"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Gezegenimizin bir tarafında kontrolsüz bir nüfus artışı seyrederken sanayi ve teknoloji devrimini tamamlamış diğer tarafında ise evlilik kurumunun çökmesi neticesinde yaşanan nüfus azalması ve korkusunu gözlemliyoruz. Dahası ‘yapay zeka’ , ‘dijital para’ ve ‘metaverse’ gibi insanı ve toplumu yeniden dizayn etmek ve kontrol altına almayı amaçlayan , ‘Dijital dünya düzeni’ de denilen yeni bir 3. Devrimin eşiğindeyiz. Bu yeni dijital dünya düzeninin merkezinde ‘insan ve toplum’ değil sınırsız bir Teknoloji / dijital hedonizm egosu yer alıyor. Bu global projede aslolan insanın / toplumun talepleri değil proje sahiplerinin ya da senaristlarinin belirlediği paradigmanın seyrini tamamlamasıdır. Bunun temelinde insandan ziyade mekanik / dijital teknolojinin yaşamda yer alması, insani ve toplumsal değerlerden olabildiğince soyutlanmak vardır. Bu projenin ya da yeni dünya düzeninin gerçekleşmesinin önünde en büyük engel olarak ‘Dünya nüfusu /insan’ gösteriliyor ve bir ‘korku paranoyası’ olarak durmadan pompalanıyor. Trans çocuklar Lgbt’nin yaygınlaşması Evlilik ve çocuk sahibi olmayı bir heyula olarak gösteren yayınlar / medyatik propagandalar Açlık ve kıtlık korkutması vs. Evet ; dünyamızda bir iklim problemi, gıda sıkıntısı, atmosferik bozulmaların mevcudiyeti yadsınamaz gerçekler ama bunu bahane edip insan neslini yok etmeye yönelik projeler içine girmek de masumane değildir. Bunları söyleyenler aynı zamanda çok bakir olan Afrika kıtasının hakkıyla işlendiğinde bugünkü dünya nüfusunu beslemeye tek başına yeterli olacağını da söyleyebilmekteler.Demek ki mesele insanı ve toplumu kurtarmak değil, kendi dijital imparatorluklarında insanı istedikleri doğrultuda kontrol edebilecekleri hegemonik bir sistem kurabilmektir. Küresel blockchaine sistemi (swift sistemi yerine yeni para / takas yöntemi ) Kripto ve dijital para sistemi Yeni insan ve toplum algısı üzerine inşa edilen kültür / sanat / sinema dünyası Yeni sun’i gıda teknolojisi Fıtrî – yaratılış kodlarından arınmış cinsiyetsiz insan projesi Mülkiyet haklarının iptali ve eşit – sosyal paylaşma… Peki ya Biz ; Yeni dünya düzeninin bu acımasız insan ve toplum profiline karşı nasıl bir manifesto ortaya koyacağız ? -tümüyle kabullenip geleceğimizi / neslimizi onlara mı teslim edeceğiz Yoksa -sadece insan olmak yetmez, ‘insan kalmak’ öncelikli hedefimizdir, diyerek durumdan vazife çıkarıp mücadeleye mi girişeceğiz ? Yavrusunun elinden tutup istikbale avuçlarında çelikten özgüvenle yürüyen babalar.. Kucağındaki çocuğunu gözlerindeki sıcacık sevgiyle büyüten anneler.. Civanmertlik ve vefanın ana karakterleri olan dostlar.. Toprak kadar sadık, su kadar aziz, Güneş kadar cömert insanlar.. Evet, Bu ‘ana karakterleri’ ya da hala ‘insan kalabilmiş’ bu parçalarımızı yokluğa gömerek sadece ‘insan olmak’ yeterlidir deyip küresel konjonktüre teslim olmak mı, Asla !.. Kemiyet (nicelik) , insan ve topluma güç saiki katma açısından önemli bir dinamiktir. Keyfiyet (nitelik) ise insan ve toplumu diğerlerinden ayıran en mümtaz vasıftır, İnsan ve yaşadığı toplumun bekâ vasıtasıdır. İnsanın olduğu her yerde ‘kemiyet’den söz edilebilir ama iş ‘keyfiyet’e gelince ancak onu ‘insan kalabilenler’in çoğunluk olduğu cemiyetlerde görebilirsiniz. Eğer yeni dünya düzeninde insan görünümlü bir ‘aparat’ değil de kendi dünyamızda ‘insan’ kalabilme mücadelesini kazanmak istiyorsak hem kemiyeti hem de ondan daha önemli olan keyfiyeti muhafaza etmek zorundayız. Bir gram altını elde edebilmek için tonlarca taşı ve toprağı çekmek ve elemek zorundasınız. Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra Fatih külliyesini (kampüs) yaptırıp Anadolu’dan Binlerce talebe kaydettirir. Müderris Hızır Paşa’dır. Aylar sonra Külliye’yi ziyarete geldiğinde sorar Hızır Paşa’ya : -Paşa, ahval nedir, nasıl gider ? -Hünkarım,pek ümit vaad etmiyor bu talebeler, deyince Ulu Sultan tekrar sorar -Ne yani, hiç mi umut vaad eden yoktur aralarında ? -Hünkarım, der Hızır Paşa İçlerinde biri var ki o kısa zamanda büyük mesafe aldı, biz bile ona ders vermekte aciz kalır olduk, der. Bunun üzerine Fatih sevinçle ; -Gördün mü Paşa, o bin talebe olmasaydı Biz o bir dehayı keşf edemeyecektik, der. Unutmayalım ki, Kemiyet ve Keyfiyet , Beden ve Ruh gibi birbirini tamamlayan, birbirine muhtaç iki dinamiktir ama kemiyete değer katan ‘keyfiyet’tir ya da ‘insan kalanlar’ın çokluğu cemiyeti zirveye taşır. Şimdi ise karşımızda hem ‘kemiyet’i hem de ‘keyfiyet’i yok etmek isteyen bir Küresel Proje/Güç var. Bu Dijital Tsunami karşısında yapmamız gereken hem ‘insan nesli / kemiyet’i hem de ‘insan kalmak / keyfiyet’i korumak adına SET olmaktır. Ancak bu SET’in duvarları ana karakterlerini kaybetmemiş keyfiyet zengini insanlar olmalıdır, Yoksa sadece ‘kemiyet’ten / kalabalıktan müteşekkil yığınlar bu Tsunami'yi durduramazlar !.. ‘İnsan Kalanlar’a Selam olsun…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |