..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Didaktik > Senanur Budak




17 Ekim 2015
Ay ve Yıldız Bir Seyfullahtır.  
Senanur Budak
Babamın vücudundan akan kanlara gebe olan bulutların taşıdığı ıstırap havasını kaldıramayacak kadar küçüktü yüreğim. Henüz hiçbir şeyi idrak edemeyecek kadar manasız ve tenhaydı içimdeki mücerret denizi. Ne annemin yorgun ve kurumuş gözlerinin altındaki endişeyi anladım ne de babamın al bayrağa sarılmış çıplak tabutunun içinde ki yüksek kudreti. Benim anladığım tek şey, asker üniforması giymiş bir ablanın yanında eve girdiğimde; akşam yanıma gelmeyecek olan babamın yokluğuydu.


:AGJG:
Babamın vücudundan akan kanlara gebe olan bulutların taşıdığı ıstırap havasını kaldıramayacak kadar küçüktü yüreğim. Henüz hiçbir şeyi idrak edemeyecek kadar manasız ve tenhaydı içimdeki mücerret denizi. Ne annemin yorgun ve kurumuş gözlerinin altındaki endişeyi anladım ne de babamın al bayrağa sarılmış çıplak tabutunun içinde ki yüksek kudreti. Benim anladığım tek şey, asker üniforması giymiş bir ablanın yanında eve girdiğimde; akşam yanıma gelmeyecek olan babamın yokluğuydu.
Bundan sonra yaşamımın her zerresinde, babamın ebedi varlığını hissedecektim. Okula gittiğimde, sınavlara girdiğimde, hatta otobüse bindiğimde bile babam hep yanımdaydı.
Ben üniversite sınavlarına ikinci kez girmeye hazırlanırken, bir Cuma günü annemin kalp krizine yenik düşmüş bedenini taşıyan musalla taşının önünde; niyet etmek zorunda kaldım. Artık tamamen yalnızlaşmış, artık tamamen yoksullaşmıştım. Ne gece rüyalarıma giren babam ne de uyandıktan sonra gözyaşlarımı silen annem vardı.
O gece hiç uyuyamadım. Ağlamak bile bana o kadar zor geliyordu ki; yağmur yağdıran bulutları bir elime, onu kovalayan rüzgarları diğer elime verseler daha az zorlanırdım herhalde.
Artık yalnızlığa iyice alışmıştım. Yani internetten bulduğum yemek tariflerini beceremediğim için her gün makarna yemem dışında her şey normale dönmüştü. Zaten üniversite sınavı da benim için yok olduğundan, yaptığım tek şey akşama kadar aylak aylak dolaşıp; akşam da televizyonun karşısında sızıp kalmaktı.
Derken günlerden 16-Kasım-Perşembe. Sabahtan beri bütün televizyonlar, radyolar, internet siteleri hep aynı haberi kusuyor:
… Hakkari Hudut Karakolu’nda görev yapmakta olan yirmi beş kişilik bir tim, gelen ihbar üzerine olay yerine giderken saldırıya uğradı. Yaklaşık dört saat süren çatışmanın ardından askerlerimizin hepsi şehit olurken; Genel Kurmaydan yapılan açıklamaya göre olayla ilgili bölgede geniş çaplı operasyonlar sürüyor…
Ne zaman bir şehit haberi alsam aklıma hep babam gelir. Sanki o andan sonra her şey nötr bir hal alır. Ersiz kalmış kadınları, babasızlık kundağına sarılan evlatları düşünürüm. Sonra aklıma vatan gelir ve Mithat Cemal Kuntay’ın o muhteşem satırları:
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;
Toprak, eğer uğruna ölen varsa vatandır.
Bütün bunlar zihnimde bir grekoromen gibi alt alta, üst üste dövüşürken Vatan Sağ olsun! Diyebilmenin erdemliliğiyle “idrak edemediğim yaşayanları” görebileceğim günleri hayal etmeye başlarım.
Ne zaman dışarı çıkıp yürümeye başladım anımsayamıyorum. Nereye gittim, ne kadar yol aşındırdım bilmiyorum. Lakin, “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” nidalarıyla irkildim. Ne olduğunu anlamak için başımı çevirdiğimde büyük bir kalabalıkla karşılaştım. İlk olarak bir miting, protesto falan zannettiysem de sonradan kara harp okulunun düzenlediği askeri sınav için bir araya gelmiş gençler olduğunu öğrendim.
Sonunda aradığım şeyi bulmuştum. Beni düştüğüm yerden kaldıracak olan kuvveti bulmuştum. Babamın uğruna can verdiği bayraktan ben niye canımı esirgeyeyim ki. Zaten kaybedecek neyim kaldı. Hiç vakit kaybetmeden sınav için kaydımı yaptırdım.
Bu sınav benim için yeni bir umut ışığı oldu. Geçmişle barışmamı, geleceği umursamamı sağlamıştı.
Yazılı sınav konuşunda hiçbir endişem olmamasına rağmen bedensel yeterlilik sınavı için oldukça endişeliydim. Ama pes etmeye hiç niyetim yoktu. Çünkü ben, ay yıldızlı o üniformayı giyip vatan beklemeyi çoktan kafama koymuştum.
Yazılı sınav için bir ay gibi kısa bir sürem vardı. Hiç vakit kaybetmeden çalışmaya başladım. Önceden aylak aylak dolaştığım saatlerde şimdi harıl harıl ders çalışıyordum. Sınav gününe kadar sayısal dersler deki açığımı kapatıp, sözel derslerle ilgili sayısız test çözdüm. Bu sınavı kazanmak için elimden gelen bütün gayreti sarf ediyordum. Kazanmaktan başka çarem de yoktu açıkçası.
Bir ay gibi kısa bir süre nihayet dolmuştu. Sınavı nasıl yaptığım konusunda herhangi bir soruyu yanıtlayamam. Çünkü sorulara o kadar odaklanmıştım ki beni bir satranç turnuvasında zannedebilirdiniz.
Sonuçlar açıklandığında ilk hedefimi gerçekleştirebilmenin gururunu yaşadım. Bu uzun zamandır almadığım bütün güzel haberlerin toplamı niteliğindeydi. Sırada ki adım ise bedensel yeterlilik sınavı.
Bu aşama kağıt ve kalemle alakalı değildi. Çok önceleri gittiğim jimnastik dışında spor konusunda oldukça gerideydim. Büyük bir kondisyon sorunum vardı ve bu sorunu aşmak için yaklaşım beş haftam. Hiç vakit kaybetmeden bizim mahalledeki Turan amcanın evine gittim. Turan amca babamın yakın arkadaşıydı. Beden eğitimi öğretmenliği yapıyordu. Hiç tereddüt etmeden bana yardım etmeyi kabul etti. Beraber sıkı bir çalışma programı hazırladık. O günden sonra her gün sabah ezanında kalkıp büyük bir hırsla çalışmaya başlıyordum. Bana ayrılan sürenin bir dakikasını bile boşa harcama lüksüm yoktu. Beş hafta geçtiğinde günde on kilometre hızlı koşu, yaklaşık yüzer tane mekik ve şınav çekiyor, engelli atlama vs. yapabiliyordum.
Tıpkı yazılı sınav gibi bedensel yeterlilik sınavı da oldukça verimli geçti. Artık hayallerim teker teker gerçekleşiyordu. Mutluluk geçte olsa koluma girmişti. Yazın kışı def etmesi gibi, nimetin şükrü getirdiği gibi bende uzun zaman sonra huzuru tatmıştım.
Aradan tam olarak sekiz yıl geçti. Şimdi şark görevimin üçüncü yılındayım. İlk görev yerimin doğuda olması için büyük bir çaba harcadığımı hatırlıyorum.
Göreve başladığım ilk yıl oldukça fazla sorun yaşadım. Askerin çoğu bir kadının önünde selam ve hesap vermekten hiç memnun değildi. Bayan personeller çoğunlukla saha dışında tutulduğu için bizim işimiz genellikle masa başı türünden oluyordu.
Her ne kadar kapalı alanda ve güvenli bir bölgede çalışsam da sanırım beş kere çatışmaya girdim. Bu durum bizim yani Türkiye’nin neyle karşı karşıya olduğunun açıkça kanıtıydı. Çatışmalar esnasında okulda beni herkesçe popüler kılan nişancılık konusunda kendimi ispatlama şansım oldu. Tugay komutanı benim bu başarılarımdan etkilenmiş olacak ki bizzat odama gelip tebrik ettikten sonra, bölgeye gelip çeşitli incelemelerde bulunacak olan heyete uzak korumalık yapmam için beni görevlendirdi. Benimle beraber sınırda ki hudut karakolunda görev yapan iki kahraman daha vardı.
Heyetin bölgeye geleceği duyulduğu andan itibaren sürekli tehdit mesajları ve ihbar telefonları alıyorduk. Ziyaretin iptali söz konusu olamayacağından oldukça ince ve sıkı tedbirler almak zorundaydık.
Beklenen gün nihayet geldi. Bölgede, benden üst ve alt rütbede onlarca asker vardı. Ben çatıda vaziyet almıştım. Gelen korumaların ve diğer askerlerin dışında, meydan da bir arkadaşım, benim bulunduğum yerin karşısında da başka bir arkadaşım vardı.
Silahımda ki dürbünle uzak ve yakın mesafeleri, kalabalığa karışan insanları gözlemeye başladım. Albayın yanında duran bir asker dikkatimi çekti. Şekilsiz bir vücudu, uyumamak için mücadele eden göz kapakları vardı. Boş boş etrafına bakıp amaçsızca albayın çevresinde dolaşıyordu. Daha önce onu görmediğime emindim. Hemen telsizle meydanda ki arkadaşıma haber verip, onu göz hapsinde tutmasını istedim. Daha sonra heyetin yakın korumasıyla görevli askerleri bilgilendirdim. Yaklaşık iki dakika sonra karşı çatıda duran arkadaş başka bir şüpheli ihbarı daha yaptı.
Bombaların uzaktan kumandalı olabileceğinden aynı anda hem adamları etkisiz hale getirmemiz hem de heyeti bölgeden uzaklaştırmamız gerekecekti. Bütün birimler telsizden hazır çağrısı yapınca herkes benim işaretimi beklemeye başladı.
Vur emri vermeden önce, albay kendisine özel bir telefon geldiği bahanesiyle uzaklaştırıldı. Ben ile karşı çatıda ki keskin nişancı arkadaşım aynı anda adamları vuracak, askerler ise saniyeler içinde meydanı boşaltacaktı.
İlk olarak sinyal bozucular kullanıp uzaktan kumanda ihtimalini ortadan kaldırdık. Sonra da o iki provokatörün alınlarının tam ortasından koca iki delik açtık. Her şey saniyeler içinde olup bitmişti. Onların asker üniforması giymesi dikkat çekmelerini önlemiş, kalın parkaları bombaları yeterince izole etmişti. Neyse ki onların istediği olmamış ve biz tabutlara bayrak sarmak zorunda kalmamıştık.
Olaydan sonra komutan beni odasına çağırttı.
-     Halide Seyfullah, Erzurum. Emret komutanım.
-     Demek Erzurumlusun. Seni tebrik ediyorum. Eğer bugün bu kadar dikkatli olmasaydın onlarca askerimiz şehit olabilirdi.
-     Sağ ol.
-     Bir bayan olarak silah üzerinde kurduğun hâkimiyet oldukça etkileyici. Eğer benden bir şey istersen, çekinmene gerek yok. Bugün ki başarıların sayesinde isteyeceğin her şeyi hak ettin zaten.
-     Komutanım izin verir misiniz?
Bir baş işaretiyle onayladı;
-     İsmim Halide Seyfullah, bundan “Allah’ın kılıcı ebedidir” manası çıkar. Eğer Allah’ın kılıcı Türk milletinin eline nasip olmuşsa ve o kılıç hak yere bir zalimin boynuna dayanmışsa ona sadece uslu uslu kafasını uzatmak düşer. Ben üstüme düşeni yaptım. Allah Türk askerini korusun ve muzaffer kılsın. Benim tek isteğim budur.
O günden sonra hiçbir asker, Halide komutan kadın olduğu için ona selam vermekten gocunmadı. Diğer komutanlar onu ailelerinden biriymiş gibi kabul ettiler. Kimse adını bilmese bile; artık o, Türkiye’nin gözünde Nene Hatun kadar unutulmazdı. …
SENANUR BUDAK



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bu Şehirden Gidiyorum
Hastanedeki Kara Talih
Aşk ve Derviş

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ölümsüz Ölümlüler [Deneme]
Medeniyet Sahibi Kör Cahiller [Deneme]
Değersiz Değerler... [Deneme]
Sözcükleri Aşka Çağıran Şair: Cemal Süreyya [İnceleme]


Senanur Budak kimdir?

İsmim Senanur Budak. İlk ve orta öğretimimi Erzurum'da tamamladım. Şu anda Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı bölümünü okumaktayım. Yaklaşık iki yıldır çeşitli edebiyat sitelerinde yazarlık yapıyorum. Bu sayede bir çok projede yer alma fırsatı buldum. En büyük hayalim ise gelecekte iyi bir yazar olmak. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet Hamdi Tanpınar, Khaled Hosseını, Maksim Gorki, Dostoyevski, Mustafa Kutlu


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Senanur Budak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.