Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Doç. Dr. Erdoğan BOZ• Sözüme bir kavramı açıklayarak giriş yapmak istiyorum. Türk Dünyası kavramından ne anlıyoruz? Bu soruyu, onu açıklar mahiyette birkaç soru ile cevaplamak istiyorum. Türk Dünyası; Bir coğrafî birlik midir? Bir siyasi birlik midir? Bir askerî veya ekonomik birlik midir? Bir ülkü birliği midir? Veya bütün bu sayılanları içine alan bir birlik midir? Lars Johanson, Türk Dünyası kavramını açıklarken ilginç bir tespitte bulunur: Türk Dünyası ne bir devlet ne bir ülke ne de kesin sınırları belli olan bir bölgedir, der. Yukarıda sorduğumuz bütün soruların cevapları bu cümlede gizli... İsterseniz, cevabı bir de biz arayalım. Peki nedir Türk Dünyası? Türk Dünyası coğrafî bir birlik midir? Evet... Bir çok kişinin ağzında nakaratlaşan şekliyle; Çin Denizi’nden Atlas Okyanusu’na kadar uzanan uçsuz bucaksız bir coğrafya için (bazı tereddütlere rağmen) böyle bir birlikten söz etmek mümkündür. Ben bunu Türk Dünyasının dar coğrafyası olarak kabulleniyorum. Bugün Türkler için, Türk Dünyası, dünyanın altı kıtasını içine alan büyük bir coğrafyadır ve öyle olmalıdır. Zira, bir Türkün ulaştığı her yer, bu coğrafyanın içine katılmış demektir, Nepal’den Tanzanya’ya veya Tuva’dan Şili’ye... Türk Dünyasının coğrafyasını belirledikten sonra diğer sorulara geçebiliriz. Çünkü bunları cevapları oldukça kolay. Türk Dünyası bugünkü haliyle ne siyasi, ne ekonomik ve ne de askerî bir birliktir. Peki Türk Dünyasında ülkü birliği var mıdır? Bence en önemli soru bu! Türk Dünyasında ülkü birliği varsa ya da oluşturulabilirse, bu dünyanın çehresinin değişebileceği konusunda hiçbir tereddüdüm yok. Bu konuya daha sonra etraflıca değinilecektir. Türk Dünyasının sınırlarını belirledikten sonra, bu dünyada yapılacak her türlü ortak işin için gerekli olan dil üzerinde duralım. Ve Türk Dünyasında iletişim dili hakkında neler söyleyebileceğimize bir bakalım. Türk Dünyasında Ortak İletişim Dili Ben burada iletişim dili nedir, sorusuna cevap aramayacağım. Bu konunun yeteri kadar aydınlatıldığına inanıyorum. Dünyada iletişim dilinin İngilizce olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok. Bazılarının dünya dili, bazılarının da küresel dil dediği İngilizce’nin bu vasfını, Almanlar hatta Fransızlar bile bunu kabul etmiş görünüyorlar. Bu arada, iletişim dili için; evrensel, bölgesel ve ulusal ayırımları yapılabilir. Her dil bu anlamda bir iletişim dilidir. Peki bizim bu dünya gerçeği karşısında yapmak istediğimiz nedir? Türkçe’yi (hangi lehçesi olacaksa) dünya çapında bir iletişim dili yapmak mı? Bu şimdilik kolay değil. Yani sorunun cevabı hayır... Uzak bir hedef olarak düşünülebilir pekala. Peki bölgesel bir iletişim dili olamaz mı, yani Türk Dünyası için bunu düşünemez miyiz? Rusça, Fransızca, Almanca, Arapça ve hatta İspanyolca için geçerli olan bu işlev Türkiye Türkçesi için söz konusu olamaz mı ? Sanırım bugün burada bunu tartışacağız. Ben gerçekçi bir düşünceyle ve hislerime kapılmadan, yakın bir zamanda Türk Dünyasında niçin ortak bir iletişim dili oluşturulamayacağını anlatmaya çalışacağım. 1. Çağdaş Türk lehçelerinde mevcut olan ve tarihî devirlere inen lehçe farklılıkları. Özellikle Çuvaşça, Halaçça ve Yakutça’daki bu ayrılıklar, yabancı bir dil boyutundadır. 2. Alfabe ayrılıkları. Bugün Türk Dünyasında başlıca Latin, Kiril ve Arap alfabeleri kullanılıyor. Latin kökenli ortak Türk alfabesi ise, henüz alfabe değişikliği yapamamış olanlar bir yana bir fanteziden öteye geçememiştir. Bu konuda, on senede bir arpa boyu yol alınamamıştır. Ortak bir alfabenin bile kullanılamadığı bir dünyada ortak iletişim dilinden söz etmek aslında abestir. 3. Bölgesel ve uluslar arası dengeler. Sovyetler Birliği’nden ayrılan ve yeni oluşan Türk Devletleri (Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan) üzerinde Rusya Federasyonu’nun siyasi, askerî ve ekonomik ağırlığı veya baskısı devam etmektedir. Siyasi bağımsızlığını kazanamamış Türk toplulukları (Tataristan, Başkurdistan, Tuva, Hakas vd.) ise her halleriyle Rusya Federasyonu’nun boyunduruğu altındadırlar. Bölge ülkelerinin (Çin, Moğolistan, İran, Afganistan, Irak, Suriye, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Yunanistan, Sırbistan-Karadağ, Makedonya vd. yönetimindeki, azınlık statüsüne sahip büyük Türk toplulukları, söz konusu ülkeler için potansiyel birer tehlike olarak görülmektedir. 4. Dinî ayrılıklar. Türk Dünyasının tamamına yakını Müslüman olmakla beraber, çok az da olsa Hıristiyan, Musevî, Şamanist, Budist vs. olan Türk toplulukları vardır. 5. Ekonomik farklılıklar. Zengin ülkelerin genelde bölgesel birliklere sıcak bakmadığı bir gerçek. Henüz gelişmemiş veya gelişmekte olan Türk Dünyasının ekonomik ilişkileri, çoğunlukla sahip oldukları yer altı kaynakları itibarıyla olmakta. Bu da, ilişkileri zengin ve gelişmiş ülkelerle yapmayı zorunlu kılmaktadır. 6. İki dillilik. Bugün bir çok Türk topluluğu iki dilliliği yaşıyor. Almanya’dan Kosova’ya ve Rusya’dan Çin’e kadar bir çok ülkede yaşayan Türkler, ana dillerinin yanında o ülkenin resmî veya geçerli dilini de öğrenmek zorundalar. Bu durum çoğu kez ana dilde büyük tahribatlar yapmaktadır. Tahrip edilmiş, evlere hapis olmuş bir dilin, bölgesel bir iletişim dili olma ihtimali yoktur. Yeni bir haber olarak aktarmak gerekirse, Kosova Prizren’de Türk gençleri için Arnavutça kurslar açılıyor. Yarım yamalak Türkçeleriyle gençler, Arnavutça öğreniyorlar. Aslında bu maddeleri çoğaltmak mümkün olabilir. Ancak bu birkaç sebep bile, bu işin ne kadar zor gerçekleşebileceğini göstermeye yeter. İsterseniz şimdi, kısa zamanda gerçekleşmesi imkansız olan bu kızıl elma için yakın ve uzak hedefleri belirlemeye çalışalım. Türk Dünyasında Ortak İletişim Dili için Yakın ve Uzak Hedefler Hedeflere geçmeden önce, bazı açıklamaların yapılmasında fayda var: Türk Dünyasının dar coğrafyasını; Türkiye’yi merkez alarak doğu ve batı doğrultusunda ikiye ayırmak mümkün. Türkiye Türkleri olarak, Doğu’daki Türk Dünyası ile, dil, kültür ve tarihe dayalı ciddî ayrılıklarımız var. Buna karşılık, Batı’daki Türk Dünyası ile bu ayrılıklar ya hiç yok ya da çok az. Doğu’da devlet veya muhtar topluluk olmuş bir çok Türk topluluğu bulunurken, Batı’daki soydaşlarımızın çoğu azınlık veya göçmen durumunda. Şimdi çok önemli bir noktaya parmak basmak istiyorum. Batı Türklüğü ile, bir dil sorunumuz yok. Bulgaristan, Romanya,Yunanistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Sırbistan-Kardağ ve Bosna’da yaşayan azınlık durumundaki Türklerin hepsi yazı dili olarak Türkiye Türkçesi’ni kullanıyorlar. Göçmen olarak Avrupa’nın bir çok ülkesine (Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka, İsviçre, Avusturya, Finlandiya, Norveç, İtalya ve İspanya) gitmiş Türkler de Türkiye Türkçesi’nin yazı dilini kullanıyorlar. Konuşma dilindeki farklılıklar ise, Türkiye’deki Doğu ve Batı grubu ağızlarından daha belirgin değildir. Bu ülkelerde, özellikle Türk televizyon ve radyoları yoluyla Türkiye Türkçesi çok canlı olarak günlük hayatın içindedir. Peki, bu kadar geniş bir coğrafyada, bu kadar büyük bir kitle tarafından kullanılan bu dil ne işe yarıyor? Dil bir araçtır, pekiyi bu araç ne işe yarıyor? Batı Türklüğünün coğrafyasını gezmiş görmüş biri olarak söylüyorum, bu araç hiç kullanılmıyor. Her şey kendi kaderine terk edilmiş durumda. Örneğin; Makedonya’nın başkenti Üsküp’te Türkçe kitap satan bir kitapçı bulamazsınız, ama adım başı Arnavutça yayınlar vardır. Peki ya Almanya’da var mı? Almanya’da 10’dan fazla Türkoloji Enstitüsü var, maalesef hepsini Almanlar kurmuş. Bir şey daha, bizim Balkanlarda azınlık durumundaki soydaşlarımıza Türkçe eğitim ve öğretim verebilecek bir üniversitemiz veya üniversite projemiz var mı? Ben buradan şunu çıkartıyorum; ortada iletişim kurulabilecek ortak bir dil var ama ortak dil ile yapılabilecek projelerimiz yok veya hayata geçirilemiyor. Şimdi size bir soru yöneltiyorum; Doğudaki Türk Dünyası ile (her türlü imkansızlığa rağmen) ortak bir iletişim dili kursak ne işe yarayacak? İletişim dili, yapay olarak oluşturulamaz. askerî, siyasi, iktisadî, bilimsel, sportif ve kültürel temaslar neticesinde bir ihtiyaç olarak kendini hissettirir. Biz bunu sağlayamadığımız sürece, böyle bir iletişim dilini konuşmak, üzerinde kafa yormak bir fanteziden öteye gitmeyecektir. Yakın ve Uzak Hedefler 1. Türk Dünyasının birinci hedefi yapay bir dil birliği değil, kültür birliğini gerçekleştirmek olmalıdır. Birbirinden çok ayrı coğrafyalarda ve yine birbirinden epeyce farklılaşmış lehçeleri kullanan Türk topluluklarının, Türklüğün ortak kültür değerlerinde birleşmeleri, dayatılmış ortak bir iletişim dilinden çok daha önemlidir. Yaşanmış ve yaşanan örnekler görüşümüzü doğrular niteliktedir. Bir örnek verecek olursak; Kazakistan’a giden bir Türkiyeli akademisyen, bir Kazak Türkü ile Rusça konuşmayı tercih etmektedir. Bunun sebepleri iyi araştırılmalıdır. Birinin gayesi Rusça öğrenmek, diğerinin gayesi ise geçerli ve çok işlevsel iletişim dilini kullanmak. Hal böyle olunca, Türk dünyasında ortak iletişim dili için alınacak çok yol olduğu aşikârdır. 2. Dil birliğinin zaten mevcut olduğu yerlerde, büyük hedefler olmalıdır. Bu hedefler; kültürel, askerî, siyasi, iktisadî, sportif ve bilimsel projelerle hayata geçirilmelidir. Batı Türklüğü, günden güne erimektedir. Bu projeler bir an evvel hayata geçirilmezse, yakın zamanda bir Balkan Türklüğünden söz etmek mümkün olmayacaktır. Batı Avrupa’da üçüncü nesil Türkleri maalesef kaybetmek üzereyiz. 3. Türklüğün ortak kültür değerlerinde buluşan Türk toplulukları, bütün zaman ve coğrafyaları kapsayacak bir ülkü birliğinde birleşmelidirler. Bunun Türkiye’nin önderliğinde gerçekleşeceği düşünülürse, Türkiye’nin bir ülküsü ve bir vizyonu olmalıdır. 4. Türk Dünyasında (özellikle Batı coğrafyasında) ortak konuşma dilinin yaygınlığı, televizyon kanalları yoluyla sağlanmış durumda. Ortak yazı dili ise Doğu coğrafyasında epeyce geride kalmıştır. Bence üzerinde durulması gereken öncelikle budur. Ortak iletişim dili olarak öncelikle konuşma diline ağırlık verilmeli. Televizyon kanalları ile, ülkü birliği sağlanmalıdır. 5. Çeşitli düzeyde okullar açmak, kültür merkezleri veya üniversiteler yoluyla Türkiye Türkçesi dersleri vermek ve öğrenci getirtmek yoluyla son 10-15 yıldır gözle görülür bir mesafe alınmış olmakla beraber henüz daha işin başında olduğumuz unutulmamalıdır. 6. Türk Dünyasının bu iletişimdeki hedefi, dünya milletlerini bölen onlar arasında ayırımcılık yapan bir anlayıştan tamamen uzak olmalıdır. Türkler arasında birliği sağlamaya yönelik bu hareketin temel amacı, Türklerin sahip oldukları yüksek insanlık değerlerini dünya insanlığına ulaştırmak olmalıdır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdoğan BOZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |