oturup kalkmada, konuşmalarda, iftira, dedikodu ve yalan söylememek, yatıp kalkmalarda, yolda yürümelerde, ticaret yaparken daha doğrusu hayatın her safhasında, aşamasında edep ve haya ile hareket etmek ona göre davranmak insanı hem Allah katında hem de toplum nezdinde onurlu kılar. Bugünün Türkiye’sinde edeb kaybolmuş son demlerini yaşıyor. Ancak haya hala dimdik ayakta kalmak için mücadele veriyor. Yine edeb ve haya yı en güzel anlatan ve okunduğunda insanı ey insan kendine gel dercesine izahatı yapan ve izahatı yapanı dahi kendine getiren şu, edeb-i muâşeret (çoğulu âdâb-ı muâşeret) ise toplumda yani cemiyette insana yakışır tarzda çalışma ve yaşama demektir. Çağdaşlık, barış demokrasi gibi cazibeli bir o kadarda cafcaflı fakat içi boş kelimelerle geçiştirilen fakat her ortamda inci-mercandan değerli, edep ve haya gibi birçok kavramımız ne yazık ki bir tarafa itilerek mâneviyat zayıflatılıyor. İnsanın yüzünü kızartacak şeyler; edebiyat eseri diye takdim edildiği gibi, ahlâkı ayaklar altına alacak utandırıcı hususlar da sanat eseri olarak arz-ı endam etmektedir. Şerefli ecdadımız ne demiş: Edeb ehli mazlumdur, zalim olmaz, Edebsiz İlim öğrenen alim olmaz. Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb, Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb. Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan Giy ol tâcı emin ol her belâdan Şu bir gerçektir ki; her toplum hak ettiği bir yönetimle idare edilir. Her insan kendi Karakterinin Gereğini Yapar. Tüm hayatı ve yaşamı karakteri ile eşdeğerde idame eder. Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam dileği ile…………. Metin TUZCU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Metin TUZCU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |