Aşağılara süzüldü yavaşça bakışları, her dokunduğu yeri hissediyordu. Arka bahçedeki ince, uzun ve alımlı zeytin ağacının yapraklarının üzerinden geçti yavaşça, sonra daha aşağılara indi narin ve huysuz kiraz ağacının çicekleri arasına girdi sabırsızca. Ürperdi aniden, rüzgar şiddetini arttırmıştı geri dönmesini isterdi sanki. Camın arkasındaki gözlerine döndü.
Baharın çiçekleri gönlünün cilveleri derken bir bahar daha geçiyordu. Bu akşam erkenden evindeydi. Günlerin sayıldığı yılların unutulduğu akşamlardan biriydi. Bakışları, renkli ekrandan sıyırdı kendini, odanın içinde başladı gezinmeye, her şey ne kadar düzenliydi, kanepenin üzerinden geçiyor, sehpanın yanından dolaşıyor hiçbir yere takılmıyor gezintisine sessizce devam ediyordu. Onun saçlarının arasından süzüldü, bütün yüzünü gezdi yavaşça, ela gözleri, hafif kalkık burnu, uzun kirpikleri, kırmızı dudakları, pembe yanakları, yıllara rağmen hala ne kadar güzel diye düşündü. Sarsılmaya başladı aniden, önce yavaş yavaş sonra giderek artarak, hafiften gelen ses giderek kuvvetleniyordu: “yine uyudun değil mi ? neye bakıyordun öyle, sabah erken kalktın zaten, hadi kalk yatalım.”