Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
- Dede, arka odanın duvarında bir at tablosu var nereden geldi? Senin atlara ilgin de nereden geliyor? Ne olur anlat hele.. Olanca hızıyla mezar fotoğraflarını açıklamaya devam eden Nur Dede, elindekileri bıraktı. Doğruldu. Ayaklarını yataktan aşağıya sarkıttı. “Tabloyu bana getir” dedi. Kalender hızlı bir el yordamıyla tabloyu aldı, dedesine uzattı. İhtiyar, gözlerini kıstı. Sanki çok uzaklara bakıyordu. - Ben, dedi. Taş ustalığını babamdan, atları da dedemden öğrendim. Senin dedenin dedesi namlı bir seisti. Altı – yedi yaşlarındaydım o zaman. Saraydan insanlar gelir dedemden bir iki at alırlardı. Hey gidi Hafız Ali hey!.. Yüz metreden şeceresini sayardı atın. Kaliteli bir safin ( iyi cins at ) gördümü başını kaldırır, göğsünü dışarı çıkarır ve soluk alıp vermeyi bırakırdı. Nefesini içerisinde tutar. Düşünür. Uzun bir soluk verdikten sonra bir dua okuyarak ata yaklaşırdı. Yetiştirdiği at, dağ taş demez; hızlı gider hızlı dururdu. Nam salmıştı Rumeli’de.. “ On iki nişanı tam tekmil, süt be süt küheylan olmalıdır at” derdi. - Peki Dedem, sen bu işi neden devam ettir medin? Doğruldu, sıcak sobanın üzerindeki çaydanlıktan bir bardak ıhlamur doldurdu bardağına; eline alıp pencereden dışarı baktı. Sadece sobanın gümbürtülü yanışı duyuluyordu odada. - Tarih boyunca oğul, yiğit ile at hep birlikte anılmıştır. Kahramanların vazgeçilmez sevgilisidir asil ve soylu küheylanlar. Orta asya bozkırlarında kendi benliği için at koşturan akıncı, islamla şereflenince ufkunda parlayan ışıltıya dört nala at sürdü. Bu coşkuyla Anadolu’ya, oradan Balkan ellerine; doğuya ve batıya döndürdü yüzünü.. Aşılmaz karlı dağların, kızgın çöllerin vazgeçilmez sırdaşı; yeri geldiğinde yiğidin ölüm arkadaşıdır atlar… Dolu dizgin sürülmeli ki at mundar gitmesin. Bunca yıl küheylan, ötelere açılan billur kapılar arayan, tenden geçmiş nice koç yiğitlerle özgürdü. Zaman geldi evladım. “Attan İnmeyesüz!” sözü tarih kitaplarında yerini aldı. Karlı dağlarda, sarp yokuşlarda taşıdığı süvarisi inmişti attan.. Yeniden bindiğinde ten sevdası başladı kendinde; “mal ve para ne güzel şeymiş” dedi içinden… At bir an durdu, ne kadar da ağırlaşmıştı süvari, çekemedi onu; güdükleşti. . Ne zaman insanlar o mübarek hayvanı kumarhanelerin süslü oyuncağına çevirdiler. At, o zaman öldü benim ülkemde.. Ihlamuru da, söyleyeceği sözleri de bitmişti. “ Ben biraz kestireyim” dedi. Kalender soluksuz dinlemişti dedesini. O bir alimdi. Allah dostuydu ancak bunun farkında değildi galiba.. Belini doğrultu, ışığı kapattı. Sırtüstü uzandı yatağına, gözlerini tavana dikti harıl harıl yanan sobanın üst deliklerinden çıkan ışık huzmeleri tavanda geziniyordu. Dedesini düşündü. “Hadi Nur Dedem, bir at yetiştirelim yarışma varmış” desem ne derdi?.. Bunu söylemeye cesareti yoktu. Zaten, at alacak paraları da yoktu.. Nur Dede o gece teheccüt namazı için kalktı. Sabah kalkışları artık biraz sancılı oluyordu. Yatağın ucuna tutundu. Kendini ileri doğru iterek doğruldu. Abdest aldı. El bağladı huzur-u ilahide.. Tam secdeye varmıştı ki rüya geldi aklına. Düşünmemeye çalışarak hızlıca bitirdi namazını. “Aman ya Rabbi! Ölüm kapıya dayandı galiba” dedi. Bu gece rüyasında beyaz bir atın üzerinde dört nal giderken gördü kendini.. İki yanında devasa taşlarıyla uçsuz bucaksız bir mezarlık vardı. At bir kabrin önünde durdu. Nur Dede kabre dikkatle baktı kendi adı yazılıydı. Şaşırmış ama korkmamıştı. Taşa dikkatle baktı. Üzerinde o hadis vardı.. peki gerisi.. gerisini hatırlamıyordu. Başını ellerinin arsına alarak düşündü.. kalktı. Sobaya iki odun daha attı. Terar postekisinin üzerine oturdu. Bin birlik tesbihini eline aldı. Düşünüyordu. “evimi satsak acaba” dedi. “Ama nasıl olur? Bu yetim benden sonra ne yapar?..” Kendine kızdı. - Ya Rabbi yok mudur bir çıkar yol? Ölüm beni çağırıyor ve arkada ne bir eserim var ne de kendisinden faydalanılan bir ilim.. ‘Latif’ ismine sarıldı yine. Onunki dua değil adeta inlemekti. Gecenin koyu matemi sinmişken odanın her yerine, sabah ezanı yetişti imdada. . Nur Dede Kalender’i kaldırdı. “Oğlum kalk vazifeni yap” dedi. Kalender kalktı hızla hazırlandı. Dedesinin ona emanet ettiği yerde kılacaktı namazını. Nur Dede: - Bende geleyim bu sefer. - Sen hastasın dede, dinlenmelisin.. Kapıyı kapattı, ayak sesleri giderek azalıyordu, sonunda duyulmaz olmuştu. Ağlamaya başladı. Üç savaş görmüş, açlık ve kıtlıklarla mücadele etmişti. Yanında arkadaşları şehit olmuş; yeri gelmiş esir bile düşmüştü. Ancak şimdi yanıbaşındaki camiye bile gidemez olmuştu. İsyan değildi bu sadece hüzündü, alnını secdeye mıhlamış: “ Bugün ya Rabbi bu Cuma günü bir yol göster!” Gözyaşlarından posteküsü ıslanmıştı. Sabahın sessizliğini kapıdan gelen ses bozdu. Gelen Kalender olsa anahtarı vardı, açardı. Doğrulmadı secdeden: - Kim o? - Biziz Nur Dede Nihat ile Murat. Sabahın seherinde hayrdır inşallah diye geçirdi içinden..Kalktı kapıyı açtı. Gülümseyen gençlere baktı. - Hayırdır yavrumlar bu cuma erkencisiniz maşallah. - Uyumadık ki. - Uyumadınız mı? Neden? Nihat arkasında gizlediği kitabı gösterdi. - Bunun için Nur Dedem bunun için… - Bu da ne? - Kitap? - Ne kitabı? -Tarihi kabristanlardaki mezar taşlarının ve kitabelerin manaları ve özelliklerini anlatıyor.. - Ne güzel! Yazarı kimmiş? - Siz!.. “Rüyamı yoksa,” dedi hayır değildi. Kitabı aldı ışığa doğru tuttu. ‘Dar’ül Hadis Cami’deki mezarlar ve anlattıkları.’ adlı bir kitaptı, gerçektende kendi adı yazıyordu. “Aman Allah’ım bu ne lütuf. Daha seccade kurumadan bu ne lütuf..” sarıldı gençlere “siz bundan sonra benim torunlarımsınız içeri girin.” Önce sustular. Nur Dede’nin şükür secdesinden kalmasını beklediler. Gözlerine inanamıyordu bu bir ilmi eserdi ve Rabbi, ona kötürüm haldeyken bile hadisin ikinci unsurunu tamamlamasını nasip etmişti. - Nasıl başardınız canlarım? - Size getirdiğimiz fotoğrafların açıklamalarını düzenledik, baktık elimizde bir hayli doküman birikmiş. Murat’ın dayısı belediyede kültür müdürüymüş, ona gösterdik çok beğendi. Şimdilik örnek nüsha yaptık galiba birkaç bin tane basılacak.. Nur Dede kitabını eline almış yeni doğan bir çocuk gibi kucağında tutuyordu. Mutluluktan, odanın ortasında adeta oynuyordu. “ Latifsin lutfediyorsun..”diye haykırıyordu. Çocuklar da şaşırmıştı bu tepkiye ve onun sevincine ortak oluyorlardı. Üçü birlikte sarılmışlar sevinç yumağı olmuşlardı. Kalender vazifesini yapmış eve dönüyordu. İçeriden gelen seslerle irkildi. Korktu, “dedem” dedi. Heyecanla kapıyı açtı. Nur Dede, Nihat ve Murat odanın ortasında sarmaş dolaş olmuşlardı. Dedesinin elinde bir kitap vardı. Gülümsedi, o da katıldı sevinç yumağına. Dedesi coşkuyla: - Oğul bu benim kitabım.. - Demek bitti ha.. - Ne, biliyor muydun? - Evet Dedem, evet. Nur Dede, yine hüzünlenmişti. Gözleri nemlendi. - Durun yiğitlerim, size ellerime kavatlı hazırlıyacağım. İzin vermediler. - O zaman ben sobada ekmek kızartayım. Gülümsediler… … Kalender hazırlıklarını bitirmiş cuma namazına gidecekti. O da ne? Nur Dede’de hazırlanmıştı. - Yavrum, bu gün kendimi çok dinç hissediyorum elhamdülillah. Ben de geleyim koluma gir hele. - Ama Dede.. - Aması maması yok. Ağır aksak adımlarla yürüyerek Eski Cami’ye vardılar. Caminin girişindeki dört metrelik elif harfini çok seviyordu. Onun bu camide de sürekli durduğu bir yer vardı. Devasa hat yazılarıyla meşhur bu caminin müezzin mahfilinin üst katında kılardı namazını. Denedi çıkamadı merdivenleri, torununu oraya gönderdi. O da alt katta durdu. Her cuma buraya gelirdi. Bu camide imamlar hutbeye kılıçla çıkardı. Fethin bu ilk büyük camisinde her cuma sergilenen bu sahne onu hep heyecanlandırırdı. Yüzyıllar önce II.Ahmet ve I. Mustafa’nın tahta çıkmak için kılıç kuşanma törenleri bu camide yapılmıştı. Bu topraklardı fetih ruhunun mayalandığı yerler. Fatih’in rüyalarında İstanbul’u gördüğü yer burasıydı. O günlerin anısına, ecdadımızdaki fetih ruhunu hatırlatmak için Cuma günleri hutbeye o tarihi kılıçla çıkıyordu imamlar. Yine aynı şey olmuştu. Yine duygulanmış ve birkaç damla gözyaşı dökmüştü.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ünal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |