Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne |
|
||||||||||
|
-Tuzlu tadı var. Geçirdiği kazadan günler sonra Ramiz adlı hastanın söyleyebildiği ilk cümle bu. -Ne dedin? -Tuzlu tadı var! Hemşireler hemen hastayla ilgilenen doktoru çağırdılar. Fakat hasta garip biçimde yarım cümlesini tekrar etmeye devam ediyordu.bir rüyada gibiydi Ramiz Bey ve sürekli sayıklıyordu. -Tuzlu tadı var -Yemek tuzlu mu olmuş? -Dilimde tuzlu tadı var. -Ramiz Bey, nasılsınız? -Tuzlu tadı var. -Peki, bir daha dikkat ederler. İstediğin bir şey var mı? -Doktor Bey, hasta deminden beri bu sözlerden başka bir şey söylemedi. -Tuzlu tadı var. -Evet, hem de şuursuzca konuşuyor. Rüyada sanki. Kendisine geldiğinde ona bir anti-depresan verin. Sonra da Tevfik Beyi çağırın. -Tevfik Bey mi? Hasta psikiyatrik sorun mu yaşıyor sizce? -Öyle tahmin ediyorum. Bir süre sonra hasta suskunluğuna geri döner. Karşısında duran kötü boyalı duvarı sanki bir tabloyu inceler gibi seyrediyordu. Zihni donuk bir fotoğraf karesine dönmüştü. Sonunda Tevfik Bey’i çağırır görevliler. Gün boyu hastalarının aile, okul, meslek, cinsel sorunlarını dinlemiş kendini günah çıkartan bir rahip gibi düşünmekten ruhu daralmıştı Tevfik Bey'in. Neredeyse bir meslektaşına ihtiyacı olduğunu düşünecekti. Hastanenin kasvetli koridorunda yürürken, koridor duvarlarının gitgide daraldığını hissediyordu. Bu halde Ramiz Bey’in karşısına çıktı. Ramiz Bey’in boş bakışlarında kendisi için bir tedavi yolu görmeğe çalışıyor, bir süre hastası gibi kendisi de konuşmadan, sessizlikle karşındakiyle bir iletişim kurmaya gayret ediyordu. Dakikalar sonra ilk sözler Ramiz Bey’den geldi. -Denizin tuzlu tadı var. Mırıltıyla karşılık verir doktor: -Haklısın, deniz oldukça tuzludur -Dilimde tuzlu tadı var. -Tuzlu olan ne? -Dilimde denizin tuzlu tadı var. Tevfik Bey şaşkındı. Buna karşın Ramiz Bey’in ses tonunda sözcüklerle beraber bütün ruhsal haller beliriyordu. Şaşkınlık, heyecan, sevinç, coşku bazen de hüzün, karamsarlık, kararsızlık ve acı… -Dilimde denizin tuzlu tadı var!!! Adam bu cümleyle beraber her şeyi unutmuş gibi. Sözcükler, geçmiş, başından geçen kaza, hastanedeki yalnız ve şuursuz günler, bütün bunlar unutulmuştu. Tevfik Bey hastadan çok etkilenmişti. Kendi kendisine bu etkilenişine sebepler arıyordu. Kafası boş ve kasvetli bir şato harabesine dönmüştü. Ramiz’in hastalığını anlayamıyordu. Ramiz’in durumu için hastalık sözcüğünü düşündüğü için kendisine hiddetleniyordu şimdi. Artık içten içe hastasına özeniyordu. Ramiz Bey’in aslında kimselerin yaşayamadığı bir tür ‘’gerçeklik’’ i bulmuş olabileceğini aklından geçirmeye başladı. Akşam evine gittikten hemen sonra kendisine rahat bir uyku vadeden yatağına bıraktı kendini. Göz kapakları yavaşça birbirlerine yaklaşıp kenetlendiler. Sabaha doğru erken bir vakitte uyandı Tevfik Bey. Deliksiz bir uykunun ardında hastaneye iyi bir kahvaltıdan sonra gitmeye karar verdi. Lavaboda yüzüne su atıp yüzünü ovalarken parmaklarının arasından aynaya bakmaya başladı. Aynada kendisini garip hallerle görüyordu. Şekilden şekle giren yüzünü seyrederken o gece bir rüya gördüğünü hatırlamaya başladı. Şimdi hatırlayamadığı, fakat etkisinde olduğunu hissettiği bir rüya. Yüzünü kurulamadan çıktı lavabodan. Balkonunda biraz oturup düşündükten sonra rüyasını anımsayabileceğini düşündü. Evi denize yakın olmasına rağmen deniz balkondan görünmüyor, sadece ufukta hafif bir maviliği fark ediliyordu denizin. Denizin böyle yakın, fakat görülemiyor oluşu Tevfik Bey’in düş gücünü harekete geçiriyor durmadan denizin uzak ufkuna bakıp rüyasını anımsamaya çalışıyordu. Rüyayı anımsayamamak ona bir karabasan gibi geliyordu. Neden sonra kapattığı gözlerinde bir çocukluk anısı belirdi. Evden kaçıp denize gittiği ve az daha boğulduğu bir anı. İrkildi birden. Bu anı aynı zamanda dün gece gördüğü rüya idi. Şaşkınlığı geçince gördüğü rüya ve anımsamaya başladığı anısı onu içine çekmeye başladı. -Teyzemin kızmayacağına emin misin? -Kim ne derse desin Enis. Bugün denize girip, yüzmeyi öğreneceğim -Daha on yaşındayız. Ya boğulursak? -Çok konuşma da suya dalalım biran önce. Haydi ben giriyorum denize. -Niye biz de diğer çocuklar gibi kumsalda oynamıyoruz. Tevfik çok açılıyorsun sen! -Kollarımı hareket edemeyecek kadar yorulana dek denize daldıracağım. Yüzmeye başlıyorum şimdi. Biraz da derine dalayım. Kendimi sulara teslim etmek geliyor içimden. Denizin altı ne kadar da güzelmiş. Fakat suyun tadı niye böyle? -Tuzlu tadı var… -Denizin tuzlu tadı var… -Dilimde denizin tuzlu tadı var..!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © halil demir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |