"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Kendime ait birazcık param vardı ,bunun hepsini kendi hayallerim için harcayabilirdim. Babamın bana biraz para verebilecegini düşleyecek kadar cesaretlenip, ya da soylu amcamın.... tüm mirasını bana bırakacağını bilseydim, seyahat planımı biraz daha yarınlardaki umutlara erteleme şansım olacakken, düşlerimi hayal penceresinin arkasındaki odaya kilitleyip , kasabanın çakıl taşlı yollarından sonsuzluğa yürümeye başladım. Ara bir istasyonda babamı aradım. ‘’Burada havalar sogudu bana içi yünlü gocuklardan bir tane al, gelirken getirirsin.Paran yoksa boşver benimki şimdilik yeter’’ dedi. Ne zaman geleceğimi bilmiyordum , ona uzun bir seyahate çıktığımı söylemeyi unuttum,herzamanki kısa yolculuklardan biri zannettigi ortadaydı. Şimdi hangisini yapmalıydım düş seyahatine çıkma kararını çoktan vermiş , yarın ki gelecek coşkulu hayallerin cazibesine kaptırmışken kendimi.. Tüm dünyayı tanımak hayali beni büyülüyor,karşıma çıkan insanlar ya da çıkabileceklerse beni korkutuyordu. Yolda yürürken karşılaşacagım, belkide bir barda içki içerken tanışıp bir sabah yanından bir daha hiç kalkmak istemeyeceğim bir adam. Adamlar şimdi beni korkutuyor. Jane Campıon’un Isabel Archer’i gibi.Bir tabağın içinde binlerce ağız seni seviyorum sözcükleri söylerken, o sadece düş yolculuğunu bitirmek istemişti. Çıktıgım bu sesiz yolculukta, CAMDAN KALBİM ‘i valize koyarken merhameti ve sevgiyide valize kilitledigim için rahatım. Bedenim ona çok yakın topraklarda seyahat ediyor ,ruhum yine dayanamayacak biliyorum,sesiz yolculugumda dinmeyen fırtınaların çıkmasına az kalmıştı. Kendimden ,öfkemden,tutkumdan korkuyorum.Müzik kulaklarımda hiç dinmiyor, elimde telefon onun sesi tüm dünyamı doldursun istiyorum.Biliyordumki bu sesiz yolculukta siyah telefon kablolarının kilometrelerce uzagındaki adam , koltugunda oturmuş benden gelecek bir haberi bekliyor. Şimdi erken yolculugum bittigi gün onunla tekrar karşılaşacagım, o zaman tüm dünyayı konuşacak uzun zamanlarımız olacak.Elimde sadece birikmiş kelimeler var onları ona bırakmak istiyorum. Bu yolculuk boyunca onları taşımak bana agır, artık yeni kelimeler eklensin istemiyorum. Onu ziyaret ettigimde bana gitme kal derse diye çok korksamda bildigim tek şey bunu bana söylemek için nedeni yok.Korkum gelip geçici bir duygu .... Henüz herşeye çok erken kalbim cam gibi şeffaf ,bu topraklarda onu kaybetmek istemiyorum. Telefonun öbür ucundaki sesi duyunca bayılmamak için ayakta zor durdum.Gitmeliydim merakım ve heyecanım artık dayanılmazdı. Yolculugumun rotası biraz degişssede ,bu ara soluk alıp veriş birdaha tekrar karşılaşmamıza gebe kalacaktı biliyorum. Bende artık onun kelimeleri olmasın derken bile köpekler kadar ona açtım. Onu ziyaret etme kararı verdiğimde hertaraf günlük güneşlik bahardan kalma bir gündü.Bahnofta dillerini bilmedigim insanlarla , markasını hiç tanımadıgım plakasının baş harfi S olan bir arabayla yolculuğa çıktım. Günün geceye dönmeyecegi bir yolculuk olması beni rahatlatıyordu. Bir ara arabanın camını açmak istedim, içerdeki hava beni bunaltmış, nefes alamıyor kan ter içinde kalmıştım. Dışarda toz fırtınası vardı camın arkasına tekrar sığınmak zorunda kaldım. Utanmayla iç içe geçti korkum , insanlar bana bilmediğim dilde sözcükler söylediginde,diyebilecegim kelimem elimde henüz yok. Yolculuğum sırasında mevsimler sürekli degişiyordu , biraz önce gelincik tarlasından geçtik her yer kırmızıydı. Geçen sene bana gönderdigi fotografla aynıydı , gittikçe ona yaklaşıyor olmak içimdeki huzursuzlugu artırıyordu. Yanımdaki adam elindeki moda dergisine kendini öylesine kaptırmıştı ki görme gözünü çoktan kaybetmişti. Şimdi bozkırın ortasından geçiyorduk, her taraf sarıya hakimdi.Yavaş esen meltem rüzgar hızla şiddetlenmişti , rüzgarın sesi şimdi camlara çarpıyordu.Belki rüzgar birazdan fırtınaya hapsedecekti kendini.Rügara ait hayal kurmak hoşuma gitmişti. Agaçlar serin esen rüzgarla yapraklarını savururken , arabanın silecekleri hızla gidip geliyordu. Sonbaharın renkleri beni hep büyülemiştir, ova şimdi sarıdan kırmızıya dogru gökkuşagı renginde. Arabada benden başka yanımdaki adam, arabanın sürücüsü ve yanındaki kadın var.Sürekli arabayı kullanan adamın agzına bakıyordum, kocaman dişleri,siyah kalın dudakları vardı. Yanındaki kıza kompliman mı yapıyordu, zannetmiyorum sadece anlatıyordu,dilini bilmiyordum ama anlattıklarının çöp oldugunu düşünüyorum. Kız iki saat sonra inecek ve bir daha adamı görmeyecekti belki de birkaç kez görüşüp yemek yiyeceklerdi.Çok samimi davranıyorlardı. Ben hiç samimi olmayı sevmem.İnsanlarla aramda kilometrelerce uzaklıklar beni rahatlatıyor, koca agızla yapılan sohbetten korkuyorum. Kırılganım artık,sesizlik ve yanlızlık istiyorum. Kalbimi merak ettim ondan hiç bu kadar uzun ayrılmamıştık,sesizce valizi açıp ona bakındım.Biraz güvene ihtiyacı vardı,yanımdakiler görmeden elime alıp cebime attım.Şimdi bacaklarımın hemen yanında yüregim hızla çarpıyordu.Valizi kapatıp ona sıkıca tutundum.Beni hissetmeli tekrar bütünleşmeliydik,ben uzaklarda degildim ki sadece onu korumak zorundaydım. Şimdi dışarda mevsim degişmişti , heryer bembeyaz dona kesmişti. Kar içimi ürpertirken bu yolculugu neden yaptıgımı düşünüyorum. Soguktan çok korkuyordum bir keresinde allerji krizim tutmuş nefes alamamıştım.Her defasında aynı şey olacak diye korkuyorum. Annem bugün telefonda üzgündü ‘’ hastalanmandan korkuyorum oralar soguk diyorlar ‘’ dedi. Herşey yolundaydı derin nefesler alabiliyordum,dışarısı soguk olsada şimdi içerisi sıcak.Kar taneleri arabada sadece benim camıma çarpıyordu onların düş yolculugunda kar yoktu, ‘’yanımdaki adam elindeki moda dergisine kendini öylesine kaptırmıştı ki görme gözünü çoktan kaybetmişti’ düşüncesini hala yanımdaki adama karşı hissediyordum hiç bir şey degişmemişti ki. Karla vedalaşmamız çok sancılı olmadı , biliyordumki nasılsa bir daha karşılaşacaktık şimdi beni sıcaga teslim etmişlerdi. İnme zamanıma az kalmıştı, şöför yanındaki kızdan ayrıldıgından beri hiç konuşmadı,yanımdaki adam bir saat önce inerken moda dergisini arabada unutmuştu.Yazık saatlerdir sadece on sayfa bakabildi oysaki 100 sayfalık koca yapraklı dergi. Adamın dünyası şimdi yarım kaldı. Şöför bir an önce benden kurtulmak istiyordu asıl inmem gereken yerin burası oldugunu söyleyerek beni hiç ipucu olmayan bir yerde bırakıp gitti.Gerçekte burda mı inmeliydim emin degilim. Elimdeki haritaya göre daha bir hayli yürümem gerekiyor.Kasabanın merkez tren istasyonuna gitmeliyim. Nerdeydim benim burda ne işim vardı , söyleyeceklerimi söyleyip gitmek istiyordum.Burası onun dünyasıydı öyle söylemişti. Buraya yerleşmekten bahsediyordu.Ben burda yaşarmıydım,şu ana kadar bana ‘’ benimle burda yaşarmısın’’ diye sormadı. Mariana’ya ev tutup beraber yaşamak istediginden bahsediyordu en son.Ben onunla yaşarmıydım buraya gelene kadar henüz bende kendime bu soruyu sormadım. Sözcükler artık bana artık agır geliyordu onları taşıyamıyordum birazda o taşımalıydı ,bütün kelimelerimi ona bırakıp gitmek istiyordum. Tren istasyonun arka kapısındaydım , burayı bulmak çokda zor olmamıştı , tüm küçük alman şehirleri gibi buranında yanlızca iki caddesi var, istasyonun uzun koridorundan yürüyerek ön kapıya geldim,içerisi bana hiç yabancı gelmemişti.Dışarıda koca beton bir avluyla kucaklaşmıştım. İki küçük faişe bankda müşteri bekliyordu , kırmızıdan mora giden dudaklar,ince topuklu sarı renkli ayakkabılar,üzerlerindeki etek minicikti. Etegimi yavaşçça çekiştirdim.Kırmızı puanlı uzun bir etek üzerimdeydi ,şimdi ayaklarıma kadar uzanmasını istiyordum. Etimi sergilemekden onların yanında utandım.Başka bir yerde başka bir zaman bende boynumda inci kolye , mini etegimle dolaşabilirdim. Şimdi ayaklarımda siyah iskarpinlerim üzerimde yeşil bir hırkam vardı.Kadın kimligimi bu kentte göstermek istemiyordum. Saçlarım artık siyah ve kahküllü.Çocuklugumdaki gibi onları arkadan örmeyi artık hiç ihmal etmiyorum.Babam yabancı yerde yürürken saga sola hiç bakma ve sert yürü derdi.Hep babamın sözünü tuttardım. Annem çocukken her sabah saçlarımı örerdi,şimdi herşey yine eskisi gibi şimdi annem yokken ben saçlarımı örüyorum, sürekli eteğimi çekiştirip durmaktan yoruldum. Kırmızı puanlı etegimi şimdi çok seviyorum.Bugünkü beni çok iyi anlatıyor birazda uzun olsaydı.Faişelerle aramda kilometrelerce uzaklık var,benden ürkmesinler diye görünmez olmak istesemde başaramadım,bana bakıp gülüşüyorlardı. Elimdeki valiz küçücük, şaşırmış olmalılar. Meşin sarı küçük bir valiz, bunu seçerken çokmu aramıştım diye bana gülüyorlardır.Onların gülmesinden rahatsız olmuyorum. Hava sıcak saatlerdir tren istasyonun önünde.. elimde camdan kalbim bekliyorum, telefonum yanımda yok gelmezse dönüş yolumu bulabilecekmiyim bu beni şimdi kaygılandırmasada akşamın karanlıgıyla beraber kaygılandıracaktı. Karşıdan gelen adamın o olması için tanrıya yalvardım, gelen hızla bana yaklaştıkça daha iyi seçebiliyordum.Hiç degişmemişti gözlerindeki sevgiyi o göstermesede ben görebiliyordum, ‘’beni hiç görmek istemedigini,sadece benim kırılmamam için bana bu daveti yapmıştı’’ Bir an düşüp bayılacaktım, elimde kalbim.... yere düşmemesi için ona sıkıca sarıldım,rengini tanımadığım topraklarda ölmek istemiyordum. Duymak istedigim kelimeler bunlar degildi yüregime anlatamamıştım yine.Valizimi ona emanet edemedim artık hiç güvenmiyordum,saatlerce evine kadar yürüdük.Onu arkadan takip etmek bana kırılganlık vermiyordu. Valizimi odasına bıraktık ‘’çok eşya getirmişssin ,uzunmu kalacaksın’’ dedi.Sözcükler agır geliyordu bunlarımı söylüyordu yoksa binlerce kelimenin içinden ben sadece bunlarımı seçip alıyordum,duymak istedigimi alıyordum. Cebimdeki kelimeler yolda hızla dökülüyordu artık eskiye ait söyleyecek sözcükler hızla azalmıştı anı yaşayıp gitmek itiyordum. Valizi gizliden açıp kalbimi yerleştirdim. Onun görmesini istemiyordum, onla geçirecegim iki gün içinde kalbim çarpsın,kırılsın istemiyordum. Şimdi kırıldıgında yerine koyacak hiçbirşeyim yok. Uzun bir yürüyüşe çıktık tarlaların arasından geçtik,topragın kokusu yoktu.Heryer çürümüş ölü leşi kokusundaydı.Küçük bir göle geldik gölün üstü katman katman kapanmıştı.Korkmasam,üstünde yürüme cesaretim olsaydı,binlerce rengin içinde kaybolabilirdim.Farkında degildi yaşadıgı yerde her şey hızla ölüyordu. Onu burdan götürmeliydim.Ya mariana ona yaşam veren tek şey onu kıskanmak la hiç dogru yapmamışım,o şimdi sadece onda nefes alıyordu.Kalbim iyi ki yanımda yok yeniden ona sevgi ve merhamet vermek istedim. Benle gelirmiydi sözcüklerine hiç aldırmadan onu yanımda götürmek istesem, kendi bana dayanabilirmiydi.Beni hiç sevmedigini düşünüyordum , aramızdaki tek tutunma noktası geçmişteki benim ona yazılan yazgım. Yazılan yazıldıgı gibi hiç yaşanmadı ki. Saatlerdir yürüyorduk ,bilinmezlik hep beni ürkütsede onun yanında kendimi ona hapsetmiş durumdayım. Ondan korkmuyorum.Kayalıklara gelmiştik ‘’bu dağın arkası deniz , sana onu göstermek istiyorum ‘’ dedi. Sonunda sakinliğe erişecektik ,sesizligin içinde hapsolmayı özlemiştim. Kayalar gittikçe sarp ve dikleşiyordu.Kalbim olmadıgından çarpıntısını duymuyordum , hiçbir şey hissetmesemde garip bir duygu beni ürkütüyordu.Denizle artık karşı karşıyaydık kayaların arasından su sesiyle birlikte ayaklarım suya değmeye başlamıştı.Bir kayaya uzanıp biraz dinlendik.Konuşma zamanı gelmişti ‘’söyleyeceklerin vardı,seni dinlemek istiyorum ‘’ dedi.. Söyleyeceklerimi çoktan unutmuştum ,artık hiçbirşey yoktu.Yarın varmıydı onla ilgili yarın hayali ,son karşılama sözcüklerinden sonra kalmamıştı. Bunu ona anlatmak onu üzermiydi zannetmiyorum kalbinde merhametin olmadıgına inanıyordum.Camdan kalbim'se odada kalmıştı. Ona ‘’merhamet ve sevgiyi sana tanrıdan hep diliyorum’’dedim. ‘’senle yarın yok,sadece şimdi var ,anda seninle dinlenip ara soluk verip gitmek istiyorum’’ dedim.Söylemek istediklerim bunlarmıydı, camdan kalbi valize koyma fikrinin şimdi iyi bir fikir oldugunu düşünüyorum.Sözcüklerim bunlar olmasa bile söyleyecegim yeni sözcüklerlede degişecek bir şey olmayacaktı.Sevgiyi çoktan kaybetmişti. ‘’önceki kadınlarının devamıydım ,bende onlardan aynı parçaları taşıyordum .''Benle kuracagı sadece buzdan bir şato olabilirdi’’ daha söyledigi buna benzer binlerce sözcügü duymak istemiyordum.Saatlerdir burda konuşuyorduk şimdi kıvrılıp ona sarılıp uyumak istiyordum kelimeler ve yarın onun olsun. Deniz hızla yükselmişti şimdi burdan kalkıp biraz daha yukarı dogru çıkmamız gerekiyordu.Yoksa med-cezir yüzünden sulara gömülebilirdik.Telaşlandım su her tarafımızı sarmıştı.Geldigimiz yer şimdi sular altında görünmüyordu , Beklersek geriye ancak saatler sonra dönebilirdik.Yan kayaya geçmeliydim ki yukarı tırmanabileyim ,aradaki uçurum beni korkutuyordu. İkimizde sıkışmıştık. Uzaklardan bir kadın sesi belirdi.Kadını görmeye tahammülüm bile yoktu,gelenin mariana olduguna o kadar çok inanmıştım ki başımı kaldırıp bakma cesaretim yoktu. Kadın bana dogru yönelmiş sesi hemen yanı başımdaydı.Kendimden utandım gelen annesiydi. Herşey şimdi çok daha kolay , derin yalnızlıgın içindeki kurtarıcı. Uçurumun kenarındaki diger kayayı biz farketmemiştik oysaki ne kolaydı hayat, yürümeyi ilk ögrendigimiz günde onun elini tutmuştum. Camdan kalbim olsaydı şimdi çoktan kırılmıştı,biliyorum ki odada bir valizin içinde beni bekliyor. Yalnız ve sadece beni.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © emir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |