Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Uzaklaşıyorum senden her geçen saniye, her nefeste! Ama sen hâlâ ışıl ışıl, Hâlâ inadına mağrur, inadına gururlu, inadına başın dimdik… Benimse başım öne eğik şimdi, Gururumsa arkamda kalan yolların tozunda. Cebimde pişmanlıklarım, çantamda ahlarım – vahlarım var; Gözlerimde hüznün rengi… İzmir’im… İzmir… İlk çığlığım gök kubbende çınladı doğduğumda, İlk gözyaşım toprağına düştü o anda, biliyorum… Sen doyuranımdın, sen büyütenim. İçtiğim suyumdun, aldığım her nefesim, Bir dilim kuru ekmeğim… Beni vefasız sanma; Vefasız değilim! Beni bir tek sen anladın şu Dünya’da, Yine sen anlarsın her zaman ki gibi. Affet ne olur, affet beni; Ben gidiyorum… Sana küstüğümü sanma sakın, Sevmediğimi ise asla… Sen değilsin… Sen değilsin sebebi bu kaçarcasına gidişin. Hani… Hani gecelerce sana anlattığım Bir peri kızı vardı Kordonboyu’nda, Hatırlar mısın? Hani… Hani saçları alev alev yanardı, Gözlerinde derin bir orman yeşili… Hani… Hani dalgaların üzerinde oynaşan yakamoz ile “Ben bu sevdaya şahidim” dercesine göz kırpardın bana; Hatırladın mı? İşte O… İşte O, bu gidişin sebebi... Bizi ayıran O… Bir kez anlayarak baksaydı gözlerime, Gözlerimden uzanıp dokunabilseydi yüreğime. Hiç bırakıp gider miydim seni? İlk nefesimi sen verdin, Son nefesimi de sen alacaksın Sözümden döner miydim böylesine? Belki… Belki bir gün fark eder gittiğimi, Belki gözlerinin ve yüreğinin önündeki sis kalkar; Görür onu nasıl delicesine sevdiğimi… Belki… Belki “Gel” der, dönüveririm ansızın. Toprağına yüzümü sürerim; Yine imbatına yüklerim en güzel sevda şarkılarını, Gök kubbene salıveririm… Kim bilir? İzmir’im… İzmir… Yürek yaralarımı sarıp – sarmalayan, saklayan şehir; Gülümseme bana öyle uzaklardan acı acı. Biliyorum… Yine hayal kuruyorum, Olmayacak duaya “Âmin” benimkisi… Biliyorum… O fark etmeyecek bile gittiğimi, Biliyorum… O hiç “Gel” demeyecek, Söylemeyecek hiç özlediğini. Ama umut ya işte… Umut ya işte sevenin ekmeği… İzmir’im… İzmir… Bakma bana öyle uzaklardan, utanıyorum… An be an uzaklaşan ışıklı siluetinle çağırma beni. Bu gidiş zaten çok zor, çok acı; Sen daha da zorlaştırma, Acıtma daha fazla canımı, yalvarırım… Bakma bana öyle işte, bakma… Ben gidiyorum… Dönmem artık bir daha geri, Dönemem artık bir daha geri… İzmir’im… Doğduğum, doyduğum, büyüdüğüm şehrim! Bir çığlıkla geldim sana; “Merhaba” dedim bebek yüreğimle. Şimdi ise sessizce, Vedasızca gidiyorum senden; Bir “Elveda” bile diyemeden. Affet beni… Affet beni… İzmir… Seni terk ediyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serhan YİĞEN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |