Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
Bu sorunun cevabı aslında çok basit. “Karşısında sıkleti bir rakip yok!” deyip konuyu tek cümleyle özetleyebiliriz. Hatta bu cümle bile Erdoğan’ın Türk siyaset tarihinde kazandığı karizmayı ortaya sermeye yetiyor. Ancak ben yine de Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan’ın 2023 seçimlerinin neden favori ismi olduğu hakkında bir kaç kelam etmek istiyorum. Muhalif partilerin 2023 seçimleri için bu tarih itibariyle kesinleşmiş bir adayı yok. Beri taraftan yapılan kamuoyu anketlerine göre de 2023 seçimlerinin galibi şimdiden belli. O da Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan… Peki bu ne demek? Bu AK Parti’nin başarılı olmasından ziyade muhalif partilerin 20 yıldır içi boş söylem ve siyaset yaptıklarının göstergesinden başka birşey değil… Muhalefetin altılı masaya büyük ümitlerle oturması, kısa zaman sonra masanın dağılması, iki büyükşehir belediye başkanının yönettiği şehirlerde yaşanan sıkıntılar, eski mevcut sisteminin bile işletilemez hale getirilmesi, belediyelerin borç batağına saplanması, sağ duyulu vatandaşların yönünü tekrar Cumhur ittifakına çevrilmesine neden oldu. Diğer taraftan, yine muhalif tüm partilerin hep bir ağızdan söylediği siyasi kriz söylemlerinin halk nezdinde inandırıcı bir yanı kalmadı. Dünyada ki ekonomik sıkıntı, yanı başımızda ki Rus – Ukrayna (BATI) savaşı, dünya devletlerinin değişim ve dönüşüm sancısı, Türkiye’nin son on yılda savunma sanayiindeki muhteşem hamleleri, halkın “ideolojiler”le devlet yönetilmeyeceği inancını daha da perçinledi. Dünya siyasi haritasını ve yaşanan savaşları düşündüğümüzde, mağdur olan ve bu mağduriyetten yüksek derecede hayat standartlarını yükseltmiş Batılı ülkeleri rahatlıkla görebiliriz. Bu ülkelerin devlet olarak varlıkları ve siyasi yönden tanımları zengin ya da fakir olsun her birisinin oluşumunda “Avrupa Aydınlanması” ve bu ideolojinin ideal ya da güdük şekillenişleri var. Rönesans’la başlayan değişim sürecinde dünyanın gündemine her fikir girmiş, tartışılmış ve olabilecek şeklini almıştır. Yani kazananlar hep sömürenler, kaybedenlerde ise hep sömürülenler olmuştur. Değişim, insanın ve onun ait olduğu toplumsal yapıların değişmeyen doğası ise adaletsiz bir dünyada yeni arayışların olması elbette doğal bir durumdur. Arayışın ne olduğu bir düşünceye, inanca ya da toplumsal bir olguya indirgenebilir mi? Elbette… Ancak konuyu bu şekle indirgemek hiç bir sorunu çözmeyecektir. Çözümler ve durumu korumaya çalışan reaksiyonlar da çare bulunmasına olanak sağlamayacaktır. Aslında olanı anlamaya çalışırsak belki de aydınlanmanın gereği bir iş yapmaya çalışabilir, belki o şekilde “insan merkezli söylemler”in gelişmesine millet olarak tanıklık edebiliriz. Bu çağda taraftar bulamayan, gün geçtikçe taraftarlarını kaybeden siyasal söylemlerin bana göre tek hatası güçlü emperyal mesajları içermemesidir. Hangi inanış bu tarafını kaybederse biline ki güç kaybeder ve hiç bir zaman yeni taraftarlar da bulamaz. Dünyada bu zamana kadar devlet olmuş ve kitleleri devinime sürüklemiş ideolojilerden kalıcı olanların çoğu tam olarak böyle var olmuş, savunucu olduklarından daha fazla saldırganlıklarıyla da güç toplamayı başarabilmişlerdir. Çünkü koruyuculuk demek; yenilginin, güçsüzlüğün, sıkıştırılmışlığın, aşağılanmanın türevlerinden başka bir şey değildir. Mevcut siyasi iktidarın halkın desteğini alarak ve siyaseten yıpranmadan daha güçlü bir şekilde iktidar olacağı beklentilerini ben gerçeklere bakarak anlamaya çalışmanızı öneriyorum. İşte dünyadaki emperyalist devletlerin tutumu ortada. Onlar, Erdoğan’a ve ülke menfaati için konuşan -sağcı solcu, ortacı, gerici fark etmez- tüm parti lideri ve partililere çekinmeden kızıp tavır alabiliyorlar. İşte bu söylemleri iplemeyen, tınlamayan Erdoğan, bu söylemlere pirim vermeyerek, saldırıda bulunan ülkelerin gerek ekonomik gücüne gerekse askeri gücüne bakmaksızın, topuna meydan okuyup nasıl güçlü bir ülke olduğunu göstermiş, bu söylemlere göre de yeni ve güçlü politikaları geliştirebilmiştir. Erdoğan’ın Batılılar tarafından eleştirilen: “Dünya beşten büyüktür.” sözü, Türkiye’de özellikle sol kesim tarafından eleştirilen “En az üç çocuk” meselesi, Gençler için: “Teknofest Gençliği” gibi slogan ve istemlerinden tutun, Balkanlar, Afrika, Avrasya ülkeleri ve Ortadoğu’da bulunan tüm devletlerle yakın temasta bulunup; askeri, istihbarat, eğitim, tarım, sağlık, ulaştırma, denizcilik, gibi daha bir çok alanda geliştirilen yeni stratejiler ve ortaklıklar kurarak, medeni dünyanın korkuları üzerinden İslam Dünyası’nın liderliğine oynaması ve toplumsal mitleri harekete geçirerek bölgedeki halklarla sınırları ortadan kaldırıp ekonomik ilişkileri geliştirmesi onu daha da karizmatik bir lider haline dönüştürmüştür. Hatırlayın! Pakistan başbakanının sözünü! Balkan ülke liderlerinin Erdoğan hakkındaki iltifatlarını! Türk devletleri liderlerinin sözleri, Putin’in, ABD başkanının, Ukrayna ve İngiltere başbakanlarının söylemlerini… Bütün bu çıkışlar emperyal aslında büyük bir güç olmanın hatta olmak istemenin göstergesinden öte, büyük bir güç olduğunun kanıtıdır. Bugün kendi bölgesindeki ülkelerin halklarına konuşan bir başkan tüm dünyaya emperyal manada da savaş açmış ve bu savaşın içinde gardını da alarak mücadelesini de yapıyor demektir. Bu konumdaki hiçbir lider, -tarihin düştüğü notlara inanacaksak- halkı tarafından yalnız bırakılmamış, entelektüellerinden tarladaki çiftçisine kadar insanlarının desteğini de arkasına almıştır. Erdoğan’ın muhalif liderleri tarafından Hitlere benzetilmesi, son Osmanlı Padişahı yakıştırmaları ve daha yapılan bir sürü ithamlara bakıldığında yürüttüğü bu siyaset ve diplomasiden kaynaklandığını görebiliriz. Dikkat edilirse benzer söylemler rahmetli Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Adnan Menderes için de yapılmıştı. Dünyanın güçlü devletlerinin politikalarına nispet, “güçlüyüm” demek siyaset arenasında her zaman kazandırmıştır. Bu liderler arasından şimdiye kadar bu ülkede çetin çıkan kuşkusuz Başkan Erdoğan olmuştur. Buna bir de muhafazakâr söylemi, hizmet siyaseti ve yeni politikalara açıklığı büyük anlamda etki etmektedir. Bu açılardan bakıldığında muhalif partilerin dindarlaşmayı anlayamaması ve kendi ideolojilerine bile uzak tutmaları, siyasi güdüklükten başka bir şey değildir. Emperyalist söylemlerin başarılı olmasındaki temel neden; insanları ikna edecek yüksek ideallere sahip olmalarını içinde barındırıyor oluşudur. Bu ideallerin her zaman yıkıcı ve yakıcı olduğunu elbette görmek lazım. Çünkü bu söylemler özü itibariyle özgürlükçüdür. İnsanlara öyle bir hayat yalanı / hayali sunar ki, bu umutlar nüfusu genç bir ülke için sıra dışı ve bütün dünya için ise korkutucu ve tedirgin edicidir. Tedirgin eden devlet buna devam ettikçe ülkesinin sorunlarını bir bir çözer ve devletler arasındaki cazibesini hızla artırır. Ülke içi sorunları başka türlü çözmekte siyaset bilimine en aykırı olan bir yöntemdir. Dünyanın popüler liderlerinin yanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başkanı’nı görmek halkı için bu sebeple büyük bir anlam taşımaktadır. AK Parti’nin söylemini diğer partilerden farklı kılan ve cazip olmasını sağlayan da tam olarak işte bu tutumudur. Ülke sorunlarını, yine ülkenin gerçeklerine bakıp nasıl çözüleceğini gördüğü için kitleleri peşinde sürükleyebilmektedir. Hiç kuşkusuz muktedir bir Cumhurbaşkanı aynı zamanda Cumhuru da muktedir yapacaktır. Erdoğan’ın siyasetteki Kasımpaşalılığı alışıla gelen siyasi duruşlara benzemediği için benzersizdir. İktidara talip partilerde bu emperyal duruş ve kafa tutuş var mıdır? Bu zamana kadar şahsen hiç bir partide bu politikayı görmedim. Belki bu söylediklerimi başarabilen yeni bir siyasi partinin iktidar olması söz konusu olabilir. Aksi halde sosyal medyada denildiği gibi: “CHP’li olsun tuvalet terliğine bile oy veririm” diyen kafa yapısının Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacağını filan kesinlikle düşünmüyorum. Kalın sağlıcakla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |