..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Yûşa Irmak




7 Aralık 2023
Milletlerin Ruhunu Taklit Öldürür  
Yûşa Irmak
Bu ülkede taklit konusunda iki farklı görüşle karşılaşıyorum. Küçükler büyükleri, zayıflar kuvvetlileri nasıl taklit ederlerse, geri kalmış, fakir milletler de gelişmişleri, zenginleri öyle taklit ederler.


:CGH:
Bu ülkede taklit konusunda iki farklı görüşle karşılaşıyorum. Küçükler büyükleri, zayıflar kuvvetlileri nasıl taklit ederlerse, geri kalmış, fakir milletler de gelişmişleri, zenginleri öyle taklit ederler.

Ya da bu yoldan yürümeyenler önlerinde duran hakikate gözlerini kapayıp dünyayı yeniden keşfetmek zorunda kalıyorlar… Diğer taraftan, nasıl ki dağlardan çöllere doğru rüzgâr eserse, güçlü, gelişmiş medeniyetlerden zayıflara doğru hayat unsuru öyle akar. Bunlara karşı koymak ise Don Kişot’un değirmenlerle savaşına benzer. Aslında hiçbir millet gözünü dünyada olup bitenlere kapamamalıdır; kaparsa yapılan hamlelerin dışında kalır, gözlerini felaketin dibinde açar. Fosilleşmek o milletin kaderi olur. Dünyanın şartları da böyle sosyal varlıklara hayat hakkı tanımaz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Fakat taklit devlet politikasına dönüşünce işler değişir; milletin ruhu mengenenin cenderesine düşer; bu yok olması demektir. Ruhunu kaybettikten sonra o millet ne ile görecek, hissedecek, karar verecektir…

Bu ülkede şartlar ne olursa olsun eğitim ve öğretim kurumlarımızın dünyaya açık olması gerekir. Yani, dünyadaki gelişmeleri okumalı, okutulmalı, mahiyeti, sebepleri ve metotları üzerinde durmalıdır. Ama bunların asıl görevleri kendilerine has değerlerin üzerinde yükselen milli şahsiyetin güçlendirilmesi olmalıdır. Bunu da ancak sosyal bilimlerde eğitim alan insanlar gerçekleştirebilirler. Onlar milletin ruhunu analiz eder ve sanat da onu kuvvetlendirir. Analiz edilip kuvvetlendirilen ruh isteseniz de istemezseniz de kabına sığmaz, kendiliğinden dünyaya açılır. Nerede kendisine yarayan sosyal bir figür bulursa, yitiğini bulmuş gibi alır bünyesine katar. Roma, Osmanlı gibi medeniyetler dünyanın süper güçleri bu şekilde olabilmişlerdi.

Beri taraftan sosyal bilimlerin esas amacı her zaman milli bünyeyi ele almak olmalıdır. Nerede arazları varsa onlardan kurtulmasını sağlamak, gelişmesine yardımcı olmalıdırlar. Bu konular için sanatın en çok sevdiğimiz alanları içinde yer alan; roman, hikâye ve şiir gibi dallardan yararlanması gerekir. Bu sanat dallarının işlevlerini görmesi milli ruhla ilişkili olmalarına bağlıdır, aksi takdirde hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacaktır. Örneğin, Abdülhak Hamid’in şiir yeteneği göklere çıkarılır; ama yazdığı trajedilerden birisi dünyada, hatta memleketimizde bile bilinmez. Ama Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre“si onun yazdıklarından teknik olarak daha ilkel olmasına rağmen eseri oynandığı zamanlar İstanbul halkı ayağa kalkmıştır! Çünkü yazılan eserin temelinde milli ruh vardır. Hamid’in eseri ise Batı romantizminden başka bir şey değildi. Hamit bakış açısını tarihimize çevirip işleyeceği olayları, tipleri oradan seçmiş olsaydı daha çok etkileyici ve orijinal eserlerimiz olacaktı ama olmadı…

Yine Halid Ziya, Türk edebiyatının köşe taşlarından biriydi. Onun en bilinen eseri “Aşk-ı Memnu“yu Nurettin Topçu Hoca şöyle değerlendirmektedir: “Batı edebiyatı realizme açıldı; onu da taklide karar verdik. Servet-i Fünuncuların soluk benzi, hasta bir vücuda eklenmiş taklitçi simalardır. Flaubert, Madame Bovary’i yazar; bir kasabalının aile hayatında açılan yaraya dokunmakla Fransız ruhunun gelecek asra da miras kalabilecek sefaletini canlandırır. Halid Ziya Uşaklıgil Aşk-ı Memnu’unda bu eseri kopya etmek ister, elinde bir iskelet, bir kelime yığını, cansız bir şişirme kalır. Bu da taklidin cezasıdır.“

Zaten edebiyat dünyasını göz önünde bulundurarak bu iki eserin etkisini değerlendirirsek fark açıkça ortaya çıkacaktır. Düşünce ve sosyal bilimlerde taklitçi olmamız Nurettin Topçu’yu haklı olarak rahatsız etmektedir: “Batı düşüncesi pozitivizmi ortaya koydu; biz hemen, dokunduğundan başkasına inanmayan körler gibi pozitivist oluverdik.” diye dert yanmıştır.

Abdullah Cevdet, Baha Tevfik gibi isimler de bu fikirden ortaya çıkmışlardır. Her milletin sosyal yapısı veya bünyesi değişiktir. Dertleri farklı noktalardan ortaya çıkar ve bu dertlerin çareleri de aynı değildir. Maalesef bunları düşünmedik millet olarak… Durkheim’in öncülük ettiği sosyoloji ekolünün görüşüyle milli mütefekkirimiz Ziya Gökalp söz konusu dertlerimize çare bulmaya çalıştı. Sanatta taklitçi ve yerli olmanın önemini Yahya Kemal’de belirgin şekilde görüyoruz. Batı’nın tesirinde yazdığı şiirlerle “Mektepten memlekete döndüm” dedikten sonra yazdıklarının bir olmadığını şu iki örnekte görebiliriz:

“Sicilya kızları üryan omuzlarında sebû;
Alınlarında da çepçevre gülden efserler,
Yayar bu mahfile asabı gevşeten bir bû
Ve gözleriyle derinden bakar gülümserler
Sicilya kızları üryan omuzlarında sebû.”

Batılı, hatta Yunani anlayışla yazdığı bu şiiri değerlerimize yöneldikten sonra insanı yüreğinden yakalayan “Itri” adındaki şiiriyle aynı kefeye girmez elbette.

“… Fethedilmiş uzak diyarlardan,
Vatan üstünde hür esen rüzgar,
Ses götürmüş bütün baharlardan.
O deha öyle toplamış ki bizi,
Yedi yüz yıl süren hikâyemizi,
Dinlemiş ihtiyar çınarlardan.“

Evet, hasılı kelam milliliğinden, yerliliğinden, kendi olmaktan utanmış, uzaklaşmış, öyle ya da böyle bir şekilde mazisinden uzaklaşan milletlerin, toplumların yaşama tutunmaları, var olmaları mümkün değildir! Zira böyle bir durumda biri şahsiyetini, diğeri hafızasını kaybeder. Hem böyle bir sosyal varlık yaşasa ne olur, yaşamasa ne…

Kalın sağlıcakla…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
İnsan Bu "X’tir Git" Diyesi de Gelir
Neyimizi Kaybettik
Her İşte Bir Hayır Vardır
No Comment
Penis Bilgeliği
Memelerin Sürprizi
Ağır ve Hafif Erkekler! Biraz da Adalet
Sempati ve Antipati
Teknik Yaklaşımı Kullanamayan Erkeklere İthafen…
Affeder Misiniz?

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kilidi Açmak
Chp’nin Psikopatolojisi
Ben Olsam Ne Yaparım
Chp, Gerçekten ‘demokrat’ Mıdır?
Sinema Kültürel Meselemiz Haline Ne Zaman Gelecek?
Yarın Bekleyebilir Şiir Kitabı Üzerine
Türk Sinemasının Ezberini Bozan Yönetmen
Seviye
Sorumluluğa Davet
Bir Çatışma Zemini Olarak Kültür

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.