 • ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Sinema ve Televizyon |
1
|
|
|
|
Ülkemizin kabuk deðiþtirerek geliþmeye çalýþtýðý bir dönemdeyiz. Çok sancýlý, sýkýntýlý bir döneme girdik girmesine ama hepimizin de üzerine düþeni yapmaktan sorumlu olduðunu hatýrlatmak gerek. |
|
2
|
|
|
|
On sekiz yaþýmdan beri aldýðým filmleri bilgisayarýma kopyalayýp bugün devasa bir film arþivi sahibi oldum. Yani bugün 43 yaþýndayým ve 17 bine yakýn film arþivim var... |
|
3
|
|
|
|
Ben bu kanallarýn haberlerine ''Yan Yattý Çamura Battý.'' haberleri diyorum. Kedi aðaca çýkmýþ, benim kedim deðil, vatandaþýn kedisi haliyle, itfaiye teþkilatý durur mu, hemen olaya müdahil olmuþ, tabi sonra mutlu son, kedi kurtarýlmýþ. Kediyi kurtaran itfaiyeciler günün kahramaný... Kedi kendini kurtaran itfaiyeci amcalarýna miyav miyav ve de miyav diyerek, yanaklarýný yalayarak teþekkür bile etmiþ. Ha bu arada Güney de bir yerde ormanlarýmýz yanýyormuþ, sonra baþka bir haber, çatýþma da üç askerimiz þehit olmuþ, beþ askerimiz yaralanmýþ, çok da önemli deðil bu kanal için.
|
|
4
|
|
|
|
Batý Dünyasý artýk pek de televizyon seyretmiyor. Hadi ya televizyon seyretmeden olur mu, demeyin sakýn. Batý aþmýþ artýk bunlarý, bol bol okuyorlar, bilim ile uðraþýyorlar... Ben sabah metroya bindiðim zaman karþýmdaki beþ kiþiden dördü cep telefonu ile uðraþýrken, bütün metroda bir ya da iki kiþiyi kitap okurken görüyorum ancak... Ne kadar vahim bir durum...
Geliþmiþ ülkelerin bir çoðunda televizyona artýk aptal kutusu diyorlar, az geliþmiþ ülkelerde eðitim düzeyi düþük insanlarýn televizyonlarda, daha fazla zaman geçirdiðini söylüyorlar... Yugoslavya’nýn seneler önce nasýl daðýldýðýna ait yýllar önceki bir anekdot gerçekten çok manidardýr... Mareþal Tito’nun ülkesinde ’’Bizler dizilere ve filmlere gömülüp televizyon baþýndan kalkmazken, ülke elden gidiyormuþ ve de gitmiþ de haberimiz olmamýþ.’’ |
|
5
|
|
|
|
Zaman zaman ayvada yenir elmada, ancak bu elmalar ile bu ayvalar farklý sizin de fark ettiðiniz gibi. Bir zaman mafyavari dizilerden býkmýþtýk, þimdide bunlar. Yaþý biraz fazla olanlar Dallas Dizisini hatýrlarlar. Orada da türlü entrikalar, birbirine madik atmalar vardý. Þimdi sýký durun, inanýn bu Yasak Ayva Dizisi, ’’Ben Yasak Ayva diyorum siz anlayýn iþte’’ Dallas’a, orada ki Ceyar’a rahmet okutur, onlarý mumla aratýr.
|
|
6
|
|
|
|
Yayýnlandýðý zamanlarda bir çok tanýdýðým soluksuz izlerdi. Dizi içinde ki tiplerinde gerçek hayatta belli yerlere gelmiþ insanlarý anýmsattýðý söylenirdi... Þimdilerde hala tekrarlarý oynuyor deðiþik kanallarda... Tabi bir de zamanýmýzda benzer dizilerin pýtrak gibi ortaya çýkýþý var. Bunlara da Kurtlarýn Yavrularý mý demek lazým acaba? |
|
7
|
|
|
|
Sophie was back in the game! Pure, raw, explosive pleasure! Better than drugs, better than smack!
Better than a dope-coke-crack-fix-shit-shoot-sniff-ganja-marijuana-blotter-acid-ecstasy! Better than
sex, head, 69, orgies, masturbation, tantrism, Kama Sutra or Thai doggy-style! Better than banana
milkshakes! Better than George Lucas's trilogy, the muppets and 2001! Better than Emma Peel,
Marilyn, Lara Croft and Cindy Crawford's beauty mark! Better than the B-side to Abbey Road, Jimmy
Hendrix and the first man on the moon! Space Mountain, Santa Claus, Bill Gates' fortune, the Dalai
Lama, Lazarus raised from the dead! Schwarzenegger's testosterone shots, Pam Anderson's lips!
Woodstock, raves... Better than Sade, Rimbaud, Morrison and Castaneda! Better than freedom, better
than life! |
|
8
|
|
|
|
Gözle görülemeyen bir quantum parçacýðý ile kimsenin “görmediði” bir berber arasýnda ilinti kuran Coen Kardeþler’in, Ed Crane’e biçtikleri rol mutlak deðil, bir film-noir gereksinimindendir herhalde… Çünkü kaderimizin fonksiyonunun karanlýk ya da aydýnlýk yüzlerce olasýlýktan birine çökmesinde tercihlerimizin ve “fýtratlarýmýzýn” da etkisini yadsýya bilir miyiz? |
|
9
|
|
|
|
Beyazperdeye gerçek bir hayat hikayesinden aktarýlan filmin kitabýný ne zaman okudum hatýrlamýyorum. Dün gece uykum kaçtý, sýrf uykum gelsin diye seyrettiðim filmi iki kere arka arkaya not alarak seyrettim. Bir baktým tam 4 sayfa el yazýmla not almýþým… Filmin de kitabýn da üzerimde etkisini yadýrgamýyorum, ancak bu üç tatlý kýzýn hikayesi gerçekten insanýn yüreðini burkuyor…
|
|
10
|
|
|
|
Kadýn erkek iliþkileri beklentilerin kurbaný olma yolunda ilerliyor. Ýki farklý dünyadan, iki farklý yürekten ve farklý coðrafyalardan gelip, yola çýkanlarýn aralarýndaki, beklenti sýnýrlarýný kaldýramamalarý felaketleri oluyor. Çünkü coðrafyalarda iklimler farklý yaþanýr ve kendine özgü bir örtüsü vardýr. |
|
11
|
|
|
|
“Sonunu düþünenin KAHRAMAN olamadýðý vadinin HÝKAYESÝ...”
|
|
12
|
|
|
|
Þehirler ve insanlar, ancak keder ve acý ile inþa olurlar; ama, fakat ve lakin önce tahrip olmasý gerekir týpký Anka kuþunun küllerinden doðabilmesi için önce yanmasý gerektiði gibi… Keskin duruþlarýn iyi kalite politik bir bakýþ açýsýnýn, insanlýk hallerinin yuvarlak ve yumuþak hatlarýyla iç içe geçebildiði, baþarýlý bir film olan 25. Saat’i yýllar sonra tekrar seyredip kritiðini yapmak ancak bugüne nasip oldu…
|
|
13
|
|
|
|
“Hiç kimse tamamen kötü olamaz; ya onlarý þartlar kötü biri yapmýþtýr ya da kötü iþler yaptýklarýný bilmiyorlardýr.”
|
|
14
|
|
|
|
O gece hayatýmýn en kararsýz anlarýný yaþadým. Bir yandan çaresizce silah bekleyen binlerce asker, subay, Süleyman: Harbin tam ortasýnda cephesiz kalmýþ her evden bir Süleyman, her evin bir oðlu, bir babasý ve diðer yandan hem çocukluklarýna doyamamýþ, bahar yaþamamýþ fidanlarýmýz. Hiçbir þey yapamadan yüreðimin bir yarýsý, gitmeyin çocuklar, yapmayýn diye yalvardý, haykýrdý. Diðer yarýsý ise durmayýn, koþun hemen gidin, dedi" |
|
15
|
|
|
|
Bir okuyucumun “çok iyi” ve “etkilendim” dediði ve benim de izleyip fikirlerimi söylememi istediði “Aþk Manzaralarý” filmini nihayet ben de izledim. Peki nasýldý film? Kýsaca söyleyeyim: Ýticiydi!
|
|
16
|
|
|
|
Michael Curtiz’in Casablanca’sýnda, “aþk insaný baþkalarýna karþý daha iyi yapýyorsa, daha diðerkam kýlýyorsa gerçek aþktýr” demiyor muydu? Tutkuyla istemenin diðer adý olan aþk’ýn gerçekliðini test eden þeyin “yitirmeyi tercih edebilmek, karþý tarafýn iyiliði için gerekirse vazgeçmek” gibi bir paradoks olmasý, geçen yüzyýlda kaldýðýný sandýðýmýz “aþkýn” bir haldi…
|
|
17
|
|
|
|
... konu yedinci sanat..hele birde o yýllar.. yani “sinemalý yýllar “ olunca…bize pek laf düþmüyor: yýllarýný sinemaya vermiþ, ancak karþýlýðýný alamamýþ bir sinema emekçisinin yanýnda….bir zamanlarýn yakýþýklý jönü, baþrol oyuncusu, sonraki dönemlerin karekter oyuncusu... |
|
18
|
|
|
|
Ýki insaný birbirine baðlayan bir sýrrý düþünün… Þimdi birbirine bu sýrla sýmsýký baðlanmýþ iki insandan birinin varlýðý, diðerinin yok olmasý anlamýna geldiðini de düþünün… Peki bu dayanýlýr bir þey mi? |
|
19
|
|
|
|
Evet, bazýlarý gerçekten zenci doðar… Kimi, dünyaya gözlerini bir milyarder olarak açar. Annesine muhtaçken statü sahibidir kimi, hangi okullara, kolejlere ve üniversitelere gideceði bellidir, kimleri yöneteceði, kimlerle dostluk edeceði ve hatta tüm akrabalýk iliþkilerinin ona neler kazandýracaðý… |
|
20
|
|
|
|
Nedenini bilemiyorum ama ne zaman bir film seyretmek istesem 18 bine yakýn film arþivimde; seksenli, doksanlý ve ikibinli yýllara ait filmleri seyretmeyi tercih ediyorum… Bu his bilgisayarýmýn baþýna oturduðumda kendiliðinden oluþuyor ve hiç kimsenin seyretmeyi tercih etmeyeceði veya etmek istemeyeceði eski filmlere takýlýp kalýyorum.
|
|