|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Sonra Bir Gün
Ahmet Zeytinci
Öykü > Gülmece (Mizah)
Bir varmış, iki yokmuş, üç varmış dört yokmuş, beşin bu işler ile hiç alakası yokmuş, beş o sırada senelik izindeymiş. Develer tellal, pireler berber iken, yavru pireler berber çırağı iken, hem develerin tellallığına hem pirelerin berberliğine, hem de yavru pirelerin berber çıraklığına itiraz çokmuş. İtiraz çoksa da hem develer, hem pireler, hem de yavru pireler hiç mi hiç umursamamışlar bunu. Masal bu ya, adı üstünde işte masal, sen de oku bakalı
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar |
141
|
|
|
|
Gitmek… My Marlon And Brando
İstanbul Film Festivali, 15. Adana Altın Koza Film Festivali, 14. Sarajevo Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerini kazanan “Gitmek – My Marlon and Brando” filminin başrol oyuncusu Ayça Damgacı ile - şu anda çalıştığı “Güldünya” isimli dizinin setinde bir araya geldik - aşkının içinden çıkan filme dair söyleştik…
|
|
142
|
|
|
|
Akşam oldu hüzünlendim ben yine” şarkısını her dinlediğimde, geçen zamanın bizlerden ne çok şey kopardığını düşünürüm. Her geçen gün taze başlangıçlara zemin hazırlarken öte yandan, yaşanan an’ın da tarih olmasına yol açıyor. Geçen günler muhayyilemizde izler bırakarak zaman ötesine taşınıyor. Geçen zaman yılların harmanladığı kıymetlerimizi de koparıyor bizden. Gün geçmiyor ki bir yaprak kopmasın dalından.
|
|
143
|
|
|
|
“Eskilerin dediği gibi akil adamlar, yani Aziz Nesin gibi akıllı adamlar “ben ne iş yapıyorum diye soruyor” Herkes kendine “ben ne iş yapıyorum?” diye sormalı. Niye öğrenciyim? Niye doktorum? Neden gazeteciyim? Neden oyuncuyum? Herkes yeniden her gün kendini tanımlamalı. Yaşadığımız bu küresel köy, teknolojik faşist bir dünyaya doğru dönüşüyor. Her insan, dünyadan geçiş biçimini iyi tanımlamalı. Değişen dünyayla birlikte, her birey, her gün “kendi duruşumu nasıl koruyacağım?” sorusunun derdine düşmeli.” |
|
144
|
|
|
|
Sözüm sanatçı arkadaşlara.. |
|
145
|
|
|
|
İyi bir haber size. İzmir Karşıyaka’ya yeni bir tiyatro sahnesi açıldı. “Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi”. Başta tiyatro olmak üzere çeşitli kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapan Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi, en son Genco Erkal’ı “Nereye Gidiyoruz” oyunu ile ağırladı.
|
|
146
|
|
|
|
Türk Muıkisine hizmet eden bir milletvekili.... |
|
147
|
|
|
|
“Gördüm kurs, aldım sıkı terbiye amirlerimden, sen de görseydin kurs, alsaydın amirlerinden sıkı terbiye, böyle cayıl cayıl konuşmaz idin” diyor Murtaza. Yanlışlara tahammülü olmayan tavrıyla. Kafası çok mu kızdı, kendi bildiğince resti çekiyor. “Yukarda Allah, Ankara’da devlet ve hükümet, burada da ben”. Hadi bakalım, kolaysa karşı çıkın, işine tutkuyla, ölesiye bağlı olan bu adama. Orhan Kemal’in ölümsüz eseri Murtaza, Işıl Kasapoğlu’nun yönetiminde, Semaver Kumpanyası’nda harika bir müzikalle bir kez daha hayat buluyor. |
|
148
|
|
|
|
Önümde bir gazete duruyor… Üzerinde de “Gümüşhane’nin sevilen simalarından emekli öğretmen, fotoğraf sanatçısı Güneri Kadirbeyoğlu hayatını kaybetti.” haberi… İnsan tanıdığı bir kişinin bu son haberiyle mahzunlaşıyor bir an… Hayatın yoğunluğunda belki çoktandır hatırımıza getirmeyiz dostlarımızı… Fakat bu hüzünlü manşet bize onu hatırlatıyor. Acı bir hatırlayış bu… Bu son hatırlayış oluyor. Üzücü olan da bu zaten… Acıyla ve kederle son hatırlayış… Gözlerimin önünde asılı kalıyor gülen siması… Gördüğümüz son görüntü gitmiyor göz önünden. Zira son kare kalıyor zihinlerde. Öylece resmediliyor belleklere…
|
|
149
|
|
|
|
O ki bir deli, adam.Nerden başlanırki onu anlatmaya.On yedi yaşında deli fişek bir yeni yetme iken atom mühendisi olmayı düşleyen bu adam birgün nereden bilebilirdi ki Türk rock müzik aleminin “babası” olarak anılacağını. |
|
150
|
|
|
|
Pink Floyd'un ruhu, bir zamanın ve şimdinin efsanesi olan Syd hakkında birkaç karalama. |
|
151
|
|
|
|
Havada, hala “Yeni Dünya” Senfonisinin notaları uçuşuyor. Yumuşak, kırılgan notalardan dokunmuş bir şal gibi bizi çevreliyor. Notalar üzerimde, elbisemin kıvrımına sinmiş, derimin üzerinden bir ışık seli gibi akarken, “onca büyüleyici nota nereye gitmiş olabilir?” diye düşünüyorum. |
|
152
|
|
|
|
Eşcinseller. Madalyonun diğer yüzü. Ayaklar, adımlar birbirini takip eder. Sokağın dili sert, haşin. Söylenecek sözler açık, net. Sokaktaki sıradan adam bir yerden bir yere koşturur. Gündelik hayatın ritmi içinde an gelir sevgiler kaybolur. An gelir, şehir adamı yutar. Sukut zamanı. Artık havaya sadece bandoneon hakim. Bandoneonun bir ruhu vardır. Bir sesi, bir rengi, kokusu, acısı, sevinci vardır. Yeri gelir sızısını içimizde duyarız. Canı yansa bizim canımızı acıtır. Tutkuyu, aşkı, şefkati, acıyı, hüznü en iyi bandoneonun tınısında tanırız. Bir de keman yayının tellerde gezinişinde.
|
|
153
|
|
|
|
Alikko ile Caher, Kıbrıs Türkü tarafından çok sevildi. Çok konuşuldu. Oyunları gerek skeç-parodi şeklinde, gerekse tiyatro oyunu şeklinde izleyenleri tıka basa salonlara doldurdu. Kıbrıs’ta olduğu kadar Londra’da büyük ilgi gördü. Alikko İle Caher’in afişlerinin asılması bile çok önceden biletlerin satılmasına yetti |
|
154
|
|
|
|
Melekler şehri Prag. Soğuk bir rüzgar eser. Zil sesleri eşliğinde sahnede bir melek belirir. Rüzgarın sert havası yumuşak bir müziğin içinde erir gider. İlahi müziğin yumuşaklığı yerini cazın canlandıran havasına bırakır. Caz eşliğinde canlanan Melek kutsal havadan anında sıyrılıp yeniyetme genç kız hafifliğinde dans etmeye başlar. Elinde tuttuğu altın topla oynayan beyaz kanatlı bir Melek. Topu ayağının ucunda zıplatmasına bakılırsa iyi futbolcu olur. Meleğimiz o kadar marifetli ki caz tınıları eşliğinde altın topunu kanatlarının ucunda bile oynatabiliyor.
|
|
155
|
|
|
|
Gerçek yazarların nasıl olduğunu tanımlıyor |
|
156
|
|
|
|
Ona, İnternet’te rastladım... Altaylılara ait sitelerde.
Şimdi, “Altay” dedik ya, İzmir’in meşhur takımı gelir akla. Grigory Gurkin’i de, yeni transfer edilen Rus kaleci sanır bazıları.
|
|
157
|
|
|
|
Karlık Evi, yöre halkına sanatı tanıtmak ve sevdirmek istiyor. Çünkü onların dedeleri de duvarlara çok önemli duyguları taşımışlardı. Sadece coğrafi ve tarihi değeri ile tanınan yörenin, farklı yönlerinin ön plana çıkarılıp dile getirilmesini istiyoruz. Hitit döneminden miras kalan çömlekçilik, boyama ve bezeme, oya ve nakış yapan ismi bilinmeyen sanatçıların varlığının keşfedilmesini istiyoruz. Düş kurmanın, her ne olursa olsun beynimizde resmedebildiğimiz her bir karenin, gerçeğe dönüştürülmesinde ne denli önemli olduğuna inanıyor ve bunu daha da geniş kitlelerle paylaşmak istiyoruz. |
|
158
|
|
|
|
“Bornage’daki korkunç kış mevsiminde durmadan eskiz çizdim. Eskiz fabrikası gibi çalıştım. Mesela şu süpürgeli kızı tam beş kez, tohum eken adamı üç kez çizdim. Beğenmezsem bir daha çizerim. Gözlerimi eğitmem gerek. Perspektife daha çok çalışmalıyım. Çalışmalıyım. Çizgilerim daha keskin olmalı. Bir çizdiğimi bir defa daha çiziyorum. Bazen aynı figürü beş defa daha çizip beğenmeyip yeniden çiziyorum.” Böyle diyor Vincent van Gogh . Onunki karşılıksız bir aşk. Hayatı boyunca sekiz yüzden fazla resim yapmış ama ancak bir tanesini satabilmiş bir ressam. Acı, ölümüne açlık, yoksulluk, dibine kadar sefalet ve akıl hastanesi ile sonlanan bir hayat. Bunlar, onun resme olan aşkı için ödediği bedel.
|
|
159
|
|
|
|
Poprişçin oyunun bir yerinde aslında kendi haklarını savunan gazetelere nedense çok kızar. “Fransız gazeteleri. Basın özgürlüğü diye bağırıyor. Çok kızıyorum bu gazetelere. Alacaksın bunları, bir temiz sopalayacaksın. Anlayacaklar basın özgürlüğünü. Al sana, basın özgürlüğü !” Alın size, koyun gibi güdülmeye müsait küçük insan örneği. Bu, “sürü psikolojisini” biz yakinen biliyoruz. Yani, Gogol’un oyunu sanki bugün yazılmışçasına tazedir.
|
|
160
|
|
|
|
sanat, hiçbir zaman kendinde saklı olanı hemen ele vermez. bunun için eğitilmiş duyulara ve bir sanat bilincine sahip olmak gerekir. bunun içinde belli aşamalar vardır. toplumcu sanat da böylesi bir aşamadır. |
|
|
|