..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Aşk ve Romantizm > Emel Tarım




12 Kasım 2010
Bir Gemi  
Emel Tarım

:ADEH:
Gökyüzünde müthiş bir ay var. Nasıl güzel bir hilal...

İstanbul ışıl ışıl, köprüde artık gözüme güzel gelmeye başlayan mavi ışıklar...

Gecenin 02.30’u olmuş, şehirde bir uyku uğultusu...

Bir de Gündoğarken’in “Gördüğüme Sevindim”i duymaktayım uzaktan bir yerden.

Kocaman bir şilep Boğaz’da soldan sağa doğru geçiyor.

Gemi soldan sağa geçerken yaşamıma öyle böyle değil, şahane bir iz bırakmış bir film geliyor aklıma.


***

Kadının topuğunda açık bir yara var. Acı içinde ayağını ovuşturuyor. Bir yandan da sıradan ve küçük olaylarla dolu gününü anlatıyor kocasına. Kocası elindeki şarap kadehini yere bırakıp, karısının ayağını alıyor eline şefkatle. Ve yarayı öpmeye başlıyor...

Kadın adama bakıyor sadece.

Bakıyor ve ağlıyor.

“Neden ağlıyorsun?” diye soruyor adam.

“Ben de seni seviyorum” diyor sesi çatallanarak.

Adam kadına sarılıyor.

O sırada liman yakınındaki evlerinin penceresinden bir geminin soldan sağa geçtiğini görüyor kadın.

Adama dönüp, “bir gemi ne zaman soldan sağa geçerse hep bu anı ve seni ne çok sevdiğimi düşüneceğim” diyor.

“Ve seni hep ne çok seveceğimi...”

Her ikisi de adamın çok vakti olmadığını biliyor. Kadın sadece zaman uzasın istiyor.

Hayatın içindeki küçük sıradan olaylarla dolsun günleri. Sıradan yaşasınlar herkes gibi. Alışveriş etsinler, yeni yerler görsünler, kavga etsinler, yemek pişirip yesinler, şarap içsinler, kahvaltıda küsüp, kapıdan çıkarken barısşınlar istiyor.

Ama adamın çok vakti yok.

İkisi de biliyor.

Kadın sadece zaman uzasın istiyor.

Ama olmuyor işte.

Adam bir öğle yemeğinde ölüyor.

Güzel, güneşli bir günde, hayat şırıl şırıl akarken sokaklarda, kadın adam için süslenmişken, saçlarına sarı bir gül takmışken (ki sarı gül ayrılıktır doğru ya) ona nasıl iyileşeceğini anlatırken soluyor adamın yüzü.

Adam iyileşmek istemiyor.

Adam ölmeye yatkın.

Kadın kafasını yere eğiyor.

Anlıyor çünkü.

Adam ölüyor.

Kalabalık bir restoranda, güpegündüz, her şeyin, ama her şeyin tam ortasında ölmekte adam.

Kadın, başı yerde ağlıyor.

Ağlıyor. Ağlıyor. Ağlıyor.

Sonra garson bir peçete uzatıyor kadına. “İyi misiniz” diye soruyor.

Kadın kafasını kaldırmadan “bana bir beyaz şarap verin” diyor. Garson hiç sesini çıkarmadan bırakıyor kadehi masaya.

Restorandaki kahkaha sesleri, konuşmalar çocuk ağlamaları, tabak bıçak sesleri içinde burnunu çeke çeke ağlıyor kadın.

Sonra çantasını açıyor. Telefonunu çıkarıp kız kardeşini arıyor. “Beni gelip al” diyor. Ağlamaya devam ediyor hıçkıra hıçkıra.

Kız kardeşi soluk soluğa giyor restorandan içeri. “Sakin ol, ağlama” diyor.

Kadın ilk defa o zaman kaldırıyor başını. Kardeşi adamın az önce öldüğü sandalyede oturuyor.

“Öldü” diyor yüzü darmadağın ve yüzü kapkara...

“Tamam” diyor kız kardeşi, “şimdi gidiyoruz evimize, her şey geçecek”

“Ama yaralarımdan severdi beni. Öldü” diyor kadın yanaklarındaki yaşları silerek...

Kız kardeşi elini tutuyor kadının.

“Lütfen” diyor. “Lütfen kabul et artık, lütfen bunu yapma bana, yapma bize. Öyle biri yok ki...”


***

O filmi bulamıyorum şimdi.

Oysa bir kez daha izlemek isterdim. Ne adını anımsıyorum ne de oyuncularını. Bir arkadaşımdan ödünç aldığım bir kopyaydı sanırım. Seyredip sevdiğim, iade ettiğim bir film...

Şimdi ne zaman soldan sağa geçen bir gemi görsem o film geliyor aklıma.

Ve aslında bütün aşkların belki de hiç olmayan bir sevgiliye yakılmış ağıtlar olduğunu düşünüyorum.

Bu satırların sonuna geldiğim sırada küçük bir tekne tam tersi istikamette yol alıyor Boğaz’da.

Her şeyin tersine dönebileceğine dair bir umut veriyor belki de..

İnsanın sevdiği kadar sevilebileceğine dair bir işaret...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dudak Payı

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hoşçakal


Emel Tarım kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emel Tarım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.