"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Çok tanıdık bakıyor deli tay Gülsüm’ e. Dünkü Gülsüm işte bu. Devamlılık, bir oyun değil. Belleğin durmayan arayışı… Yeniden kapılarını açışı her gün, aynı dar yoldan kıvrılarak geçip hayat oluşu. Tayların altını temizlerken, hep söylemek istediği ama bir türlü dilinin ucundan akıtamadığı şarkıyı sadece mırıldanır Gülsüm. Hafif bir ton, az dozda acı sezilir sesinden. Konuşurken de hatırlayamaz sözcükleri pek ama mırıldanmak uzun bir mektup gibidir dünyaya. Sabahın erken başladığı bu coğrafyada, kadın için daha da erken bir saat işler. Gülsüm pek anlamaz saatlerden, ilkokulda da bir türlü öğrenememişti yelkovanı, akrebi. Aşağılanmak ya da gerisinde durmak hayatın, çok küçük yaşlarda öğretilir insana. Oysa insan büyüyünce de öğrenemez zamanı. Kendine uydurduğu dakikalara hapsolurken, başka bir çizgide, tepeden bakar zamana. Öyle uzaktır ki, ölümü herkes için büyük bir sürprizdir. Ölen ilk kişiymiş gibi gösterişler katılır ağlayışlara. “Eğer öğretilmeye çalışılan zaman ve ölümse, Orada biraz durmalı belki de.” On üç kuzu, dört keçi, yedi inek, beş tay… Gülsüm sıralarını hiç şaşırmaz. Hepsinin ayrı damak tadı vardır. Kimisi küspeli sevmez, kimisi kepekli. ,Uygun adım hazırlar, hiç de gocunmaz açlığından. Doyurmak, küçük bir anlamı yakalamaktır varlığa dair. Arada sırada böyle şeyler olur, çok nadirdir ama yine de sayılardan kolay tutar Gülsüm bunları aklında. Küçük bir kızken yaralı bir kuş bulmuş, avucundan su içirmişti. O günde bir anlam koymuştu cebine. Bunu da unutmuyor. Bazen açıldığı anlar vardır hayatın. Saatleri belirsizdir, bazen yıldızları bekler bazen sabahı. Gölgeli zamanları pek sevmez, ikiyüzlü bir aydınlık korkulacak öyküler doğurur çünkü. Çatlaklarla talan eder bilincinde olunmayan bilinçleri. Hayatın; sade, küçük, kısa zamanlı ve dolaysız yollardan sırlarını paylaştığını bilir ama anlatamaz Gülsüm, mırıldanır sadece. Bazen yaşlı babası ile kendisine büyük gelen, soğuk, sert yollara düşer. Ortasında beyaz bir çizgi ilerler yolun hep. Bazen kesik kesik oluverir. Bir an bununla nereye gidileceği merakıyla duymaz, görmez, hissetmez olur Gülsüm. Çizgi, doğru bir çizgi, beyaz bir çizgi, kesik bir çizgi… Bunu nasıl mırıldanacağını düşünür ama ritmi bulamaz bir türlü. Birden irkilir kolunun acısıyla, beyaz bir kamyon hışımla dumanını savurur, babası da anlayamadığı o küfürleri. Beyaz çizgiler bitince kalabalığın başladığını öğrenmiştir. Önce azar azar sonra bir anda çoğalan gözler, ayaklar, eller, sesler,sorular… Renklerle çok yorulur Gülsüm. Rengin gözüne gülmesi, dokundukça hayalleşmesi, anladığını sandıkça başkalaşması… Şaşkınlığı büyür git gide. Kimse kendisine benzememektedir. Nesneler, duranlar, asılanlar, yapıştırılmışlar, atılmışlar, kıvırcıklar, kısalar ,kırıklar… Nerede, ne olduğunu anlayabileceği o köşesi, bilincinin hangi kuytusunda pineklemekte, uyanmalı artık, korkuyor kaybolmaktan, kaybolduğu günler dizlerinde kayışlarla uyanıyor. En acısı mırıldanamıyor ağzı bantlıyken. Fazla yemek yiyemez Gülsüm, ama çelimsizliği iğreti durmaz üstünde. Öylece verilmiş bir ayna gibi ama bir o kadar da kendi olarak südur eder ruhundan. Tatları ayırt edemez, kafasını fazla yormaz bu nedenle. Ardışık hareketlerle kaşık ağza götürülür, boşaltılır, çiğnenir, yine aynı kaşık aynı yere geri götürülür. Uzun beyaz çizgi doydukça kesikleşir, kaybolur geceyle bir en sonunda. İkindi vakitleri o sesi duyunca hayvanları meraya götüreceğini de bilir Gülsüm. Babası öğretmiştir o sesi, duyunca hayvanları götürüp sonra yine aynı sesle geri döner. Başlarda korkar Gülsüm, akrep ve yelkovan girer rüyalarına. Zaman, zamana uyum, zamanlar, zamanlık, zamansızlık… Ya öğrenemezse sesi, ya vaktinde dönemezse? “Zaten çok da önünde değil hayatın Bir adım daha çekilir kenara.” Kayalıklardan atlayıp uzun beyaz çizgiyi arar Gülsüm ara ara. Öyle çok kaya, öyle uzun çizgiler görür ki, öğrenemediği zaman, bilmediği bir mekanda nedensizce tükenir. Kafasını kayalara vurduğunu bilmeye başlar bir anda sonra. Elleri ayakları kendinin değildir artık. Ağzından nehirler akar. Sarsıldıkça tatlı bir sıcaklık yayılır bedenine. Saatler, akrep, yelkovan, o ses, kayalar, beyaz çizgi, baba… Küçük bir kilere oturturlar bazı günler Gülsüm’ü. Kayalıklar canını yakmasın diye. Köşesine iliştirildiğini bilir hayatın. Bunu da öğrenmiştir. Böyle gecelerde biraz vakit geçer ve bir adam gelir. O kalabalıktakilere benzeyen ama hep beyaz giyen adam. Beyazı da bilir Gülsüm, kaçmaz beyaz kendinden. Koyunlara yapılırken gördüğü o sivri şeyden getirir beyaz renkli adam. Damarına derince saplar. İşte şimdi büyümeye başlar kilerinin için. Ovaları, dağları, nehirleri… Kayalar kadar çoğalmaya başlar renkler. Ayağındaki kayışı hissetmez artık. Benliği kanat çırpar semada, o artık bir kuş güzeli. Yaraları iyileştiğinde yine tayların altını temizler ezberlediği gibi Gülsüm. Koyunlara, keçilere, ineklere tam da sevdikleri gibi hazırlar öğünlerini. O sesi bekler bir yandan, ikindi dedikleri o vakti. Alır ahırdaki hayvanları düşer önlerinden ileri. Renkli çaputlar bağlıdır yolundaki çamlarda, onları takip ederek gider yine aynı yoldan döner geri; ama beyaz çaput yoktur yolunun üstünde. Bitecek öyleyse bazı şeyler; ama kimseye söyleyemez mırıldanır bunu da kendi. Bir gece kayışı kayar bileğinden, kilerin kapısı açılır birden ileri. Aydınlıktır oda bembeyazdır. Birkaç adım sonra duyar Gülsüm sesleri. O kalabalıklardan toplanmıştır evlerinde de. Kulağını dayar örgüden perdeye. Bildiği bir sestir bu, galiba babası. “- Allah’ım alacaksan artık, bu gece al…” Gülsüm güler birden. Salyaları tam da karıncaların yuvasına akar. Boğularak can verir bazıları. kilerine döner, kayışını ayak bileğine geçirir, gömer yastığına kafasını . Uyandığında artık uyuyordur. Sadece mırıldanır. Bilinç uykuya, Uyku ölüme, Ölüm hayata bir adım. ~O gece çok yağmur yağar, sabah kilerde su içinde bulur Gülsüm’ü babası. Yağmur yağmıştır; ama öyle hemen değil. Ağır ağır…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Neşe Karakoyun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |