En bilge insanlar bile arasýra bir iki zýrvadan hoþlanýrlar. -Roald Dahl |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() 1 “Özgür olmak istiyorum. ‘Halkýn kanýný emenler serbest, baklava çalan çocuklar tutuklu.’ Bizim de onlardan farkýmýz yok…” Ýnce ve yumuþak bir karanlýk köyü sarýyordu, köyün yukarýsýndaki ormanda Çetin sevgilisiyle buluþmak için ilerliyordu. Yaz aylarýnýn ortasýydý, gün boyu kasýp kavuran sýcaklýk gitmeye baþlamýþ, serinlik esintiyle çýkagelmiþti. Genç adam, küçük bir tepenin üstündeki alana geldi, buradan aþaðýdaki köy çok tatlý biçimde görünüyordu. Daðlarýn üstünde, güneþin battýðý yönde fantastik pembe ýþýklar dalgalanarak eþsiz bir tablo çiziyordu. Çetin, aðacýn altýna oturdu, gözlerini içine çevirdi ve düþüncelere daldý. Onu unuttu, hatýrlayýnca heyecanlandý, bir aksilik çýkmazsa gelecekti, “umarým gelir” diye düþündü, çok zamandýr onunla buluþmamýþtý. Yarým saat kadar bir süre geçmiþti, anlaþýlan bir aksilik çýkmýþtý, tam oradan ayrýlacaðý sýrada biri göründü karanlýkta, siyah elbise giymiþ, bir gölge, hýzla ona yaklaþtý. Tatlý kokusu Çetin’in burnuna hücum etti. Genç kýz; “selam” dedi, saf, cana yakýn sesiyle, bir elini uzattý, Çetin, aysý eli hafifçe tuttu, el yumuþacýktý, bal gibi tatlý geldi ona. Tamam, öpüþme, sarýlma yok, her zaman böyleydi. Yanaktan öpmek de yok, her þey evlenince olacaktý, kýz böyle istiyordu çünkü. Her seferinde Çetin; “bu kez bana sarýlsa, koy verse kendini” diye umut ediyor; ama bu bir türlü gerçekleþmiyor. Ama Çetin hiç vazgeçmiyordu. Gövdesi kalýn aðaca sýrtlarýný vermiþ oturuyorlardý sessizce, yakýnda bir yerde bir cýrcýr böceði ötüyordu neþeyle. “Nasýlsýn görüþmeyeli?” dedi Çetin. “Ýyiyim” dedi kýz, buruk biçimde, çok keyifsiz. Yanýnda siyah bir poþet vardý. “Ne var poþette?” “Bilmem” dedi, gülümsedi muzip biçimde.” Son bir kuþ ormanda ötüyor, bir yarasa telaþla uçup geçti üstlerinden. Çetin’in ayaðýnda kara lastikler vardý, birinin ucu yýrtýktý, Kadriye onu görmesin diye ayaðýný geri çekti. Genç kýz sessizdi. Her zamanki gibi deðildi. Kadriye’nin iri kahverengi bakýþlarýndan tatlý bir saflýk süzülür ve Çetin’e sýmsýký; adeta sonsuza dek sarýlýrdý, bebek gibi. Anne sütüne saldýran aç bir bebek gibi. Þimdi neden böyle sönük, sert ve sanki mesafeli? Yoksa Çetin’den sýkýldý mý? Çetin korku ve üzüntüyle adeta salýncak gibi sallandý. “Yok caným” dedi içinden, “beni seviyor.” Kadriye, kelebek gibi sessizdi. Genelde böyle olurdu, sohbeti Kadriye baþlatýrdý. Ama suskunluðu uzadýkça uzuyordu. “Neden sessizsin?” dedi Çetin, içi daralarak. “Of. Ne bileyim!” diye parladý sýkýlarak. Kadriye, çok aþaðýdaki köyün yeni yeni yanan ve kýrpýþan cýlýz ýþýklarýna bakýyordu. “Canýn bir þeye sýkkýn senin?” “Yok. Ýçim sýkkýn sadece. Göðe bak ne güzel.” Çetin, göðe baktý. “Þu daða bak, ne güzel!” dedi Kadriye neþelenerek, dönüp ona baktý, “Çetin, kaçýp gidelim daða. Ne dersin?” 18 yaþýndaki Kadriye’nin bir abisi vardý, þehirde bir fabrikada iþçiydi, evliydi, çocuklarýyla, ailesiyle meþguldü hep, arayýp sorduðu yoktu. Kadriye’nin iki ablasý da baþka þehre gelin gitmiþti. Kadriye liseyi bitirememiþti, son senesinde annesi hastalanmýþ, ona bakacak kimse olmadýðý için okulunu ve hayallerini yarým býrakmýþtý. Birbirinde teselli bulmak gibiydi tertemiz iliþkileri, unutulmuþ; ama yine de zarar veren ya da unutulmak istenen acýlarýn üstünü birini severek örter insan. Çabalar, var olmak ister, kendi hayatý olsun ister, yoldaþlýk yapmak, seviþmek ister, insan olduðunu hissetmek ister, insan yerine koyulmak ister. Aile kurmak ister insan. Yalnýzlýk sarsýcýdýr çünkü. 22 yaþýndaki Çetin ise lise mezunuydu, okumakta gözü yoktu ve 2 yýllýk bir üniversiteyi kazanmýþ, okumaya deðmez olduðuna karar vermiþti, zaten okumak için parasý da yoktu. Yaþlý anne ve babasýný yalnýz býrakýp gidemezdi uzaklara. Açýkçasý ikisi de enkaz gibi can sýkýcý hayatlarýný kullanýþlý hale getirmeye çalýþýyorlardý birbirini severek. Çetin, önüne baktý, kuru dalý alýp kýrdý. “Çetin, duymadýn mý beni? Kaçýp gidelim daða dedim?” dedi Kadriye oyun oynamak isteyen yaramaz bir çocuk gibi. Bir garip parýltý gözlerinde belirdi. “Bu da nerden çýktý þimdi?” Piþkin ve itici biçimde güldü: “Bizim iþ yoksa olacak gibi görünmüyor.” “Demek öyle diyorsun?” dedi dalga geçer gibi. Kadriye birden ciddileþti: “Ne bileyim caným! Bazý iþ var ki uzatmaya gelmez. Aldýn aldýn, alamadýn; aðlar yanarsýn, kader dersin. Çýkarsýn iþin içinden.” Çetin, yoksulluðun imha edici pençesindeydi. 4 ineði vardý. Yaþlý anne ve babasýna bakýyordu. Düðün yapmak için para lazýmdý. Kendine ‘adam’ denilebilmesi için, yani saygý duyulabilmesi için yapýlmasý gerekenler vardý. Ezilerek ve acele ederek yaþamak istemiyordu kurduðu hayalleri. Birkaç yýl sonra parasý olurdu herhalde, þans! Sýðýr iþini geniþletip büyük bir ahýr yapacaktý, en az 30 sýðýrý olacaktý. Kurban bayramlarýnda satmaya götürecekti uygun olanlarýný. Bir ay sonra 3 danasý olacaktý, bunlarý iki köylü hediye edecekti ona. Düþündü, konuya dair söylev vereceðine, þöyle dedi: “Ýki çýplak hamama yakýþýr derler.” Kadriye, hafifçe güldü. Bir eliyle aðzýný kapadý, utandýðýnda böyle yapardý, Çetin, onun bir kez olsun aðzýný gerip iri bir kahkaha attýðýný görmemiþti. “Orasý öyle de…hani adam kafaya koyar, kýz da ona inanýr, kafa kafaya verirler, kaçar giderler bir yere. Böyle olsa ne güzel olur! Hep böyle hikayeleri, böyle þeyleri sevmiþimdir. Tutkuyla birbirine baðlý çiftler. Herkese isyan eden tipler. Boyun eðmez ve isyan eden tipler, cesur tipler. Kalýplarýn dýþýna çýkabilen insanlar.” “Böyle iþler, tipler romanlarda ve filmlerde. Öyle asiler ve uyumsuzlar, o iþlere kalkýþanlar hapsi boylar. Devlet onlara hak ettiði cezayý bir güzel verir, rahat durmalarý gerekiyorken ne gerek var böyle þeylere.” “Gidip birlikte adam öldürelim demedim, soygun yapalým demedim. Tutkudan söz ediyorum, sevmenin gereðini, getirdiði çýlgýnlýklarý yapmaktan.” “Filmlerde olur bu.” “Tamam iþte, ben de böyle olsa ne güzel olur diyorum, misal verdim.” “Senin canýný sýkan bir þey var, ondan böyle konuþuyorsun. Onu söylesene?” “Yok. kafama esti, böyle konuþtum.” “Þu Veysel iti seni rahatsýz mý etti yine?” “Yok. Ama evlerinin önünden her geçtiðimde beni yiyecek gibi bakýyor inek.” Güldü alaycý biçimde. Bir turuncu kelebek göründü. “Ay ne güzel!” dedi Kadriye. Aynýsýnda bir tane daha geldi. Peþ peþe gidiyorlardý. Oyun oynar gibiydiler. Kelebek Çetin’in göðsüne kondu, az durdu ve uçup gitti. Kadriye, sevinçle güldü. “Kelebek çok dayanýklýdýr, biliyor musun?” “Hayýr” dedi Çetin. “En fazla bir hafta yaþýyor, nasýl çok dayanýklý olsun?” “Annem öyle” dedi azarlar gibi, “annem öyle derse öyledir. Dün göçebe yörükler geçti köyden, gördün mü, köy bakkalýndan bir þeyler aldýlar. Bahçedeydim, domates salatalýk topluyordum, Yörük kadýn kýzlarýyla geçiyordu, ikisi küçük, biri büyük çocuklar, gözüme savaþçý gibi, muazzam güzel göründüler. Domateslerden onlara da vermek istedim, el ettim, yaklaþtý kadýn çekinerek. Ýki çanta domates, biber, salatalýk, patlýcan verdim onlara. Kýzlarýndan biri emsalimdi, baþýndaki mor tokayý çýkarýp bana verdi, hayatta aldýðým en deðerli hediyedir.” Kadriye, baþýndaki tokayý çýkarýp gösterdi. “Baaak, elmas kadar deðerli bence bu!” Çetin, onun saçmaladýðýný (kýzsal saçmalýk) düþünerek tokaya baktý, “güzelmiþ” dedi yapmacýk. Korktu, “bu kýz kaçýp gidecek evden, onlara benzeyecek” diye. “Keþke göçebe yörük kýzý olsaydým.” “Saçma.” “Ne konuþuyorsun be! Kaval! Saçmalayan sensin, kýz tek tokasýný verdi bana, içim gitti üzüntüden, almamak için ýsrar etmiþtim, sen daha bana bir kýrmýzý gül hediye etmedim, düþüncesiz herif!” Çetin, kendinden utandý, uzun bir sessizlikten sonra ezilerek dedi ki: “Özür dilerim. Ama þu var, onlarýn ne kadar zorluk çektiðini bilmi misen?”(orada bir þive yaptý onu güldürmek için) “Biliyim, bilmez olu muyum leyn, kopek” dedi güldü deli deli. “Göçebe yörük olalým biz, dað dað gezelim, keçi bakalým.” Güldü. “Olmasýna olalým da sýkýntýyý görünce pes edersin, bu iþ dýþarýdan göründüðü gibi deðil.” “O zaman daðda yaþayalým. Daðda bir evimiz olsun.” “Zamanla her þeyimiz olur, babam annemle evlendiðinde kýçýnda kirli bir don vardý sadece.” Genç kýz güldü, yine bir elini aðzýnýn üstüne getirmiþti, diþleri görünmesin diye. “Birlikte mücadele edip birçok þeye sahip oldular. 20 sene.” “Of! Hayallerimizi gerçekleþtirene dek yaþlanacaðýz desene. Belki de evlenemeyeceðiz.” “Ne olacaðýna kafaný yorma, aný yaþa. Biz fakir ve küçük insanlarýz, þehirlerde üniversite birincileri zeki çocuklar iþsiz, evde kýz gibi oturuyorlar. Biz neyiz ki? Eðitimsiz iki sap!” “Gideyim, kusura bakma, içim bulanýk, senin de canýný sýktým” dedi Kadriye, “annem merak eder, gideyim.” Çetin, kýzýn onu býrakmak istediðini düþündü: “Belki de soðudu, baþkasýna kaynadý içi. Ýnsan bu, þeytana uyar. Beton kazýk gibi birinde sabit kalacak deðil ya.” Bunu ona soramaz da. “Seviyoruz, seviyoruz; ama belki de istediðimiz sonuç olmayacak. Hayatýn istediði olacak.” Þöyle dedi ona: “Dur, sana bir þey diyeceðim. Bir gün ölürsem bir süre üzülürsün. Sonra beni unut ve kendine yeni bir sayfa aç. Tamam mý, evlenip yuvaný kur. Mutlaka benden çok seveceðin biri olacaktýr. Bunu yapmazsan kendini hasta edersin.” Genç kýzýn gözleri bulutlandý aniden, doldu. Yüreði çok acýmýþtý. “Sen beni sevmiyon mu?” Kaygan ve alev alev sýcak bir çift damla düþüverdi gözlerinden yanaklarý üstüne. “Gelecekte ne olacaðýný bilemeyiz, dostum.” “Sevgilim” demiyordu, “dostum” demek ne kadar inciticiydi: “Ben sadece fantezi yapmýþtým” dedi genç kýz, yerinden kaçan güvercin gibi fýrlamýþ gidiyordu, bir iki adým sonra durdu, dönüp dedi ki: “Komþunun mýsýr tarlasýnda çalýþtým, belim çýktý. Para aldým. Yarýn yine çalýþacaðým.” Güldü. Koþarak gitti, karanlýkta eriyerek. Çetin, oturduðu yerde düþüncelere daldý. Öyle dediði için çok piþmandý. Ama hayatta her þey olabilirdi. Þuna inanýrdý: Birini seviyorsan onun için gerçekten mücadele etmelisin. O kiþi gübrenin teki olsa bile. Ki anasý babasý sýrt sýrta verip köle gibi çalýþýp (20 yýl) bir þeyler edinmiþlerdi ve büyük abisi kumarda hepsini kaybetmiþti. “Beni yarý yolda býraksa bile sorun deðil” diye düþündü. Oturduðu yerden doðruldu. Eve dönecekti. Birkaç adým attý ve baþý, gözleri geri gitti aniden, çimen üstündeki siyah poþete kilitlendi gözü. Ýlerledi, siyah poþeti dikkatle aldý, bir kutu vardý, kutuyu açtý. Bir çift kara lastik vardý kutuda. “Demek çalýþtýðý parayla bana bunlarý aldýn” diye düþündü, “Ah Kadriye, sen ne kadar güzel yüreklisin! Sana layýk deðilim oysa. Çünkü sana senin kadar iyi olmayý, düþünceli ve ince olmayý hiçbir zaman baþaramadým.” Çok duygulanmýþtý. Gözleri doldu Kara lastikleri zevkle kokladý, poþete koydu onlarý ve bastý. Evine yaklaþmýþtý. Tek katlý sývasýz ev karanlýk içindeydi. Evde elektrik aylardýr kesikti. Gaz lambasý ýþýðýyla aydýnlatýlýyordu içerisi. Salon camýndan bir solgun ýþýk yansýyordu dýþarý. Yaþlý; ama çevik annesi onu bekliyordu, ona yemek verdi, sonra yattýlar. Ertesi gündü, sabahýn erken saatleriydi. Çetin sýðýrlarý saðdý, bakýmlarýn yaptý, sonra onlarý otlayacaðý alana kadar sürdü, oradan da çalýþacaðý, yani domates toplayacaðý köylünün tarlasýna gitti, sýðýrlar akþam olurken kendiliðinden eve geliyordu, kaybolurlarsa eðer Çetin onlarý aramaya çýkýyor, bulup getiriyordu. Çetin, akþam yaklaþana dek komþunun tarlasýnda birkaç iþçiyle domates toplamýþ, onlarý kasalara yüklemiþti, kasalar da traktöre. Daha günlerce çalýþacaktý. Güneþ altýnda çalýþmak mahveder insaný. Evinin yolunu tuttuðu sýrada hava kararmýþtý. Dostu Murat aklýna düþtü, Murat ona iyi bir köpek sözü vermiþti, Çetin’in köpeði hastalanýp ölmüþtü geçen ay, dostu köpeði getirdi mi diye kontrol etmek için uðradý. Murat, köpeði getirmiþti, köpek huysuzdu, alýþmasýný bekliyordu, birkaç gün sonra getirecekti. Ama Çetin; “gelmiþken alayým” dedi, köpeksiz duramazdý, sevmenin yanýnda köpek çok iþe yarar bir canlýdýr, ahýrý bekleyecekti, köyde geçen ay bazý köylülerin sýðýrlarý çalýnmýþtý. Aslan gibi iri erkek kangal köpeði Çetin’e ýsýnmýþtý, Çetin’in maharetiydi bu elbette, ona nasýl davranmasý gerektiðini sezmiþti, köpek yürektekini hisseder. Çetin çocuk gibi sevinerek köpekle yola çýktý, köpek önden sevinçle gidiyor, zinciri güçlü biçimde çekiyor, onu sürüklemeye çalýþýyordu, sanki yeni sahibine gücünü kanýtlamak istiyordu, zinciri tutmak yorucuydu. Çetin, karþýdan gelenleri fark etti karanlýkta, yüksek sesle konuþanlarý iyi tanýyordu, kavga çýkar diye yolunu deðiþtirdi. Ama Veysel ve Mustafa arkadan koþup geldiler. “Nereye gidiyorsun Çetin, acelen ne, dur da köpeðe bir bakalým?” dedi Veysel. Köpek hýrlamaya baþladý. “Uzak dur, senden hoþlanmadý.” “Neden, neyimizden?!”diye parladý Veysel, “Biz ne yaptýk ki ona? Sakinleþtir þunu! Sinirlerimi bozdu.” Mustafa araya girdi: “Yapma Veysel, gidelim” dedi. Ama Veysel’in duracaðý yoktu. Köpek çýldýrýyordu öfkeyle, Çetin’i sürüklüyordu, atýlýyor, Veysel’i parçalamak istiyordu. Veysel, aniden elini beline attý, tabancasýný çýkardý, üç el ateþ etti peþ peþe, köpek yere serildi. Cansýzdý. Çetin, köpeðin baþýna koþtu, aðlayarak. “Kadriye’den uzak dur. Yoksa seni de vururum!” diye baðýrdý Veysel. Çetin, yerde bir taþ görmüþtü, iri taþý ona fýrlattý ve hücum etti. Taþ Veysel’in kafaya isabet etti, tabanca yere düþtü, Çetin tabancayý ayaðýnýn ucuyla itti yolun kenarýna. Veysel, belinden býçaðý çýkardý, ona hücum eden Çetin’e saplamaya çalýþýyor, Çetin kaçýyordu, kýsa mücadele sonunda Çetin yakaladý onu býçak tutan bileðinden, býçaðý almaya çalýþýyordu, yere yuvarlandýlar, mücadele yerde sürüyordu, bir acý inlemeyle Veysel’in gücü kesildi. Býçak kalbine saplanmýþtý. “Ne yaptýn Çetin?!” diye feryat Mustafa, Çetin 15 yaþlarýnda Mustafa’yla çok takýlmýþtý, birbirlerine çok deðer verirlerdi. “Aptal köpek yüzünden katil oldun! Seni sinir etmek için dedi, sevdiði bir kýz vardý, Emine’yi alacaðýný söylemiþti bana. Keþke soðukkanlý kalsaydýn. Keþke ona biraz sevgi gösterseydin.” “Ölmemiþtir, koþ git yardým çaðýr, gardaþ!” dedi, eðilip baktý, Veysel’in iki gözü de açýktý: “Ölmüþ bu; ama yardým çaðýr sen” dedi. Aðlýyordu Mustafa. Fýrlayýp gitti. Çetin de koþarak evine gitti ve olup biteni anasýna babasýna anlattý. Odasýna gitti, eþyalarýný hazýrlýyordu. Askýda duran takým elbise dikkatini çekti. Çocukluk arkadaþý Yaþar’ýn 5 gün sonraki düðünü için para biriktirip aldýðý lacivert takým elbise, onu da bavula koydu. Ailesiyle vedalaþýp evden çýktý. Gizli yollardan kasabaya indi, karakola gidip teslim oldu. Veysel, gerçekten ölmüþtü. Mahkemede Mustafa onun lehine konuþmamýþtý. Çetin’e 'Kasten adam öldürme' suçundan önce müebbet hapis cezasý verildi. Ardýndan bu ceza, suçu haksýz tahrik altýnda iþlediði gerekçesiyle 15 yýla indirildi. Duruþmadaki iyi halini göz önünde bulunduran mahkeme, cezayý 12,6 yýla indirdi. 2 Gardiyan Hasan Çetin’in bavulu karýþtýrýnca takým elbiseyi fark etti. Þöyle dedi: “Bunu onlara sakýn gösterme. Çalarlar. Seni zengin sanýrlar, yakaný býrakmazlar, hatta canýný alýrlar. Sakla kýyafeti. Parasýz kalýrsan iyi paraya satarsýn. Böyle þeyler burada çok deðerlidir. Satmak istersen talip olurum.” Çetin’e yeni ölmüþ bir mahkumun yýrtýk pýrtýk giysilerini getirip verdi. “Bunlarý çöpe atacaktýk, tam senlik” dedi, “Gariban Davut amca çok iyi biriydi, kalp krizinden öldü, bir sene sonra çýkacaktý.” “Fare leþinden beter kokuyorlar ama.” “Herkes senden çok hoþlanacak.” Güldü, “Buranýn makbul rengi budur. Dost bulmaný saðlar.” Çetin, 8 yeni mahkumla koðuþa girdi. Kapý kapatýldý. Yeni gelenlere eski mahkumlar bütün dikkatlerini vermiþ, sanki koðuþa yeni atýlan vahþi maymunlarý inceler gibi þen, mutlu ve acayip meraklýydýlar. Her yeni mahkuma biri yanaþtý, yer gösterdiler. Çetin yalnýzdý, utanç içindeydi, korkuyordu ve ona kimse arka çýkmamýþtý. Çünkü çok sefil görünüyordu, sanki 12 bin volt elektriðe kapýlmýþ ve giysileri bu hale gelmiþti. Ýncecik, solgun suratlý genç mahkum gözlerini Çetin’e dikmiþti uzaktan, mahkumlar arasýndan, birine el etti, Çetin’i yanýna getirmesi için. Mahkum lafa daldýðýný, gidemeyeceðini söyledi el hareketiyle. Sohbetler, kahkahalar vardý. Gürültü, þamata çoktu. Davudi sesli biri baðýrdý: “Sessiz olun o. çocuklarý, uyumaya çalýþýyorum burada!” Kimse onu takmadý. Tam bu esnada uzaktan biri daha Çetin’e gözlerine dikmiþ, düþüncelere dalmýþtý. Bir elinde sigara vardý, dedi ki: “Ali, þuna bak. Týpký senin gibi. Sen de buraya ilk düþtüðünde böyle kimsesizce bakýyordun. Þaþkýn, çaresiz, bitik.” Ali’nin yerinden kalkacak hali yoktu. Kanserdi ve ölümün gelmesini bekliyordu. Aldýðý ilaçlarýn etkisindeydi. Bitli lakaplý yaþlý mahkum Þeref 75 yaþýndaydý, Ali’nin karþýsýndaki ranzanýn altýnda uzanmýþtý. Uzandýðý yerden yavaþ yavaþ kalktý. O da Çetin’i ilgiye deðer bulmuþtu. Þeref Çetin’in yanýna kuþ gibi geldi, gülümsedi, koldan tuttu hafifçe, “sana yatacaðýn yeri göstereyim genç adam, gel benle” dedi. Kýr saçlarý dökülmüþtü, yanda ve arkada azýcýk kalmýþtý, kar gibi beyaz bakýyordu, çok sevimli ve sempatik görünen bu yaþlý adamýn yüzüne, ses tonuna sanki bir baþ melek yuva yapmýþtý. Ali’nin karþýsýndaydý Çetin. Ali, bitki gibiydi, rengi solmuþtu, yeþil bakýþlarýnda hayat canlýlýðý, azmi yoktu. Akciðer kanseriydi. Çok zayýftý. Ama derin bir sevgi pýrýltýsýyla gözlerini Çetin’e dikmiþti. Çetin, korkarak ranzaya, Þeref’in yanýna oturdu. Ali dedi ki: “Üst ranza boþ, orasý gariban Davut amcanýn yeridir. Orada yatabilirsin.” Çetin, aðlayacak gibiydi. Bir þey diyecek gibi aðzýný açtý, ranzasýna baktý. Sonra önüne baktý. Þeref, onun sýrtýný sývazladý: “Alýþýrsýn alýþýrsýn. Takma kafana.” Çetin, köpek bakým iþinden anladýðý için, ‘parlak surat’ lakaplý Osman adlý gardiyan onunla ilgilenmeye baþladý. Çetin, her gün Osman’ýn özel otomobile biniyor, bir gardiyanla birlikte Osman’ýn ormandaki evine gidiyordu. Ahþap, iki katlý evin yanýnda köpek kulübelerinde üç köpek yaþýyordu. Hepsi de hamileydi. Birinde av köpeði, diðerinde Alman kurdu, bir diðerinde ise Sivas kangal köpeði… Osman, bunlarý üretmeyi kafaya koymuþtu; ama bu iþten hiç anlamýyordu; ama köpekleri çok seviyordu, bu iþte bilgilenmek ve çok ilerlemek için çabalýyordu. Bunlarý üretip ilerde gözden çýkarmak istediklerini, fazla gelenleri satmak, para kazanmak istiyordu. Çetin ise köpek bakýmýný ve eðitimini çok iyi bilirdi, bu iþi askerde öðrenmiþti. Osman köpekler çoðalýp büyüyünce bazýlarýný hapishaneye götürecekti, bu iþi cezaevi müdürü destekliyordu. Çetin, Osman’ýn orada köpeklerle ilgilendiði günlerden biriydi. Telefon geldi ve gardiyan Hasan evden ayrýldý, acilen cezaevine dönmesi gerekiyordu, bir olay olmuþ. Osman’ýn karýsý Feride pasta yapmýþtý, elmalý pasta ve tuzlu kurabiye ve patates salatasý. Feride, ona mahkum gibi deðil; uzun zamandýr görüþmedikleri bir ahbaplarý gibi yakýn, çok sýcak ve yürekten davranýyordu. Onun baþýna gelenlere çok üzülmüþtü. Çetin, bayýlýrdý elmalý pastaya ve patates salatasýna. Kadriye’yle bir gün malum buluþma yerinde, yani o aðaç altýnda buluþmuþ, Kadriye evde yaptýðý elmalý pasta ve patates salatasýný çýkarmýþtý plastik kutulardan, birlikte yemiþlerdi. Pasta aðýzda eriyordu adeta. Feride’nin pastasý ve salatasý da o kadar þiddetli biçimde lezzetliydi. Çay da vardý üstelik. 37 yaþýndaki Osman Çetin gibi biri eline düþtüðü için, onu istediði gibi kumanda edebileceði için çok sevinçliydi. Ona içini, hayatýný açmýþtý: “Ýkiz kýzlarým olacak. Dört gözle bekliyorum o günü. 6 yýldýr evliyiz. Bir türlü çocuðumuz olmadý. Karým anne olmayý deli gibi istiyordu dostum.” “Dostum” demesi çok hoþuna gitti Çetin’i, gördüðünde hiç hoþlanmamýþtý ondan; ama tanýmaya baþlayýnca ufak tefek bu adamýn çok iyi biri olduðuna karar vermiþti. Aralarýnda bir dostluk oluþmuþtu; ama Osman konuþuyordu sadece, kendini, düþüncelerini anlatýyordu. Çetin ise sessiz dinleyiciydi, gerekirse bir þey diyordu, o da köpeklerle, bakýmlarýyla, yapýlmasý gerekenlerle ilgili þeyler, en uzun cümleleri onlarla ilgili olanlardý. Çetin’in kaný kaynamýþtý Osman’a. Ertesi gündü. Sabah 5 sularýydý. Çetin uyandý, kavga vardý koðuþta, iki mahkum kavga ediyordu, kavga küfürleþmede kaldý; ama Çetin’in uykusu kaçtý: “Bu ne böyle ya, daha gün doðmadý!” diye söylendi. Alta ranzadaki Þeref kýsýk sesle muzipçe güldü, 70 yaþýnda karýsýyla para meselesi yüzünden bir kavga etmiþti, evde baldýzý da vardý, baldýz da karýsýný savunuyordu, ikisini dövmeye kalkýþtý, itiþ kakýþ oldu ve bu esnada evde duran av tüfeðini alýp ikisini de vurup öldürmüþtü. Ölene dek hapiste kalacaktý. Þeref þöyle dedi: “Bunlar her gün kavga eder. Kavga bizi hayata baðlar, duraðan ruhumuz þenlenir. Ama bu çatýþmalar hep sözlüdür, asla fiziksel bir çatýþmaya dönmez, hevesle bekleriz; ama taraflar iþin cýlkýný çýkarmaz. Her sefer bu kez birbirlerini fiziksel olarak yemeye baþlasalar diye dua ederiz; ama boþadýr, biz umut kaybetmeyiz.”Güldü. Çetin, birkaç gündür peþ peþe köpeklere bakmaya gitmiþ; ama bugün çaðrýlmamýþtý, caný çok sýkýlýyordu. O da vaktini marangozhanede deðerlendirdi. Öðle saati oldu. Yemekler yendi yemekhanede. Önceden yemekler koðuþta yapýlýyordu, yangýn çýkarmak ya da birbirilerini yakmaya çalýþmak ve isyan gibi olaylar çýkardýklarý için koðuþta yemek yapmak yasaklanmýþtý. Sonra mahkumlar avluya çýktý. Burasý bir basket sahasýnýn yarýsý kadardý. Eski hapishanede mahkumlar nerdeyse kýç kýça dolaþýyor, volta atýyorlardý. 150 kiþi vardý burada. Ali, Çetin’in yanýna geldi. Ali, çok sevdiði, niþanlý olduðu kýzýn ailesini çýkan bir kavgada silahla vurup öldürmüþtü; kýzýn annesi, kýz kardeþi ve abisini. “Düðün yapýlmayacak!” diye dedikleri için. Gelin’in çok deðer verdikleri amca oðlunu benzetmiþti Ali, ondan 100 lira alacaðý vardý. Çocuk parayý bir türlü vermeyince onu güzelce dövmüþtü. Aslýnda damat adayýný hizaya getirmek, dövdüðü kiþiden özür dilemesini istiyorlardý. Ama basit tartýþma birden (hakaretler olunca) alev alýp büyümüþ, sopalarla Ali’ye hücum etmiþler, Ali de emanet alýp beline koyduðu tabancayý ateþlemiþ, üçüne de sýkmýþtý hýrs ve öfkeyle. 18 yaþýndaydý henüz. Güçlüydü, asiydi, ele avuca sýðmazdý. Hapse düþünce birçok büyük, yapýlý bir mahkumu dayak atarak yere sermiþti. Sanki boks eðitimi almýþtý. Çok iyi dövüþüyordu. Þeref de gençliðinde; yani 18 yaþlarýnda boksla çok ilgilenmiþ, lisanlý olarak boks müsabakalarýna katýlmýþ, Türkiye çapýnda birçok baþarý elde etmiþti. Ali’deki doðal yeteneði ve yumruklarýnýn gücünü fark etmiþ, onu eðitmeye, koçluðunu yapmaya baþlamýþtý. Bu sayede hapishanenin zor þartlarýna ve geçmiþte yaptýðý suçun acýsýna ve yakan piþmanlýðýna katlanmayý baþarmýþ, bütün azmiyle ve neþesiyle var olmaya, hapis yatmýyormuþcasýna mutlu olmaya baþlamýþtý. Ona zevk veren müthiþ bir meþgalesiydi Ali, caný ciðeri. Ama bir sene sonra Ali’de kanser ortaya çýkmýþtý. Bu kez Þeref onun hemþiresi olmuþtu, almasý gereken ilaçlarý tam saatinde içiriyor, ona öz oðlu gibi bakýyor ve kolluyordu. Ali, Çetin’le muhabbet ederken Þeref de onlara takýldý. Havada güneþ vardý güçlü biçimde ve umut verici. Þeref dedi ki: “Hayret ya, bu çocuk gariban Davut amca gibi kokuyor. Kurtlanmýþ köpek leþi gibi.” “Adamýn yataðýnda yatýyor ondan” dedi Ali, güldü. “Sen uyurken mahkumlarýn birinin yataðýyla deðiþtirdim onu.” Güldü, “Peki bu çocuk neden Davut amca gibi kokuyor?” “Gariban Davut amcanýn giysilerini giydiði için.” “Vay be!” dedi yaþlý adam, “Size bir anýmý anlatayým. Buraya ilk düþtüðümde avluda, yerde bir þey gördüm, gözler bozuk, çikolata sanýp aðzýma attým, meðer biri pislemiþ, öðürdüm hemen.” Kahkahalar koptu bir anda. Þeref Çetin’e mahkumlarý ve buranýn prensiplerini, kurallarýný, diðer deyiþle raconlarýný anlatýyordu, burada grup gruptu insanlar. Bir yerde siyasi suçlular, bir yerde katiller, bir yerde tecavüz gibi cinsel suçlar iþleyenler, bir yerde gaspçýlar, bir yerde hýrsýzlar ve dolandýrýcýlar. “Þuradaki tek göz, davudi sesli, gözü hýrsýzlýk yaparken kör olmuþ diyorlar, kendisine sorsan yiðitçe yaptýðý kavgada oldu diyor, yanýndakiler de dalkavuklarý. Her koðuþun bir lideri vardýr burada, istersen birine girersin, girersen çýkman zor. Biz hiçbirine dahil deðiliz. Ama Ali bir ara Tek Göz’ün; yani Abdullah’ýn çetesindeydi. (Kör gözü korsan gibi siyah bez bantla kapalýdýr) Hastalýðý çýktý ve çeteyle alakasýný kesti, çete de bu iþten hoþnut oldu, onlar güçsüzü istemez. Çete liderleri kudurur, birbiriyle kavga eder arada, çok nadiren fiziksel kavga çýkar. Fiziksel kavgaya karýþan çok dayak yer ve ýþýksýz hücreye atýlýr, ona bir kuru ekmek, biraz su verilir, orada iri fareler, kocaman hamama böcekleri ve rutubet vardýr, bu yüzden burada fiziksel kavga çýkmaz.” Yüksek duvarlar kale gibiydi, dikenli tellerle örülüydü duvarlarýn üstü. Belli aralýklarla iki kule vardý, kulenin biri boþtur, diðerinde nöbetçi gardiyan otomatik tüfeðiyle beklerdi. Bir sýkýntý olursa ateþ açarlardý mahkumlara ya da havaya. “En iyisi Osman’dýr, çok niþancýdýr. Hiç acýmaz, vurduðunu indirir. Bir kavga olsun, ateþ etmek serbesttir gardiyanlara. Mahkum ölse bile dert deðildir, “kaçýyordu, vurduk” diye savunma yaparlar. Uydururlar bir þeyler. Þimdiye kadar buradan kaçan hiç olmadý, teþebbüs edenler hemen yakalandý, bazýlarý öldürüldü, üzüldüðüm için onlarý anlatamam, sakýn buradan kaçmayý düþünme, kuledeki nöbetçi Osman’ý aþmak çok zor.” Tam da Çetin’in düþündüðü konuyu anlatýyordu. Çetin, buradan kaçmayý kafasýna koymuþtu. Ali ve Þeref bir konuyu konuþurken uzaklaþýp gittiler. Çetin ise orada kaldý, uzaktan insanlarý seyretmek, incelemek istiyordu, sýrtýný duvara vermiþti. Keþke Veysel’e karþý sakin kalabilseydi, keþke! Onun ölümüne çok üzülmüþtü. Ve hayatýnýn biricik gayesi Kadriye’den uzak kalmak ölümden beterdi. Baþýna gelenleri sindirmek þöyle dursun; inanamýyordu, bütün bunlar bir þaka gibiydi. Ama hepsi gerçekti. Senelerde burada yatmayý baþaramazdý, baþarmak istemiyordu; çünkü bu ceza boþ yere verilmiþti, eðer Mustafa onun lehine konuþsaydý birkaç yýl ceza alýrdý, Ali ve Þeref böyle anlatmýþtý. Olayýn tanýðý Mustafa’ya baský uygulamýþ olmalýydýlar. Bu ortam katlanýlacak cinsten bir ortam deðildi ayrýca. Çetin ve Þeref ona sürekli olarak moral verip yardýmcý oluyor, onu kolluyor ve buraya uyum saðlamaktan, zamanla zihinde bambaþka bir resim açýlacaðýndan söz ediyorlardý. Çetin piþmanlýk ve zehir gibi bir acý hissediyordu. Böyle düþüncelerle boðuþtuðu sýrada Osman görev yaptýðý kuledeki nöbet yerinden aþaðý inmiþ, yemek yemiþ, kuleye çýkacaðý sýrada Çetin’in yanýna uðrayýp laflamak istemiþti. Hal hatýr sordu. “Karým hastalandý, onunla ilgileniyorum, birkaç gün sonra tekrar bakarsýn köpeklere. Buraya çarçabuk uyum saðla. Fazla bir senen yok. Zaman çabuk akýp geçer. Zihnini meþgul edersen. Dýþarýyý unut. Ýlk kural budur. Baþýný belaya sokma. Sabret. Sana sorun çýkaran olursa bana bildir. Ben icabýna bakarým.” Çetin’in sýrtýný sývazladý ve ayrýldý, birkaç adým sonra durdu. Sað ayakkabýsýnýn baðcýðý çözülmüþtü, baðlamak için eðildi. Mahkumun biri elinde keskin bir þeyle ona hücum etti, Osman onu fark etmemiþti. Çetin, fýrladý kedi gibi ve havada bir tekme çaktý adama. Bu numarayý askerde öðrenmiþti. Mahkumun elindeki býçaða çok benzeyen alet yere düþtü. Osman, ona saldýran mahkumu etkisiz hale getirmek isterken diðerleri de ona yardýma koþtu. Az ilerde iri yarý ve tek gözlü Abdullah Çetin’e öfkeyle baktý ve bir elini gýrtlaðýna götürerek, ‘sen öldün!’ iþareti yaptý. Yanýndaki iki kiþi daha vardý, kaslý bir adam ve ufak tefek biri. Ali ve yaþlý mahkum Þeref Çetin’in yanýnda bitivermiþti. Onu koldan tutup oradan uzaklaþtýrýyorlardý. Yaþlý mahkum þöyle fýsýldadý: “Sen ne yaptýn oðlum, her þeye maydanoz olursan burada hayatta kalamazsýn! Kafaný kýrarlar, patlatýrlar, yaþatmazlar.” Böylece Tek Göz ve yandaþlarý (çetesi) Çetin’i mimlemiþti. Domuz baðýyla baðlar gibi bakýþlarla. Çetin hesabý görülecek adamlar listesine eklenmiþti. Çetin, bir þekilde, özellikle gizli biçimde imha edilmeliydi. Öldürülmese bile gün yüzü görmemeliydi burada. “Bir ay önce onlarýn üç arkadaþý buradan kaçmak isterken öldürüldü. O kurtardýðýn gardiyaný burada kimse sevmez. Biz onunla arkadaþlýk kurman seni hayata baðlýyor diye anlatmadýk onun iç yüzünü. Sabaha karþý tek gözün üç arkadaþý tel örgüden atlayýp kaçacaðý sýrada Osman onlarý fark etti, projektörü tuttu, uyarmadý, uyarý ateþi açmadý. Mahkumlar ellerini havaya kaldýrdýðý halde onlarý vurdu, üçüncüsü son gayretle tellere týrmandý, tam öteki tarafa atlayacaktý, onu da vurdu. Olayý gören bir gardiyan bir mahkuma anlatmýþ, Osman’ý o da hiç sevmiyor ve onun pis iþini anlatsa baþý belaya girecek. Osman cezaevi müdürünün bir akrabasýdýr. Burada yasa dýþý iþler dönüyor ve konuþan zararlý çýkar. Osman’ý öldürmek isteyen mahkum, tecavüzden içeri atýldý, 6 kýz çocuðuna tecavüz edip öldürmüþ. Sen onu kurtardýn! Tek Göz ve adamlarý ona ya onu öldürürsün ya biz seni deyip duruyordu ve mecburen bu iþe girdi, bu iþi yapsa da öldürülecek. Tek Göz ve ekibi tecavüzcüleri hiç sevmez. Ülkücüdürler ve solculardan, kürtlerden hiç hoþlanmazlar. Þurada solcu siyasi mahkumlar var, onlarla hep takýþýrlar.” Güldü. “Yer dar ve herkes ayný yerde. Birbirlerini öldürüp yok etsinler diye. Eh, burada mahkum fazla. Sayýlarý azalýrsa onlara bakmak kolay olur ve yeni gelenlere yer açýlýr. Buranýn adaleti bu.” Günler süratle geçiyordu, haftalar, aylar geçmiþti, 3 ay olmuþtu toplamda, kýþ gelmiþti. Her yerin görünen ve görünmeyen yüzü vardýr ve Çetin bu hapishanenin ara yüzlerini, yapýsýný, huylarýný ve burada hayatta kalmanýn taktiklerini öðrenmiþ, sütün karanlýkta maðarada peynire dönüþüp kaþar olmasý gibi olgunlaþmýþtý. (Çabuk öðrenmiþti çünkü buradan firar edecekti) Ama her türlü hainlik ve yavþaklýktan uzak duruyor, mert davranýyordu, sonucu acý çekmesine varsa da. Farkýnda olmadan sürekli taktir topluyordu oysa. Çetin aylardýr Tek Göz ve ekibinin kuþatmasýndaydý ve birkaç kez öldürülme tehlikesi atlatmýþtý, bunlarla mücadele edip duruyordu. Durumu Osman’a ya da baþka yetkililere bildirmiyordu. Çünkü bildirirse onun korkak olduðunu düþüneceklerdi; ama cesur davranýrsa, bu iþi; yani onlarýn düþmanlýðýný sona erdirebilme þansý vardý. Onlarýn kim olursa olsun cesurlarý sevdiðini, öyle kiþilere açýk açýk olmasa bile çok güçlü efsanevi bir sevgi ve baðlýlýk duyduklarýný, onlara derin bir saygý beslediklerini, bunu içlerinde gizlediklerini öðrenmiþti. En sevmedikleri kiþiler ya da düþman belledikleri bile cesur davranýrsa mutlu olurlar ve onlara gizli bir tutku beslerlerdi. Cesurlarý herkes sever, kahramanlarý; ama korkaklarý asla, korkaklardan herkes iðrenir. Ali ve kuru dala dönmüþ yaþlý mahkum Çetin’e gardiyanlardan yardým almasýný öðütledi; ama Çetin onlarý dinlemedi. Çetin’in sinirleri yýpranmýþtý ve saçlarýný sýfýr numara kazýtmýþtý. Sýk sýk köpekçi gardiyanýn evine gidiyordu bir gardiyanla, köpeklerle ilgileniyordu. Herkesin uyuduðu gecenin genç saatlerinde Kadriye’nin hediye ettiði kara lastiklere hazineye bakarcasýna bakýp kokusunu içine çekiyor, (Kadriye’nin tatlý kokusunu hissediyor) güç buluyor, onunla paylaþtýðý bütün anlarý yeniden hissediyor, buradan firar düþüncesi parlak ve lekesiz biçimde kesinleþiyordu yüreðinin derinliklerinde, ne olursa olsun kaçmalýydý, ona kavuþmalýydý. O zor ve darmadaðýn eden, gelecek umutlarýný karartan bir olay oldu günün birinde. Hapishaneden biri bir yakýnýyla görüþmüþtü, gelen ziyaretçi Çetin’in öldürdüðü gencin en büyük abisi Sabri’den haber getirmiþti. Sabri’yi o da hiç sevmezdi. Sabri, birilerine Kadriye’ye tecavüz edeceðinden, onu kahpe edeceðinden, ona içki içireceðinden, onu uyuþturucu baðýmlý yapýp kimi evlere götürüp erkeklere pazarlayacaðýndan üstü örtülü biçimde söz edip duruyormuþ. Bunlarý duyan Çetin zývanadan çýktý, cezaevinden firar etmeyi çok daha önce aldý. Gözleri iyice kararmýþtý. Soðukkanlý bakýþýný, zihinsel kontrolünü tamamen yitirmemiþti. Ama bir an onu öldürmeyi kafaya koydu, sonra caydý. Birkaç gün sonra köpekçi gardiyanýn evine gittiðinde kaçma iþini çok kolay gerçekleþtirecekti. Ne var ki bir sabah uyandýðýnda cezaevinin yeni yapýlan cezaevine taþýnacaðýný öðrenince bütün planý suya düþtü. Yeni yapýlan cezaevinin þehirden çok çok uzakta, bilinmeyen bir yerde, açýkçasý Allah’ýn unuttuðu bir yerde olduðu söyleniyordu; ama kimse yerini bilmiyordu. Etrafta deðiþik söylentiler uçuþuyordu ve herkes yeni yeri deli gibi merak ediyordu. 3 Mahkumlar yeni cezaevine nakledildi. Burada her þey son teknolojiydi ve mahkumlar iki kiþilik hücrelerde kalýyordu. Daðlarýn arasýndaki vadiye kurulu cezaevi eskisinden kat be kat saðlam görünüyordu ve buradan kaçmak imkansýz ötesi gibi bir þeydi. Yüksek duvarlarý barajlarýn duvarlarýna benziyordu. Dikenli tel örgülerin keskin parýltýsý çok uzaktan bile seçilebiliyordu, güneþ vurduðunda. Duvar ve tel örgüler adeta þöyle diyordu: ‘beni geçemezsin!’ Köpekçi mahkum köpekleri buraya getirmiþ, karýsýný orada, evinde býrakmýþtý. Hafta sonlarý evine gidiyordu. Cezaevine yeni düþen azýlý mahkumlardan biri sürekli kaçacaðýndan söz edip duruyordu, oradaki herkesi küçük görüyor, Tek Göz ve ekibine bile kafa tutuyor, kimse ona ses çýkaramýyordu, güçlü kuvvetli bir adamdý ve tuttuðunu deviren biriydi. Þakayla karýþýk sert güreþlerde. Onlardan birinde güreþ kavgaya dönmüþtü. Ama mahkumlar sýra sýra dizilmiþ, gardiyanlar kavgayý görmesin diye perdeleme yapmýþ, gözü kara yeni mahkum Haydar’la Tek Göz ekibinden üç kiþi kapýþmýþtý, Haydar tek tek çete üyelerini darmadaðýn etmiþti. Aðýzlarýný burunlarýný kýrmamýþtý; ama hepsinin sýrtýný yere getirmiþti, istese onlarýn bellerini kýrardý; ama birbirlerine ciddi zarar vermemek için önceden bir anlaþma yapmýþlardý. Aslýnda bir güreþti yaptýklarý. Kurallarý olmayan, kaba saba bir güreþ. Karþý tarafý aþaðýlayan bir güreþ müsabakasý. Haydar, hepsini de tuþ etmiþti. 35 yaþýndaydý. Kýz kardeþine tecavüz eden üç adamý öldürmüþtü. Öldüreceði üç adam daha olduðunu söylüyor, en kýsa zamanda hapishaneden kaçacaðýný anlatýyordu samimi olduðu mahkumlara. Nasýl becermiþse hapishaneden kaçtý gece vakti, bir saat sonra ölüsünü getirdiler. Cezaevinden bir saat kadar uzakta, daða týrmanýrken bir aðacýn altýnda donarak ölmüþ. Ateþ yakmaya çabalamýþ; ama yakamamýþ. Cesedi köpek ölüsü gibi getirildi, bazý mahkumlar avluya getirildi, görsünler, ders çýkarsýnlar ve diðerlerine yaysýnlar diye manzarayý. Kaçma giriþiminde bulunmasýnlar diye. Burada bir mahkumun kaçmaya teþebbüs etmesi çok sevindirici bir olaydý ve onun ölüsünü görmek, bu trajik olay duyulunca herkesi derinden sarsmýþtý. Bu sýmsýký teknolojik ve çelik delikten birisi kaçýp kurtulsa kendileri kaçmýþ gibi sevineceklerdi, bunu eski hapishanede, çok eski yýllarda gerçekleþtiren bir kiþi vardý; ama o da bir sene sonra þehirde salak salak gezerken yakalanmýþtý, sarhoþ biçimde. Sonra hapishanede hastalýktan ölmüþtü. Haydar’ýn baþýna gelenler Çetin’i çok ürkütmüþtü. Bu bölgeyi iyice bilmesi gerekiyordu; ama bunu saðlayacak imkaný yoktu. Bölgeyi tanýmadan yapacaðý kaçma giriþimi Haydar’ýnki gibi hüsranla sonuçlanacaktý, eðer bölgeyi iyi tanýrsa hayatta kalmasýný becerebilirdi. Bu çok mühim bilgiye eriþememesi kaçmasýný sürekli ertelemesine yol açýyordu. Evet, sonu ölüm de olsa kaçmak konusunda kararlýydý, hayal etmeye çalýþýyordu avluya çýkýnca, gece ranzasýna uzandýðýnda. Bu arada Çetin hücresinde yalnýzdý, rahattý, Osman, onun rahat etmesi için yanýna hiçbir mahkumu koydurmuyordu. Çünkü son kalan mahkum tahliye olunca Çetin Osman’a hücresinde yalnýz kalmak istediðini, “mümkünse birinin gelmemesini saðlamasýný” rica etmiþti. Sona Haydar’ýn baþarýsýz kaçma giriþiminin perde arkasýna dair söylentiler duyuldu mahkumlar arasýnda. Haydar, gardiyanýn birine para yedirmiþ, kaçmasýna yardýmcý olmasý için. Anlaþmýþlar. Ve gardiyan onu kaçtýðý gece yakalatmýþ. Çetin, sürekli buradan kaçmayý hayal edip duruyor, kurgulamaya çalýþýyordu. Buradan kaçmayý baþarsa diyelim, ne tarafa gidecekti? 15 metrelik duvarý aþsa, jilet gibi keskin ve spiral çizen telleri nasýl aþacaktý. Dört gözetleme kulesi var, üçü genelde boþ, sadece birinde bekleyen bir gardiyan oluyor. Projektör ýþýk var ve üstüne üstlük 3 köpek var. Köpeklerden o sorumlu olduðu için aþabilir onlarý… Bütün engelleri nasýl aþacaktý? Kýþýn en zor ve katlanýlmasý çekilmez zamanlarýydý. Ali ve yaþlý mahkum kaçma iþinin kýþýn yapýlamayacaðýný, yapýlsa bile sonunun ölümden baþka bir sonuç getirmeyeceðini söylüyorlardý. Onu vazgeçirmek için çabalamýþlardý. Çetin’in kararlýlýðýný görünce pes etmiþlerdi. Bir hafta sonraydý, 1: 80’lik iri yapýlý biri girmiþti cezaevine. Tek Göz ve adamlarý ona kafayý takmýþtý. Adamýn adý Kadir’di, kim kimi eziyorsa olaya dahil oluyor ve haksýzlýk yapaný güzelce pataklýyordu, korkusu yoktu, özellikle Tek Göz ve çetesine savaþ açmýþtý. Gardiyanlar ona ses etmiyordu her nedense. Onun avluda birilerini hurda haþat etmesini gülerek, zevkle, maç izler gibi izliyor, üstüne bahis oynuyorlardý, gardiyanlar ondan çok hoþlanmýþtý, gardiyanlar arasýnda bir kumar baþlamýþtý. Cezaevi müdürü bile Kadir’in giriþtiði kavgalarý gizlice penceresinden izliyor; onun uyumsuz, hýr gür çýkaran, gariban mahkumlara dalan ya da dadanýp sömüren ya da pis iþlerini yaptýran kabadayý mahkumlarý pataklayýp hizaya sokmasýný hazla seyrediyordu. Sorun çýkaran mahkumlara ders veriyordu, çetesi yoktu, kurmuyordu da. Kimsesiz ve ezilen mahkumlara sahip çýkýyordu. Cezaevindeki bütün görevlilerin yükünü azaltýyordu, (mahkumlar durumu böyle yorumluyordu) bu yüzden onun kavgalarýna karýþmýyor, seyirci gibi izliyor, kavganýn bir noktasýnda Kadir’in karþýsýndaymýþ gibi onu tutup uzaklaþtýrýp ona ceza verecekmiþ gibi yapýp bir þey yapmýyorlardý. Ýþi kitabýna uydurmak için. Yasal sorun çýkmasýn diye. Ýþlerini yapýyor gibi gözükmeye çalýþýyorlardý. Ona; “sana bir güzel dayak atacaðýz, yine olay çýkardýn, pislik herif!” deyip onu yaka paça götürüyor; ona yemekhanede yemek veriyorlardý, et, sürekli etle beslerdi onu; “bunu kimseye söyleme, yoksa iþin biter” derlerdi. Ýþin perde arkasýnda; siyasi gücü fazla olan biri cezaevini aramýþ, üstü kapalý biçimde;‘Kadir’e iyi bakýn, aksi halde o koltukta fazla kalmazsýnýz’ diye uyarmýþtý, sonra savcýnýn biri daha aramýþtý cezaevi müdürünü. Kadir’in bundan haberi yoktu. Kadir, daðda yolda kalan ve donmak üzere olan (aracýyla yola çýkmýþtý daðda karda kamp kurmak için) o siyasiye yardým etmiþ, evinde aðýrlamýþtý bir gece. Siyasetçi o ölümcül gecede Kadir’in tereyaðlý sýcak ekmeðini yemiþti, peynirini zeytinini, çayýný içmiþti. Onun çok üzücü olayýný, hapse düþtüðünü basýndan öðrenmiþ, konu hakkýnda dostu olan baþ savcýyla konuþmuþtu. Savcý da kariyerinin; yani kamu görevlisi olmanýn bütün aðýrlýðýný koymuþtu. Çok iyi tanýdýðý, birçok kereler güzel ve akýcý sohbetler ettiði cezaevi müdürüne karþý, koyu dostça biçimde. Çetin, Kadir’den çok hoþlanmýþtý ve beraber takýlmaya baþlamýþtý avluya çýktýklarýnda. Çok iyi anlaþýyorlardý. Çetin, gardiyan Osman’la konuþtu ve onu yanýna, hücresine aldýrdý. Kadir, bu yörede bir dað köyünde yaþýyordu, hayvan otlatma anlaþmazlýðý yüzünden bir aileden altý kiþiyi kalaþnikofla öldürmüþtü. Aðýrlýklý olarak hayvancýlýk yapýyordu, sýðýr ve koyun iþi. Köyünde ona; “Çoban” derlerdi. Güç bela geçinirdi. Buralarý avucunun içi gibi biliyordu. Çetin, Kadir’le ortak kaçma planý hazýrlýyordu. Bütün olasýlýklarý ve doðabilecek aksaklýklarý deðerlendiriyorlardý. Kadir yaralanýp ölebilirdi ya da Çetin. Kalan mutlaka devam etmeliydi. Bu iþte duygusallýk yoktu. Kadir, Çetin bu coðrafyaya hakim olabilsin diye; diðer deyiþle zor coðrafyada ormanda bir atmaca gibi süratle olmasa bile hayatta kalmasýný becerip ilerleyebilsin diye ona çok þey anlatmýþ, onu su gibi bilgilendirmiþti. Ormanda neleri yiyebileceðini, nasýl yiyecek bulabileceðini, hayvan yakalamak için tuzak kurmayý… Vahþi ormanda hayatta kalabilmenin bütün inceliklerini ona hücrede ve avluya her çýktýðýnda anlatýp duruyordu, kafa kafaya veriyorlardý. Pratik, alýþtýrma yapýyorlardý, koþu yapýyorlardý her seferinde. Kadir; “eðer ben kaçarken bir sebeple ölürsem” diyor, kibrit ya da çakmak olmandan kimi aðaçlarla (ayakkabý baðcýðýyla) sürtünme yoluyla nasýl ateþ yakýlacaðýný anlatýyor ve uygulamalý gösteriyordu, uygun taþlarý birbirine sürterek bile ateþ yakýlabileceðini anlatmýþtý. Barýnak nasýl yapýlýr, ormanýn tehlikeleri? Kadir, yaþam boyu edindiði bütün bilgileri hatýrladýkça anlatýyordu ona. O heyecanlý günlerin birinde Kadir þöyle dedi: “Bu sene kýþ çok sert geçiyor, ben hava yumuþar diye umuyordum.” Kýþ þartlarýnda kaçmalarýnýn büyük olasýlýkla ormanda donarak ölmekle sonuçlanacaðýný anlattý, bahar ya da yaz ayý geldiðinde en uygun zaman olduðunu söyledi. Ama Çetin’in beklemeye tahammülü yoktu. Bir an önce kaçmalýydý buradan. Çetin dil döküp onu ikna etti. Sonunda Kadir; “kusura bakma, ben bu iþte yokum” dedi, “böyle bir çýlgýnlýða giremem. Bu þartlarda hayatta kalmak mümkün görünmüyor, yiyecek bulamazsýn. Ama bulabilirsin de, þans, yanýndaki yiyeceði idareli kullanýrsan baþarma þansýn var, ben risk almak istemiyordum. Ýnanmadýðým iþe giriþemem.” Çetin, fena üzüldü, kendini ihanete uðramýþ gibi hissetti; ama kafasýna koyduðunu yapacaktý. Kaçacaðý hafta hava karlýydý. Hem de çok yoðundu yaðýþ ve bu havada kaçmaya çalýþmak akýlsýzlýktý. Ýntihar etmekle eþ deðerdi. Kadir, Çetin’le gündüz öðle vakti avluda kar altýnda gezinmiþ, ona kaçýþ iþini ertelesin diye çok yalvarmýþtý. O ara kar yavaþlamýþ ve gökyüzünden þiirsel biçimde uçuþan kar taneleri Çetin’i çok baþka, fantastik ve büyülü bir aleme sürüklemiþ, avuçlarý açmýþ, kollarýný yana uzatmýþ, gözleri kapalý biçimde aðýr aðýr ilerlerken gülümsemiþ, miraca çýkacak gibi mutlu ve huzurluydu, “mutlaka baþaracaðým Kadir abi” demiþti, Kadir ise onu caydýrmayacaðýný anlamýþ, son telkinlerde bulunuyordu. Yapmasý gerekenleri anlatýyordu delirmiþ gibi: Baþarmak istiyorsa aralýksýz saatlerce hýzla yol almalýydý daðda. Baþarabilirse bir köye ulaþacaktý. Ki aþýlmasý imkansýz o derin karda köyü bulabilirse. Uygun patikalar, az kar alan yerleri tarif etmiþti ona. Çetin’in baktýðý köpekler avlunun bir noktasýndaydý, onlara özel bölüm yapýlmýþtý. Köpeklerden iki genç yavru hastalanmýþtý, Çetin, arada köpeklerin yanýnda sabahlardý, Köpekçi gardiyan ve diðer gardiyanlar Çetin’e çok güvenirdi, Osman; “onlarý ne olursa olsun hayatta tut” demiþti, onlarýn ölümüne dayanamazdý, Çetin, onlarý hayatta tutmak için çýrpýnýyordu. Ýþi bitince köpeklerin bölümünden çýkýyor, avluyu boydan boya geçiyor, kulübede bekleyen bir gardiyan oluyor, genelde televizyon izler, dünyayý unutur, Çetin cama týklatýyor, içerdeki üþengeç ve sürekli bir þeyler yiyen þiþman gardiyan oflayýp puflayýp kalkýp kapýyý açýyor, Çetin baþka bir gardiyan eþliðinde uzun koridorda ilerleyip hücresine gidiyordu. Çetin, dün cezaevine erzak getiren kamyonun bu gece yarýsý þehirden geleceðini öðrenmiþti, akþam çökerken köpeklere bakmak için hücresinden çýkarýlmýþ, köpeklerin barýnaðýnda gece çökene kadar oturup beklemiþti, biri çýkýp gelirse, “hasta köpeðin ateþi olduðunu, ilaç verdiðini ve ölmesin diye beklediðini” söyleyecekti. Sýrt çantasýný hazýrlamýþtý, erzak almýþtý. Geceleri avluya býrakýlan üç köpeði hasta diyerek içeri kapatmýþtý, zaten bugün köpekleri salan gardiyan iþe gelmemiþti. Cezaevinin büyük kapýsýnýn açýlmasýný bekliyordu, araç sesi, kapý gýcýrdama sesi…gelecekti ve fýrlayacaktý zifiri karanlýkta. Köpek barýnaðýnýn korunaklý olmayan kýsmýndaydý dýþarýyý görebilmesi için, sesleri duyabilmesi için baþý sürekli dýþarýdaydý, etrafý gözetliyordu. Baþýnda siyah bere, ellerinde uçlarý kesik mor eldivenler vardý. Kadir’in ilk ve son hediyesiydi bu eldivenler. Çetin, seyrek ve dans ederek yaðan kar altýnda beklemekten çok üþümüþtü, ve bu iþin iyi sonuçlanmayacaðýný hissediyordu. “Bu iþi yapma” diyordu iç sesi, “öleceksin!” Kadriye aklýna geliyor ve azimleniyordu, baþaracaðýna inanmaya baþlýyordu yeniden. Kadriye hasreti… aþký nükleer bir reaktör gibi harekete geçmiþti yüreðinde ve zihninde. Bu karþý konulacak cinsten deðildi. Alevden bir gömlek giymiþ gibi kendini yerinde duramaz ve sýmsýcak hissediyor, üþüdüðünü unutuyordu o anlar. Sonunda kamyon geldi, 30 dakika gibi bir süre sonunda. Uyuþuk ve lak lak yapmayý çok seven iri yarý gardiyan erzaklarý boþaltmýþtý. Þoförle kamyonun ön tarafýnda sohbet edip sigara içiyordu, az sonra kamyon kalkacaktý, tenekede ateþ yakmýþlardý, arada ona ellerini uzatýp ýsýnýyorlardý. Çetin, kamyonun arkasýna geçti, kasanýn brandasýný açýp içeri atladý, içerde yiyecek dolu kasa ve karton kutular vardý. Uzun bir süre geçmiþti, þoför aðzýnda sigarayla kamyonun arkasýna geldi, brandayý baðladý. Kamyon harekete geçti. Çetin’in kalbi güp güp diye atýyordu korkulu heyecanla. Belli bir noktaya kadar kamyonla gidecekti. Aslýnda daha fazlasýný gitmek isterdi; ama bu mümkün deðildi. Kadir ona anlatmýþtý: Burada terör olaylarý ve uyuþturucu kaçakçýlýðý olduðu için yolda sýk sýk kontrol noktalarý olduðunu ve böyle kaçmayý denerse mutlaka yakalanacaðýný anlatmýþtý. “Militanlar yuvalandý burada, asker iþi çok sýký tutuyor, kimseye güvenmiyorlar, en çok güvendikleri köylülerin araçlarýný bile didik didik arýyorlar. Bir kontrol noktasýný geçsen bile ötekine mutlaka yakalanýrsýn. Köpekleri de vardý en son, rahmetli babaannem kadar çirkin; ama güzel yürekli bir köpekti. Kamyona saklanýrsan köpek seni hemen bulur, yaþlý bir köpekti, halen onlarda mý bilmiyorum. Köpek olmasa bile cihazlarý var, kamyonun neresinde saklanýyorsan zýnk diye gösteriyor, sýnýr kapýlarýnda týrlarýn röntgenini çeken cihazlar gibi.” 15, 20 dakika sonraydý. Kamyon aniden sýçradý ve durdu, sanki derin bir çukura girip batmýþtý. Þoför kamyondan aðzýnda sigarayla inip lastiklere baktý, arka lastiklerden ikisi patlamýþtý, tekme attý, küfür etti. Þoför mahallinden giysilerini aldý, üstünü giydi, bel çantasýný taktý, büyük çantasýný aldý. Kamyonun kapýlarýný kilitledi ve cezaevine doðru ilerlemeye baþladý, elinde el feneriyle. Ayak sesi çok azalmýþtý. Çetin, brandayý býçaðýyla kesti ve delikten ileri baktý, þoför çok ilerdeydi, el fenerinin aydýnlýðý görünüyordu. Çetin, brandayý geçebileceði kadar yýrttý, dýþarý atladý, el fenerini çýkardý ve çamurlu, taþlý yolda ilerlemeye baþladý. Kar yaðýyordu sakin biçimde, karlý yolda ilerlemek çok zordu; karanlýktý ama etraf biraz olsun seçiliyordu. El fenerini söndürmüþtü, birkaç kez taþa takýlýp düþünce el fenerini yaktý. Ama söndürdü az sonra. “Ormana dalýp karýn yoðunluðunu ölçeyim” diye düþündü, çok dik yamacý aþmak kolay deðildi, kayýyordu, üstelik kar giderek derinleþiyordu, dizlerine kadar kara batmýþtý. Ýki daðýn arasýndaki bozuk yolda ilerlemeliydi, gözü ve yüreði kesmedi bunu. Kadir’in dedikleri çýnladý kulaðýnda: “Bu mevsimde buradan kaçmak delilik.” Hemen geri döndü, acele adýmlarla. Koþarcasýna ilerliyordu, þoför için kapý açýlacaktý, o içeri girmeden ona yetiþmeliydi. O fýrsatla içeri girecekti, aksi taktirde neden dýþarýda olduðu sorulduðunda geçerli bir yalan uyduracaktý, “köpeðin biri kapý açýlýnca dýþarý kaçtý sandým, dýþarýdan köpek sesi gelmiþti.” Çetin, ileri çevirdi bakýþlarýný, kamyon þoförü yolun kenarýnda durmuþtu. Bir taþýn üstünde oturmuþ soluklanýyordu. Bir ayaðýna dokunuyordu, düþüp ayaðýný incitmiþ olmalýydý, bir sorunu vardý. Biraz dinlendi ve kalktý. Topallayarak ilerlemeye baþladý. Þoför, cezaevine yaklaþýnca baðýrýp yardým istedi, çöp dökmeye çýkan mahkumlardan biri vardý, tekerlekli kutuyu býrakýp içerdeki gardiyana haber verdi. Gardiyan gelip þoförün koluna girdi. Bu sýrada Çetin içeri girmek için saklandýðý yerden hamle yaptý. Çöp dökmeye giden mahkum çýplak bir genç kýz görmüþ gibi baktý. Göz göze geldiler, Yaþar, cezaevinde en dedikoducu ve kimsenin bilmediði bilgileri gazete gibi yayan tek adamdý. Konuþmaktan çok hoþlanýrdý, 60 yaþýndaydý, karýsýný öldürmekten içerdeydi. Çetin fýsýldadý: “Bu aný hiç yaþamadýn Yaþar amca.” Yaþar, meleksi biçimde gülümseyip baþýný salladý. Yaþar yüksek sesle þarký söylemeye baþladý, Çetin’in iþini kolaylaþtýrmak için. “Þu kargadan beter iðrenç sesini keser misin Yaþar dayý!” dedi Gardiyan. “Peki evlat.” Çetin, kimseye görünmeden köpeklerin olduðu bölüme geçti. Sonra hücresine vardý. Çetin’in bu kaçýþ denemesi Yaþar’ýn sayesinde dilden dile yayýldý ve mahkumlarýn Çetin’e bakýþ açýlarý çok deðiþmiþti. Ona çok iyi davranýyorlar, “bu herif gerçekten deli; böyle cesur kimse hiç görmedim” diyorlar, ona dair muhabbetler ediyorlardý, “buraya ilk düþtüðünde sýçan gibi bakýyordu, bu nasýl oldu da bunu becerdi.” Ýmkansýz görünene kafa tuttuðu için ona baþka türlü saygý duyuyorlardý. Onun korkusuz olduðunu düþünüyorlardý. Kaçýþ denemesi; yani dýþarýda geçirdiði 40 dakika kadar süren özgürlüðü Tek Göz ve çetesine de ulaþmýþ, Abdullah artýk onu düþman olarak görmediðini belli etmiþ ve ona; “kedi” lakabýný koymuþtu. Onu avluda görünce selamlýyordu eliyle, gülümsüyordu. Çetin de altý kadýný fuhuþ bataklýðýna sürükleyen ve kaçmak istedikleri için onlarý öldüren bu vahþi adama karþý saygýlý ve sevgili bir tavýr içine girdi. Kadir Çetin’in kaçýþ denemesini duyunca kulaklarýna inanamadý, ondan çok büyük bir yetenek ve þans olduðunu hissetti. Birkaç gün sonraydý. Kadir’in dört oðlu, üç kýzý vardý. En büyük oðlu 25 yaþýndaydý. Annesinin delirmeye baþladýðýný, doktora gitmeyi reddettiðini, her gün dizlerini döverek aðýtlar yaktýðýný, (hapishanelerde çürüyor dað gibi adam) bir isyan içine girdiðini, aslýnda fiziksel bir sorunu olmadýðýný, sadece bunalýma girdiðini anlattý: “Bir sabah ahýrda kendini asmaya kalktý, zor kurtardýk. Senin burada olmana dayanamýyor. Onu getirmek istedim, Seni görünce daha kötü olur diye gelmek istemedi. Kadir, cezaevinden kaçmayý kafaya koydu. Çetin bir kere daha deneyecekti, etrafa yanýltýcý bilgiler yayýyordu, kaçýþý ihbar edilmesin diye. Þöyle diyordu: “Bahar ayý bir gelsin. Siz o zaman görürsünüz olacaklarý. Bahar bütün coþkusuyla gelecek. Gelmesini iple ve diþlerimle çekiyorum.” “Niye, ne olacak ki bahar ayýnda?” Tabiat bütün gücüyle dirilecek.Daðdaki aðaç ve çeþit çeþit bitkinin güzel kokusu cezaevinin kahreden avlusuna dolacaktý. Avluyu deðiþik ýþýk ve (böcek ve kuþlar) ruhlarla dolduracak, bütün mahkumlara benzersiz bir yaþama azmi verecekti. Beton çatlaklardan bile otlar, aðaçlar bitecek ve yüreklenerek büyüyecekti. Herkes mutlu olacaktý, burada geçirecekleri bitip tükenmez yýllar olsa bile. Ýnsan mutlu olmayý becerir her zor durumda. “Sen bahar ayýnda kaçacaksýn yine, deðil mi?” Birkaç gün sonraydý. Gece gardiyanlardan birinin doðum günü kutlamasý yapýlacaktý, kaçmak için bundan iyi zaman olamazdý. Kadir, “ben de varým” deyince, Çetin müthiþ sevindi. Ýki kafadar bütün hazýrlýðýný yapmýþtý, gece yarýsý gelmiþti; ama kutlama filan yapýlmamýþtý, yapýlmýþsa da kýsa sürmüþtü, yüksek kulede nöbette Osman bekliyordu, içerde oturuyordu. Bazen gündüzcü olurdu Osman ve bu kez gececiydi, sabaha kadar. Bu can sýkýcýydý kafadarlar için. Cezaevinde sayým ara ara yapýlmazdý, gardiyanlarýn baþka iþleri olurdu. Kadir, gündüz avluya çýktýklarýnda Çetin onu köpeklerin olduðu bölüme saklamýþtý. Kadir’in ve kendi ranzasýna uyuduklarý izlenimini veren büyük kuklalar yapmýþlardý çuvaldan, kuklanýn kollarý vardý, kazak giydirmiþlerdi onlara. Kadir’in eseriydi bu mankenler. Gardiyan gece kafasýna eser de hücrelerin önünden geçerse (yapmaz bunu, genelde odasýnda maç seyreder) hücreye bakýnca Kadir ve Çetin sandýðý bir çýkýntý görecekti ranzada. Saðdaki ve soldaki hücre arkadaþlarý da bir sorun olursa gardiyaný lafa tutacak, dikkatini daðýtacaktý filan, þarký söylemek gibi. “Hastalandým, çýkar beni buradan” diyeceklerdi mesela. Her ihtimali düþünmüþlerdi. Öðleyin izin almýþtý Çetin, bu gece köpeklerin yanýnda yatacaktý, hasta bir köpeði gözlemleyecek, ilacýný verecekti hesapta. Köpeklerle vakit geçiriyordu ve vaktin geçmesini sabýrsýzlýkla bekliyordu. Evet, o benzersiz ve heyecanlý gece yarýsý gelmiþti. Kat kat giyerek tam hazýrlandýlar, sýrt çantalarý hazýrdý, sýrt çantalarý patates ve havuç biraz çikolata ve kahve doluydu. Kap kacak da almýþlardý yanlarýna. Ellerinde inþaat eldivenleri vardý, yüksek duvara çamaþýrhaneden aldýklarý eski çarþaflardan yaptýklarý halatla týrmanacaklar, keskin dikenli tellerden korunmak için üstüne de muþamba atacaklar, muþamba üstünden diðer tarafa geçeceklerdi, muþamba olmasa keskinliði parlak dikenli teli aþmak imkansýzdý. Kar çok yoðun biçimde yaðýyordu, ormandan açlýktan acý acý uluyan kurt sesleri geldi. Kurt sesleri bozmuþtu taþ gibi sessizliði. Yer yer sert ve yer yer hafif bir rüzgar vardý, can kesen. Rüzgar, kar tanelerini dans ettiriyordu, bu fýrtýnalý gecede þanslarý fazlaydý. Yüksek kulede nöbet tutan keskin niþancý Osman’ýn iþi zor olacaktý. Karanlýkla ilerleyen birilerini fark ettiler, Çetin ve Kadir de o yöne gidiyordu. Eðilip gözlediler. Bunlar Tek Göz’ün çetesindeki bazý adamlardý. Onlar da kaçmaya karar vermiþti anlaþýlan. Bir el Çetin’in sýrtýna dokundu usulca, Çetin irkilerek yüzünü dönüp ona baktý, “hiþþþt, sakin ol” dedi adam, onlarýn elindeki halata baktý. “Bizim daha iyi bir fikrimiz var, benle gelin” dedi, eðilip ilerlediler. Kulenin yakýn bir noktasýnda, yüksek duvarýn altýnda topraðý kazmýþlardý, tünel hapishanenin öteki tarafýna uzanýyordu. “Sinek” lakaplý ufak tefek mahkum hapishane duvarý önüne iyice yanaþtý, yerde toprak rengi bir tahta kapaðý kaldýrdý. Diðer 12 kiþi çoktan tünelden kaçýp ormana daðýlmýþlardý. Arkadan üç mahkum geldi ve onlarý itip tünele girmek istedi, “önce ben gireceðim” kavgasý ediyorlardý. Bunlar tünelin kazýlmasýnda yardýmcý olmayan, kaçýþ ekibinin dýþýndaki üç uyanýktý, bu üç çýkarcý fena bir panik halindeydi, ya ömür boyu hapis yatacaklardý ya da kaçacaklardý, bu yüzden çok panik yapýyorlardý ve korkudan elleri ayaklarýna dolanmýþtý ve birbirlerini dövüyorlardý. Gözetleme kulesinde elektrikli soba baþýnda kitap okuyan Osman bir takým sesler duymuþtu; þamar sesi, inlemeler. Tüfeðini alýp dýþarý çýktý, kapýsý gýcýrdamýþtý, herkes sessizliðe gömüldü. Osman, çevreyi kolaçan ediyor, en alakasýz yerlere bakýyordu. Birkaç adým saða gitti, birkaç adým sola gitti. Kavga eden üç mahkumdan biri hapþýrdý. Sesi gizlemek için aðzýný eliyle kapamýþtý hemen. Ama boðuk bir ses duyulmuþtu. Osman, sesi duymuþtu, “bu da nedir?” diye mýrýldandý, bakýndý baþka bir tarafa, göremedi, dolandý ve aniden aþaðý baktý. Oradaki keklik gibi açýktaki karanlýk gölgeleri gördü. Emin olamadý. Küfür etti, “orada biri mi var?” diye söylendi. Okuma gözlüðünü gözlerinde unutmuþtu, aceleyle gözlüðü çýkarýp cebine koydu. El fenerini açmak istedi, fener yanmadý. Projektöre uzanacaðý sýrada oradakilerin insan olduðunu anladý, “kaçmayýn, vururum!” Üç mahkum sincaplar gibi tünele girip fýrýldak hýzýyla tünelde sürünerek ilerlemeye baþladý. Osman, panikle gözlüðünü cebine koyacaðýný sanýp yere düþürmüþtü, üstüne bastý, gözlük camý kýrýldý. Dikkati daðýldý, küfür etti. Kadir; “önce sen git” dedi, Çetin kabul etmedi. Onlar bu tartýþmayý yaparken Osman elle çevirmeli projektörü tutmuþtu onlarýn üstüne. “Çetin, kaçma sakýn, seni öldürmek istemiyorum! Bakýyorum da karýmýn hediye ettiði yeþil bere baþýna çok yakýþmýþ(!)” Projektör söndü, tekrar yadý ve tamamen söndü. Çetin, tünele atladý. Az sonra piþman oldu ve hemen geri döndü. Kadir, duvarýn dibine sýrtýný vermiþti ve yer deðiþtiriyordu sürekli, duvardaki bombe ve küçük çýkýntýlar, bozukluklar Osman’ýn onu yukardan görmesini ve vurmasýný engelliyordu, görse bile ýskalýyordu. Çetin de Kadir gibi sýrtýný duvara vermiþti. “Onun dikkatini daðýtmalýyýz, bir þekilde” dedi Kadir. “O da nedir?” dedi Çetin, az ilerde duvarýn dibinde bir levha gördü, tenekeye benzeyen. Eðe düþündüðü þeyse? Onun yanýnda iri taþlarý ve mýzraklarý fark etti. Osman ateþi kesmiþti. Projektörü kurcalýyordu: “Neden yanmýyorsun namussuz!?” Projektörün ýþýðý açýldý. Çetin atýlacaktý, durdu, fýrsatý kaçýrmýþtý. Birden her yerin ýþýðý söndü, cezaevi zifiri bir karanlýk içinde kaldý. Bu onlar için büyük avantajdý. “Sen benden hýzlý koþarsýn, tavþan gibi koþ, zikzak çiz. Belki seni vurmaz. Ben bu sýrada onu icabýna bakarým herhalde. Bunu yok etmeden bize özgürlük yok. Birkaç tur at ve tünele gir, sonra peþinden geleceðim.” Çetin, tavþan gibi koþuyordu, Çetin niþan almýþ, bekliyor ve ateþ ediyordu. Çok sakindi, peþ peþe atmýyordu kurþunu. Karanlýk ve kar yaðýþý görüþünü çok olumsuz etkiliyordu. Çetin bir tur attý ve levhanýn yanýna geldi, aðýr levhayý kaldýrýp altýna saklandý. Meðer mahkumlar kurþun geçirmez bir levha yapmýþlardý. Sürünerek tünelin yanýna geldi. Osman, ise onlarý indirmeye çalýþýyordu; ama Çetin’i öldürmek istemediði açýktý, onun ayaklarýna ateþ ediyordu. Kadir de taþlarý ve mýzraklarý fark etmiþti. Taþ yaðdýrýyordu Osman’a. “Sen git dedi Kadir, “az sonra geleceðim.” Çetin, tünele girdi. Sürünerek ilerledi ve öteki çýktý, Osman ona baðýrdý: “geri dön, seni öldürmek istemiyorum!” Çetin, hemen tünele girdi. Tünel çok kýsaydý, eðer Kadir tünelden geçse bile Osman onu yukardan rahatlýkla vurup öldürebilirdi, bu durumda çok hýzlý koþmalýydý ormana ya da onun iþini bitirmeliydiler önce. Çetin, onu bekledi, Kadir yoktu. Çetin geri döndü, tünelde ilerledi. Kurþun sesleri kesilmiyordu. Cezaevinden de kurþun sesleri geliyordu. Kadir, tünel kapaðýnýn 10 metre kadar yakýnýnda sýrtýný duvara yapýþtýrmýþtý. Elinde mýzrak vardý, diðer mahkumlar gerekirse Osman’ý indirmek için 20 tane mýzrak yapmýþlardý. Uçlarýnda keskin mi keskin 30 santimlik demir vardý. “Sen neden geri döndün!” diye sordu Kadir. Çetin fýsýldadý: “Tünel çok kýsa, orman içine kadar uzansa iyiydi, öteki tarafa çýksak bile bizi öldürür, kabak gibi önünde olacaðýz, görüþ mesafesinde. Þu geri zekalýlar ses yapmasaydý iþ çok kolaydý.” “Demiþtim sana. Onu indirmezsek iþimiz zor. Nerdeyse öldürüyordu beni.” Kurþun sað kulaðýný sýyýrýp gelmiþti, kulaðý kan içindeydi, yüzü. “Sen git. Canýný kurtar.” Çetin, onu býrakmak istemedi. Bu sýrada Osman içeri gidip sigarasýný yakýp dýþarý çýktý aceleyle. Çetin, bu fýrsattan istifade edip mýzraklarý ve alýp getirdi. Kadir’in attýðý iki mýzrak boþa gitmiþti. Çetin ise diðer taraftan taþ atýyordu. Bu Osman’ý çok kýzdýrmýþtý. Bir geliþme kaydedememek! “Beni taþla, sopayla mý yeneceksiniz, geri zekalýlar!” diye baðýrdý, güldü, sigarasýndan bir nefes çekti. Çetin taþ atýyor, Kadir ise mýzrak. Taþlarýn ve mýzraklarýn sayýsý azalýyordu, Osman’ýn mermileri her ikisinin çok yakýnýndan geçmeye baþlamýþtý. Osman kendini bilgisayar oyununda düþmanlarý vuran küçük çocuklar gibi eðlenceli hissediyordu: “Çocuklar kesin þunu artýk!” Çetin, açýða çýktý, koþup Osman’a iyice yaklaþtý, taþ atýp hemen uzaklaþtý oradan. Taþlar ve mýzraklar hedeften çok uzaða gidiyordu. Osman ise bunu çok eðlenceli buluyordu ve gülüyordu: “Sizi gibi sýçanlar!” Çetin, bu iþe çok sinirlenmiþti. Osman, silahýný doldururken Çetin Kadir’in yanýna geldi, “bu kez ben deneyeyim” dedi, “sen kaç, bunu indiremiyoruz, bari þansa býrakalým.” Kadir, tünele koþarken vuruldu ve patates çuvalý gibi yere düþtü, o an Çetin mýzraðýn birini kaptý. Diþlerini sýktý. Öfkeyle, hýnçla ve delirmiþ gibi baðýrarak mýzraðý attý ve Osman’ý iki kaþý arasýndan þiþledi, Osman, gözetleme kulesinin verandasýndan yere düþtü, taklalar atarak, devrilen bir aðaç gibi. Çetin, panikle koþup Kadir’in yanýna geldi, onu sýrt üstü çevirdi. Kadir, bir omzundan vurulmuþtu. Göðsü kanlar içindeydi. Kadir, gözlerini açtý caný yanarak. Çetin güldü sevinçle: “Yaþýyorsun, öldüðünü sanmýþtým. Kaçýyoruz!” Güldü: “Böyle zor, sen kendini kurtar, vakit kaybetme benle.” Çetin, onu býrakmadý, býrakamazdý ki. Tek Göz ve çetesinin kimi adamlarý içerde kimi gardiyanlarý rehin almýþtý. Elektrik ve telefon hattýný (internet) kesmiþlerdi. Yakýp yýkýyorlardý orayý, isyan baþlatmýþlardý.Kadir, tünelde adeta canýný diþine takýp sürünerek ilerledi ve öteki tarafta çýktý, sonra Çetin girdi tünele. Tüneli yarýladýðý sýrada bir çift el bacaklarýna sarýldý. Çetin, korkuyla irkildi. “Beni de götür, evlat!” “Þeref dayý senin burada iþin ne?” “Özgür olmak istiyorum. Halkýn kanýný emenler serbest, baklava çalan çocuklar tutuklu. Bizim de onlardan farkýmýz yok. O teknolojik bok çukurunda gariban Davut gibi ölmeye hiç niyetim yok!” “Ama kalp, þeker ve tansiyon var sende, dýþarýda kar fýrtýnasý var, kýsa sürede donup ölürsün.” “Anasýný biplediðim cezaevinde gebermek istemiyorum! Birkaç saat da olsa özgür olmak istiyorum.” “Ya acý çekeceksin dayý, yapma gözünü sevdiðim.” “Beni de götür” dedi yaþlý adam aðlamaklý. Tam bu esnada Ali’nin mahzun ve yalvaran (tonlama) sesi duyuldu tünelin karanlýðýnda, Þeref’in arkasýndan:“Çetin kardeþ, bizi de götür. Biz zamanýnda sana arka çýktýk, kol kanat gerdik. O çöplüðe düþtüðün ilk günü hatýrla.” “Ya arkadaþ, sen de ilaç alýyorsun, ilaçlarýný almazsan çok kötü olup öleceksin.” “Birkaç aylýk ilaçlarýmýzý aldýk biz.” “Ortaðým Kadir abinin görüþünü almam lazým… Siz kaçacaðýnýzý neden bana demediniz?” “E tabi caným. O kadar kuþ beyinliyiz de. Kesin bizi ihbar ederdin ya da ekerdin.” dedi yaþlý adam. Tünelden çýktýlar. Çetin, durumu Kadir’e anlattý. Kadir onay verdi, bir bildiði vardý. Çetin buna þaþtý. Ses etmedi. Kadir, güçlükle de olsa ilerliyordu. Kurþun hayatý bölgede deðildi; ama çok acý veriyordu. Daðýn eteðinde 2 saat kadar ilerlediler. Dereye yakýn bir noktada bir avcý kulübesi vardý, kýþýn ya da yazýn buraya þehir dýþýndan avcýlar gelirdi, yazýn balýk avlarlardý, kýþýn da domuz avlarlardý. Zor durumda kalanlar girer diye kapýsý kilitlenmezdi ve içerde her zaman konserve yiyecekler ve gerekli hayatta kalma malzemeleri bulunurdu. Ýçeri geçtiler, ateþi yakýp ýsýnmaya baþladýlar. Kadir, ecza dolabýndaki malzemelerle omzunun tedavisini yaptý. Çetin, dýþarý odun almaya çýktý. Ali ve Þeref çocuklar gibi þendi, gülüyorlar, cezaevindeki halleriyle dalga geçercesine konuþuyorlardý, geçmiþlerine dair. Sýnýf atlamýþlardý. Sanki cennetin en parlak ve bakir yerinde onlara özel bir ev tahsis edilmiþ gibi seçkin, güzel ve rahat hissediyorlardý. Bayram çocuklarý gibiydiler, “þurayý böyle yaparýz, burayý þöyle yaparýz, yaz gelince her þey çok güzel olacak evimizde!” diye konuþuyorlardý, sanki orada yýllarca yaþayacaklardý. Burayý çok çabuk benimseyip sahiplenmiþlerdi, etrafý karýþtýrýp inceliyorlardý. “Bizi bulamazlar, deðil mi Kadir?” diye sordu Þeref gülümseyip çocuk gibi. “Bilemem dayý. Dikkatli olmalýyýz.” Bir saat geçmiþti, iyice dinlenmiþti Kadir ve Çetin. Ali ve Þeref ranzalarýnda uykuya daldýðýnda evden sývýþtýlar. Yazýlý bir not býrakýp. Yetkililer onlarý bulana dek burada epey bir özgür zaman harcarlardý. Çetin ve Kadir üç saat boyunca ilerledi ve Kadir çok iyi bildiði ve kendisinden baþka kimsenin bilmediði bir maðaraya götürdü onu. Ertesi gün üç mahkum hariç bütün mahkumlar daðda ve yol kenarýnda aç köpek yavrularý gibi periþan ve üþümüþ halde, salya sümük ve ýslak halde, donmak üzereyken yakalandý ve cezaevine getirildi, jandarma birliklerinin çalýþmasý sayesinde. Sonraki gün kalan üç tanesinin cesedi bulundu. Ýkisi uçurumdan düþüp ölmüþ, birisi bir hayvan tarafýndan saldýrýya uðraþmýþtý, yüzü paramparçaydý, onu bir ayý öldürmüþ olmalýydý. Yakalanmýþlardý; çünkü bölgeyi tanýmýyorlardý ve ayný bölge içinde daireler çizip duruyorlardý. Kadir ve Çetin maðarada ateþ yakýp dinlenip yola düþmüþtü, gece boyunca ilerlemiþlerdi. 4 gün boyunca daðlarda ilerlediler. Yanlarýndaki yiyeceklerle beslendiler. 5. gündü. Kadir ve Çetin bir noktada durdu. Kadir gülümsedi. Çetin, Kadir’in gülümsemesini pek severdi. Çocuksu suratý ve yumuþak ses tonu olan bu adam hep ciddiydi, pek az gülümserdi. Gülümsediðinde ise baþka bir aleme çeker sürüklerdi insaný, sanki o an þeffaf kelebekler uçuþurdu saf yüzünde. Boylu poslu bu adama bakýp güreþ ve dövüþ konusunda usta olduðunu kimse çýkaramazdý. Gemi güvertesine benzeyen antik omuzlarý vardý. Yaralý omzuna dokundu. Yüzünü ekþitti. “Ýyi misin?” diye sordu Çetin. “Ýyi iyi, takma kafana” dedi, “biraz acýdý.” Sarýlýp vedalaþtýlar; çünkü böyle þanslarý daha yüksek olacaktý, Kadir, ona daðýn ne tarafýndan ilerlemesi gerektiðini anlatmýþtý. 10 gün sonraydý. Çetin, yolda geçtiði köylerden yiyecek bulup çaldýðý elbiseleri ve ayakkabýlarý giymiþti, bir þapka takýyordu. Köyüne geldi. Geldiði an duygulandý, çocukluðundan bazý sahneler belirdi karþýsýnda, gözyaþlarý düþtü. Köyün dýþýnda, ormanlýk alanda karanlýk çökünceye kadar bekledi. Geçmiþ günleri hissederek acýsýyla ve tatlýsýyla. Gece yarýsýydý, evine gitti; ama kimseyi bulamadý, ev boþaltýlmýþ, çürümeye terk edilmiþti. Evin içini bitkiler, küçük aðaçlar, sarmaþýk sarmýþtý. “Herhalde ablama taþýndýlar” diye düþündü. Köyün dýþýnda kalan ablasýnýn tek katlý ve sývasýz evine yanaþtý. Cama taþ attý. Küçüklüðünde ablasýnýn camýna taþ atardý, ablasý gelenin kim olduðunu sezerdi. Çok geçmedi. Kadýn, kapýya çýktý elinde tüfekle: “Kimsin lan?!” El fenerini ona tutmuþtu. 37 yaþýndaki kadýn duldu ve burada yalnýz yaþýyordu. Çocuðu olmamýþtý, kocasý da inþaattan düþüp ölmüþtü. Çetin’i kýlýk kýyafet ve sakaldan dolayý tanýmakta zorlandý. “Abla, ben Çetin!” dedi. Kadýn, elindekileri yere düþürdü, koþup ona sarýldý, öpüp kolladý ve onu hemen içeri aldý. Ona yemek ýsýtýp verdi. Çetin’in annesi babasý o hapse düþtükten kýsa bir süre sonra ölmüþtü. Annesi beyin kanamasý geçirmiþ, felç olmuþ ve hastanede ölmüþtü. Babasý da bir ay sonra komþunun cenaze namazýna giderken traktörden düþüp ölmüþtü. Çetin, gelen ziyaretçilerle görüþmemiþ, kim olduklarýný hiç sormamýþ, gelen mektuplarý da yakmýþtý. Daha çok delirmemek için. Tek Kadriye’yi beklemiþ, o da gelmemiþti bir türlü. Ama o bile gelse görüþe çýkmazdý; ama mektubu gelse okurdu. Kadriye, intihar ederek hayatýna son vermiþti. “Uçurumdan atmýþ kendini. Kanlý çemberini bulmuþlar, ayakkabýlarýný.” Asiye, içeri gidip kanlý çemberi getirdi. Çetin, bunu hiç beklemiyordu, þoke olmuþtu, aðlayamýyordu bile. Öten yandan onca emeði boþa mý gitmiþti? Oturduðu divanda baþýný önüne eðmiþ, iki eliyle tuttuðu çembere bakýp donup kalmýþtý. “Ölenle ölünmez oðlum, seversin baþka birini, evlenirsin, çocuðun olur… Aman! Buraya gelirler, saklanmalýsýn.” dedi ablasý; “ama önce sana bir þey söylemem lazým. Seni kozmos yolladý!” “O da neyin nesi?” “O’ böyle diyor, ‘Allah’ diyeceðine. Ondan geçti… Ýkisi de ayný hesap… Kimseye diyemediðim bir sorunum var. Bir adam var, benle evlenmek istiyor. Bana aþýk olmuþ. Þehirden geldi, buradan toprak ve hayvan aldý, bu iþleri bilmiyor, cacýðýn teki, üniversite bitirmiþ. Evlenip boþanmýþ. Maddi durumu iyi. Benden 10 yaþ küçük. Evlensem diyorum; ama köylü bana arkamdan güler diye korkuyorum. Evlenirsem rahmetliden aldýðým maaþ da kesilecek.” Çetin, iki eliyle ablasýnýn bir elini tuttu sýmsýký: “Evlenmezsen ölümü gör! Millet ne derse desin. Çocuðun olur, kuruyup solup kalacak mýsýn bu evde? Evlenmek senin hakkýn! Ona güveniyorsan ve onu seviyorsan evlen.” “Senin hatýrýn için evleneceðim, caným kardeþim.” Asiye, her durumda makul ve güzel davranmayý baþarabilen çilekeþ bir kadýndý. Müthiþ bir sevinçle, yürek ferahlýðýyla ona ahýrda gizli bir yer, sýðýnak gibi bir yer gösterdi. Zamanýnda kocasý burayý tarihi eser saklamak için yapmýþtý. Zaman zaman define aramaya giderdi. Ama her seferinde avucunu yalardý. Çetin, o geceyi 6 ineðin olduðu gizli yerde geçirdi, sabah ablasý kahvaltý getirdi ve biraz daha muhabbet ettiler, Asiye gitti. Çetin doymuþtu, ne yapacaðýný bilmiyor, bilemiyordu, evden uzaklaþtý ruhunu kaybetmiþ gibi çaresiz, enerjisiz. Çetin, Kadriye’nin intihar ettiði denilen uçurumun oraya gitti. Burasý ormandý. Aþaðýda çok güçlü ve gürültülü akan bir dere vardý, iri kayalar ve taþlarla doluydu burasý. Aþaðý baktý. Yükseklik baþ döndürücüydü. Yaþama sebebinin kalmadýðýný hissediyordu, ileri geri sallanmaya baþladý, tam aþaðý düþeceði an ellerini açtý ve kendini geriye attý, aklýna bir þey gelmiþti, içinde bir þey zýnk etmiþti: “Kadriye bunu asla yapmaz.” diyordu iç sesi. Oturdu ve düþünmeye baþladý. Onunla son buluþma gözlerinin önüne geldi. “Daða, daðlara kaçalým” dediðini hatýrladý Kadriye’nin. Genç kýz buralarda bir yerde olmalýydý, eve gitti, sýrt çantasýný hazýrladý, erzak aldý, gerekli her þeyi. Ablasýna veda edip evden ayrýldý. Daðlarda Kadriye’yi arýyordu. 3 gün sonra tükendiðini hissetti, kýþ þartlarýnda bu arama iþi olacak gibi deðildi. Pes etti. Baharda ya da yazýn devam edecekti aramaya. Ablasýnýn önerisiyle saatlerce uzakta, bir dað köyündeki sýðýr çiftliðinde çalýþýp barýnabileceði umuduyla yola çýktý. Besi sýðýrlarý bakýlan bu küçük çiftlikte son eleman evlenmiþ ve iþi býrakmýþ, þehre gitmiþti, çiftlik sahibi yaþlý bir adamdý, çiftlik iþini veteriner kýzýyla idare etmeye çalýþýyordu ve çok yetersizdi. Çetin’i iþe aldýlar, yatacak yer verdiler. Çetin, yaz aylarý gelene kadar orada kaldý, sonra bir iþçi daha aldý çiftlik sahibi, Çetin çýkacaðý için, Çetin geri dönmeye söz verip oradan ayrýldý, o insanlarý çok sevmiþti. Köyüne vardý ve 15 gün boyunca daðlarda Kadriye’yi aradý. Kadriye yoktu. Periþan olmuþtu daðlarda gezmekten. Zayýflamýþtý. Daðlarda her zaman yiyecek bulunmuyordu. Daðlarda geze geze delireceðini düþündü. “Birkaç gün daha gezeyim, yoksa yok” diye düþündü, çalýþtýðý çiftlikteki veteriner kýzla çok iyi anlaþmýþtý, at gibi uzun boylu kýz zaten ona meyil verip durmuþtu. Ablasýnýn dediðini hatýrladý: “Ölenle ölünmez oðlum, seversin baþka birini, evlenirsin, çocuðun olur…” Evet, bir hayatý olurdu, Veteriner kýza aþýk deðildi; ama çok iyi bir kýzdý o.” Daðda Kadriye’nin izini bulmak için dolaþmaya giriþti yine. Gündüz vaktiydi. Susamýþtý, yol üstündeki dereye su içmeye gidiyordu. Yoðun otlarýn arasýnda parlak bir þey gözüne çarptý, metal parýltýsý gibi, orasý duvar gibiydi, topraktan set olmuþtu. Otlarý araladý, burada kuru çalý çýrpý vardý, biri orayý görünmesin diye kapatmýþtý. Bu eski fýçýya ait bir kapaktý. Burasý sýðýnaða benziyordu. Ýçeri girecekti. Çekindi, terör guruplarý sýðýnak yapardý, böyle bir þeyse? Burada kimlerin yaþadýðýný öðrenip buradan çekip gidecekti hemen, Kadriye burada olabilirdi. Beklemeye karar verdi. Orada yaþayan biri olmalýydý, iþaretlere bakýlýrsa. Akþama kadar vakit harcadý ve akþam yaklaþýrken malum yere geldi ve saklanýp beklemeye baþladý. Uykuya dalmýþtý, gece sese uyandý, çýtýrtýlar gelmiþti, o kapak açýlmýþ, içerden bir gölge çýkmýþtý. Çetin, gölge ona yaklaþýnca çullandý üstüne, yuvarlandýlar. Gölge ona býçak çekmiþti, Çetin býçak tutan eli bilekten yakaladý. Yüzü gözü kir pas içindeydi adamýn. Onu sýrt üstü yere yapýþtýrdý, iki elini tutup bastýrýyordu yere. “Býrak beni!” diyordu, bu ses Kadriye’nin sesine çok benziyordu, koku da ona çok tanýdýk geldi, Kadriye’nin sanki ayda büyümüþ çiçeklerin kokusuna sahipti. Hayret! Kýzýn baþýndaki bereyi çekip aldý, saçlar kýsaydý. Ay aydýnlýðýnda seçiliyordu. “Kadriye!” dedi heyecanlanarak, “sen misin, ben Çetin, korkma, sakin ol. Hapisten kaçtým.” Alttaki vahþi gölge, hareketsiz kesildi. Ses vermedi. “Ben Çetin Kadriye, son buluþmamýzda kelebekler çok dayanýklýdýr demiþtin bana, hatýrladýn mý?” Kadriye, kulaklarýna inanamýyordu, aðlamaya baþladý. Ona sarýldý. Çetin, hapse düþünce öldürülen gencin iki abisi Kadriye’nin evine gelip onu rahatsýz etmeye, taciz ve tehditlere baþlamýþtý. “Kardeþimiz senin yüzünden oldu!” diyerek. Kadriye de hem ona, hem ailesine zarar gelmesin diye plan yapmýþtý, uçurumdan atladýðýný sansýnlar diye bir suç mahalli düzenlemiþ, büyük ve trajik ve kutsal bir tiyatro oyunu yazmýþ ve oynamýþtý. Eve, odasýna bir mektup yazýp býrakmýþtý. Bazý giysilerini de uçurumdan aþaðý atmýþtý. Aþaðýda nehir güçlü ve çalkantýlý biçimde akýyordu, ceset sulara kapýldý gitti diye düþünmelerini umdu. Çocukluk hayalini, göçebe yörük kýzý gerçekleþtirmek için direnmiþti. “Ýçeri geçelim” dedi Kadriye; ama onu yere yatýrýp üstüne çýktý, Çetin’in kumral saçlarýný okþamaya baþladý iki eliyle, baþý yandan kavrayýp, Çetin’in yeþil gözlerine bakýyordu, aniden eðildi ve dudaklarýný onun dudaklarýna gömdü. Alaska’dan Yeni Zelanda’ya kadar ara vermeden 12 gün boyunca pasifik okyanusu üstünden uçan kýyý çulluðu misali. Çetin, bir an baþýný geri çekti: “Keçi gibi kokuyorsun.” Kadriye, usulca güldü: “Eee, daðlarýn anasýný aðlattým hayatta kalabilmek için, o da benim anamý. Kolay deðil buralarda yaþamak.” Gürültüsüzce güldü. Güzel diþleri göründü. Eliyle kapatmamýþtý gülerken aðzýný. “Ben sana demiþtim… Çok açým, yiyecek bir þeylerin var mý?” Ýçeri, sýðýnaða geçtiler. Burasý kutu gibi küçük, çok sevimli ve kullanýþlý bir odaydý, otlardan ve çuvaldan yapýlmýþ yatak. Kap kacak. Kenarda küçük bir ateþ. “Bu güzel koku da nedir?” dedi Çetin, yataða oturmuþtu. “Patates közlüyorum, biraz bekleyelim. Domates, soðan ve salatalýk da var.” “Ekmek var mý?” “Olmaz olur mu?” Kadriye, közlenen patatese baktý ve baþýný Çetin’in göðsüne yasladý. Ýsa Kantarcý 19 Ekim 2020 17:01 Pazartesi
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2023 | © Ýsa Kantarcý, 2023
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |