Yolunu mu kaybetmişti?
Buraya kadar kendi isteğiyle mi gelmişti, yoksa bir noktadan sonra nerede olduğuna dair farkındalığını mı yitirmişti? Belki de en başından beri bu yerle hiçbir alakası yoktu. Kendi yolunda yürürken ansızın kaçırılıp bu ıssız ormana mı bırakılmıştı?
Son iki güne —belki de son on yıla—dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Zihni, sislerle örtülü bir labirent gibiydi. Dün —ya da son birkaç yıl— hissettiği şey kaygıydı, biraz da öfke. Sonuçta, bulunduğu yere kendi isteğiyle gelmiş olma ihtimalini düşünmüyordu. Bu, kaybolmak değil, düpedüz kaçırılmaktı. Kaçırılıp bu uçsuz bucaksız ormana atılmış olmalıydı. Bunu yapanlara karşı öfke duyuyordu dün, ama bugün —son birkaç aydır— kaygı ve öfke yerini derin bir hissizliğe bırakmıştı.
Şimdi, adını bile bilmediği bu sonsuz ormanda kaybolmuştu. Bir yolunu bulmalı, yürümek istediği yola çıkmalıydı. Eskiden yürümek istediği yolların haritaları cebinde olurdu. O yollara adım atmanın coşkusuyla dolar, her adımda yeni bir maceraya hazırlanırdı. Ama şimdi?
Kendi isteğiyle bu yola çıkıp sonradan kaybolmuş olsaydı, cebinde o haritaları bulması gerekirdi. Formasının tüm ceplerini yokladı, önlüğünde de yoktu haritalar. Haritalar cebinde olmadığına göre, buraya başkaları tarafından bırakılmıştı. Ayrıca, yürümeye işe gider gibi gelinmezdi. Tabii, o her yere formalarıyla gidebilirdi. Bu yüzden, bu durum onun kaçırıldığına dair kesin bir ipucu vermiyordu.
Hatırlamaya çalıştı. Zihnini zorladı, ama yoktu. Son iki güne dair hiçbir anı yoktu belleğinde. Dün—son yıllarda—yeterince zorlamıştı kendini. Nedenler, sebepler, nasıllar üzerine kafa patlatmıştı. Sanki ne kadar çok düşünürse, çıkışı o kadar kolay bulacakmış gibi. Ama yok, öyle bir şey yoktu.
İki gündür kayıptı ve halsizleşmeye başladığını hissediyordu. Bu bile onu korkutmuyordu artık. Dünden bugüne ne değişmişti? Öfkesi, kaygısı, hedefleri neredeydi? Neden onların peşine düşmüyordu? Neden bir çıkış arama telaşına kapılmıyordu? Neden vazgeçmişti?
Uykusu geldi. Öyle tatlı bir üşüme, sonra bulutların üzerinde gibi bir hafifleme... Uyursa özgürleşecekti. Kapanan bütün yollar, o yollardaki engebeler, çıkmazlar, insan faktörü, ikiyüzlülükler, çıkarcılıklar, benmerkezcilikler... Hepsi yeryüzünde kalacaktı. Kendisi ise hafif bir serinlikle bulutlara doğru yükselecekti.
Gözlerinden ılık ılık yaşlar boşalmaya başladı. Hissizce, hatta biraz huzurla. Sonra, derin bir uykuya daldı.
