Şeyma Hanımın tıp fakültesinden arkadaşı Dr. Boğaç Beyin Çatalcadaki köy evine 40 dakikalık bir yolculuktan sonra nihayet geldik.
Şeyma:
-Sen de gel otur bizimle- dedi.
-Ben seni arabada beklerim abla sen işini hal et gel ama beni de burada çok bekletme!- dedim.
-Olur mu öyle şey, hem Boğaç yabancı değil- dedi.
-Biliyorum ama sen yine de yalnız gitsen iyi olur- dedim.
-Buradan sana yazılacak bir şey çıkmaz- dedi gülerek
***
Kapıyı Dr. Boğaçın küçük, şirin kızı, Rezan açıverdi.
Rezan, henüz 6 yaşında. Ama öyle küçük bir kız gibi değil de bir kadın gibi kapıdan içeri buyur etti bizi
Güzelce hal-hatır sorduktan ve temennilerini sağlıklı olmakla bağladıktan sonra:
Yorgunluk kahveniz nasıl olsun diye sordu.
Ben de sırıtarak: sade olsun tatlım dedim.
Şeyma: orta şekerli olsun madem dedi.
Rezan: Tam tersi olmalıydı aslında- dedi?
Kilosuna takılı olan Dr. Şeyma hanım, daha ilk tanışmada minik Rezandan sağlam bir tokat yemiş oldu
Benim bu sözden sonra gelişecek olayları hissediyor gibi yüreğime garip bir sızı girdi
Sabırla olacakları beklemeye başladım
***
Bu arada bugün günlerden 22 Ağustos 2020 Cumartesi ve saat tam olarak 11:30u gösteriyor.
Burası, İstanbul sınırları içinde kalan Çatalca İlçesinin küçük bir köyü.
Henüz betonlaşmamış ve gayet yeşil bir köy.
Üç beş tane çiftlik evi var ama onlarda bu yeşil alan içinde adeta dekor gibi duruyor. Buranın doğası, yeşili, ağaçları, böcekleri, kuş sesleri hakikatten insanın içini ferahlatıyor
Boğaç Beyin evi iki katlı ve kiremit renkli.
Giriş kısmı oldukça geniş ve üç odalı.
Evin üst katı alt katından daha geniş olduğunu görüyorum.
Evin sağında ahır, solunda samanlık ve hemen samanlığın yanında iki büyük ceviz ağacının altında hurdalık ya da ardiye gibi bir alan var.
Yine aynı bölge içinde tavuklar, ördekler ve kazların yaşam alanlarını belirleyen tel örgü ile çevrilmiş genişçe bir yer var.
Arazinin etrafı komple meyve ağaçları ile süslenmiş.
Bu güzel peyzaj içinde yer alan ağaçlardan; kiraz, kayısı, vişne, zeytin, elma, armut, dut, incir, söğüt ve çam ağaçları belli bir mesafe ile ekilerek harika bir görüntü kazanmış
Ayrıca avlunun geniş alanlarında yer yer maydanoz, kenar kısımlarda yeşil fasulye, mısır, bamya, az daha ötede nane, yeşil soğan, yeşil sarımsak, turp, dereotu, domates, biber, patlıcan, salatalık gibi yeşillikler gözlerimize bayram ettiriyor
Buranın tek eksiği doğalgaz!
Onun haricinde her şey tamam gibi görünüyor.
Her ne ise,
Kahvelerimiz geldi.
Biz de höpürdetmeye başladık.
Boğaç Hoca ile eşi Besime Hanım ile tanıştık.
Oradan, buradan, şuradan laflıyoruz
Bu arada minik Rezan salonun ortasındaki sobanın içine odun atıp yakmaya çalışıyor.
Şeyma:
-Yavrum niçin soba ile uğraşıyorsun- dedi. Hava yaz Ağustos ayındayız ve biz terliyoruz sıcaktan- dedi.
Küçük Rezan:
-Hava için yakmıyorum Şeyma teyze- dedi.
-Ya niçin?-dedi
-Sizin için
-İyi de ben üşümüyorum ki tatlım
Rezan: Fakat annem sizin için: Dünyanın en soğuk kadını diyor.
Ben de ısınmanız için yakıyorum sobayı demez mi
***
O sıcacık ortamdan bu söz üzerine eser kalmadı. Ev sanki Şeymanın kafasının üzerine çöktü Hani 10 yıldan fazla arkadaşlıkları olan, her daim kardeşten öte birbirlerine yardımcı olan Dr. Şeymanın; 10 yıl omuz omuza, dirsek dirseğe yüzlerce hastanın hayatını birlikte kurtarmış, bilmem kaç kişiye can bağışlamış bunu da her fırsatta dile getirmekten haz duymuş bu iki kardeşten de öte dostun arasına Rezanın atom bombası gibi düşen bu sözünden sonra omuzları da hemencecik düşüverdi
Şeymanın boğazı düğüm oldu, söyleyeceği kelimeleri yutkundu durdu. O beyaz suratı, kulakları, yanağı kıpkırmızı oldu
Elinde demin dik duran kahve fincanı sağa yatıverdi ve boynu da istemsiz bir şekilde kahvenin yattığı yöne doğru büküldü
***
Ah çocuklar
Onlar kimi zaman güldürür, kimi zaman ağlatır
Kimi zaman öldürür, kimi zaman yaşatır.
Kimi zaman sevindirir, kimi zaman üzer, kimi zaman da sevenleri ayırır
Diyorum ki yetişkinlerin konuşurken bir sözden ne çıkar a canım demeye hakkı yok!
Var mı?
Bi daha düşünün derim