Mermere sýkýþmýþ bir melek gördüm ve onu özgürlüðüne kavuþtuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
ÇOBAN LAZIM 1 Çoban olduðuma bakmayýn. Biraz hatýr-gönül desteðiyle olsa da dýþarýdan liseyi bitirmiþ bir adamým ben. Her ay mutlaka bir kitap okurum. Birkaç gün gecikmeli gelse de tarafsýz sayýlan bir gazeteyi, bulmacalarýný çözene kadar elden býrakmam. Geçen güzden bu yana da kaleme sarýlmaktayým. Yazdýkça ve yazarken araþtýrdýkça edindiðim bilgiler, yaþým geçkin olsa da iyi yerleþiyor kafama. Ha deyince unutulmuyorlar. Dolaysýyla kalemin daha kývrak oluyor. Yazý yazma aþamasýna gelmemde, gayretimden ziyade öðretmenimin emeði daha fazla… Hakkýný baþtan belirtmem boynumun borcu… Öðretmenim kim mi? Canýmdan bir parça… Sözcüklerdeki bazý harflerin yutulmasýyla yapýlan konuþmaya yöresel aðýz yerine “alma dili” derim ben. Sözcüklerin doðru söyleniþi de haliyle “elma dili” oluyor. Bu tespitim kabul görür mü orasýný bilemem ama, Türk Milleti’nin ezici çoðunluðu “alma” diliyle konuþuyor, bunu iyi biliyorum. Bizim bu yörelerde, “alma” dilinin “almasý” da yaygýndýr. Yani, sözcüklerin lazým olan kýsýmlarý söylenir. Benim adýmda olduðu gibi. Köylülerim, “Lazým” der bana. Lakabým da “Çoban.”Adým, essahtan “Lazým” deðil emme… öyle oluyor ki zamanla sen de “Lazým” demeye baþlýyorsun kendine... Ýlk adým Milazým’mýþ. Anamla babama, ebemle dedeme ‘lazým’ bir evlat doðduðum için ilk onlar baþlamýþ “Lazým” demeye. Ýki kýzdan sonra doðan oðlan çocuðu onlar için pek lazým olanmýþ. Bir de; ‘alma’ dilinin ‘almasý’yla adým münasip bir þekilde söylenince, “Lazým” olarak temelli yerleþmiþim dillere. Milazým adýný dedem koymuþ bana. Anam doðum sancýlarý çekerken yaylaya jandarma mülazýmý (Teðmen) gelmiþ. Ýþte tam o vakitlerde doðmuþum. ‘Lazým evlat’ doðduðunu öðrenen dedem pek sevinmiþ. Mülazým efendi ve beraberindeki jandarmalara bir kuzu keserek yedirip içirmiþ. Sonra da, “Allah’ýn selameti baþýnýza olsun,” deyip uðurlamýþ onlarý. Benim adýmý verecekken mülazým efendinin adý gelmiþ aklýna. Hep “milazým efendi” diye hitap ettiðinden unutmuþ adamýn adýný. Derken, besmele çekip kulaðýma üç defa; “Milazým! Milazým! Milazým!” diye seslenmiþ. Ondan dolayý adým olmuþ Milazim. Anamla babam, “Bir ‘lazým’ az gelir, ikinci bir ‘lazým’ daha münasiptir,” deyip girmiþler havaya. Ama, umut edilen ‘lazým’ yerine üçüncü kýz gelmiþ dünyaya. Yine demiþler, “Arkasý ‘lazým’dýr, durmak yok yola devam.” Bir deðil, tam iki ‘lazým’ birden vermiþ Mevla’m. Taze ‘lazýmlar’ üç gün sonra meleklere vermiþler selam. Anamla babam, “Ha gayret” deseler de velhasýlýkelam. Üç kýz ve “lazým” oðlanla yetinmek zorunda kalmýþlar vesselam… Bizim buralarda kýz çocuklarý, “lazým evlat sayýlmazlar” diye bir anlayýþ yoktur. ‘Lazým’ deðerindedirler. Ancak, ata ocaðýnýn tütmesi için ‘lazým oðlan’ mutlaka istenir. Beþ altý sene sona babam, kafa kaðýdýmý almak için ilçedeki nüfus memuruna gitmiþ. Memur, oðlanýn adýný sorunca babam; “Lazým,”demiþ. Memur pek iþtahlý gülüp, “Öyle ad olmaz,” deyince babam; “Oðlanýn essah adý Milazým emme biz ‘Lazým’ deriz,” demiþ. Nüfus memuru çakmýþ meseleyi. Adým yazýlmýþ “Mülazým.” Beþ altý yaþlarýnda kuzu gütmeye baþlayýnca, bu defa da olmuþum “Çoban Lazým…” Aklým iyice ermeye baþladýðýnda “Çoban Lazým,” denmesi gücüme gitmeye baþladý. Ýlkokuldayken alay edercesine “Çoban Lazým” diyen çocuklarla epey kavgam oldu. Denk getirdiklerimi dövdüm. Birleþtiklerinde dayak yedim. Böyle bir kavga sonrasý öðretmenim; “Çoban Lazým demelerini dert etme. Köydeki herkesin bir lakabý var. Seninle dalga geçenlerin de ilerde lakaplarý olacak,” deyince aþaðýlýk duygusundan arýndým biraz. Daha sonralarý, “Çoban Lazým” demeleri umurumda olmadý. Bizim köyde, kadýn erkek alayýnýn lakabý vardýr dersem yalan söylemiþ olmam. Tabak Hasan, Kýmýldan Ahmet, Sýrýk Ülfet. Ibil Musa; Çatal Hüseyin. Godügodü Ülfet. Fýndýk Ayþe, Allý Zeynep, Eðri Fadime, Çebiþ Hatçe. Zilli Halime. Yaz yaz bitmez. Sayýsýna bereket. Köydeki ve yayladaki torunlarým da “Lazým Dede,” derler bana. Ýþte böyle düþünce ahalinin diline, lakabýnla adýn kazýnýyor beynine… O yüzden, yaylaya gelen bazý yabancý misafirlere kendimi; “Çoban Lazým” diye tanýttýðým oluyor. Lakabýmla adým garip geldiði için bel bel bakýyorlar yüzüme… Mülazým, namý diðer Çoban Lazým olarak ben kim miyim? Anlatayým. Altmýþ altý yaþýnda, iki oðlanla iki kýz babasý, altý torun dedesiyim. Büyük oðlum, býçakçý doktor. Yani genel cerrah. Karýsý da bayýltýcý doktor. Anestezi uzmaný. Ýzmir’de oturuyorlar. Büyük kýzým, Ankara’daki özel bir lisede edebiyat öðretmeni. Kocasý da ormancý. Mühendis olanlardan. Orman Genel Müdürlüðü’nde þube müdürü. Küçük oðlum okumadý. Ýyi de oldu. Buraya da adam lazýmdý. Küçük kýzým ise okumaya hiç heveslenmedi. On yedisine ayak salladýðýnda evlenen kýz zaten okumazdý. “Vereyim sana bir öðüt, kendi ununu kendin öðüt.” Benim yazý yazmam bu atasözüne benzedi biraz. Ýki öðretmenden -birisine diklenince öbürü de yakama yapýþtý- yediðim okkalý dayak sonrasý ortaokul üçten ayrýldýktan sonra müthiþ bir okuma hýrsýna kapýldým. Daha doðrusu, yediðim dayaðýn hýncýný okumadan çýkarmaya baþladým. Ne buldumsa okudum ve hâlâ okurum. Ýþte bu okuma hýrsý beni, dýþarýdan ortaokulu ve liseyi bitirmemi saðladý. Okuma tutkumu bildikleri için öðretmen kýzýmla kocasý, her geliþlerinde yýðýnca kitap ve dergi getirirler bana. Arada gönderdikleri de oluyor. Geçen yaz; öðretmen kýzým, on üç yaþýndaki kýzýyla yaylaya geldiðinde, onlarýn sayesinde internet dünyasýný tanýmýþ oldum. Torunumdan bilgisayar kullanmasýný, annesinden de okunacak yazýlarýn bulunduðu edebiyat sitelerini öðrendim. On gün sonra da dizüstü bilgisayar alýp, internete baðlandým. Sitelerdeki yazýlarý okudukça yazý yazma hevesi belirdi bende. Öðretmen kýzýma söyledim bunu. “Çok iyi olur,” dedi kýzým. “Yaþamýndan bazý kesitleri anlatan öyküler yaz ki bizlere de hatýra kalsýn.” Onun teþvik edici bu sözleriyle yazý yazma iþtahým iyice kabardý. “Bunca yýl kitap þu bu okudum. Bir öykü yazayým da, Çoban Lazým’ýn ne yaman bir öykücü olduðunu görsün cümle alem…” diyerek havamý da atmaktan geri kalmadým. “Çok okumanýn öykü yazmada elbette yararý olur,” dedi kýzým. “Bu iþ, o kadar kolay deðildir. Þöyle yapalým. Dört sayfalýk bir öykü yaz. Ýlk görücün ben olayým.” Kýzýmýn, “Ýlk görücün ben olayým,” demesine güleceðim tuttu. Ýyi de güldüm. Ýki günlük bir uðraþýdan sonra ortaokuldan ayrýlma öykümü yazdým. Bendeki heyecan týrmanýþta. Neredeyse daðýn zirvesine çýkacak. Kýzým; kurgumun fena olmadýðýný söyledi ama, yazým kurallarý ve anlatýmdaki eksikliðimi çekinmeden yüzüme vurdu. Çobanlýk saatlerim dýþýnda gece gündüz demeden bir güzel öðretmen kesildi baþýma... “Bir metnin, okunabilir bir metin olabilmesi için Türkçenin doðru kullanýlmasý ve yazým kurallarýna göre yazýlmasý gerekir. ” … “Öykü yazmanýn bazý özellikleri vardýr. Öncelikle iyi kurgulanmasý gerekir. Yani; yazýya aktarýlacak olayýn, anlam ve uyum bütünlüðünün saðlanmasý için tasarým þarttýr. Öykünün yazým þekli belirlenmeli. Olay örgüsü iyi iþlenmeli. Öyküyü zenginlik katmasý istenen kýsa öykülemeler olaydan kopuk olmamalý.” … “Olayýn anlatýlmasýnda hangi tekil þahýsýn kullanýlacaðý iyi tespit edilmeli. ‘Ben’ anlatýmlý öykülerde göz sadece I. tekil kiþide bulunmalý. ‘O’ ile, yani üçüncü tekil kiþilerce yapýlan anlatýmlarda ise göz, olaydaki her karakterde olmalý.” … “Zaman kavramlarýnda çeliþkiye düþülmemeli. Aksi takdirde olay, farklý zamanlarda ayný anda yaþanmýþ gibi olur.” … “Noktalama iþaretleri bir cümlenin notalarýdýr. Yerinde ve doðru kullanýlmalý.” … “Fazla konuþmak insaný hataya zorladýðý gibi, uzun cümleler de anlam zorluðu yaratýr. Yüklemle biten birkaç cümle sonrasýnda kýsa bir devrik cümle, okuma ahengi saðlar. Kýsa cümle kolay anlaþýlýr. Fazlasý ise, arabanýn dur kalk, dur kalk gitmesine benzer. ” … “Aðdalý süslemeler okuyana býkkýnlýk verir. Az ve öz olanýyla yetinilmeli. Daha çok, öykü karakterlerini konuþturmaya ve hareketliliðe aðýrlýk verilmeli.” … “Bir cümle içerisinde ayný ve uygun düþmeyen sözcüklerin kullanýlmasý göz týrmalar. O nedenle sözcük seçiminde özen gösterilmeli. Bunun en kolay yolu da sözlükten yararlanmaktýr.” … “Öyküyü yazan; kendi duygu, öfke, öðüt gibi istemlerini öyküye dahil etmemeli. Öyküsündeki karakterine yaptýrmalý.” … “Anlatým bozukluklarý o yazýnýn yüzkarasýdýr. O nedenle, sözcüklerin gereksiz yere kullanýlmasý, karýþtýrýlmasý, yanlýþ anlam verilmesi, yapýsýnýn deðiþtirilmesi ve mantýk hatasýna düþülmemesi gerekir.” … “Yazýlan bir öykü, zaman aralýklý olarak dört-beþ kez elden geçirilmeli. Her ele alýnýþýnda mutlaka atýlacak ya da ilave edilecek bölümler olabilir. Bir süre dinlendirilen öykü bir de sesli okunmalý. Öykünün, yazanýn içine sinip sinmediði okumada belli olur.” … “Öykü yazan; öyküsünün beðenileceði beklentisiyle deðil, bir sanat eseri meydana getirmek için kalem oynatmalý.” “Bütün bunlarý bildiðine göre öykü yazýyor musun?” diye sordum kýzýma. “Öðrencilerime öðretiyorum,” diyen kýzýmýn yanýtý hoþuma gitti. Sonuçta ben de onun öðrencisiydim. Kýzým; yukarýda paragraflar halinde söyleyip, aralarýnda açýklama yaptýðý öykü yazma esaslarýndan sonra da ders vermeye devam etti. Betimleme, fiil, baðlaç, pekiþtirme sýfatý gibi konularý kafama dank ettirircesine öðretmeye çalýþtý. Gözüme dürtercesine uygulamalar gösterdi. Bütün bunlar yetmezmiþ gibi, internetten aldýðý notlarý çobanlýk yaparken okumamý söyleyip, dönüþte sözlü sýnavlara tabi tuttu. “Göndereceðin, birer teneke inek ve koyun peynirlerini hak edeyim,” diyerek matraðýný da geçti bir ders sýrasýnda. Anlatým bozukluklarý sýnavý arasýnda kýzým; “Kocamýn dediðine göre bu sene on milyon fidan ekilecekmiþ. Bu civarda da fidan ekim çalýþmalarý var mý?” diye sorunca, “Yok,” dedim. Bir güldü, bir güldü ki… Gücüme de gitmedi deðil. “Bir köylü olarak, fidanýn ekilip ekilmeyeceðini bilmen gerekirdi Lazým baba…” deyince kaynar sular aktý tepemden. Pek mahcup oldum. Fidan; elbette ekilmez. Dikilir. Kýzým, meðer benim algý derecemi sýnamak istemiþ. Doðal olduðunu söyledi. Belirli yaþtan sonra insanlar, zor öðrenir çabuk unuturlarmýþ. Kýzýmýn beni yine adamakýllý bunalttýðý bir zamanda; “Ýyi ki senin öðrencin deðilim,” diye yakýndým. “Þanslý bir öðrenci olurdun,” dedi. Kocasý da gelip, aldýklarý yayla havasýna denizin yosun kokusunu da dahil etmek için gittiklerinde daha çok hak verdim kýzýma. Yirmi gün sonra gönderdiði öykü yazma konularýný içeren kitabý da okuduktan sonra temelimin baya saðlamlaþtýðý inancýna eriþtim. Bilgi daðarcýðým geniþledikçe, kendimi daha da olgunlaþmýþ hissediyordum. “Öðrenmenin yaþý olmazmýþ ama, keþke bunlarý daha genç yaþlarda öðrenmiþ olsaydým,” diye hayýflandým birkaç kez… Kurban bayramýna ailecek geldiklerinde, yazýn yazmýþ olduðum ortaokul öykümü yeniden yazdýrdý kýzým. Müthiþ bir heyecana kapýldým yine. Ýnsanýn evladýndan not almasý çok farklý bir duygu. Onunla gurur duyuyorsun ama, “Onca uðraþmasýnýn karþýlýðýný ya veremediysem?..” diye de kendinde eksiklik hissediyorsun…Baba evlat dayanýþmasýnýn tatlý huzurunu duyarken, ince ince burkulmalar oluyor içinde… “Dersine iyi çalýþtýðýn belli oluyor. Uygun sözcük kullanmada biraz daha özen gösterirsen, çobanlýktaki baþarýný yazýnda da gösterebilirsin…” Öðretmenimin en son eleþtirisi bu oldu… Aldýðým onca öðütten sonra iþte böyle öykü öðütmeye baþladým… Mülazým. Namý diðer Çoban Lazým. Veysel Baþer
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Veysel Baþer, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |