..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Prensiplerden hoşlanmam. Önyargıları yeğlerim. Daha içtenler. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Mehmet Oral




11 Aralık 2008
Olandan Doğan  
Mehmet Oral
Güneş ve oda... Güneş, O ve karınca...


:BJED:
Plastik bir koltukta güneş doğuyor. Sanki yırtarak teninin rengini ve kabuk değiştiricesine. Koltuğun altında ise, koltuğun ayaklarını ıslatan maviye dönük bir ırmak var. Güneş, bir ırmağın üzerinde yükselir gibi doğuyor işte bir koltukta.

Bir karınca, sonsuz metrekare boyutundaki bekleme salonunun köşesinde yerdeki ufacık delikten, kendisinin dışındaki dünyaya çıkıyor. O köşeye bakan hiçbir gözün göremeyeceği kadar ufak, ama kendi farkındalığı kadar da büyük. Karıncanın, hiç kimseye duyuramayacağı ayak seslerinin sessizliği, salonun koca sessizliğine karışıyor. Camlardaki macun çok sert, taban da öyle. Duvarlar nasıl bilmiyorum; ama bir pasta yumuşaklığında olduğunu hiç sanmıyorum.

Güneşin, doğduğu plastik koltuğu eritmesine ne kadar zaman kaldığını düşünürken; içinde ayrı ve başka bir güneş barındırdığını hissettiğim bir adam çıkageliyor. Hemen belirmiyor; adımlarının sesi duyuluyor önce, sonra da boşlukta bir hacim kaplayan vücudu görünüyor. Şapkası var; modasının geçip geçmediğini düşünüyorum. Düşünüşüm uzuyor ve sona ermiyor, kesin bir sonuca ulaşamıyorum. Ben, şapkası hakkında fikir yürütürken, o bir hamle yapıyor: cebinden ufak bir ayna çıkartıyor. Kendine doğru çeviriyor aynayı ve bir an bana bakıyor. Gözgöze geliyoruz. Eline ayna alan her insanın yapacağına kesin gözüyle bakılan, klasik olduğu söylenebilecek o bilindik hareketi yapmamasına şaşırıyorum. Aynasını benim tarafıma çeviriyor daha sonra. Karıncanın hayatta olduğunu ve boşluktan kendisine doğru gelen görünüm ve yansımaların ne olduğunu anlamaya çalıştığını sanıyorum. Plastik ve güneş, bir anda aynada buluyor kendini. Ayna ve güneş arasındaki ilişkiden doğan ışıksal yansımanın bana dokunacağını zannederken; ışık, duvarda kendisine bir yer ediniyor. Duvarda dokunduğu noktada yeni bir güneş yaratıyor. Sonsuz metrekarelik bir salonda iki bağımsız güneş olması, her insanı şaşırtacağı gibi beni de şaşırtıyor. Köşede bizi seyreden karınca da şaşkın; hızlı adımlarla yuvasına doğru gidiyor. Tanık olduğu olayın kendisinde yarattığını sandığım şaşkınlığı, diğer arkadaşlarıyla paylaşacağını ve onların da şaşkınlığa dahil olacağını düşünüyorum.

Koltuğun altındaki ırmağa bakıyorum. O an ne düşündüğümü bilmiyorum. Adam, sanki bir şey ile inatlaşır gibi, aynasını aynı şekilde tutmaya devam ediyor. Ona seslenmek istiyorum, ama vazgeçiyorum sonra. Neden vazgeçtiğimi bilmiyorum. Ben, adam, ırmağın üstünde kendisine yer edinmiş iki güneş; bir de az önce köşede duran karınca. Bu ortam, kaosun, karmaşanın ta kendisi gibi. Belki de çok sade bir ortam ve zaman dilimindeyim. Kimbilir, sadelik kaosun kendisi belki.

Kaosu sayıklarken uyuyakalmışım. Süresini belirleyemediğim bir zaman dilimine bir uyku sığdırmışım. Süresini düşünmeye gerek de yok aslında. Uyandığımda adam yoktu. Köşeye baktım, iki karınca duruyordu bu sefer orada. Diğer karıncalar da, yuvadan dışarı çıkmaya başlamıştı ve bu devam ediyordu. Karıncalardan oluşacak bir lekeyi hayal ediyordum. Aynam olsaydı, onlara kendilerini göstermek isterdim.

Daha sonra ırmağa doğru ilerlemeye başladılar. Bana göre kısa süren uykumda, aynanın ve ışığın kademeli olarak azaldığı bir rüya gördüm. Işığın varolması güzel. Bilinen şeylerin gerçekleşmemesi de güzel bazen.
Adam yitti, aynasıyla beraber. Karıncalar mı? Irmağa ulaşmak üzereler. Zamanın eşiğinde kalmış, bir ben, bir de bu büyük salon.

Duvardaki güneş mi?
O bendim zaten.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gece, Ben [Şiir]
Kahretsin! [Şiir]
Düş... [Şiir]
Problem [Şiir]
Fırtına [Şiir]
Çınlama [Şiir]
Karga [Şiir]
Yalnız İki Kişi [Şiir]
Hüzün [Şiir]
Şairin Mezarbaşı [Şiir]


Mehmet Oral kimdir?

İstanbul doğumlu, lise yıllarından beri şiirle ilgili, onu edebiyattaki anayurdu olarak tanımlıyor. . .

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Oral, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.