Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
başını dışarıya çıkardı sağ elinden sonra. elinde ki bıçakla sol omzunun takılı kaldığı parçayı da böldü. kahverengi kozasından içeriye arasıra süzen gözkapağı alacası ışıktan sonra dışarıda rastladığı ilk küften ışıklar oldu , akşam bile olsa vakit , gözlerini yaktı. yine de bundan mutlu olmak: galiba değişiminin ilk göstergesiydi. iki omzunu da dışarıya çıkartıp ayağa kalkmaya çalıştı. ayakları tutulmuştu 24 sattir burdaydı, tam kendi boyunca örememişti , tüm önceden bu işi yapanlardan onca aldığı tavsiyeye rağmen , ana rahmindeki gibi kalmıştı içinde, bu yüzden beli de ağrıyordu. yeni doğan bebeklerin de acaba ağırır mıydı bitarafı ? bıçağı bir kenara bıraktı tekrar ihtiyaç duymayacağını düşündü ,yitirdi kurtarıcısını. oysa içerdeyken buna nasılda ihtiyacı vardı. yalnız kozaya girmeyi tercih edenler; böyle birşeyi muhakkak yanına almalıydılar. ellerini hatta dişlerini bile kullansan çok zordu dışarıya çıkmak. çünkü ruhun evrimini tam olarak gerçekleştirmesi için sapasağlam örülmesi gerekliydi.sadece ölüme koza örenler bir kesici alet almazlardı yanına. uyandıktan sonra tekrar uyumak ? ; ölüm ; en tatlı ölüm için yeterliydi. onlar sadece ölümün yeniden bir başlangıç olacağına inanlardandı. ne bir koza, ne bir evrim ; ruhun asla kendine yetmeyeceği inancı. o da kimseye haber vermeden örmüştü kozasını ama uyanmayı , yeni başlangıç yapmayı tercih ederek. geride bırakmayı herşeyi ; sıkıntılarını , egolarını , utançlarını yalnızlığını, asosyal denilecek boyuttaki yalnızlığını. yapayalnız verilen bir karar hayatında hep yaptığı gibi,, oysa kızkardeşi kozaya girme kararı aldığında herkes onunlaydı. sanki bir doğum günü gibi başlamıştı herşey, sonra bekleyiş, mutlu son, kutlamalar, tebrikler... yalandan bir yeniden doğum , ızdırapla çelişen ikincil gülümsemeler. o da intihar etmişti , ailede bir bozukluk vardı galiba. bunları düşündü son parçalarını alırken uyku çadırından. demek ki hafıza kaybı yaşanmıyordu küçük te olsa. herşeyi hatırlıyordu geçmişe dair .o halde ne anlamı vardı bu değişimin? aslında bu konudan da bahsetmişlerdi ona." herşeyi unutacağını falan düşünme, sadece daha değişik bakıyorsun olaylara" o da bunu istiyordu ama geçmiş te onu rahatsız etmemeliydi. birçok tanıdığı mükemmel bir hayat sürüyordu artık. birkaç fire vardı sadece onlar da zaten kızkardeşi gibi iyice delirmiş olanlardı, o kızkardeşinden hoşlanırdı herşeye rağmen , çok zekiydi diğer kadınlara oranla. ama demekki o da farkındalığın dayanılmaz zulmüne dayanamıştı. kozaya girme , ardından soluksuz panma'ya kaçış ve oraya yerleşme herkes çok sevinmişti eski maceracı ruhunu yakaladığı için. ve intihar haberi.... herşey iyi olacaktı, emindi buna , korkmamalıydı, ayak uydurmalıydı sadece. tanrım geride bıraktığı bu kılıftan nasılda kokular yükseliyordu. uyurken altına mı sıçmıştı ? pek altına sıçmak ta sayılmazdı ama, ya salya sümük , çıplak vucudundan içeriye sinen uykulu evrim kokusu, ter ... uyurken nasıl rüyalar gördüyse ( belki de rüya değiller gerçeğin ta kendisidirler diye düşünürdü eskiden olsa ). aşırı uzamış tırnakları kozanın kahverengi bulamaç kıvamındaki iç yüzeyini tırmalamaktan pislikle dolmuştu. nasıl rüyalar görmüştü? ayaklarını çıkardı , fayansa bastı, kalçasının sağ yanı daha kurumamış bokla kaplıydı. ilk önce banyoya gitmeli diye düşündü , ama bu düşüncesini çabucak unutup eski bir iskemleye yerleşti. bu konularda uyarılmıştı , pislik konusunda , hatta koku konusundan bile üstü kapalı bahsetmişlerdi. acıkmıştı , buzdolabında birşeyler kalmış mıydı son bıraktığında ? bunu hatırlamayı diğer hatırladıklarına tercih ederdi... ev değişmemişti tabiii ki."neler bekliyorum şu halime bak ! sanki villada doğacaktım" , " ya da bir prens olurdum belki ? tersine reankarnasyon" zaten umduğu şey maddi anlamda birşeyler değildi, durumu fena sayılmazdı parasal açıdan, ama gitgide delirmesine ne demeliydi? işte girmiş ve çıkmıştı sonunda, girerken bundan ne kadar uatnmıştı. başaramamak ve kaçmak gibi hissettirmişti bu uyku kararı , asla yapmayacaktı oysa, ama yapmıştı sonunda pes etmişti. ve eski sevgilisi; -tanrım ne kadar bencilsin, bu ilişkinin tek haksızı ben miyim ? bu ilişkiyi o kadar umursasaydın sen değişirdin, sen girerdin kozaya ? -hayır , ikimizin de haksız oduğu taraflar vardır. ama genellikle bizi yıpratan sensin bu yüzden senin değişmen gerekiyor. -sen daha "var" bile diyemiyorsun "vardır " diyorsun, bu asla olmayacak cicim. -ben de düşünmüyorum bunu.... ne , ne kadar problemli olursa olsun benim sorunum değil... ayrıldıktan sonra 1 yıl içinde ise böyle bir şeyi yapmak ? şimdi ne anlamı var değiştim ben demenin onu arayıp? gerçi onu sevip sevmediğimi bile bilmiyorum artık, gerçekten değişmiş miydi ? zamanlama doğru muydu bu kozayı örmek bir anlamda yeniden doğmak, tanrıyı kızdırmak , evet tanrı bize verdiği hayatı beğenmediğimizi düşünüp alınmış olmalıydı din kitaplarında da böyleydi bu . peki böyle niye böyle bir avantaj sağlamıştı o halde. yasak olan güzel şeyleri yaratmasındaki anlamda gizliydi bu galiba. banyoya girdi düşüncelerinden sıyrılıp , ne kadar çok düşünüyorum diye düşündü. ve acı birşeyi keşfetti pisliklerden sıyrılırken; hala farkındaydı herşeyin , geçmiş hayatında nasıl görüyorduysa kötülüğün ayrıntılarının ona seslenişini hala hissediyordu diğer insanların basit özne ve yüklemden oluşunun farkındalığı. hayatın ölümün kefeni anlamına gelişi, kalbiyle oynuyordu resmen hayat hala , belki de en çok bundan kurtulmak istemişti bilmek . bilmek ne kötüydü keşke sadece işten eve , evden işe makine gibi hareket etseydi diğerleri gibi, beynini çürütmeseydi asla olgunlaşmayacak bir yarım güzellik yarım kötülük içindeki dünya fikri , herşey ya salt kötü ya da salt iyi olmalıydı, ying yang lanetliydi onun için. " yarı tanrııııııııııııııııııııııııııııı," yarım bir tanrı yaratmış olmalıydı herşeyi, yoksa ütopik olmalıydı varoluş , mükemmeliyetin izi bu mu olmalıydı ? dışarıda bir yemak yedi , açlık , iğrenç bir aç gibi yiyordu herşeyi, açtı zaten. onu aramak istedi , utandı bu duygusundan. zayıf hissetti kendini. -merhaba, arkadan gürültüler geliyordu, hoş bir müzikti galiba, -inanmıyorum, pierre sen? -evet ben, nasılsın bakalım görmeyeli. -iyiyim çok iyiyim ya sen? -sana bir sürprizim var bu gece birine sözün var mı? -aslında yeğenimi sinemaya götürecektim ama senin için ertelerim önemi yok -hayır başka zaman da buluşabiliriz ... -yok yok önemi yok seni görmek istiyorum çok. -ok "kupapa"da buluşalım mı? -oo hızlıyız ? sen nasıl istersen. geceye baktı, denize indi ,elbiselerini çıkarıp çırılçıplak yüzdü ,yüzdü çıplaklığa 24 saatte ne kadar da alışmıştı... saat 9 du , soğuktu , 2 saati vardıbuluşma için, kayalıkların içinde giydi üzerini , eve gidip saçını kuruttu , duş almadı , elbiselerini değiştirdi... kavşağa kadar yürüdü, bir taksi ısmarladı yorulduğunu farkedip. "kızılkent çarşısın"da durdurup indi , "raja" ya uğradı eskiden yaptığı gibi , zamanında buradan ne çıtırlar atmıştı eve. ama şimdi öyle bir düşüncesi yoktu sanırım değişimin ilk izleri bunlar olmalıydı sevindi, ikinci kez oluyordu işte..... içeriye süzüldü beğenmedi herzamanki boklarla kafa ütüleyen kalabalığı..bara oturup bir viski söyledi, bu : uyandıktan sonra içeceği ilk içkiydi. alışkanlıklar değişiyor muydu ( hala torbadan tavşan çıkacak tribindeyim diye düşündü) etrafına bakındı viski gelmeden önce, gayri ihtiyari acaba keşfediliyor muydu ? bir ik yudumda bitirdi hala aynı açlıkla, eski günlerdeki gibi. bir devir kapanmış mıydı ha ? sorular sorular ... aslında herşeyi bu günlük dağıtmak gerekiyordu belki unutmak, normal bir uykudan sonra tekrar sabaha ve yaşama emretmek . üç dört viski ve berbat yalnızlık hissinden sonra, -merhaba, -merhaba, tanışıyormuyuz ? kendi boyundaki daha genç adam yanına otururken "mila ! bir votka martini lütfen" dedi. -gerek varmı daha önceden tanışmış olmaya ? gülümsedi , -ama birşeyler gerekir illaki, kirli de olsa gerekir, gülümsemeye misilleme yaptı -kozadan çıktıktan sonra yüzmüş olman yeterli benim için örneğin, dedi genç adam ve pierre'in şaşırmasına fırsat vermeden , dudaklarına yapıştı. ayırmadı pierre dudaklarını hatta hiç ayrılsın istemedi belki , üçüncü mutluluk buydu ama serseri bir mutluluk beklemediği ummadığı bir kayıplık , kaybedilmişlik, tanrı tarafından ikinci yitirilmişlik , öpüşmeyi bölen bu yitirilmişlik duygusu olmadı -sürprizin bu muydu pierre ? ...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kuzey darıcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |