Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Bu yazıyı yazıp yazmamak için çok düşündüm. “Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığıyla susmayı, daha doğrusu yutmayı denedim. Ama olay en az elli altmış kişinin önünde ve elde mikrofon yapıldığı için, benim titizliğimin bir anlamı olmayacağını düşünerek bu satırları yazıyorum. Gerçekten yüreğim şişmiş durumdadır. Çünkü şiir ve şair adına kalbim kırıldı. Uykularım kaçtı. Hepsinden önemlisi, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Çünkü şair sevgisizliğine bu denli yakından hiç tanıklık yapmamıştım. Çünkü o güne kadar şair, şiirleriyle sevginin, hoşgörünün, barışın, duyarlılığın, aydın insan olmanın temsilcisiydi bende. Yüreğinde sevgisizliği barındırmayan insanın şair olamayacağını, ne yazarsa yazsın, şair sıfatıyla ortalarda dolaşmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Çünkü şiir yürektekini söyleyendir. Şiirinde iyiyi, güzeli söyleyen bir insanın, gerçek yaşamında iyiye güzele yer yoksa şiiri beni ilgilendirmiyor. O satırların altında müthiş bir sahtekârlığın yattığını düşünüyorum. Samimi bulmuyorum. Okurken midem bulanıyor ve hiç elimde olmadan yüzüm buruşuyor. Şimdi konumuza gelelim. Tarih iki Eylül 2006. Yer Nazım Hikmet Kültür Merkezi. “Bir Eylül Dünya Barış Günü” nedeniyle oradayız. Etkinliğe oldukça kalabalık şair davetli. Sunucu arkadaşın söylediklerinden de anlıyoruz ki etkinlik, Türkiye Yazarlar Sendikasının katkılarıyla gerçekleşmiş. Ne güzel… Birçok şair o gün, barış şiirlerini okuyacaklar! Barış mesajları verecekler! Zaten etkinliğin ve orada bulunmamızın amacı da bu. Ben gerçekten tutkulu bir şiir sever ve kitap kurdu olarak, bir saat erken gittim. Ve program tam saatinde başladı… (Ayriyeten zamanında başlayan program için de arkadaşlara teşekkür ederim.) Kürsüye davet edilen şairler şiirlerini okuyarak, bazıları da şiirleriyle birlikte barış mesajları vererek, yerini bir başka arkadaşına bırakıyordu. Ta ki Şair Suna Aras kürsüye davet edilene kadar… Şunu da söylemek istiyorum ki, ben bir Suna Aras şiiri takipçisiyim. Onun şiirlerinde beni derinden etkileyen bir duygu yoğunluğu var. O ana kadar sadece şiirlerini seviyordum ve hayrandım. Kendisini gördükten sonra saygım ve sevgim çoğaldı. O günden sonra şiirleriyle birlikte, bir Suna Aras hayranı olduğumu da itiraf etmek istiyorum. Evet, Suna Aras davet edilip daha mikrofonda birkaç sözcük söylemişti ki” kısa kes” diye bir ses yükseldi. Ardından” kısa kes şiirini oku” dedi. Yakınımda oturan insanların konuşmalarından bu durumdan çok rahatsız olduklarını anladım. Ben müdahale eden bu yaşlı insanın kim olduğunu bilmiyordum ve kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordum. Çünkü bir yerlerden tanıdığımı hissediyordum. Dikkatimi olduğu gibi Suna Aras’a yoğunlaştırmıştım. Ama kulağımı tırmalayan ses dikkatimi dağıtıyordu. İçimden “Şuna haddini bildir” diye geçiriyordum. Çünkü yapılan gerçekten de büyük bir saygısızlıktı. Ama Suna Aras büyük bir olgunlukla “Kürsüyü savaşlarda öldürülen çocuklara bırakıyorum. Şu andan sonra ben, bu kürsüde, sadece savaşlarda öldürülen çocukların, mektup okuyucusuyum” diye şiirine başladı. Şiiri gerçekten etkileyiciydi. Şiirinde savaşlarda öldürülmüş çocukları konuşturuyordu. Etkilenmemek elde değildi… Not aldığım, şu dizeleri yüreğime çakılıp kaldı. “Babam mı/ Onu hiç görmedim ki/ Keşke silah yerine/ o gün öpseydi beni.” Şiir bitene kadar da o yaşlı insan, hiç susmadan söylenip durmuştu. Bence Suna Aras’tan çok, şiire ve savaşta öldürülen çocuklara hakaret ediyordu. Ben bu sevgisizliğin ve saygısızlığın nedenini bir türlü çözemiyordum… “Kendini bilmez, şiiri ve insanı sevmeyen sarhoşun teki” diye düşünürken, onu davet ettiler. Ve benim duygularımda ki ve düşüncelerimde ki ipler koptu… Çünkü bu insan “Arif Damar’dı…(!) Cumhuriyet okuru olduğum için, kendisini nereden tanıdığımı anımsamıştım. Eline mikrofonu alır almaz ilk söz olarak Suna Aras’ı isim vermeden şairden saymadı. Uzun şiirleri de şiir olarak kabul etmediğini açıkladı. Eleştirisinin tam tersine oldukça uzun bir şiirini ve birkaç kısa şiirini okumaya çalıştı. Bu ara ne olduysa oldu” Bir bayanın saçına yapışarak “Saygısız, sen benim kim olduğumu biliyor musun” diye çekiştirdi. Hızla mikrofonu masaya attı. Yerine geçerken sunucu, her katılımcıya olduğu gibi ona da, etkinliğe katıldığı için bir teşekkür belgesi verdi. Unutmadan kulak misafiri olduğum konuşmalardan da anladığım kadarıyla bu Arif Damar’ın ilk vukuatı değilmiş. Çünkü “Yine yaptı yapacağını” diye masaları terk eden çok insan oldu. Şimdi benim uykularımı ve huzurumu kaçıran sorularım şunlardır… Arif Damar bir barış etkinliğinde, bir bayana şiddet uygulayarak, insanların gözleri önünde saçlarını çekti… Benim gözümde ve gönlümde bu davranış, bir “faşist” saldırı kadar çirkindir, vahimdir. Arif Damar barış etkinliğine davet edilecek kadar, barış elçiliğini hak etmiyor. İlk vukuatı olmadığına göre neden davet edilir? Ben katılımcı şairlere verilen o belgeyi, bir onur belgesi olarak kabul ediyorum… Çünkü savaş karşıtları onurlu ve duyarlı insanlardır, benim düşüncelerimde. Ve barışın onurlu duruşu adına, katıldığı bir etkinlikte, şiddet uygulayan birine, barışa katkılarından dolayı onur belgesi verilir mi? Söz konusu etkinliğe zaman ayırıp, katılan her insanın savaş karşıtı ve şiir sever olduğunu düşünüyorum. Arif Damar “Türkiye Yazarlar Sendikası” üyesi ise, büyük ihtimalle öyledir. Yazarlar sendikası ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi yöneticileri, bu konuda ne düşünüyor? Arif Damar şiddetine maruz kalan bayan, ziyaret edilip, kendisinden özür dilendi mi? Saçı çekilerek, şiddete uğrayan bayan, büyük bir şaşkınlık içinde, Nazım Hikmet Kültür Merkezinden ayrıldığı zaman, yanında bir genç kızla, sekiz dokuz yaşlarında bir erkek çocuk vardı. Büyük bir olasılıkla o bayanın çocuklarıydılar. Duyarsız ve tepkisiz bir toplum ve çürümüş bir düzen içinde yaşadığımızı, sanıyorum kimse inkâr edemez. Bir duyarlılık örneği göstererek, çocuklarıyla birlikte bir barış etkinliğine katılan o insan, çocuklarının gözleri önünde, şair denilen biri tarafından şiddete uğruyorsa, şu anki duyguları ne olabilir sizce? Ya çocuklarının yaşadığı incinme? Bir daha o çocuklar şiiri sever ve şaire saygı duyar mı? Sayın Bay Arif Damar…(!) Şunu bilmenizi isterim ki “sayın” sözcüğünü kendime saygımdan dolayı kullanıyorum. Size saygı duyduğumdan değil. O gün sizi dinleyip ve izledikten sonra, internetin yardımıyla kim olduğunuzu biraz araştırdım. Böylece mücadeleci ve duyarlı bir geçmişiniz olduğunu da öğrendim. Şu an geçmişiniz adına sizden utanıyorum. Çünkü geçmişinizin, saygı duyulacak öğelerini şu an üstünüzde taşımıyorsunuz. Sevgisiz, kıskanç ve çirkin davranışlı bir insan olmuşsunuz… Çevrenize hoşgörü, sevgi, iyilik değil, zehir saçıyorsunuz. Suna Aras kürsüden inene kadar, ona diktiğiniz kin dolu bakışlarınız, bir bayanın saçlarına yapışan sevgisiz parmaklarınız bunu çok güzel anlattılar. Daha önceleri bir şiir kitabınızı aldığımı ve şiirlerinizi okuduğumu bilmenizi isterim. Ama o kitabı kitaplığımda bulamayınca… Gidip bir şiir kitabınızı aldım. Maksadınız reklâm yapmak ise, en azından bir kitaplık da olsa, bunu başardınız. Kusura bakmayın ama… Ya siz Suna Aras’ın şiirlerini okumamışsınız. Ya da gerçekten iyi şiirler olduğu için, kıskançlıktan öyle davranıyorsunuz. Ya da başka bir derdiniz var. Şiir tarihi kıskanç şairlerin bu gibi davranışlarıyla doludur ve bu şiire iyi gelmemiştir. Şair karalandıkça, şiir karalanmıştır. Şiir karalandıkça okur uzaklaşmıştır. Bu şiirin günümüzde okunmama nedenlerinden biri olabilir mi sizce? Umarım o bayanı ve yanında ki çocukları da şiire küstürmemişsinizdir. Bu umudu Suna Aras dizeleriyle yenilemek istiyorum “Şiir yer çekimidir/ Yaşamla bağıdır ömrün/ Dünyada kalmanın bahanesidir/ Umutsuz her insanın kervanı yolda kalır.” Ya da “ Su buhara dönüşünce acıyor mu acaba?” Diyecek kadar, duyarlı bir Suna Aras’ı ne kadar incitebileceğinizi hiç düşündünüz mü? Bay Arif Damar. A.Yılmaz Şimşek
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © A.Yılmaz Şimşek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |