Ben bir dünya yurttaşıyım. -Sokrates |
|
||||||||||
|
Tüm şaşkınlık belirtilerinden yoksun kadın, gözlerini gözlerine hapsedip ‘-Seviyorum seni…’ demişti… Birbirine kenetlenen eller, bakışların zincirlenmişliği birbirine, Sigara dumanı, Bir tutam mavi ve iki kadeh şarap… Üç tane çivi ile tutturdum masayı, üst üste dizilmiş kitaplara oturup içimde bir kardan adam yapma hevesi, parmak uçlarım soğuk ama tutmuyor fırtınamın mayası. Sonra bir kadın (kısadır saçları her kadının, sözlerinin örtüsü gözlerindeki giz’in gündüzden saklanan yarısı...) Sesini bastıra bastıra ağladı, kirpiklerinde ısrarlı bir çıplaklık kavgası ve ayrımlarında dolanan kir... Ve kadın konuştu: Durduğumda bile, dinmiş sayılmadı sevdam. Ve o sevda yine kapkara bir mizah gibi: Gönlümün işte, kırılmaktansa bükülmeyi yeğlediği(!) Beni üç biraya kendime sattıran, Severmiş gibi yapılan zamanların faili, Kimden gitsem Sen acıdın, Bir çeşit işte "en esaslı figüranlığımdın". ( Ve karanlık çöktü yeryüzüne o an, ne sessizlik ne ses… Sadece boşluk… ) Acılarımla anılarım arasında savaştaydım bu ara, Gözlerim bağlıydı... Yine aktı kan, Kirli bir çarşafın üzerinde beyaz beden, ellerde kan kırmızısı, ve baş ucunda kanayan bir yüreğin sızısı… Ayrılığın resmini çizen fırçalar son darbelerini vurmuş tuale, şimdi sessizliğin can çekişine ortak olan adam, elindeki renklerden kalan son kırmızıyı geçmişe döküyor: Rüzgârda sürüklenen kum tanesinden farklı değildim giderken, Kalbim bırakamazdı seni, bense kalbimi bırakıp gittim. 3 kuruşluk şaraplarda, uçurum kenarlarında, paslı demirin ucunda Hep biraz daha acıttım kendimi. Daha çok bağırdım, kaçan ben değildim de, sendin bırakan beni gibi, Biraz daha yaktım gecemi. Çünkü bir hayalden ötesi değildi sevdiğin, Sevense, senin hayallerine bile layık değildi. Savaşın galibi kimse olmayacaktı, Sen ki en çok kanı akansın bu savaşta Ölen masumlarsa ikimiziz... Ve kendini kaybettiğini sandığın bira şişelerinde, hiç bilmeden kaybettin bizi… Aşk’a adanmışlığın, sonsuzlukta son bulunuşun hikâyesi demiştik… Şimdi son’un sonsuzluğunda sensizliğin ateşi ile kavrulmaktayım dedi kadın… Gözyaşını uçsuz dehlize akıttı ve parıldayan ay’a küfredercesine asfaltın donukluğuna baktı: Vazgeçememek ve vazgeçmekten geçememek arasındaki O her zamanki gidiş gelişlerimizin miadı belki de, Kan kaybından yitip giden bir aşk, Bilekleri kesilmişçesine Adım adım ölen ben… Bir bira şişesinde geçmişe boğduğum ben’i Senden ayırabilmekteki ustalığımla suçlama… Kulağımda o her zamanki şarkı, Tenimde o her zamanki sıcaklığınla gittim kendimden… Yasak sevişmeler demişti şair, Tüm yasaklarıma inat Benliğimle ait olduğum senin ardından Bu kez ben de gittim kendimden… Bir ayrılık, bir vazgeçiş, bir elveda… Kim bilir kaç zaman olmuş gökyüzüne yükselen bir balon misali özgür kalamamışken, kim bilir kaç satır kesmiş kollarımı ve kaç mektubu boğmuşum boğazın soğuk sularında. Yalnızlık sardı adam’ın her hücresini: Karanlık yollarımı aydınlatan son fener, Ona ulaşmalıyım nefesim kesilmeden, Ben çırpınırken, diğerleri neredeler? Hani bir aralar, havalar güneşliyken, Seni saran kollar, beni öpen dudaklar vardı ya, Nereye gittiler? Bu ruh karmaşası, zihin algoritması onları da mı yok ettiler? Belki de… Beni bu karanlık deryada biçare bırakan onlar, kendileri de yittiler. Dedi ve gitti adam. Artık bitti, Öldüğünü sandılar, ama ölmedi. Ardına baktı ve belki de ilk ama son kez gülümsedi… Bende senden eser kalmamışken, hem de ben sensizliğe sürüklenip, diğer yarımdan, diğer yanımdan ayrı bırakılmışken… Sen gitmişken… Çığlık… Kapattı kulaklarını kadın, susmak ve susturmak dışında hiçbir şey istemedi o an, önündeki kan damlamış kâğıda çizdi yüreğini: Ölüm dedin sen, ve ben öldüm... Zincirlerimin çıkardığı sesler zihnimi kanattı, avuçlarıma gömüldü kalem, ve gözlerim gördüklerine şaşkın Kalbim ise, bu her zamankinden fazla kan kaybına dayanamadı... Ölüm dedin sen, Ve ben öldüm... Cesedimi, leş kargalarının kemirmeleri eşliğinde, geçmişe gömün... Zaman en büyük düşman; Birbirinden uzak iki şehrin kalabalığı arasında, yok olmuş cümleler… Her geçen saniye soğuyan iki beden, Biraz kan, şarap kadehinin kesiği, sigara dumanının acısı… Sonsuz ayrılış...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gülşin Çiftçi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |